16.08.2016 / Pınar Doğu - Başkaldırmanın Cinsiyeti: Antigone

Antigone


    
Eski Yunan’ın üç büyük tragedya yazarından biri olan Sophokles, 123 eser yazmasına rağmen günümüze sadece yedisi ulaşabilmiştir. Tragedya olgun sanat biçimine Sophokles sayesinde kavuşmuştur. Sophokles, tragedyaya üçüncü oyuncuyu yerleştirmiş, koroyu oniki kişiden onbeş kişiye çıkarmıştır. Ama O’nun tragedyaya getirdiği en ilgi çekici yenilik, üçlemelerde (trilogya) ve dörtlemelerde (tetrelogya) oyunların konuları arasındaki bağı kaldırmasıydı.

 

     Sabahattin Ali çevirisiyle dilimize kazandırılan Sophokles’in tek perdelik şaheseri “Antigone”, 1999’da “Afife Jale Tiyatrosu”nda izlediğim Mahir Günşıray rejisörlüğündeki yorumunun aksine, Kenan Işık tarafından klasik dokusu korunarak sahneye konmuş. Ali Sürmeli, Attila Olgaç, Suna Selen’in usta oyunculuklarının yanı sıra “Antigone” rolündeki Gözde Okur’un sesi ve vücut diliyle harikulade bir performans sergilediği oyun, hem metne ağırlık verilerek hem sözlü geleneğin evrenselliğinden yararlanarak yorumlanmış. Koro dramatizasyonu güçlendirirken şiirsel bir yorumla iktidarın ve ölümün acımasız yüzünü yumuşatıyor. Kreon’un (Attila Olgaç) kostümü, öteki oyuncuların kostümü eserin yazıldığı döneme denk düşerken, daha çok günümüzdeki erk sahiplerinin militarist kıyafetlerini anımsatmasıyla çağlar ötesi bir yorum ekliyor oyuna.

 

     M.Ö. 411 yılında yazılan “Antigone”nin ana teması başkaldırıdır. O dönemde Atina’da demokratik düzen vardır. Yöneticiler halk tarafından seçiliyor ve hükümdarlık dönemleri boyunca yine halk tarafından denetleniyordu. Fakat sadece soylular seçme ve denetleme hakkına sahipti. Atina devleti sınıflı bir toplumdu. En üstte kentin siyasal yaşamına katılma hakkı olan vatandaşlar, ortada metekler yani o kentte oturan ve ticaret yapan yabancılar, en altta köleler. Demokrasiye rağmen köleliğin devam ettiği bir düzende “Antigone” kendi değerlerini sonuna kadar savunmuştur, hakikatin biricik olmadığını ifade etmiştir, devletin hegemonyasına karşı çıkmış ve son tahlilde devletin hep halk için var olduğunu hatırlatmıştır. Elena Ivanova’nın dekoru antik yunan döneminin hem mimari ruhunu hem toplumun hiyerarşik yapısını yansıtıyor. Işık oyunları oyuncuların rolünü destekleyen, dramaturginin kilit noktalarını.

 

     Ataerkil düzenin başlangıcından itibaren kadının erkek karşısındaki konumunu pasifize eden siyasi düzenlemeler sözde demokratik toplumların yapısındaki eksik taştı. “Antigone” verili düzen karşısında kendi inançlarını taviz vermeden savunarak ve kendi doğrusunu eyleme dökerek aslında erkek egemen bir topluma ilk başkaldıran kadındı. Doğal hukuk-pozitif hukuk çatışması oyunun sahnelemelerindeki temel göstergedir aslında. O, Tanrının kurallarını insanın kurallarından üstün tutan, devlet otoritesine başkaldıran bir simgedir artık.

 

     Aradan yüzyıllar geçse bile “Antigone”nin dramı canlılığını yitirmemiş, Jean Cocteau, Holderlin, Jean Anouilh ve Bertolt Brecht gibi batılı birçok yazarın yanısıra Kemal Demirel gibi çağdaş Türk yazarlarının eserlerine de konu olmuştur. Fransız yazar Anouilh “II. Dünya Savaşı” sırasında yazdığı “Antigone” adlı “kara oyununda” “Antigone”nin isyancı ruhu ile Hitler’e karşı oluşan direnci işlemiştir.

 

     Sophokles’in başyapıtı adalet arayışının ve düşünce özgürlüğünün bir dışavurumudur. Çünkü ancak başkaldırabilen toplumlar özgürleşmeyi talep edebilir. Nietzsche “Zerdüşt”ün birinci kitabında üç dönüşümden söz eder: “Nasıl ruh deveye, deve aslana ve nihayetinde aslan çocuğa dönüşür.” Deve taşıyan hayvandır, der G. Deleuze, yerleşik değerlerin ağırlığını taşır. Sonra aslana dönüşür, anıtları kırar, yükleri ayakları altında çiğner ve tüm yerleşik değerleri eleştirmeye başlar. Son olarak aslan çocuğa dönüşür. Çocuk oyun demektir, yeni bir başlangıç demektir, yeni değerler yaratmak demektir. Şüphesiz devede aslan, aslanda çocuk bulunmaktadır. “Antigone”, aslanı simgeler, fakat çocuğa doğru yol alır. Ölüm pahasına değerlerinden ödün vermez. Dolayısıyla hamartiasına (trajik kahramanın düşüşüne sebebiyet veren durum) uygun olarak ölümü, kaderin bir cilvesi değil kendi seçiminin sonucudur. Thebai Kralı Kreon ise bir tür anagnorisis [(recognition) bilgisizlikten bilgiye geçiş] yaşayarak yaptıklarından pişman olur, kendi koyduğu yasalar elini kolunu bağlamış, “Antigone”nin hayatını kurtaramamıştır.

 

     Tarih boyunca az veya çok sayıda “Antigone” yaşamıştır. Fakat elindeki kandan utanan kaç Kreon vardır? Kendi kaderini tayin etme hakkından mahrum bırakılan halklar için başkaldırmaktan başka çözüm kalıyor mu? Yeniden hatırlayalım; Albert Camus, “Başkaldıran İnsan” adlı eserinde şöyle yazmıştı: “Başkaldırıyoruz, öyleyse varız.”

 

     http://www.dusunbil.com sitesinden alınmıştır. - 16.08.2016, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5745548
Online Ziyaretçi Sayısı:7
Bugünlük Ziyaret :635

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.