01.01.1994 / Ayhan Sarı - Türk Müzik Biliminin Gerekliliği


    
Toplum hayatında paylaşılabilirlik ve yinelenebilirlik açısından önemli bir yeri bulunan müzik sanatının beğeni düzeyi, son çeyrek yüzyılda sıkça tartışılan bir konu haline gelmiştir. Bir zamanlar Türk-Batı şeklinde süren müzik tartışmaları, sonraları arabeskçi ve arabeskçi olmayanlar arasında devam etmiş, bugün ise “müziğimizin ne kadar yozlaştığı, artık geleneksel Türk müziğinin (GTM) kalmadığı” sonucuna kadar gelmiştir.

 

     Müziğin sanatsal yönü daha çok insanları ilgilendirirken, bilimsel yönü de müzik sanatçılarını ilgilendirmektedir (veya ilgilendirmelidir). 20. yy.’ın önemli müzik bilimcilerinden Willy Apel bir müzik bilimcisini bakınız nasıl tanımlıyor:

 

     “Müzik bilimini, müzikte bilinmeyenlerin ya da belirsizliklerin ortaya çıkarıldığı bir araştırma dalı olarak yorumlarsak; kimya araştırmacısıyla ticari kimyacı arasındaki farka benzer bir meslek olarak nitelemek mümkündür(1).”

 

     Müzik bilimin ortaya çıkabilmesi, müzik sanatçısının işin bilimsel yönünün farkında olarak hiç olmazsa kendi müzik türüyle ilgili olarak hiç olmazsa kendi müzik türüyle ilgili yazıları okuma alışkanlığını edinmesine bağlıdır bir anlamda...

 

     İlgili müzik kültüründe tarihsel kaynakların derlenip kullanılır hale getirilmesiyle başlayan müzik bilimi, geleneğin unutulmamasının yanında müzik sanatçılarına, topluma ve diğer görsel sanatlara da ışık tutacaktır. Tabii ki konusu, sözgelimi 13. yy.’da geçen bir film veya resimde 20. yy. Bağlamasının görünmesi gibi veya buna benzer yanlışlıklar da ortadan kalkacaktır.

 

     Bugün ülkemizde müzik bilimi kurumunun henüz yerleşmemesi, öncelikle sanatçılarımıza, buradan da topluma yansımaktadır. Bir gazete, dergi veya TV’de bir müzik sanatçısıyla yapılan söyleşide “müziğinin içeriği” yerine “saçının rengi” gibi konular üzerinde durulması, hep işin bilimsel yönünün gözardı edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun bir nedeni de genel yayın kuruluşlarında görev yapan müzik prodüktör veya muhabirlerinin eskiden beri müzik meraklısı olmaktan öteye gitmeyen kişiler arasından seçilmeleridir. Prodüktör, sunucu veya gazeteci müzikten anlamayınca müzik sanatçısına sorulan sorular da burcuyla veya kuru fasulye yemeğini sevip sevmediğiyle ilgili sorular olmaktadır. Sonuçta ortaya çıkan ise toplumun, müziği “oynama, eğlence aracı” olarak algılamasıdır. Kimi zaman da bazı müzik gruplarının sound kimliklerinde Türk müziği yerine “Akdeniz müziği sound’u” şeklinde çıkış yolları arandığı görülmektedir.

 

     Müzik bilimi eksikliğinin bir uzantısı da bazan yurt dışında bizi temsil eden devlet adamlarımızın bir toplantıda “ulusal şarkı söyleme zorunlulukları” belirdiğinde, orijinali erotik içerikli, Türkçe sözler giydirilmiş bir İsveç şarkısını (üstelik İsveç’te) “kahramanlık marşı” diye söylemeleri(2) gibi nahoş durumlarınmeydana gelmesi şeklinde karşımıza çıkabilmektedir.

 

     Bilim ve teknolojide dünya standartlarının epey altında kalışımızın da etkisi vardır müziğin bilimsel yönünün eksik oluşunda. Olaylara ve olgulara bilimsel bir bakış açısı alışkanlığının gerekliliği belki de herşeyden önce gelmektedir.

 

     Son zamanlarda yayın organlarında görülen sevindirici bir haber de “Türk Bilimler Akademisi”nin kurulacağıdır. Türk müziğinin burada kendine bir yer edinebilmesi tabii ki daha da sevindirici olacaktır. Ülkemizde bugün 10.000 çalışan nüfusa sadece 7 bilim adamı/araştırmacı düşmektedir. Hemen belirtmeli ki bu sayı Fransa’da 40’tır. Araştırma ve geliştirme için yapılan harcamaların gayrı safi milli gelirimize oranı ise % 0.33 olarak geçmiştir kayıtlara. Yine hemen belirtelim ki bu oran İsveç’te % 2.8’dir.

 

     Bugün müzik kültürümüze yön veren ve -özellikle belirtilmeli ki- yaptırım gücü olan devlet adamlarımızın hemen tümünün müzikten anlamadıkları, üstelik danıştıkları kişilerin de bir “müzik meraklısı” olmaktan öteye gidemedikleri gözlenmektedir. Buna bir de politik insanlarımızın ilgili yerlere adam yerleştirme çabaları eklenince sonuç tam bir “havanda su dövme” olmaktadır.

 

     “Unkapanı” piyasası yıllardır kendi müziğini üretmiş ve bu ürünlerini yurdun en ücra köşelerine ulaştırmıştır. Böylece yıllardır ilgili kurumlarca reddedilen arabesk müzik, aranıldığında hemen bulunuveren bir meta haline gelmiş, yaygınlaşmıştır. Peki ya geleneksel Türk müziği? Kaçımızı bir Itri’nin iyi düzeyde seslendirilmiş yürük semaisini istediğimizde buluvermişsinizdir bir kaset satıcısında? Bu durum yıllardır süregelmiş, aranılan bir GTM eseri bir türlü kaset çalarlarımıza girememiştir.

 

     Devlet birçok “GTM” sanatçısını gerek koro, gerekse orkestralarında himaye altına almıştır. Ama bu koro ve orkestralarla verilen her konser o mekanda sınırlı kalmış, ezgiler havaya uçuşmuştur.

 

     Piyasadaki sanatçılar devşetin sanatçılarından daha fazla mı yeteneklidirler de bu kadar çok tanınmaktadırlar? Niye devletin sanatçısı halk tarafından tanınmamaktadır? Bugün düzeyli müzik üreten kaç kişi müziğini bant veya kaset haline getirebilmiştir? Bırakın halkın sevebileceği yozlaşmamış bir müzik türünün üretilmesi konusundaki bilimsel araştırmaları ve bunların sonucunda ortaya çıkacak müzikleri geniş kitlelere yayma çabalarını, devletin sanatçısı bir kaset bile üretememektedir. Üretmeye çalışanlar da bu işi “Unkapanı”nın ölçütlerine göre yapmaktadırlar.

 

     Devletimizin himayesinde olan her müzik kurumumuzda bir kayıt stüdyosunun bulunmasının gerekliliği, artık kaçınılmaz bir hal almıştır. Çok izli kayıt yapabilen bu stüdyoların maliyeti bellidir (1993’de bir milyar). Buralarda üretilen müziklerin satılabileceği düşünüldüğünde hem harcanan para belli ölçülerde geri dönecek hem de en önemlisi eserlerini seslendirme ve yaymak imkanı bulamayan bestecilerimiz bu yolla isteklendirilmiş olacaklardır. Unkapanı nasıl kendi müziğini üretiyorsa, düzeyli müzisyen ve solist sanatçı da bu imkana kavuşturulmalı, “her devlet müzik kuruluşuna bir kayıt stüdyosu” kampanyası başlamalıdır.

 

     Bütün bu düşünce ve önerilerin üretilmesi ve alt yapılarının hazırlanması, müzik biliminin çalışma alanına girmektedir.

 

     Müzik + bilim + araştırma + yeterlilik. İşte müzik bilimin, diğer bir deyişle müzikolojinin dört temel direği. Birçok müzik uğraşanımızın tahayyülünde net olarak canlandıramadığı ve hatta kimisinin “ne işe yarar?” diye sorduğu, birçoğunun ise genellikle “sözlü olarak” yapmaya çalıştığı, yazarların ise çoğunun “hobi” olarak gördüğü; özetle emeklemekte olan ve özellikle kültürümüzde geniş bir çalışma sahası bulunan bilim dalı: “Müzikoloji”. Tüm bunların yanında bir veya birkaç sayfa nota çalmayı veya okumayı iş edinmiş, doğru dürüst bir sistem ve öğretim metodu oluşturamamış, sadece konusuyla ilgili yazıları dahi takip etme düşüncesi yerleşmemiş bazı çalıcı ve öğretmenlerimizden duyulan “Türkiye’de müzikolog yoktur” sözleri gelmektedir kulaklara. Ama bir gerçek kendini göstermektedir ki o da “salon müzikologları”nın çokluğudur. Bu arada bir elin parmakları kadar da olsa, önlerinde daktilosu bulunan “masa müzikologları”nı gözardı etmemek gerekir.

 

     Müzik bilimi ve müzik bilimcilerinin öneminin -Türk müziği ve müzik geleceğimiz açısından- daha iyi anlaşılabilmesi için, müzik biliminin dallarına şöyle bir göz atalım:

 

     Müzikolojinin Dalları (3)

 

     1. Müzik tarihi:

     Müzik yazımı bilgisi (notation kunde)

     Müzik kuramı tarihi

     Müzik terimleri bilgisi

     Çalgı bilgisi

     Müzik resimleri bilgisi (ikonographie)

     2. Seslendirme becerisi

     3. Dizgesel müzik bilimi:

     Akustik

     Canlıların ve çalgı seslerinin fiziği

     Stüdyo akustiği

     Ses alma ve yayınlama

     Ses grafikleri ve ses ölçümleri

     Müzik duyumu ve müzik gözlemi fizyolojisi

     Ses, çalgı çalma ve işitme fizyolojisi

     İşitme psikolojisi

     Müzik psikolojisi

     Müzik felsefesi

     Müzik sosyolojisi

     4. Müzik halk bilimi

     5. Uygulamalı müzik bilimi:

     Müzik pedagojisi

     Müzik eleştirisi

     6. Müzik teknolojisi

 

     Bütün bunların ışığında görülmektedir ki:

 

     Müzik eğitimi yapılan kurumlarımızın bazılarında varolan müzikoloji bölümlerinin müfredat programları gözden geçirilmeli, buradan mezun olanlara kuşkulu gözlerle bakılmayacak duruma getirilmelidir. “Kültür Bakanlığı”, “Milli Eğitim Bakanlığı”, “TRT”nin kadrolarında ve özel TV-radyolarda bu işin akademik eğitimini görmüş müzik bilimcilerine yer verilmesi yerinde olacaktır.

 

     Herşeyden önemlisi asıl işi ağırlıklı olarak Türk müziğini araştırmak ve yayınlamak, gerekli konularda görüş belirtmek olan bir “Türk Müziği Araştırma Enstitüsü” kurulmalı, bunun yanında, içinde Türkiye ve dünyadaki Türk müziğiyle ilgili her tür çalışmanın bulunduğu “Müzik İhtisas Kütüphanesi”nin yapılanma çalışmalarına başlanmalıdır.

     _______________________________________________________

 

     (1) W. APEL “Harvard Dictionary of Music” sf. 474, Harvard Uni. Press, Cambridge.

     Yrd. Doç. Dr. Yetkin Özer “Üniversitede Musikinin Yeri” 1. Ulusal Müzik Bilimleri Simp. Sf. 222

     (2) Z. Livaneli “Şarkı Söylemeyi Beceremeyen Aydınlar” Sabah Gazetesi, 26 Aralık 1992, sf. 5

     (3) H. RIEMANN “Music Lexikon”, 1959.

     Çev.: Prof. Dr. Gültekin Oransay, “Alsancak Müzik Bilim Halkası” notlarından.


    Mavi Nota Aylık Müzik ve Sanat Dergisi'nin Ocak 1994 tarihli sayısının 3. ve 4. sayfalarından alınmıştır. - 01.01.1994, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5744024
Online Ziyaretçi Sayısı:28
Bugünlük Ziyaret :916

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.