N

Naat:

(Ar.) Türk dinsel küğünde (dini musikide) peygamberi övme amacı ile yazılmış ilahilere denilir.

\ Nabokov, Nicolas:

17 Nisan 1903 tarihinde Beyaz Rusya’nın Lubcha kentinde dünyaya gelen Rus kökenli ABD’li bağdar. 6 Nisan 1978 tarihinde New York kentinde sonsuzluğa göç etti. Roman yazarı ve edebiyatçı Vladimir Nabokov’un kuzenidir. Ferrucio Busoni ile Berlin’de çalıştıktan sonra 1933 yılında önce Paris’e, oradan da Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. ABD’de bir öğretmen olarak hayli aktifti. Yaratıları lirik esin izleri taşır; bunlar arasında üç sinfoni, bale eserleri, koral küğler ve oda küğü yazımları bulunmaktadır.

Nach:

(Alm.) -den sonra, -e doğru, -e göre, -den sonra, nazaran. -ya göre.

Nacht:

(Alm.) Gece.

Nachtgesang:

(Alm.) Gece şarkısı.

Nachtigall:

(Alm.) Bülbül.

Nachtmusik:

(Alm.) Gece küğü. Örn. Wolfgang Amadeus Mozart: 13 nolu Serenad, Büyük So, K. 525 "Eine Kleine Nachtmusik"

Nachtstück:

(Alm.) Gece parçası.

\ Nagara:

Tek derili davul.

Nağme:

(Ar.) Ezgi, melodi. Güzel ve uyumlu ses. Melodi. Hava. Şarkı. Irlayan ses. Küğ. Ezgisel kesit, ezgi bölümü. Ahenk, avaz, teganni.

Nağme Yapmak:

(Ar.) Güzel ve kulağa hoş gelen bir ezgiyi uyumlu bir şekilde ırlamak, teganni etmek, mırıldanmak. Küğsel bir gidişe uygun bir tarzda söylemek ya da kırınmak. Bkz.: Nağme.

\ Namal, Özgü:

28 Aralık 1978 tarihinde İstanbul’un Üsküdar semtinde dünyaya gelen sinema, tiyatro ve dizi oyuncusudur. Özgü Namal “Kurtlar Vadisi” dizindeki Elif Eylül karakterini canlandırdı ve bu dizi sonrasında popülaritesi arttı. “Üsküdar Cumhuriyet Lisesi” ve “İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü” mezunu olan sanatçı daha önce “Kadıköy Halk Eğitim Merkezi” ve “Müjdat Gezen Tiyatrosu”nda oyunculuk eğitimi almıştır. Dans eğitimi de görmüş olan Namal’ın sinema ve tiyatro en büyük tutkusuyken fotoğraf da hobileri arasında yer almaktadır. Ertiksel yaşamına “Masal Gerçek Tiyatrosu”nda 1997 yılında çocuk oyunlarıyla başlamıştır. 2007 yılında “Mutluluk” adlı filmdeki rolü ile “Altın Portakal Film Festivali”nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü almıştır. Rol aldığı TV Programlarıarasında “Koca Kafalar TV”, “Güldür Bakalım”, “Yarışma Maratonu” bulunmaktadır. TV Dizileri ise şunlardır: “Bebeğim” (2006 - Emel / ATV), “Havada Bulut” (2002 - TRT 1), “Beşibiryerde” (2002 - Show TV), “Kurtlar Vadisi” (2003 - Elif Eylül / Show TV), “Affet Bizi Hocam” (1998 – ATV), “Karete Can” (2001 – TGRT), “Yeditepe İstanbul” (2001 - Duru / TRT 1), “Bir Filiz Vardı” (2001). Filmleri: “Sır Çocukları” (2002 – Zeynep), “Anlat İstanbul” (2004), “Büyü” (2004), “Organize İşler” (2005 – Umut), “Beynelmilel” (2007 – Gülendam), “Polis” (2007 – Funda), “Mutluluk” (2007 – Meryem), “O... Çocukları” (2008 – Dona), “Güneşin Oğlu” (2008 – Şule), “İncir Çekirdeği” (2008). Tiyatro Oyunları: “Kiralık Oyun” (2005 – Ortaoyuncular), “Taraf Tutmak” (2004 - Devlet Tiyatrosu), “Apaçık” (2002 - Tiyatro Fora), “Yan Etkili Konuşmalar” (2000 - Tiyatro Fora), “Tekrar Çal Sam” (2000 - Tiyatro Fora).

\ Nartürk, Bahar:

1981 yılında Adana’da doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra, 1991 yılında “Çukurova Üniversitesi Adana Devlet Konservatuvarı Piyano Bölümü”nde okumaya hak kazandı. Can Çoker ile piyano çalışmalarına başladı. Öğrenimi boyunca Adana ve diğer illerde birçok resital ve oda küğü dinletileri verdi. 2001 yılında bölümünü birincilikle bitirdi. Halen “Çukurova Üniversitesi Adana Devlet Konservatuvarı”nda öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam etmektedir.

\ Nasuhoğlu, Birkan:

17 Aralık 1987 tarihinde İstanbul Üsküdar’da dünyaya gelen şarkıcı, şarkı sözü yazarı ve akustik küğ uygulayıcısıdır. Ailesi aslen Sivas’lıdır. Ertiksel küğ yaşamına 2013 yılında “Yedinci Ev” grubuyla başladı. Bu grup 2018 yılında dağıldıktan sonra ertiksel yaşamına yalkıcı olarak devam etti. İlerleyen süreçte Gökhan Türkmen, Elçin Orçun ve Dilhan Şeşen ile ortak projelere imza attı. Çizitlediği teklileri: “Varsa Yoksa” (Elçin Orçun ile) (2017), “Bi’ Fazla” (Elçin Orçun ile) (2018), “Öyle Dur” (2019), “Bahar Geldi Zaar” (2019), “Hani Dersin Ya Tamam” (2019), “Aramızda Engeller” (2019), “Ağlama Yar Ağlama” (Elçin Orçun ile) (2019), “Karıştı Ortalık” (2019), “Ne Varsa Halimde” (Dilhan Şeşen ile) (2019), “Gülmedi Kader” (Gökhan Türkmen ile) (2020), “Diken” (2020), “Hiç Durmadan” (2020), “Ne Yapayım Bari” (2020), “Gel” (2020). “Yuvaya Yolculuk” (2019) Nasuhoğlu’na ait bir EP’dir. Albümleri: “Yeni Bir Kan” (2020), “Yuva” (2020), “Evde” (Can Ozan, Nova Norda ve Sedef Sebüktekin ile).

Natürel:

Bemoller ya da diyezler tarafından değiştirilmiş notaları doğal hallerine döndüren işaret. Bemol veya diyez almış bir notanın sol önüne daha sonra  natürel simgesi konulduğu takdirde bu notayı eski doğal haline döndürür. Bu simgeyi karşılayan terim. Bkz.: Bekar. 

\ Natürel Müzik Merkezi:

1995 yılında üç ortak (Durmuş Sığırcı, Durmuş Ali Özkale ve Süleyman Küçükduran) tarafından kurulan “Natürel Müzik Merkezi” Adana kentinde kaliteli özel küğ dersleri sunabilmek amacını taşımaktadır. Yedi yıl süren bu ortaklık bittikten sonra Durmuş Sığırcı bu merkezi tek başına aynı isimle sürdürmektedir. “Natürel Müzik Merkezi” özel küğ dersleri vermenin yanısıra çalgı satışı da gerçekleştirmektedir. Seçkin öğretmenlerle çalışmayı ilke edinen bu dersanenin öncelikli amacı toplumda sanata ilgi duyan bir kitle yaratmaktır. Sanat yoluyla insanlara yaşam zenginliği katmayı hedef edinen bu kuruluşun merkezi önceleri Adana'nın Toros Caddesindeydi. Şubesi ise Adana'da Turgut Özal Bulvarı’nda idi. Sonradan merkez kapatılmıştır. Şu anda yalnızca Özal Bulvarı'ndaki şube çalışmaktadır.

Necil Kazım Akses’in “Scherzo”su:

Necil Kazım Akses, kendisini çok etkileyen büyük usta Itri için bir sinfoni yazmayı ve bu yaratısında Yahya Kemal’in aynı ismi taşıyan şiirini kullanmayı 1948’li yıllardan beri tasarlamaktaydı. Hatta bu amaçla bazı taslaklar da yapmıştı. Ancak, başka birçok bağdarın başına geldiği gibi, sonradan proje değişti ve “Scherzo” ya da tam ismi ile “Itri’nin Neva-karı Üzerine Scherzo” adlı yaratı ortaya çıktı. Itri’nin “Neva-Kar”ı üzerine bağdadığı yaratısında Akses, ana temayı işleyerek stilize etmiş ve orkestra merceğinden çeşitli görüntülerle sergilemiştir. Ağır başlayan girişten sonra ateşli “Scherzo”ya geçilmektedir. Sakin orta bölüm daha sonra hareketlenerek mehter küğünün doruk noktalarına erişir ve tekrar başlangıca dönülerek sona ulaşılır.

\ Necipoğlu, Fatma Ceren:

1972 doğumlu olan Necipoğlu küğ çalışmalarına "İstanbul Devlet Konservatuvarı"nda başladı. 1992 yılında "İstanbul Alman Lisesi"nden ve "İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı Arp Bölümü Orta Devresi"nden mezun oldu. Fransızca, İngilizce ve Almanca bilen Necipoğlu aynı okulun "Yarı Zamanlı Arp Sanat Dalı İleri Devresi"nden ve "Boğaziçi Üniversitesi Mütercim–Tercümanlık Bölümü"nden ise 1997 yılında mezun oldu. Bir süre arpist Şirin Pancaroğlu ile çalıştıktan sonra 1999 yılında burs kazanarak gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde önce "Louisiana Devlet Üniversitesi"ne, ardından "Indiana Üniversitesi Küğ Fakültesi"nde dünyaca ünlü arpist ve pedagog Susann McDonald'ın sınıfına bursla kabul edilerek 2001 yılında arp dalında yüksek lisans derecesini elde etti. 2002 yılında İsviçre'de yapılan "Dünya Arp Kongresi"ne davet edilen Necipoğlu'nun buradaki yorumu dinamik ve üstün bir çalış olarak nitelendi. Ayrıca 2004 yılında Byrnes'ün kendisine adadığı yalkın arp için yaratısı "Visions in Twilight" uluslararası en saygın arp yarışmalarından "USA International Harp Competition"ın çağdaş yaratı kategorisine zorunlu eser seçildi. 2002'de Fransa'da "Academie Musicale de Villecroze"de arpist Marie–Claire Jamet'nin verdiği ustalık kurslarına dünya üzerinde davet edilen oniki genç arpçıdan biri oldu. Necipoğlu 2002 yılında "Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı"nda arp sanat dalı kurucu öğretim elemanı oldu. Çok aranan bir orkestra arpisti olan Necipoğlu, "Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası", "Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası" ve "Ankara Üniversitesi Senfoni Orkestrası" ile yalkıcı olarak dinletiler verdi, TRT yapımı "Anadolu Ninnileri Belgeseli" için kayıt yaptı, "Cumhuriyet'in 80. Yılı Kutlama Etkinlikleri" kapsamında bir Trakya dinleti dolaşısı gerçekleştirdi, "Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası" birinci flütçüsü Sibel Ayhan'la dinletiler verdi. Çok sayıda resital gerçekleştirmiş olan sanatçı bir dinleti için gittiği Brezilya'dan ülkemize dönüş yaparken Atlas Okyanusu'na düşen "Air France" uçağında yaşamını kaybetti. Kaza sonrası Fatma Ceren Necipoğlu'nun arkadaşları "Anadolu Üniversitesi"nde genç öğretim görevlisi için bir anma töreni düzenledi.

\ Neikrug, Marc Edward:

ABD’li bağdar, piyanist ve yönetken. 24 Eylül 1946 tarihinde New York kentinde küğcü bir ailede dünyaya geldi. Annesi Olga Zundel ve babası George Neikrug viyolonsel sanatçıları idi. 1964-1968 yılları arasında “Hochschule für Musik Detmold - Detmold Küğ Yüksek Okulu”nda (Almanya) Giselher Klebe ile çalıştı. 1971 yılında “Stony Brook Üniversitesi”nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1978 yılında “Saint Paul Oda Orkestrası”na çağdaş küğ uzmanı olarak atandı. Bu tarihten 1990’lı yılların sonlarına dek “Santa Fe Oda Küğü Festivali”nin sanatsal yönetmenliğini yürüttü. Aralarnda Pinchas Zukerman’ın da bulunduğu çok sayıda sanatçıyla işbirliği gerçekleştirdi. Birçok resitalde yalkıcıların eşliklerini üstlendi. 1966 yılında bağdadığı “Piyano Konçertosu” ve 1980 yılında yazdığı “Through Roses - Güller Aracılığıyla” en tanınmış yaratılarıdır. 1988 yılında kaleme aldığı “Los Alamos” isimli operası sanatçıyı Amerikan küğ tarihinde seçkin bir konuma taşımıştır. Marc Edward Neikrug’un çok sayıda eseri bulunmaktadır: 2010 yılında yazdığı orkestral ır döngüsü “Healing Ceremony - Sağaltım Töreni”, 2012’de bağdadığı “Orkestra İçin Konçerto”, 2013 yılı ürünü “Fagot Konçertosu” ve 2014 yılında ortaya koyduğu “Canta-Konçerto” bunlardan hemen akla gelenlerdir.

Neler Dediler?:

Atatürk:
Bir milletin müzikteki gelişimi nazarı itibara alınmadıkça onun yükseltilmesine imkan bulunmadığını Montesquieu'dan okumuştum. Bu çok doğrudur, onaylarım. İşte bundan dolayı bu sanatın geliştirilmesine kendimi bağlı sayıyorum.

____

Geçen kurultaydan bugüne kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal çehresini keskin çizgileriyle ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, bilimsel müzik, bilim ve teknik kurumlarıyla, kadını erkeği her hakta eşit
modern Türk sosyetesi bu son yılların eseridir. Türk ulusu, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, O'nun yüksek kapasitesi ve erdemi uluslararasında tanınır. (9 Mart 1935 - CHP'nin 4. Kurultay Açılışı'nda yaptığı konuşmadan)

____

Güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikideki değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. Kültür işleri bakanlığının buna değerince özen göstermesini, kamunun da ona yardımcı olmasını dilerim. (1 Kasım 1934 - Büyük Millet Meclisi'ni Açış Konuşmasından)

* * *

Akad, Ömer Lütfi:
Türkiye'de herkes bir kendi işini bir de sinemayı bilir!

* * *

Anonim:
Küğ, ruhun gıdasıdır!

* * *

Abacı, Panayot:
Bir ülkenin müzik uygarlığı, müziğin, o ülke vatandaşlarının yaşamında aldığı yerle ölçülür. Amaç, müziğin içinde olanların değil, müziği yaşayanların çoğalması olmalıdır.

* * *

Arel, Bülent:
Ana fikrin doğması tamamen tabii bir hadisedir. Önce insanda bir istek peyda olur. Ekseriyetle birçok fikir bir arada gelir. En müşkül mesele bunlardan birini seçmektir. Bu fikri tatmin edici bir şekilde yazdıktan sonra, besteci ancak o fikrin gerektirdiği gelişme şeklini sezmeye çalışan bir çeşit medyum haline geçer. Artık besteci esere değil, eser besteciye hakim durumdadır. Bunlar an’ane içinde kalan sanatçılara ait değildir.
_____

Bir bestecinin değeri şu veya bu eserle düşmez.
_____

Yaşayan bir müzik olan elektronik müzik, gelişim zinciri halkalarından biridir. İnsan zevkinin gelecekte o tarafa daha çok yöneleceğine inanıyorum. Sonra o, günümüzün bestecisini karşılaştığı icra güçlüklerinden koruyor, istediği icra niteliklerini sağlıyor, çalgı partileri yazmak vb. gibi bestecinin birçok işlerini de kolaylaştırıyor.

* * *

Arel, Hüseyin Saadettin:
Türk musikiyle doğar, musikiyle yaşar, musikiyle ölür.

* * *

Atay, Falih Rıfkı:
Her inkılap karşısında tekrar edildiğini işittiğimiz, acaba milli musiki ananesinden uzaklaşarak, milli benliğimizi kaybediyor muyuz? İyi niyet sahiplerine bu tereddütlerin yersiz olduğunu anlatmak için bizim tarihimizi hatırlatmak, hatta sadece edebiyat misalimizi zikretmek kafi gelir. Fakat bu hareketin baştan beri manasını anlamayan veya anlamak istemeyenler ve her fırsatta milli anane demagojisini ileri sürenlerle münakaşa hiçbir vakit tecelli olmamıştır.

* * *

Avşar, Hülya:
Ben güzelim derim, ama zekiyim demem. Çok fazla okuyan bir kadın değilim.
 _____

Seviyorum magazini. Ben magazin kadınıyım. Öyle geri planda durup entellektüel havaya bürünmeyi sevmiyorum. Entellektüellik değil, magazin gerçek.
_____

Zamanında elde edemediğim erkek oldu. Yunan şarkıcı Georgios Gerolimado'ya çok aşık olmuştum. Yunanistan'a bile gitmiştim. Georgios evine giderken kaldığım otelin önünden geçiyordu. Otelin karşısında kayalıklar vardı. Orada sabaha kadar bekledim geçecek diye. Birkaç kez de karşılaştık. Benimle hiç ilgilenmedi. Ağlayarak ayrılmıştım Yunanistan'dan. İstanbul'a döndükten sonra şarkılarını dinleyip aylarca ağladım. Sonra gay olduğunu öğrendim. Şok oldum tabii.

* * *

Bach, Karl Philipp Emanuel:
Tempoyu özellikle en küçük değerli notalara ve figürlere göre tayin etmek gerekir.

* * *

Beethoven, Ludwig van:
Müzik ilahi bir sanattır.

* * *

Berksoy, Semiha:
"1934 yılında Atatürk'ün emriyle ilk Türk operası "Özsoy"un başrolü Ayşim'i oynadım. Operalarımızın önüne Atatürk'ün heykeli dikilmelidir. Harf, kıyafet ve şapka devrimlerini yapan Atatürk, sanat devrimi de yapmak istiyordu. Şöyle düşünüyordu: "Operada reform yapmakla bütün sanatlarda reform yapmış olurum." İşte ben, ömrüm boyunca Atatürk'ün yüksek sanat görüşünün temsilcisi olmaya gayret ettim. 1934 yılında ilk Türk operası olan Özsoy'u prova ettiğimiz bir gün Atatürk'ün gelip provayı izleyeceği haberini verdiler. Gazi geldi ve locasından provayı seyretti. Hepimiz heyecanlıydık. Oyun bitince "bravo" diye bağırdı. Gece ise bizi 'Çankaya Köşkü'ne davet etti. Ben 24 yaşında heyecandan korkuyor ve tir tir titriyordum. 'Çankaya Köşkü'ne gittiğimizde Gazi bizi İnönü'yle birlikte karşıladı. Sarışın, heybetli, çok yakışıklı bir insandı Atatürk. Bana hangi okulda okuduğumu sorup, şarkılarımı okumamı istedi. Ben de 'Madame Butterfly Operası"ndan bir arya okumak istediğimi belirttim. Hemen emir verdi, piyanoyu ve ses alma cihazını açtırdı. Sesimi plağa çektiler. Piyanonun yanında, benim başımda beni dinledi. Tebrik etti."

* * *

Bernstein, Leonard:
Şiddete karşı yanıtımızı daha yoğun ve derin, daha güzel, şimdiye dek olduğundan çok daha özverili bir şekilde küğ yaparak vermeliyiz.

* * *

Bocelli, Andrea:
Küğ; ruhun ilacı, iyiliğin sesidir. İyi bir küğ her zaman iyilikle bağlantılıdır ve şüphesiz ki barışın, birlik olmanın, dostluğun güçlü mesajlarını içinde taşır. Farkındalık oluşmasına, ruhsal gelişimimize katkı sağlar. Tüm bunlar bizi daha iyi insan yapar.
____________________

Kelime aklın gölgesi olurken sessizlik senin ışığındır. Dingin, kendiyle, vicdanıyla barış içinde olan her zaman kendine yeterlidir... Sahip olduklarından asla mutlu olmayan ise ne yaparsa yapsın memnun olamaz.

* * *

Carlin, George:
Küğü duyamayanlar, kırınanlara deli gözüyle bakarlar.

* * *

Çalışkan, Etem:
Sanat, kurallar içerisinde kuralsızlıktır. Eğer kurallar içerisinde kuralsız çalışmazsan hep yapılanı, öğrendiğini yapmış olursun.

* * *

David, Jacques-Louis:
Sanatta bir fikrin nasıl canlandırıldığı ve o fikrin ifade ediliş biçimi, fikrin kendisinden çok daha önemlidir.

* * *

Cotin, Charles:
Müzik evrensel bir dildir. O, hayatın bütün hislerini uyumlu bir şekilde anlatır.

* * *

Dr. Jansen:
Müziğin, estetik duyguların gelişmesine yardımcı olmasından başka, ahlaksal kuvveti ve etkisi o kadar büyüktür ki, onu halk kitlelerinin anlayıp yararlanabileceği şekle sokmak zorundayız.

* * *

Dr. Ledere:
Müzik ilmi en eski, fakat en çağdaş gerçek bilimdir.

* * *

Dr. Riman:
Müzik,insan ruhunu dalgalandıran, okşayan, ürperten ve ona ince zevkler tattıran nefis bir sanattır.

* * *

Dümbüllü, İsmail:
Çengelköy’de bir açık hava sinemasında düzenlenen oyunu beğenmeyen seyirci sahneye salatalık fırlatmış...
O sırada oyununu sergilemekte olan “Geleneksel Türk Tiyatrosu”nun son temsilcisi İsmail Dümbüllü yere eğilip hıyarı almış ve “Biri kartvizitini düşürdü, oyundan sonra gelip kulisten alsındemiş... Seyirciler arasında kopan alkış ve saygısız adamın yuhalanma seslerinden sonra kulise gelen İsmail Dümbüllü öğrencisine "Seyirci gaddardır. Hani beni alkışladılar ya, eğer cevabını vermeseydim adamı alkışlayıp beni yuhalarlardı" demiş...

* * *

Einstein, Albert:
Eğer bir fizikçi olmasaydım, muhtemelen bir müzikçi olacaktım. Düşüncelerim,sıklıkla müziğin içerisinde filizlenip gelişiyor. Düşlerim hep müzikle ilgili... Yaşamımı müzik açısından ele alıyor ve değerlendiriyorum. Hayatta en büyük keyfi kemanımla elde edebiliyorum. (1929)

* * *

Emre, Sevim:
Orhan Gencebay'a dil uzatmak saygısızlıktır.

* * *

Erdem, Habip Hamza:
Suriye'ye Abdülkadir Aksu mu gider, Sezen Aksu mu bilemeyiz. Bülent Ersoy mu, Arınç mı karışmayız. Ne de olsa 'demokratik' bir ülke değil miyiz?(08.08.2011)

* * *

Ergen, Gülben:
En büyük keşkem konservatuvar okuyamamak...Şarkı söyleyen bir insanım, eğer konservatuvar mezunu olsaydım daha dik bir duruşum olurdu. Hayatım boyunca da zorlanacağım bu konuda. Çünkü nota bilmiyorum.

* * *

Eriç, Daniyal:
Çağdaş bestecilerden hangisinin gerçekten devrimler yarattığı, aşamalardan atladığı, ortaya o çağa değin konulmamış yapıtlar çıkardığını bugünden söyleyebilmek ve bu konuda kesin yargılara varmak çok zordur. Hele bestecinin daha yaşamakta olduğu durumlarda, O'nun çevresiyle ilişkileri, bazı çevrelerle kurduğu değişik amaçlı yakınlaşmalar gibi nedenlerle kişiliği ve gerçek sanat gücü üzerinde doğru ve tarafsız yargılara varılmasını temelden olanaksız yapmaktadır.

* * *

Erkal, Genco:
Özellikle bizim gibi aydınlanma devrimini tamamlamamış, eğitim düzeyi düşük, sanatla kültürle bağlantısı çok iyi olmayan, uygarlık açısından da gelişime ihtiyacı olan toplumlarda, sanatçının görevi aydınlanma hareketinin içinde bulunmak ve insanları ileriye götürecek çalışmalar yapmaktır. Tiyatronun da görevi var. O yüzden politik tiyatro yapıyoruz.

* * *

Fırat, Ertuğrul Oğuz:
Bu toplumun verdiği vergilerle yönetilen devlette, görevli durumdaki sanatçının, aldığı parayı hak etmesi diye bir sorun yok mudur?

 _____

Hiçbir ulus kendi sanatçısının ve O'nun veriminin gereksinmesini duymadan, yalnız yabancı bağdarların yapıtlarını çalıp durmakla ulusunun ekinini yaratamaz, görevini tam olarak yapmış da sayılamaz.

* * *

Flaubert, Gustave:
Eleştirmenler eleştirdikleri konularda bir şeyler olmak istemiş, ama başaramamış kişilerdir.

* * *

Goethe, Johann Wolfgang von:
Bizi en sert eleştiren kimdir? Ümitsizliğe uğramış bir merak!

_________________

Müzik doğruca ruha seslenir. Ruh da kendisini ancak müzik aracılığı ile en iyi açıklayabilir.

* * *

Gounod, Charles:
İlimsiz sanat yoktur. Müzik tarihindeki bütün üstadlar nesli bunu ispatlamışlardır.

* * *

Gün, Aydın:
Sahne mabettir, orada yapılan herşey ibadettir.

* * *

Güvenç, Faruk:
Müzik dili, dinimiz gibi anlaşılmaz olmamalıdır.

* * *

Hanslick, Eduard:
Küğ tınlayarak devinen bir biçimdir.

* * *

Hilton, Paris:
Bir iş kadını olacağımı başından beri biliyordum. Zaten 15 yıl boyunca bunun için çalıştım. İlk TV gösterimden sonra iş teklifleri gelmeye başladı. Daha sonra bir albüm çıkardım ve küğ işine girdim.

* * *

Igumnof, Konstantin Nikolayevich:
İstediğiniz kadar, ihtiyacınız olduğu kadar, gücünüz yettiği kadar çalışın.

* * *

İbn-i Sina:
Şarkı söylemek, sağlığı koruyan en iyi egzersizdir.

* * *

John, Elton:
Siyasetçilerden, özellikle Britanyalı siyasetçilerden bıktım, usandım. Ben bir Avrupalıyım. Aptal, sömürgeci, emperyalist bir İngiliz değil!

* * *

Kara, Emine Adalet:
Türkiye, artistlerin ve sanatkarların mezarıdır.

* * *

Karaosmanoğlu, Yakup Kadri:
Her milletin kendi folklorundan kalma bir saz müziği vardır ve birinin takip ettiği, öbürünün takip ettiği yol birbiriyle asla çatallaşmaz. Hatta çok defa, lirik ve dramatik müziğin saz müziğinden istifade ettiği bile olur. Zira ona milli melodileri veren kaynakların en zengini, en gürü bu saz müziğidir. Nitekim teknikte ve enstrümantasyonda bir olan Avrupa müziklerinin birbirinden ayrı milli karaktere sahip olmasını temin eden mesut sebeplerden biri de budur. Bir yerde Çaykovski'yi, diğer bir yerde Wagner'i ve Puccini'yi dinlerken 'işte bu Rus müziği, işte bu bir Alman, İtalyan müziği' diyoruz. Günün birinde, bunların yanında bir Türk müziği de meydana çıkacaktır.

* * *


Kırca, Levent:
Poyrazoğlu, tiyatrolara verilen devlet desteği konusunda komisyon üyesidir. Tiyatro ödeneklerinde söz kuruldadır. O kuruldan kendi tiyatrosunun dışındaki bütün tiyatrolara hep az ödenek çıkartır. Paranın büyüğünü kendi tiyatrosuna aktarır. Bir zamanlar porno yıldızlığından buraya gelmiş bir sanatçının bunu yapıyor olması üzücü...

* * *

Konak, Volkan:
Biz Türkiye'nin içindekileri sevdik insanıyla, otuyla, akarsuyuyla, kayan yıldızlarıyla. Ama şunu da söyleyeyim; bestelerimi beğenmezseniz size kırılmam, sizle ahbaplık edebilirim. Tuttuğum takımdan hoşlanmayabilirsiniz, sizle ahbaplık edebilirim, bir masada yemek yiyebilirim. Sevdiğim ya da çıktığım bir kadından hoşlanmayabilirsiniz, sizle ahbaplık kurabilirim. Ama Mustafa Kemal'i sevmeyen bir adamla ahbaplık edemem, O'nun dostu olamam. Çünkü Mustafa Kemal uygarlıktır, çağdaşlıktır.

* * *

Kretzschmar, Herman:
Küğ, açıklığı konuşulan dile oranla daha az olmakla birlikte, daha ince koyultulu, yani nüanslı ve daha derinden etkileyici bir konuşma sanatıdır.

* * *

Konfüçyüs:
Bir memleketin ahlaki bir şekilde yönetilip yönetilmediğini anlamak istiyorsanız, o memleketin müziğini inceleyiniz.

* * *

Küçük, Yalçın:
Ajda Pekkan'ın şarkıcı sayıldığı bir ülkenin insanlarının müzik kulağı olduğunu kesinlikle reddediyorum.

* * *

Legrand, Michel:
Birçok sinema filminin müziği, müzisyenler tarafından bestelenmiyor. Başka ne söyleyebilirim ki? Ya gitar çalıyorlar ya da elektronik bir cihaza bağlıyorlar, bom bom diye ses çıkıyor. Beni hiç etkilemiyor. Fransız müzikaller ile ilgili konuşmaya cesaret bile edemiyorum, onlar adına çok utanıyorum.

* * *

Leibnitz, Gottfried Wilhelm von:
Küğ, bilinç dışı bir aritmetik alıştırmasıdır.

* * *

Lennon, John:
Ben beş yaşında iken annem her zaman bana mutluluğun hayatın anahtarı olduğunu anlatırdı. Okula başladığım zaman sınavda bana büyüyünce ne olmak istediğimi sorduklarında 'Mutlu olmak istiyorum' diye yazdım. Onlar bana soruyu anlamadığımı söylediler, ben de onlara, onların hayatı anlamadıklarını söyledim.

* * *

Luther, Martin:
Müzik sanatını bilen kimse, asil ruhlu bir insandır. O, her şeyi yapmaya yeteneklidir.

* * *

Montesquieu, Charles-Louis de Secondat:
Bir ulusun küğdeki eğilimine önem verilmezse o ulusu ilerletmeye olanak bulunamaz.

* * *

Muhtar, Reha:
Sevgiliye söylenecek şarkıların yerini almaz mıydı, tribünlerden söylediğim o tezahürat türü besteler?

* * *

Nikolayev, Leonid Vladimirovich:
İki saat günlük çalışma yetersiz, aynı seviyede kalmak için minimum üç saat yeterli, dört saat ilerletici bir çalışma, her gün beş saat piyanist olmak isteyenlerin çalışma süresidir.

* * *

Nur, Muhterem:
Ben hiçbir zaman kendisini Fazıl Say için parçalayan insanlar görmedim; ama Müslüm'ü (Gürses) demek o kadar çok seviyorlar ki hep damar, bütün damarlar Müslüm'den geçiyor.

* * *

Ormancı, İbrahim:
İnşaat işçilerini damızlık Sayan'ların sanatçı yerine konulduğu bir ülkede olup bitene dur diyecek gür bir Seda yok mu Allah aşkına?

* * *

Önkibar, Sebahattin:
Türkü ve masalların bile bölücülüğe alet edilmesi midir özgür düşünce?

* * * 

Özmenek, Aylin:
Çabam, ana dilimizin kuşaklar arasında doğru kullanılmasını sağlamak, yaşamsallığını benimsetmek ve güzelliğini gelecek nesillere aşılamak çabasıdır.

* * *

Penderecki, Krzysztof:
Yeni sesler aramak ve keşfetmekle onlarca yıl geçirdim. Bir yandan da geçmiş çağların formlarını, stillerini ve armonilerini inceledim. Her iki ilkeye de bağlılığımı sürdürüyorum. Mevcut yaratıcı faaliyetim bir sentez.

* * *

Penniman, Richard Wayne(Little Richard):
Rock'n Roll? Dürüst olanlar bu yola devam edebilirler. Yalancılar ise yolun kenarına düşerler. Çünkü yürümek için bu zor bir yol. Sizin hayatınız olmalı. Tıpkı benim gibi. Ben bütün hayatımı bu işe adadım.

* * *

Platon:
Müziği gençliğinde öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar.

* * *

Rameau, Jean Philipp:
Çok yavaş bir tempoyla çalarak günah işlemenin çok hızlı bir tempoyla çalarak günah işlemekten genellikle daha iyi olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

* * *

Rubinstein, Arthur:
Müzik dilinin öğrenilmesi, öteki dillerinkine benzer. Bu dili çocukluklarından başlayarak öğrenenler ancak ona sahip olabilirler. Fakat yaşı ilerlemiş olanlar için, müzik dilini öğrenmeyi başarmak hemen hemen imkansızdır.

* * *

Saygun, Ahmed Adnan:
Ben Fransa'dan döndükten sonra, kendi insanımı ve onun müziğini tanımak için halk türküleri dinledim, inceledim, onların bir kısmını çokseslendirdim. Bu bana, Avrupa'da öğrendiğim tonal müzik dışında, bizim müziklerimizin modal yapısını tanıma olanağı verdi. Onlarla neler yapabileceğimi araştırdım. Halk müziğini ve kendimi tanıma olanağı buldum.
_____

Kimseyi taklit etmeye çalışmayın, kendinizi ve kendi öz kültürünüzü ortaya koyun.
_____

Sanat eseri kökü toprakta olan bir ağacın meyvesidir.

* * *

Schopenhauer, Arthur:
Müzikten başka hiçbir sanat insana, aracısız olarak, bu kadar derin tesir edemez. Çünkü, diğer hiçbiri gerçek hayatı bu kadar derin, doğrudan doğruya tanıtamaz. Yoğun sesli ve güzel bir müzik aynı zamanda bir fikir ağacı gibidir. Saf olmayan herşeyi, kötüyü temizler; yaratılışının müsaadesinde, herkesi zevkinin en yüksek noktasına çıkarır ve bir müzik eserini dinleyen herkes -kesinlikle- neyin kıymetli olduğunu, daha doğrusu neyin kıymeti olması gerektiğini anlar.

* * *

Selçuk, Timur:
Ben hep inançlı biriydim. Dini değerleri de; üretmek, paylaşmak ve zulme sessiz kalmamak olarak görüyorum. Dinimizde üretmek ve paylaşmak çok önemli. Günümüze baktığımızda üreten ve paylaşan bir sistem, emperyalizmin karşısında yer alır. Emperyalizm; zayıf ülkeleri alır, kendine bağlar ve sömürür. Benim dini değerlerim ise böyle değil. Sol ideolojinin temelinde de üretmek ve paylaşmak var. O yüzden de dünya görüşü olarak kendime en yakın bu ideolojiyi görüyorum. (Sabah Gazetesi'nde Röportaj, 11.02.2019)

* * *

Shakespeare, William:
Müzik, gök ile yer arasındaki her varlığı, hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği bir kudretle sarsar.
_____

İçinde müzik olmayan insan, tatlı seslerin uyumuyla heyecanlanmayan insan; hainliklere, kötü hilelere, yağma ve yıkımlara yatkındır. Ruhunun içgüdüleri geceler kadar uyuşuktur ve duyguları cehennem kadar karanlıktır. Güvenilmez böyle bir insana... Müziği dinle!

* * *

Sibelius, Jean:
Eleştirmenlerin sözlerine aldırmayın, şimdiye kadar hiçbirinin heykeli dikilmemiştir.

* * *

Simone, Nina:
Bilmenizi isterim ki ben bir doktorum, küğ doktoruyum.

* * *

Staël, Anne Louise Germaine de:
Müzik, seslerin mimarisidir.

* * *

Steinberg, Leo:
Sanat artık bizim bildiğimiz sanat değil. En geniş anlamında sanat, nakit para demek. Giderek büyüyen dorukları da dahil sanatın tamamı, bildik ekonomikl değerler tarafından yutulmuş durumda. Bir on yıl daha geçsin, banka kasalarında resim biçimindeki teminatlara dayanan yatırım fonlarının saklandığını göreceğiz.

* * *

Stravinsky, Igor:
Müzik tezyini olmalıdır; seslerin kendilerinden başka hiçbir şey ifade etmiyorum.

* * *

Şardağ, Handan:
Sanat mabedine saygılı, yaptığımız işe saygılı, büyüklerimize ve arkadaşlarımıza saygılı olmalıyız. Elimizden geliyorsa birbirimize yardım etmeliyiz, yarışmayı eşit koşullarda kendi imkanlarımızla sürdürmeliyiz. Kazandığımız başarı diğer arkadaşlarımızın omuzlarına basarak onların göz yaşı pahasına değil, gönül rahatlığı ile hak edilmiş bir başarı olmalıdır.

* * *


Tatlıtuğ, Kıvanç:
İbo da dinlerim Metallica da... Kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim. İbrahim Tatlıses, Ahmet Kaya da dinlerim, Metallica da. Ayrıca bende Tarkan’ın hemen hemen bütün CD’leri var. Çok başarılı buluyorum kendisini.
_____

Müziğe ilgim var. Bir yerden ritim duysam, kulağım hemen o yöne doğru gidiyor. Bu sene piyano aldım eve. Zaten bir piyano geçmişim var, önceden iki-üç parça çalabilecek düzeydeydim. Derslere yeniden başlamayı düşünüyorum. Onun dışında elektro gitar da aldım, onu çalmak istiyorum.

* * *

Tevfik Fikret:
Sanat şahsi olamaz; kendi şahsı için asar-ı sanat vücuda getirenler bulunsa bile, sanatkarlar yalnız kendi şahısları için tevlid-i sanat edenler değildir. O halde sanatkarın hayat-ı umumiyeden ayrılmaması, bilakis onu tezyin ve takviye etmesi lazım gelir. (Servet-i Fünun, 1900)

* * *

Tör, Vedat Nedim:
Bu toprakların zengin melodi ve ritm kaynaklarından yararlanarak yarattıkları eserlerle müzik dünyasının ilgisini çeken kompozitörlerimiz yanında assonans, dissonans, atonal sloganlarına kendilerini kaptıranlar da var. Oysa, insanlığı fetheden müzik eserleri, çoğunlukla kendi ses dünyalarına sadık kalan kompozitörlerin yaratmalarıdır. (Servet-i Fünun, 1900)
_____

Her gerçek sanat eseri, kıvılcımını derhal seyirciye, dinleyiciye, okuyucuya atar.
_____

Resimde olsun, müzikte, balede olsun, yazında, süsleme sanatlarında, mimarlıkta olsun, yaratıcı gücümüzü bu toprağın çok zengin ve çok soylu kaynaklarından geçirmedikçe, uluslararası bir varlık yaratamayız.

* * *

Turan, Rahmi:
Gerçek sanatçı; iktidarın değil, halkın yüzünü güldürmek için vardır!

* * * 

Usmanbaş, İlhan:
Asıl mesele sanatı yaparken değil, yaptıktan sonra başlıyor. Halka inmek değil, halka ulaşmak ve ulaştırmak kalıyor. Halkta sanat ilave bir meşguliyet değildir. Gündelik hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Halkın gündelik hayatına girmek kalıyor.
_____

Bizde bugünkü besteciler bütün yaratmalarında çok mühim bir korku ile yan yanadırlar; kafi derecede milli olamamak korkusu...
_____

Bugünün bestecisinden milli olması istenilirken hala bu musikinin şekil geleneğine azami derecede uyması mı beklenmektedir? Halbuki milli olan şekil geleneği değildir; ruhtur. Fakat bu ruh araştırılmak, konuşulmak, insana has her şeyi sanat kalıbına dökmek, sanat eserini, estetiğini, inkarını, menbaını ortaya koymak yoluyla teşekkül eder. Dünkü musiki bunların hiç birini yapmamıştır. Muhtevası ve manası araştırılmadığı için bütün kuvvetini şekil aramalarına hasretmiş, elindeki malzemeyi azami derecede inceltmiş, fakat hiçbir inkılaba, hatta şahsiyete müsaade etmemiştir. Çünkü şekil geleneğini ve alışkanlığını yıkacak en ufak bir müdahale musikiyi dayanaksız, havada, sanki ayağının altındaki toprak kayacakmış gibi, tehlikeli bir yola sürükleyecek zannedilmiştir. İşte böyle bir hissin sebebini muhteva ve mana bakımından musikimizin beslenmemiş olmasında aramak lazım.
_____

Bugünün sanatçısı çoğunluğa hitap etmek ister, çünkü çoğunluğun meselelerini ele almış bulunmaktadır. Çoğunluğun dilini, anlayışını gözetir. Çoğunluğun adetlerine mümkün olduğu kadar karşı gelmemeye çalışır. Fakat bu işin ters anlaşılışı daha başlangıçta sanatçıyı büyük hatalara sürüklüyor: Sanat eserini bir nevi vülgarizasyon diye kabul etmek hatası. Bir ilmi görüşün vülgarizasyonu mümkündür. Çünkü bu nihayet bir tabiat veya toplum olayının izahı demektir. Anlaşılmadığı zaman daha da sadeleştirilir, teferruatı daha da yok edilir. Halbuki sanat eseri bir bütündür. Sanatçının bütün kabiliyetlerinin, bütün tecrübelerinin son noktası demektir. Aslı ve teferruatı birbirinden ayrılmaz, fantezi ve araştırmasının sonu yoktur. Zaten başka türlü kabul edildiği zaman sanat eseri ya geri ya tekrarcı olur.
_____

Doğulu insan bireyseldir. Sanatı bireysel olarak anlar. Onca sanat, bir toplum olayı değildir; bireysel bir tad alma, kendini unutma yoludur.
_____

Musikimize çokseslilik gireliberi bestecilerimizin kafi derecede Türk olup olmadıkları her zaman münakaşa ediliyor. Bunun sebebini edebiyata nazaran musikinin başka yapıda olmasında aramak lazım... Dünkü musikimiz niçin tezatları kavrayan bir musiki değildir de gelenekçidir; niçin kendine gösterdiği bu büyük sadakat milli sayılıyor da tazelenmeler yabancı görülüyor?
_____

Şu muhakkak: Garp tekniği ile yazmak -hatta en otantik Türk malzemesi kullanarak- ne bir yeniliktir, ne müsbet bir hareket, ne de Türk müziğinin rönesansı. Bütün bunlar zihniyetimiz kökünden değiştiği gün olacaktır.
_____

Sanatımızın en hayati fonksiyonlar kadar bizce zaruri olduğu gün; yani yaymak, kabul ettirmek, savunmak, üzerinde düşünmek, anlatmak, bestecileri ve eserleri yaşar hale getirmek, onların insan tarafları, adetleri ve çalışma tarzlarıyla meşgul olmak ve geri kalan bütün teferruat. Bunlar olduğu gün eserler kendiliğinden kıymetli olacaktır.
_____

Garplı dinleyicinin her zaman ileri görüşlü olduğunu iddia etmiyorum. Belki tersine. En büyük eserler en fazla ıslıklanmıştır. Ama işte bu da bir fazilet. Görüşünü açıklama fazileti. Bu bir münakaşa yolu açar. Eserin hayatı da bundan sonra başlıyor sayılır. Eserin hayatı ile beraber bestecinin hayatı. Daha da ileri gidebilirim: Toplumun hayatı.

* * *

Üngör, Zeki:
"Yurda dağıldığınızda sizler benim birer canlı heykellerim olacaksınız. Sizler çalgıcı değil, birer sanatçısınız. Bu sanatı sizler yücelteceksiniz." (Öğrencilerine seslendiği bir konuşmasından)

* * *

Vengerov, Maxim:
Bir ailenin bir araya gelip müzik yapması harika bir gelenektir. İnsanlar birlikte müzik yaptığında, müziğin birbirlerini daha iyi anlamalarında yardımcı olduğu söylenir. Onlar, müziği insanlarla paylaşmaya muktedirdirler.

* * *

Wagner, Richard:
Eserlerimin nasıl temsil edileceği soruluyor. Onları düşündüğüm gibi yazdım ve yazdığım gibi temsil edilecektir. Bunu beceremeyen bu işi bıraksın!
________

Eserlerimin festival sahnemizdeki temsilleri gelecek kuşaklar için gitgide sağlam örnekler olacaktır. (1882 yılında Kral Ludwig'e gönderdiği mektuptan)

* * *

Winckler, Hugo:
Kültür yaratmış milletler ırk bakımından asla saf değildir; aksine, kültür karışım sonunda ortaya çıkar!

* * *


Zeig, Emil:
Müzik, duygularımızın en açık dilidir.

Neuhaus (Sokolovskaya), Irina:

1961 yılında Moskova’da doğan Irina Neuhaus (kızlık soyadı Sokolovskaya) “Gnesin Küğ Okulu”nu bitirdi ve bir müddet “Moskova Belediyesi Çocuk Küğ Okulu”nda piyano öğretmeni olarak çalıştı. 1980’li yılların başlarında pek tanınmış küğcüler ve piyano çalarlar yetiştirmiş olan “Neuhaus” ailesinden Heinrich Neuhaus ile evlendi ve 1990’lı yılların başlarında kocası ile birlikte İsrail’e göç etti. Bu ülkede çok tanınan bir piyano öğretmeni oldu, popülaritesi ve şöhreti her geçen yıl büyüdü. Heinrich ve Irina Neuhaus’un çocukları Adi Neuhaus, anne ve babasının destekleri sayesinde daha 17 yaşında iken dünyaca tanınmış bir piyanist oldu. Saf, nazik ve narin bir kişiliği olan Irina yakalandığı hastalık nedeniyle çok genç yaşta yaşama veda etmiştir.

Neva-1:

Ses, sada, ahenk, makam, nağme anlamında kullanılan sözcük.

\ Neva-2:

“Ney”in altıncı boğumunda bulunan perdedir. Geleneksel Türk sanat küğünde re5 için verilen isim. Ud’da alttan ikinci telin ismi de “neva”dır ve bu sesi verir. Klasik musıkimizde “yegah” (yani pes re) sesinin sekizlisine (oktavına) denk gelen ses.

Ney Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli:

Neyin kalitesini etkileyen pek çok unsur bulunmaktadır. Ney satın alınırken kamışın kalitesi, perde yerlerinin standartlara uygun bir şekilde belirlenerek açılmış olması, başparenin yapısı ve neye uyumu gibi noktalara dikkat edilmesinde yarar bulunmaktadır.

\ Neyzen Tevfik:

Rivayet edildiğine göre Atatürk’ün sofrasına çağrılan Neyzen’e “ney üflemesi” söylenmiş. Neyzen de başlamış üflemeye. Bir müddet sonra bakmış ki herkes hararetli bir tartışma içinde ve kendisini dinleyen yok. Birden üflemeyi kesmiş. Neyzen Tevfik küğ sesinin aniden kesilmesini fark ederek şaşıran devlet ricaline şu dörtlüğü söylemiş:
“Sanma ciddiyetle sarf ederim san’atımı
Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir
Bezm-i meyde süfeha’nın saza meftun oluşu
Nazarımda su içen eşeğe ıslık gibidir.”

Nicht:

(Alm.) Değil.

Nicht schnell:

(Alm.) Hızlı olmayan, çabuk değil.

Nicht sehr schnell:

(Alm.) Fazla hızlı değil, çabuk olmayacak.

Nicht zu rasch:

(Alm.) Acele etmeden, fazla çabuk değil, sürat yapmadan.

\ Nikolayev, Leonid Vladimirovich:

Rus piyanist, bağdar ve pedagog. 13 Ağustos 1878 tarihinde Kiev’de dünyaya geldi. “Moskova Konservatuvarı”nda Sergei Taneyev ve Mikhail Ippolitov-Ivanov ile çalıştı. Uzun yıllar “Leningrad Konservatuvarı”nda piyano öğretmeni olarak çalıştı. Aynı okulda oldukça kısa ve başarısız bir yöneticilik dönemi geçirdi. Öğrencileri arasında Vladimir Sofronitsky, Maria Yudina, Dimitri Şostakoviç, Vera Razumovskaya, Natan Perelman, Wiktor Labunski, Vera Vinogradova, Samary Savshinsky, Nadia Reisenberg ve Alexander Zakin gibi çok önemli isimler bulunmaktadır. Öğrencilerinden Şostakoviç ile yakın dostluk ilişkisi kurdu. Şostakoviç öğretmeni ile ilgili “Birinci sınıf bir küğ adamı, büyük bilgelik ve bilgi sahibi kişi” demiştir. Leonid Vladimirovich Nikolayev yalnızca piyanist yetiştirmekle yetinmedi, onların düşünen ve araştıran kişiler olması için büyük gayret harcadı. Öğrencilerini dar anlamda birer profesyonel olarak yetiştirmedi, onları biçimlendirdi ve geniş bir estetik birikimle besledi. Şostakoviç 1943 yılında yazdığı 2 numaralı piyano sonatını öğretmeni Nikolayev’e adamıştır. Nikolayev, Nazi güçlerinin 1941 yılında Rusya’yı istila etmeleri sonucunda diğer başka küğcülerle birlikte Taşkent’e iltica etti ve ne yazık ki burada 64 yaşında iken 11 Ekim 1942 tarihinde sonsuzluğa göç etti. Bağdar olarak verimleri arasında sinfonik eserler, koral parçalar, yaylı çalgı dördülleri ile keman, çello ve piyano için yalkın yaratılar bulunmaktadır.

Niligente:

(İt.) Kayıtsız bir eda ile. Umursamaz bir tavırla.

Nim (Nîm) Sofyan:

Basit usullerden olup iki zamanlıdır. 2/4’lük ya da 2/8’lik değerlerde vurulur. “Düm” birinci zaman olup kuvvetli ve “tek” ikinci zaman olup orta kuvvetlidir (birinci vuruşa göre yarı kuvvetli olarak da tanımlanabilir). Bu usulde genellikle “Oyun Havaları”, “Türküler” ve “Marşlar” yazılmıştır. Aşağıdaki şekillerde “Nim Sofyan” usulünün hem 2/4’lükte ve hem de 2/8’likte vuruluşunu görebilirsiniz:

Nim Sofyan (2-4)

Nim Sofyan (2-8)

Ninna (Ninna nanna - Ninnananna):

(İt.) Ninni. Bkz. (İng.) Lullaby.

Ninni:

Çocukları ya da bebekleri uyutmak veya ağlamalarını durdurmak amacı ile söylenen şarkılar. Bu şarkılar hece veznine uygun olarak yakılır, genel olarak anonim bir karakter taşırlar ve oldukça sade bir yapıdadırlar. Söyleyenleri belli değilse de bağdarlar tarafından sanatsal hedefler güdülerek yazılmış “ninni”ler de bulunmaktadır. “Ninni”ler dörtlüklerden ve bu dörtlükleri takip eden nakarat bölümlerinden oluşur. “Divan-ı Lügat-it Türk” “ninni”ye “balubalu” ismini verir. “Ninni” için diğer Türk boylarında farklı isimlendirmelere rastlanmaktadır. Bkz. (İng.) Lullaby. (İt.) Ninna, ninna nanna, ninnananna.

Ninni (Candan Erçetin):

Aşağıda Candan Erçetin'in "Ninni" isimli şarkısının sözleri yer almaktadır. Günümüze yönelik önemli bir siyasi taşlama içeren bu şarkı Erçetin'in en önemli ürünlerinden sayılmalıdır.
 

Uyusun da büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni
Dertlerini sürüsün ninni
Oğlum kızım uyusun ninni
 

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Çok da uzun olmayan belli bir zaman önce
Çok da uzak olmayan çok güzel diyarın birinde
Bereketi dillerden düşmeyen bir köy varmış
Denizi de bilirmiş dağı da bilirmiş bu güzel köyün insanı
Yağmurda yürür karda kayar ama güneşli günleri severmiş
Meze yaparmış bu köylüler iki kadehe tüm acılarını
Böylece birden unutuverirmiş geçmiş dargınlıklarını
Aslına bakacak olursan çok zenginmiş tarlaları
Ama nedeni bilinmez bu köylüler her daim fakir
Yokmuş galiba köydeki kargaların bunda bir etkisi
Böyle gelmiş böyle gidermiş
Ne de olsa alın yazısı
Dayanamamış biri sonunda kargalara baş kaldırmış!
Hakkımızı yiyorlar diyip bütün köyü ayaklandırmış
Sonunda başa çıkmış köyü istila eden kargalarla
Ama kendisi de göçüp gitmiş tabii eninde sonunda
 

Uyusun da büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni
Dertlerini sürüsün ninni
Oğlum kızım uyusun ninni
 

Ardından ağlamış köydeki herkes çok uzun yıllarca
Ağlarken ağlarken köy unutmuş kargaları tamamıyla
Üzülüp dövünüp dururken birden övünmeye başlamış
Ancak övünüp durduğu sadece hatıraymış
Günün birinde köyün üstüne kapkara bulutlar yerleşmiş
Kimse bulutları kargaların getirdiğini fark etmemiş
Köydekiler yaz yağmurudur gelir geçer zannetmişler
Ama bu kara bulutlar kopacak fırtınanın habercisiymiş
Kargaların çalacağı emekten medet uman bazı kurnazlar
Köylüye ninniler söyleyip apaçık hedef şaşırtmışlar
Soytarısıyla yalancısı bu köyün bir gün gelmiş elele vermiş
Bildik beyaz camın içine girip siyah yalanlar söylemiş
Onların baktığı yerden bütün köy çok aptalmış
Çünkü aptal olmasalar böyle aldanmazlarmış
Değil mi ki bütün köy olana bitene ses çıkarmadan bakmış
O zaman başlarına gelenlere müstahaklarmış
 

Ah ne güzel ninniymiş bu cehalet
Herkes dalıp uyumuş nihayet
Top atsan uyanmazmış ne rehavet
E benim köyüme ee ee
 

Aslında köyün akıllısı çokmuş
Alimi dedesi filozofu çokmuş
Var diye bas bas bağırıyorlar ama hiçbirinin söz hakkı yokmuş
Çünkü bilene düşünene yazana kargaların itirazı çokmuş
Ve onlardan öğrendikleriyle kurnazlar herkesi uyutmuş
 

Güzel köyüm ne zaman uyanırsın?
Bu duruma ne kadar dayanırsın?
Sanmaki uyurken kazanırsın
Hadi köyüm ne zaman uyanırsın?

\ Niobe Anfi Tiyatro:

Manisa’da 1984 yılında dönemin Belediye Başkanı Ertuğrul Dayıoğlu tarafından yaptırılmaya başlanan, ancak çeşitli nedenlerle kullanılamayan “Niobe Anfi Tiyatro” Belediye Başkanı Bülent Kar’ın azimli çalışmaları sonucunda yapımına başlanmasından tam yirmidört yıl sonra, yani 2008 yılında halkın hizmetine açıldı. “Niobe Anfi Tiyatro” ilgisizlik nedeniyle atıl durumdaydı ve sarhoşlarla madde bağımlılarının cirit atması nedeniyle ürkütücü bir mekan haline gelmişti. “Manisa Belediyesi”nin başlattığı çalışmalara “İl Özel İdaresi” de destek verdi. Aradan geçen sürede toplam dört belediye başkanı gören “Niobe Anfi Tiyatro” yapımına başlandığı yıl zeminde kaymaların olmasından dolayı güvenli bulunmadığı için kullanılmıyordu. “Anıtlar Kurulu” ile ortaklaşa yapılan çalışmalardan sonra zeminde yapılan sağlamlaştırma çalışmalarında sona gelindi ve 26 Eylül 2008 günü “Manisa Belediyesi Şehir Tiyatrosu” tarafından sergilenen oyun ile halkın hizmetine sunulmuş oldu. “Niobe Anfi Tiyatro” belediye başkanları Zafer Ünal ve Adil Aygül tarafından da tamamlanamamıştı. 2004 yılında Manisa Belediye Başkanı olan Bülent Kar özellikle “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu” ile yaşanan bürokratik sorunları çözerek “Anfi Tiyatro”nun yenileme çalışmalarını başlatmıştı.

No:

(İt.) Hayır. "Hayır" yanıtı. Olumsuz cevap. "Yok", "yok" cevabı.

No:

(İng.) Hayır, yok. "Yok" yanıtı. Değil. Red, reddetme. Yasak.

Nobile:

(İt.) Soylu, asil, yüce. Seçkin, seçilmiş.

Nobilemente:

(İt.) Mertçe, soylu biçimde. Asil bir davranışla.

Nobiluomo:

(İt.) Soylu, asil. Asilzade, asil kişi.

Noch:

(Alm.) Daha, daha fazla. Henüz, hala.

Noch schneller:

(Alm.) Daha hızlı, daha çabuk.

Non (ya da No):

(İt.) Değil. Olumsuzluk eki. Hiç...değil. Hiçbir şekilde. Yok. "Hayır" cevabı. Bkz. Non troppo.

Non troppo:

(İt.) O kadar fazla değil. Çok değil. Çok fazla değil. Pek o kadar değil. Bir arada yer aldığı sıfatların etki ve hükümlerini azaltır. Bkz. Ma non troppo, Allegro ma non troppo, Non troppo forte.

Non troppo forte:

(İt.) Fazla kuvvetli olmadan, gereğinden güçlü çalmadan, istenenden daha fazla ses çıkarmadan.

Nonet:

Dokuz çalgı için yazılmış yaratı. Dokuz ses ya da çalgı için yazılmış küğ eseri. Dokuz sesin veya çalgının müzikal kombinasyonu. Dokuz çalgıdan kurulmuş topluluk. Daha çok çalgı için yazılırlarsa da nadiren de olsa dokuz ses için yazılmış örnekleri de bulunmaktadır. Bkz. Nonetto.

Nonetto:

Bkz.: Nonet.

\ Nota:

Sesleri dizek üzerinde yazmaya yarayan belirteçlere "nota" denilir. Notalar, dizeğin çizgileri üzerlerine ya da boşluklarına yazılırlar ve dizekte konuldukları yerlere göre seslerin ismini ve yüksekliğini verirler. Notalar yazılış biçimlerine göre ise seslerin süresini gösterirler. Nota, gerçekte bir şifre sistemidir. Aynen yabancı dil öğreniminde olduğu gibi, bu şifreyi çözmeyi başaranlar nota okumak ve yazmak konusunda başarılı olurlar. Konuşma dilinde olduğu gibi küğ dili de okunabilir ve yazılabilir. İnsanlar konuşurken cümleler kurarak birbirleriyle anlaşma sağlarlar. Cümleler cümle parçacıklarından; cümle parçaları kelimelerden; kelimeler hecelerden ve heceler de harflerden bir araya gelmektedir. İşte, konuşma dilindeki en küçük bileşen olan harflerin küğ dilindeki karşılıkları seslerdir ve bu sesler küğ yazımında, dizek üzerinde notalarla gösterilirler. Küğ, seslerle yaratılan bir sanattır ve kendine özgü bir dili vardır. Bu dili, seslerin karşılığı olan notalarla yazıp okuyabiliriz. Küğsel sesler dizeğin çizgi ve boşluklarına konulan işaretler yolu ile gösterilir. Seslerin yerini göstermeye yarayan bu işaretlere “nota” adı verilir. Yukarıdaki örneği incelediğimizde, dizeğin alt tarafından üstüne doğru çıkıldıkça sesler inceldiğine göre, 2 numaralı sesin 1 ve 3 numaralı seslerden daha ince olduğunu görürüz. 4 numaralı ses ise burada yer alan seslerin içinde en ince olanıdır. 1 ve 5 numaralı seslerin aynı sesler olduğuna dikkat ediniz. 3 numaralı ses ise 1 ve 5 numaralı seslerden ince, fakat 2 ve 4 numaralı seslerden kalındır.

Nota İsimleri:

Vaftizci Yahya için söylenen “Ut Queant Laxis” isimli bir ilahinin sözleri bir Benedikt keşişi olan Guido d’Arezzo (Arezzo’lu Guido) ya da bilinen diğer şekli ile Guido Aretinustarafından günümüzde kullandığımız aşıtın biçimlendirilmesi için değerlendirilmiştir. Keşişler tarafından ırlanan bu ilahiyi dinlerken Guido, ilahinin her mısrasının ilk hecesinin altı seslik aşıtsal gidiş için sıralı bir yapılanma oluşturacağını keşfetti (Do-Re-Mi-Fa-Sol-La / C-D-E-F-G-A) ve notalara verdiği bu isimler günümüze dek değişmeden geldi. Bu ilahinin sözleri aşağıda yer almaktadır:

Ut queant laxis
Resonare fibris
Mira gestorum
Famuli tuorum
Solve polluti
Labii reatum
Sancte Joannes (ya da Sancte Ioannes – sonradan eklenmiştir)

Çevirisi: Aziz Yahya, kirli dudaklarımızı günahlarından arındır ki Tanrı'nın hizmetçileri olan bizler özgür seslerimizle harikulade şarkılar söyleyebilelim.

Yedinci ses olan si, son iki kelime olan “Sancte Joannes”in ilk iki harfinin bireşmesiyle oluşmuştur. Latin dilinde “j” harfinin “i” olduğu bilinirse bu sesin isminin neden “si” olduğu hemen anlaşılır. Yedinci sese “si” ismini verenin Flaman bağdar Hubert Waelrant olduğu bazı kayıtlarda geçmektedir. Yedinci ve beşinci mısranın ilk hecesi “s” harfi ile başladığı için farklılık yaratmak amacıyla günümüzde yedinci sese “ti” diyenler de bulunmaktadır. İlk mısra haricinde diğer tüm mısralar sessiz harf ile başlamakta ve sesli ile devam etmektedir. Yalnızca ilk mısra sesli harfle başlayıp sessiz ile devam ettiğinden dolayı sert tınlamaktadır. Diğerleri yumuşak, fakat ilk mısranın ilk hecesi sert tınladığı gerekçesiyle zaman içerisinde bu sertliği gidermek amacıyla “ut” hecesi “do”ya dönüşmüştür. Bu dönüşümü sağlayan ise 1659 yılında Otto Gibelius’tur. Günümüzün bir diğer eğilimi de beşinci mısranın ilk hecesi olan “sol” hecesinin “so” şeklinde kısaltılmasıdır. Beşinci mısra haricinde diğer tüm mısralar iki harften oluşan bir hece ile başlarken beşinci mısra üç harflik bir hece ile başlamaktadır. Seslerimizin tümünün ikişer harften oluşmasını temin etmek amacıyla beşinci mısrada yer alan “sol” hecesinin ismini verdiği notaya “so” denilerek eşitleme yapılması giderek yaygınlaşan bir eğilimdir. Yine bir başka yaklaşım “so” ve “si”nin her ikisinin de “s” harfi ile başlamasının önüne geçmek için “si” yerine “gi” kullanılması olmuştur. Böylece “yedinci ses ile birinci ses” arka arkaya sıralı bir şekilde geldiğinde “si-do” yerine “gi-do” çıkacak ve haliyle sistemin yaratıcısı olan “Guido” da anılmış olunacaktır. Bilindiği üzere “Guido” ismi söylenirken “Gido” şeklinde telaffuz edilir.

“Ut Queant Laxis” isimli ilahinin renkli notalar ile yazılmış bir şeklini de bu madde kapsamı içinde küğseverlere sunuyorum:

Ut Queant Laxis

 

Nota İsimlerinde Sıralama:

Notalar, alfabenin ilk yedi harfi ile gösterilir. “La” sesi ve bu sesi temsil eden nota alfabenin ilk harfi ile, yani “A” olarak gösterilir ve bu anlamda temel ses (başlangıç sesi) olarak kabul edilir. “La”dan sonra izleyen sesler ve bu sesleri temsil eden notalar sıra ile alfabenin diğer harflerini kullanırlar.

Nota İsimlerinde Sıralama-1

Ancak, unutmayalım ki biz sıralamayı “La” sesinden değil, “Do” sesinden başlatıyoruz. O halde, küğ alfabesine göre sıralama aşağıdaki gibi yapılır:

Nota İsimlerinde Sıralama-2

Not: “Si” sesi için İngilizler “B” harfini kullanırken Almanlar “H” harfini yeğlemektedirler.

Nota Kuyrukları:

Dizek çizgilerinin sayısı beş olduğuna göre üçüncü çizgi tam orta noktada bulunmaktadır. Bu nedenden dolayı dizeğin alttan üçüncü çizgisine kadar olan notaların kuyrukları sağdan yukarıya ve üçüncü çizgiden inceye doğru olan notaların kuyrukları da soldan aşağıya çekilmelidir. Üçüncü çizgiye yazılan nota genellikle kuyruğunu soldan aşağıya vermektedir; ancak bu nota içinde bulunduğu ölçüde yer alan diğer notaların çoğunluğunun kuyruk yönüne uyar. Yani, bu çizginin üzerine yazılan nota konuşlandığı ölçüdeki notaların çoğunluğunun kuyruğu hangi yöne bakarsa o yöne doğru döner. Nota kuyruklarının yukarı veya aşağıya çekilmeleri süre üzerinde etkili değildir. Kuyruk ister üstte, isterse altta bulunsun, nota şeklinin gösterdiği süre değişmez. Kuyrukların çekiliş yönlerini belirleyen tek unsur yalnızca nota yazımının iyi ve kolay okunması ve göze güzel görünmesidir.

Nota Kuyrukları

Notation Kunde:

Notasyon bilgisi, küğ yazımına ilişkin bilgi, küğ sanatına has rakamlar ve işaretler sistemine ait olan bilgi, küğ yazısını not etme; terimler, işaretler ve simgeler yolu ile küğün gösterilmesi, küğsel bir sistemi oluşturan işaretlerin bilgisi, kayıt, yazım. Bkz. Notasyon.

Nova Norda:

Popüler kültür şarkıcısı Ecem Böke’nin sahne adı. Bkz.: Böke, Ecem.

Novelet:

Robert Schumann tarafından ilk kez ortaya konulmuş olan ve kısa parçalardan oluşan ardış. Schumann tarafından İtalyanca olarak "Novelette" diye isimlendirilen bir sıra küçük parçalardan oluşan süit. Bkz. Schumann, Robert Op. 21 Piyano için Novelette, No. 8 (1838). Bu 8 parçadan oluşan ve serbest biçimde yazılan küğler daha sonra Schumann'ın çağdaşları tarafından taklit edildi ve benimsendi. Hatta kısa konulardan kurulu, ancak göreceli olarak hayli uzun bağdalara da bu isim verildi. Bkz. Novelette. Noveletten.

Novelette:

(İt.) Bkz. Novelet.

Noveletten:

(Alm.) Bkz. Novelet.

\ Novruzov, Cahangir (Nevruz. Cihangir):

1954 yılında Bakü’de sanatçı bir ailede doğdu. “Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi”nde Sovyetler Birliği devlet sanatçısı Prof. Dr. Mehdi Memmedov’un öğrencisi oldu ve “Dram Tiyatrosu Rejisörlüğü Fakültesi”ni bitirdi. 1975–1979 yılları arasında “Azerbaycan Devlet Müzikal Komedi Tiyatrosu”nda oyuncu ve ses sanatçısı olarak çalıştı. 1979–1989 yılları arasında “Azerbaycan Devlet Dram Tiyatrosu”nda rejisör ve 1984 yılından itibaren de “Genel Sanat Yönetmeni” olarak görev yaptı. 1975 yılında “Azerbaycan Tiyatro Adamları Birliği”ne üye olan Cahangir Novruzov 1971–1976 yılları arasında bu kurumun yönetim kuruluna seçildi. 1981–1983 yılları arasında Moskova’da “Sovyetler Birliği Kültür Bakanlığı”nın “Mesleği Yetkinleştirme Enstitüsü”nün “Yönetici Kadrolar Bölümü”nde eğitim gördü ve “Moskova Devlet Malaya Bronnaya Dram Tiyatrosu”nda devlet sanatçısı A. Efros’un denetiminde staj yaptı. 1984–1988 yılları arasında “Petersburg Devlet Büyük Dram Tiyatrosu”nda Sovyetler Birliği devlet sanatçısı Prof. Dr. G. Tovstonogov’un rejisörlük üzerine kurduğu yaratıcı laboratuvar çalışmalarına katıldı. 1986 yılında Çekoslovakya’da düzenlenen “Çeşski Buduyovitsa Genç Tiyatrolar Festivali”nde jüri üyesi olarak, 1988 yılında ise Paris’te düzenlenen “Bovinyi Tiyatro Festivali”ne jürinin onur konuğu olarak katıldı. “Azerbaycan Kültür Bakanlığı”nın ve “Azerbaycan  Tiyatro Adamları Birliği”nin düzenlediği çeşitli festivallerde jüri üyesi olarak görev yaptı. 1989–1990 mevsiminde “Azerbaycan Devlet Müzikal Komedi Tiyatrosu”nda, 1990–1996 yılları arasında ise “Azerbaycan Devlet Genç Seyirciler Tiyatrosu”nda genel sanat yönetmeni olarak çalıştı. 1989–1995 yılları arasında davet olunduğu “Azerbaycan Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi”nde oyunculuk derslerini verdi. Bugüne değin altmıştan fazla tiyatro oyununu sahneye koyan Novruzov on sinema filminde, elliden fazla da tiyatro ve televizyon oyununda oyuncu olarak rol aldı. 1986 yılında başında durduğu “Şeki Devlet Dram Tiyatrosu” yaratıcılık uğraşılarından dolayı “Azerbaycan Cumhuriyeti Komsomol Gençler Birliği”nin, 1987 yılında “Azerbaycan Kültür Bakanlığı”nın M. F. Ahundzade’nin 175. doğum yıldönümü dolayısıyla ve her beş yılda bir düzenlediği festivalde ve 1993 yılında ise “Azerbaycan Tiyatro Adamları Birliği”nin düzenlediği “Birinci Tek Kişilik Oyunlar Festivali”nde en iyi yönetmen ödüllerini kazandı. Aralık 1995 tarihinden bu yana Türkiye’de bulunan Cahangir Novruzov önce “Kayseri Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi”nde “Tiyatro Bölüm Başkanı” olarak görev yaptı. Ekim 1997’den bugüne kadar da “Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Anasanat Dalı”nda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. “Çukurova Üniversitesinde” çalıştığı bu yıllarda hazırladığı Mar Bayciyev’in “Düello”, Tufan Minnulin’in “Şeytana Lanet”, Guilherme Fiqueiredo’nun “Ezop”, M. Çağlar’ın “Şencan’ın Düşü”, Nezihe Aras’ın “Afife Jale”, Grigoriy Gorin’in “Herostratos’u Unutun”, Nikolay Gogol’un “Müfettiş” oyunları büyük beğeni kazandı. Ayrıca “Çukurova Üniversitesi Afife Jale Tiyatro Salonu”nun projelendirilmesinde ve yapılmasında doğrudan emeği geçmiştir. Cahangir Novruzov, 2011 yılının Temmuz ayında Azerbaycan cumhurbaşkanı tarafından "Azerbaycan Devlet Sanatçısı" ünvanına layık görülmüştür.

\ Novruzova, Elnara:

19 Ocak 1957 tarihinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de doğdu. 1972 yılında “1 No’lu Devlet Küğ Okulu”ndan mezun olarak “Asaf Zeynelli Küğ Meslek Yüksek Okulu”nu kazandı. 1976 yılında bu okuldan piyano eğitmeni ve eşlikçi piyanist olarak mezun oldu. 1977 yılında “Bakü Devlet 2 No’lu Küğ Orta Okulu”nda piyano sınıfında öğretmen olarak göreve başladı. Küğsel tiyatroya ilgi duyduğundan zaman zaman bu konuda dergilerde yazılar yazmaya başladı. 1983 yılında “Azerbaycan Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi”nin “Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü”nü kazandı ve küğsel tiyatro üzerine yoğunlaştı. 1986 yılında “Sovyetler Birliği Üniversitelerarası Genç Tiyatro Eleştirmenleri Yarışması”nda ödül kazandı ve Çekoslovakya Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen “Küğsel Tiyatro Festivali”ni değerlendirmek üzere görevlendirildi. 1987 yılında “Üstün Başarı Diploması” ile (Kırmızı Diploma) “Güzel Sanatlar Üniversitesi”nden mezun oldu. Aynı yıl “Bakü Azertiyatro Yaratıcılık-Eğitim-Üretim Birliği Şirketi”nde “İlham Gazetesi”nin baş düzeltmeni olarak göreve başladı. Bu gazetede küğ ve tiyatro konularını kapsayan yazılar yazan Elnara Novruzova adı geçen şirketin küğ okulunun yapılandırılmasında da yakından emeği geçmiştir. 1991-1995 yıllarında “Azerbaycan Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi”nde tiyatro ve küğsel tiyatro tarihi dersleri verdi ve aynı zamanda “Oyunculuk Bölümü”nde ses ve kırın derslerinde eşlikçi piyanist olarak görev yaptı. 1996 yılında eş durumundan “Türkiye Cumhuriyeti”ne geldi. 1997-2003 yıllarında “Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı” ve “Güzel Sanatlar Bölümü”nde seçmeli piyano dersleri verdi. 2001 yılında eğitim-öğretim hizmetlerindeki başarılı çalışmalarından ve yapmış olduğu katkılarından dolayı “Konservatuvar Müdürlüğü”nün “Teşekkür Belgesi”ni aldı. 2001-2003 yıllarında “Adana Güzel Sanatlar Lisesi” ve günümüze kadar çeşitli küğsel eğitim merkezlerinde piyano dersleri verdi.

Noyan, Gökmen:

Gazi Magosa'da doğan sanatçı 1963-1970 yıllarında "Ankara Devlet Konservatuvarı"nda eğitim görmüştür. Türkiye'nin birçok kentinde yalkın resitaller veren sanatçı, "İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası", "İzmir Devlet Senfoni Orkestrası", "Hollanda Kapel" ve pek çok oda küğü orkestraları eşliğnde yalkıcı olarak dinletiler vermiştir. 1982 yılından itibaren "İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı"nda kadrolu öğretim üyesi olmuş ve 1986'da doçentlik ünvanı almıştır. 1982-1989 yıllarında "İstanbul Radyosu Hafif Müzik ve Caz Orkestrası"nda "Lead Trompetist" olarak çalışmıştır. 1994 yılında "İzmir Devlet Senfoni Orkestrası"na giren sanatçı arkadaşları ile "Ephesus Brass" grubunu kurmuş ve pek çok yerde, bu arada "Magosa Festivali"nde başarılı dinletiler vermişlerdir. "Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası" ile Amerika dinleti dolaşısına katılan sanatçı "İzmir Devlet Senfoni Orkestrası" ile de Almanya, Güney Kore, Japonya ve İtalya'da pek çok dinletiye katılmıştır. Birkaç yıldan beri Avustralya'dan gelip dinletiler veren arkadaşı Prof. Monte Mumford ile de Türkiye'de yapılan "Brass Ensemble" dinletilerine katılmıştır. "Gökmen Noyan & Daisies" grubuyla İzmir ve yurt dışında başarılar kazanan Noyan halen "İzmir Devlet Senfoni Orkestrası"nda çalışmakta olup 2005 yılına kadar da "Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı"nda trompet ve oda küğü derslerine girmiştir. 2005 yılından başlayarak "Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı"nda üflemeli çalgılar ana sanat dalında lisans ve yüksek lisans derslerine devam etmektedir. 2010 yılından bu yana "Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı"nda yüksek lisans dersleri vermektedir.

\ Nozy, Norbert:

1952 yılında doğdu. Küğ eğitimini “Brüksel Kraliyet Konservatuvarı” ve “L’Institut Lemmens”de aldı. Remileme, uyum bilgisi, oda küğü, vurmalı çalgılar, aktarım ve yatay çokseslilik dallarından birincilikle mezun oldu. Ayrıca saksofon dalında da yüksek eğitim diploması sahibi oldu. Orkestra yönetkenliği çalışmalarını “Paris Konservatuvarı”nda yaptı, yönetkenlik alanında çeşitli yarışmalarda ödüller almasına karşın saksofona olan ilgisini her zaman korudu. 1972 ile 1975 yılları arasında “Saksofon Dördülü” üyesi sıfatı ile çeşitli Avrupa kentlerinin yanısıra Chicago ve Washington’da bu çalgı üzerine düzenlenen kongre ve sempozyumlara katıldı. 1975 yılında “Musique  des Guides”e katılarak saksofoncu olarak dinletiler verdi. 1985 yılından bu yana “Grand Orchestra d’Harmonie des Guides”in yönetkenliğini sürdüren Nozy, orkestra dağarına klasıl ve modern tarzda yaratılar kazandırdı. Ayrıca salt bu orkestra için yazılmış ve uyarlanmış yaratıları da orkestra dağarına aldı. Çağdaş küğün önde gelen savunucularından olan Nozy, Belçikalı bağdarların yaratılarının seslendirilmesinde öncülük etmesi dolayısıyla “Belçikalı Bağdarlar Birliği” tarafından “Fuga Ödülü” ile ödüllendirildi. Nozy, yönetkenlik alanında kazandığı başarılara karşın saksofona olan ilgisini hiç kaybetmedi. 1994 yılında saksofonun yaratıcısı Adolphe Sax’ın 100. yıl anma törenlerinde farklı orkestralarla yalkıcı olarak çeşitli dinletiler verdi. Halen “Brüksel Kraliyet Konservatuvarı” ve “Maastricht Konservatuvarı”nda saksofon eğitimcisi olarak çalışmaktadır.

Nuovo:

(İt.) Yeni. Yeni değişmiş. Yeni gelen. Taze.

\ Nurikadıoğlu, Recai:

1965 Yılında Ordu’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ordu’da tamamladı. Küğe olan ilgisi daha ilkokul yıllarında başladı. İlk olarak ortaokulda bağlama çalmayı öğrendi ve lise döneminde okul korolarında (THM, TSM) çalıştı. Lise yıllarında “Ordu Musıki Derneği Türk Sanat Müziği” koro çalışmalarına katıldı (1981). “Ordu Altın Fındık Şenliği” çerçevesinde düzenlenen amatör ses yarışması Türk sanat küğü dalında Türkiye ikincisi oldu (1985). “Uluslararası Silifke Müzik ve Halk Oyunları Festivali”nde Türk sanat küğü dalında Türkiye ikinciliği ödülünü kazandı (1986). Ordu’da “Anadolu Musıki Derneği”ni kurdu ve bir süre başkanlığını yaptıktan sonra 1991 yılında “Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü”ne girdi ve 1995 yılında lisansını tamamladı.1991 yılında “TRT” kurumunun açmış olduğu “Türk Sanat Müziği Amatör Ses Yarışması”nda Karadeniz bölge ikincisi, 1994 yılında bölge birincisi ve ardından Türkiye finali yarışmasında Türkiye ikinciliği ödülünü kazandı. 1995–1996 yılları arasında “Elazığ Atatürk Orta Okulu”nda stajyer küğ öğretmeni olarak görev yaptı. “Elazığ Musıki Konservatuvarı Derneği”nde ud ve dağar dersleri verdi. 1995–1998 yılları arasında “Karadeniz Folklor Eğitim Merkezi”nde “Türk Sanat Müziği Korosu”nu çalıştırdı ve dinletiler verdi. “Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü”nün “Müzik Eğitimi Ana Sanat Dalı Yüksek Lisans Programı”nı bitirdi (2000). Sabri Yener’den Türk halk küğü, klasıl Türk küğü ve Türk küğü uyum bilgisi dersleri, Nazım Bağirov (Hidayetoğlu)’dan uyum bilgisi ve remileme dersleri aldı. 2001 yılında “Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğu”na girdi. Topluluk bünyesinde yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda dinleti veren Recai Nurikadıoğlu aynı toplulukta halen ud ve ses sanatçısı olarak görevini sürdürmektedir.

Nutrendo:

(İt.) Sesleri besleyerek, destekleyerek.

Nutrito:

(İt.) Besili, dolgun, destekli.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5743707
Online Ziyaretçi Sayısı:12
Bugünlük Ziyaret :808

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.