Hüseyin Haydar - Vatan Tehlikeye Düştüğünde (Sanatçı/lar) O'nu Tüfeğiyle Savunmalıdır!

Hüseyin Haydar

     Türkiye’nin vatan savunması sürecine girdiği bir dönemde (tüm sanatçılarımız) ABD’nin ve AB’nin ülkemizi bölme çabalarına karşı kitap imzalama kampanyaları, beylik anma günleriyle cevap veremez. Mürekkeple çizilen BOP haritasını, ABD konsolosluğu önünde yırtmayacak mıyız? Bu kadarını da yapmayacak mıyız?

     İçlerinde değerli (sanatçıların) bulunduğu (bazı gruplar ve örgütler) maalesef, Türkiye’nin somut gerçeklerine henüz ulaşamadıklarını ortaya koymuşlar.

     Esasında birbirlerinden hangi savlarla ayrıldıkları da belli değil.

     Özellikle Yurtsever Damardan Gelen Türk (Sanatçıları)...

     Biz (sanatçılar) son yıllarda halkımızın ve ülkemizin yaşadığı somut gerçekleri ne denli analiz edebildik? Bunu ne denli başarabildik?

     ABD ve AB’nin siyasi, ekonomik ve kültürel kurumlarının baskısı altındaki Türk (sanatçısı) bu saldırılara karşı nasıl bir savunma geliştirmelidir? Böyle bir bilinç var mıdır? Eğer yoksa ya da yetersizse, bunun nedenleri üzerinde hiç düşündük mü?

     Gerçekliğin bütünlüğünden kopmuş Türk (sanatçısı) yüzeydeki parçalanmaya, kabuktaki çatlaklara bakıp, dipteki nesnel özü göremeden, nasıl bir eleştiri geliştirebilir? Yığınla dergide, kitapta, gazetede yer alan yaratıların biz mazlum ulus (sanatçıları) için anlamı nedir?

     Bugün Türkiye’nin dip gerçeğinden, (sanatçının) üzerine basması gereken nesnel gerçekten fazlasıyla uzaklaşmış bulunuyoruz. Esasında (sanat kurumlarında) yaşanan bu yüzeysel sorunlar, bu somut gerçeğin bir göstergesi değil midir?

     Afganistan’ı ve Irak’ı dünyanın gözünün içine baka baka işgal eden ABD ve AB şimdi de İran’ı ve Suriye’yi tehdit ediyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 25 Eylül 2007 Salı günü konuşan Amerikan Bush, Fransız Sarkozy ve Alman Merkel, komşumuz İran’a karşı aynı saldırgan ağzı kullandılar. ABD ve AB emperyalistleri, ulus devlet halklarına yaşama hakkı tanımıyor. Bizleri “tanrısal terörle”, ölüm fırtınalarıyla tehdit ediyorlar.

     ABD, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 24 İslam ülkesini parçalayan BOP haritasını gözümüzün içine sokuyor. Acaba mürekkeple çizilen bu haritanın sunduğu senaryoyu gerçekten hepimiz okuyabiliyor ve kavrayabiliyor muyuz? Bu tehdide Türk (sanatçısı) yeterli bir yanıt verebilmiş midir? Vicdanı rahat mıdır?

     Bugün dünyanın nesnel gerçeğini görmek ve düzenlenen tertipleri kavramak çok zor değildir. Özellikle yurtsever damardan gelen Türk (sanatçısı) bu gerçeği derinden kavramak zorundadır. Bu gerçek şudur: Türkiye’miz, 20.yy’ın başında olduğu gibi 21. yy’ın başında da yeniden bir Vatan Savunması göreviyle karşı karşıyadır!

     Vatan Savunması Sürecinde (Sanatçımız) Bir Görev Üstlenecek midir?

     Vatan savunması sürecinde (sanatçımız) bir görev üstlenecek midir? Evet! Türk (sanatçısı) halkımızın bu büyük devrim mücadelesinde kalemiyle ve gerekirse silahıyla görev yapacaktır! Fransız düşünür Sartre bir denemesinde “Vatan tehlikeye düştüğünde (sanatçı) onu tüfeğiyle savunmalıdır,” diyor.

     Türkiye, 150 yıllık devrim mücadelesiyle bunun örneklerini vermiştir: I. Meşrutiyet devrimi (1876), II. Meşrutiyet Devrimi (1908) ve mazlum uluslara esin kaynağı olan, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Kurtuluş Savaşı (1920) o muhteşem Kemalist Devrim. Bu üç devrim sürecinde de Türk (sanatçıları) çok büyük görevler üstlenmiştir.

     Bugün Türk (sanatçısı) yeni bir yol ayrımında durmaktadır. 1940’larda başlayan karşıdevrimci saldırılar 1980 Amerikancı darbesiyle kurumsallaştı. Bu güçler 2000’lerden itibaren güçlerinin en yüksek noktasına ulaştılar. Ve üzülerek söylüyorum ki, iç ve dış hatlardan kuşatılan Türkiye, bugün yine bu noktalardan ele geçirilmiştir.

     Öyle ki: ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde görevli olduğunu söyleyen kişiler bugün Türkiye’nin en üst kurumlarının başındadır. Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilmişlerdir. Bu trajiktir. Savunulması gereken Türkiye Kalesini yönetenler, dışardan saldıran güçlerle stratejik ortaktır. Yani Türkiye’yi ve mazlum İslam ülkelerini parçalamada işbirliği içindedirler. Bu öylesine somuttur ki: Bugün başbakanlık koltuğuna oturan zat, televizyonlarda milletimizin gözünün içine baka baka “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinde eşbaşkan olduğunu” açıklamıştır. Bu kaygı verici olmaktan öte ürkütücüdür.

     Bugünlerde, Türkiye’yi ellerine geçirdiğini düşünenler, önümüzdeki günlerde, ABD projesinde üstlenecekleri görevlerin Anayasasını yapmaktadırlar. Bu Anayasa sözüm ona Türkiye’ye “özgürlük” getirecekmiş. Bunlar ne tür özgürlüklerdir acaba? Genel grev özgürlüğü mü? Memura sendikalaşma özgürlüğü mü? Toprağına tütün dikme, pancar ekme özgürlüğü mü? Hayır! Yeni Anayasa, Türk halkının örgütlenme özgürlüğünü ve üretme haklarını daha da kısıtlayacaktır. Hatta bakanlar kuruluna devredilen yetkilerle, bütünüyle ortadan kaldırılacaktır. Bu Anayasa, Türkiye’yi parçalama, tarikatları yasallaştırma, laik devleti ortadan kaldırıp Ilımlı İslam Devletine geçiş özgürlüğünü garanti altına alacaktır. Buna izin verilemez.

     Hatta, Türkiye’ye sunulacak yeni Anayasa, ABD ordusuna işgal çağrısı yapma özgürlüğünü de sağlayacaktır. Batının istediği de budur. Ama sizi temin ederim ki bu, asla gerçekleşmeyecektir! Çünkü güzel Türkçemizin ve canımızdan aziz Türkiye’mizin sahibi Türk Milleti, buna izin vermeyecektir. Onun bir parçası olan devrimci, toplumcu gerçekçi, yurtsever Türk (sanatçıları) bugünler için (var olmadı mı?)

     En Büyük Destan, En İyi Şiir, En Güçlü Öykü, En Kalıcı Müzik Türkiye’dir!

     Değerli (sanatçılarımız) bu hayasız akına hangi somut eylemlerle karşı duracak?

     (Sanat kurumlarımız) büyük birikimleriyle, emperyalizme karşı aydın direnişinin öncüsüdür. Peki (sanatçılar) tatlısu eylemleri olan “etkisiz etkinlikleri” ne zaman bırakacak? (Sanatçılar) ne zaman Türkiye’nin gündemine oturacak, cesur eylemler koyabilecek? (Sanat kurumları) ne zaman Türkçe’nin yurduna göz dikenlerin rahatını kaçıracak? Ne zaman düşman hatlarını geriye püskürtecek büyük eylemlerin başına geçecektir?

     Türkiye’nin vatan savunması sürecine girdiği bir dönemdeyiz. Türk (sanatçıları) ABD’nin, AB’nin ülkemizi bölme çabalarına karşı kitap imzalama kampanyaları, beylik anma günleriyle cevap veremez. Mürekkeple çizilen BOP haritasını, ABD konsolosluğu önünde yırtmayacak mıyız? Bu kadarını yapmayacak mıyız?

     (Sanatçılar) yıllardan beri bu işleri seçtiği yöneticilere havale etti. Sırf ayakta durmayı yeterli görebilir miyiz? (Sanat kurumları) gerçek güçlerini ortaya koymalı, ses getirecek daha yaratıcı eylemlere imza atmalıdır. (Sanatçılar) da, bugüne dek kullandıkları “kafa izinleri”ne son vermelidir. Tüm (sanatçılarımızı) vatan savunması sürecinde göreve çağırıyorum: En büyük destan, en iyi şiir, en güçlü öykü, en kalıcı müzik Türkiye’dir. Gelin onu birlikte yazalım.

     Hüseyin Haydar’ın yazısından alınmıştır.
     4 Ekim 2007, Perşembe

     Not: Yazı içinde geçen bazı kelimeleri genelleme yapmak için değiştirdim; örneğin edebiyatçı ve “TYS” parantez içinde (sanatçı/lar) olarak değiştirildi. Sayın Hüseyin Haydar’ın yapılan bu genellemeleri hoşgörüyle karşılayacağını düşünüyorum.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5743165
Online Ziyaretçi Sayısı:13
Bugünlük Ziyaret :603

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.