01.10.1965 - Hikmet Şimşek - Orkestra Şefi Nedir?


    
1886 yılındayız. “Rio de Janeiro Operası”nda “Aida”yı seyretmeye gelenler sabırsızlanmaktalar. Başlama saati geçtiği halde, şef hala yerinde değil. Ya sahne gerisindekilerin telaş ve heyecanına ne demeli?.. Bir anlaşmazlık yüzünden savuşup giden orkestra şefinin yerine son dakikada yenisini bulmak imkansız. Tek çare seyircilere paralarını verip evlerine yollamak. Bu da mali durumu zaten iyi olmayan operanın iflası, müzikçilerin aç kalması demek... Herkes “ekmek” derdi ile kara kara düşünürken, bir müzikçinin yaptığı ve normal zamanda ancak gülünüp geçilecek teklif tek kurtuluş umudu olur. Orkestrada genç, fakat çok kabiliyetli, çok muktedir bir çellist vardır. Bütün partilerini ezbere çalan, opera korosunu bir kaç kez -hem de ezbere- çalıştıran bu 20 yaşındaki genç acaba kurtarıcıları olamaz mı? Düşünecek, tercih yapacak zaman yoktur, hemen teklif yapılır. Orkestra müzikçilerinin heyecan ve korkusuna karşı, çok sakin bir şekilde çellosunu bir kenara dayayıp şef yerine çıkan genç müzikçi, herkesin hayret dolu bakışları arasında partisyonu kapar ve bu çok güç operayı, sanki kırk yıllık tecrübesi varmış gibi, büyük bir kolaylıkla yönetiverir. Müzik semasına görülmemiş bir parlaklıkla doğan ve yarım yüzyıldan fazla bu aleme öncülük edecek olan yeni yıldızın adı Arturo Toscanini’dir.

     Yurdumuzda pek iyi tanınan Hermann Scherchen’in hikayesi de buna benzer. Scherchen, “Berlin Filarmoni Orkestrası”nda viyola çalmaktadır. “Pierrot Lunaire” adlı eserini idare edecek olan Schoenberg’in ani hastalanması üzerine, o zamana göre alışılmamış zorluklarla dolu olan eserin yönetimini cesaretle üzerine alır  ve büyük bir başarı ile yapar. O güne kadar hiç kimsenin tanımadığı bu 21 yaşındaki müzikçi, bir anda şöhret merdiveninin en yukarı basamağına çıkıvermiştir.

     Ernest Ansermet’nin hikayesi bir bakıma daha da ilginçtir. Esas mesleği matematik hocalığı olan genç Ansermet bir amatör olarak sağlam bir müzik eğitimi almasına rağmen müziği meslek olarak aklına bile getirmemektedir. Ama kısmetine ne çıkacağını kim bilebilir? Yeter ki “sihirli değnek” bir kez eline değmesin!.. Ufak bir fırsat O’nu sayılar aleminden alıp, sesler alemine götürüverir. Bir kür şehri olan “Montreux Orkestrası” misafirlere öğleden sonraları konserler vermektedir. Bu orkestrayı yönetme imkanını bulan genç Ansermet, şayet dinleyicilerinin arasında Stravinsky’nin bulunduğunu bilseydi belki de sahneye çıkmaya bile cesaret edemezdi. 28 yaşındaki genç artistin olağanüstü kabiliyetini keşfeden ve O’nu teşvik eden Stravinsky’nin sayesinde, çağımız, kaybettiği herhangi bir matematik hocasının yerine en büyük orkestra şeflerinden birini kazanmış oldu.

     Gayet tabiidir ki, yukarıdaki misaller büyük istisnalardır. Eğer her müzikçi şef olma imkanına bu kadar kolay sahib olsaydı, orkestralar yalnız generallerden kurulu ordulara benzerdi.

     Klasik bir tarife göre: “Orkestra büyük bir çalgı, şefi onun çalıcısıdır.” Her çalgının bir tekniği ve kendine göre bir öğrenim süresi vardır. Peki, nasıl oluyor da, bazı kimseler tekniğini yapmadan, “sihirli değneği” ellerine alır almaz bu devsel ve çok karışık çalgıdan istedikleri sesi çıkarıveriyorlar? Şayet şefin yerine orkestranın obuvacısı veya kornocusu eksik olsaydı bu çalgıları ilk ellerine alışta çalabilirler miydi? Asla!.. Bütün dehalarına rağmen bir tek doğru ses bile çıkaramazlardı. Halbuki şeflik, -izafi olarak- bir çalgı çalmaktan çok daha zordur. İşte orkestra şefliği sanatının düğüm noktası, “püf” noktası buradadır. Toscanini, Scherchen ve Ansermet, gerçi o zamana kadar orkestra ile pratik yapma imkanını bulamamışlardı ama, şeflik için asıl olan müzik sanatının bütün bilgi, kültür ve görgüsüne sahiptiler. Buna “olağanüstü” istidatları da eklenince, bageti ellerine alır almaz kişiliklerini ve yerlerini bulmuş oldular. Sanatta deha, bütün kuralların ve hudutların üstündedir. Bu sebepten olağanüstü kişilerin varlığı ile yazımızın başlığını tam olarak cevaplandıramayız. O halde kendimizi yıldızlardan kurtarıp yer yüzüne inelim ve normal bir orkestra şefinin ne olduğunu, nasıl yetiştiğini araştıralım.

     İyi bir orkestra şefi olabilmek için mesleki anlamda mutlaka şu şartlar gerekir:

     - Köklü bir müzik eğitimi yapmak, geniş bir müzik bilgi ve kültürüne sahib olmak, kompozisyon tekniğini çok iyi bilmek,

     - İyi bir duyuşa, sağlam bir ritim duygusuna ve kuvvetli bir hafızaya malik bulunmak, bir çalgı -tercihan piyano- çalmak,

     - Liderlik yapacak, topluluğu sürükleyecek vasfı olmak, topluluk psikolojisinden iyi anlamak,

     - Yaratıcı olmak, bestecinin notalara koyduğunu tekrar canlandırıp orkestra kanalı ile dinleyiciye sunmak.

     Bütün bu şartları haiz olarak konservatuvarı bitiren genç müzikçi henüz “orkestra şefi” olmaktan çok uzaktır. Orkestra şefi namzedi bir bakıma çok talihsizdir. Mesela, bir piyanist -veya herhangi bir icracı- konservatuvarı bitirdiği zaman çalgısına hakim, ne yapacağını bilir durumdadır. Şef namzedi ise “ne yapacağını” değil, “ne yapmıyacağını” öğrenerek mezun olur okulundan. “Ne yapacağını”, “nasıl yapacağını” ancak bir orkestra ile çalışarak, zamanla öğrenecektir. Herhangi bir çalgı, nasıl ancak çalmakla öğrenilebilirse, bütün çalgılardan kurulu büyük bir çalgılar topluluğu, bir çeşit “devsel org” olan orkestra da ancak onun üzerinde pratik yapmakla öğrenilebilinir. Herhangi bir icracının çalgısından istediği sesleri alabilmesi için bir ara vasıtaya ihtiyacı yoktur, parmağını gerekli yere basar ve istediği sesi elde eder. Orkestranın çalıcısı dediğimiz şefin işi çok daha zor ve karışıktır. Zira, O’nun ses çıkarmak için “dokunduğu” yer herhangi bir madde değil, insanlardır. Bu sebepledir ki, orkestra şefinin liderlik vasfı ve insan psikolojisinden anlaması mesleki iktidarı kadar önem kazanır.

     Orkestra şefinin görevi nedir?

     Hemen hemen 19. yüzyıl başlarına kadar bir orkestra şefliği mesleği yoktu. Orkestranın üyesi olan klavsenci veya başkemancı hem çalgısını çalar hem de gerekli işaretlerle orkestranın yürümesine yardım ederdi. 19. yüzyıl başlarından itibaren Weber, Spohr ve Mendelssohn ile orkestra şefliği sanat ve mesleğinin temelleri atıldı. Orkestra şefi, artık orkestradan bağımsız, onun içinde değil, başında bir kimsedir. Bunun en büyük sebebi, eserlerin zorlaşması, orkestra aparatının büyümesi, birlikte çalmanın daimi yönetici olmadan imkansız hale gelmesidir. Bir Bach eserinde klavsencinin, bir Mozart eserinde kemancının arasıra müdahalesi ile düzenle yürüyebilen orkestra Beethoven’dan itibaren çok gelişen, büyüyen ve zorlaşan eserler için özel bir uzmanın, yani şefin devamlı yönetimine muhtaç olmaktadır. İşte, şeflik mesleği böyle bir zaruretin sonucu olarak doğdu ve kısa zamanda ayrı bir meslek ve virtuozluk alanı oldu.

     Bir orkestra şefinin asıl çalışması provalardadır; “imalat” orada yapılır, eserlerin ses örgüsü orada tamamlanır. Konser salonu elde edilenin sergilendiği bir vitrindir. Bu sebeptendir ki, bir orkestra şefinin gerçek gücü ve değeri daha ziyade provalarda çıkar ortaya.. Şeflik sanatının, bütün öteki icra sanatlarında olduğu gibi, “teknik” ve “müzikal” olmak üzere iki yönü vardır. Teknik yön her yerde, her zaman ve herkes için aynıdır. Bestecinin notalarla bize ilettiğini, teknik olarak hemen hemen matematik bir kesinlikle icra etmek zorunluluğu vardır. Bu hususta şefin yapacağı şunlardır:

     - Orkestrayı o eseri çalabilecek seviyeye eriştirmek,

     - Çalgılar ve gruplar arasındaki birlik ve ses muvazenesini sağlamak.

     Müzikal yöne gelince.. Bu, her şefe, her icracıya göre değişir. İcracıların kişiliğini, yorum -interpretation- dediğimiz bu ayrılık sağlar. Bu konu, yani yorum farkları, her zaman için sonu gelmez tartışmaların kaynağı olmuştur. Bir yorumcu eser üzerinde “ne gibi” ve “ne kadar” tasarrufta bulunabilir, bunun ölçüsü nedir? Çağımızın iki büyük yorumcusu, Toscanini ve Furtwaengler bu ezeli sorunun cevaplandırılmasında iki karşı kutbu temsil ederler. Toscanini, partisyona mutlak bir sadakatin savunucusudur, bestecinin bütün maksadını notalarla yeter derecede ifade ettiğine inanarak şöyle der:

     “Ben, ekseriya, mesela falan şefin veya filan şefin ‘Eroica’sı diye işitirim. Daima kendi kendime sormuşumdur. Beethoven, bu bayların kendi eseri üzerindeki yeni babalık hakları için acaba ne derdi? Bundan kasdettiğim, bir eserin ancak bir tek hüviyeti olduğudur. Bu da bestecisinin ona verdiği karakterdir.”

     Furtwaengler’in görüşü şudur:

     “Orkestra şefi eser ile orkestra arasında mekanik bir aracı, bir vasıta değil, bilakis, bestecinin maksadını canlandıran bir ‘tekrar yaratıcı’dır.”

     Toscanini “Notalardan ayrılmayın” derken Furtwaengler bunun aksini öğütler: “Notaların özlerinde ruhları vardır. Asıl onları bulmaya, meydana çıkarmaya çalışın.”

     Peki, bu iki büyük insandan hangisi haklı?.. Gerçekte her ikisinin de hakkı vardır. Aynı eseri her ikisinden de dinlediğimizde etkilenmekteyiz. İşte san’atın büyük ve nihai gayesi: “Etkilemek!”

     Vaktiyle “Berlin Filarmoni Orkestrası” ile yaşanmış bir olay bunu bize çok canlı olarak açıklıyacaktır. Tanınmış üç şef, Beethoven’in 7. senfonisini bu orkestra ile çeşitli zamanlarda yönetir. Senfoninin yorumu en güç ve tartışmalı yeri ikinci bölümüdür. Birinci şef bu bölümü, çok ağır, adeta bir dua havası gibi, ikinci şef, bir marş karakteri ile, üçüncüsü ise, alışılagelen şekilde, özel bir hüviyet vermeden yönetir. Aynı kritikler tarafından yazılan yazılar hemen hemen aynıdır: “Fevkalade!.. İşte Beethoven!?..” Acaba Beethoven nerede idi? Gerçekte hepsi de Beethoven’i bir başka açıdan, bir başka ışık altında yorumlamış, en önemlisi, dinleyicileri ikna etmiş, etkilemişlerdir. Nice icralar vardır ki, teknik bakımından mükemmel oldukları halde, ruhsuz, cansız ve dolayısı ile etkisizdir. O halde orkestra şefinin ödevi, -bütün icracıların olduğu gibi- bestecinin maksadını dile getirerek istenen etkiyi sağlamaktır. Bunun için de ilk önce çalgısını, yani orkestrayı etkilemesini bilmelidir.

     “Ankara Türk Filarmoni Derneği”nin yayın organı olan “Ankara Filarmoni Aylık Müzik Dergisi”nden alınmıştır. / Ekim 1965, Yıl: 1, Sayı: 1, Sayfa: 7-11.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5742045
Online Ziyaretçi Sayısı:6
Bugünlük Ziyaret :799

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.