28.06.2016 / Koray Feyiz - Aşık Veysel’de Dil Olgusu

Aşık Veysel


     Aşık Veysel şiiri bir kendini anlatma değildir, bireysel sesin disiplinli bir şekilde dışlanmasını gerektirir. Kimi şairler yapıtlarında herhangi bir biçimde bireysel varlıklarını korurlar, Aşık Veysel bunu değişik biçimlerde yapar. Ama şiirin, her şeye karşın, açık, bireysel olmayan bir katılığı vardır. Kuşkusuz Aşık Veysel şiiri de bireysel sesin ve onun dönüşümünün denetimini gerektirir. Türkü ile edebiyatın en zor türü olan şiir arasında bir benzetme bile yapılabilir. Her ikisi de dilde ortaya çıkan düşüncenin, Aşık Veysel’in anlatımının, güç olmakla birlikte, özel bir şekilde saflaşmasını gerektirir. Ama edebiyatta yine de, türkünün tüm şaşırtmacaları ve şakacılığı ile bir arada varlığını sürdüren bir öz-anlatım söz konusudur.

 

     Aşık Veysel, okuyucusunun katılması için kasıtlı olarak bir yer ayırır. Halk ozanı böyle herhangi bir boşluk bırakmamalıdır. Biraz önce türkünün amacının açıklamak, oysa edebiyatın amacının çoğu kez şaşırtmak olduğunu belirttim. Sanırım Aşık Veysel’in yaptığı işte ağırlık, O’nun bir imge yaratmaya çalışmasıyken, halk ozanının yaptığı işin ağırlık merkezi, imgeyi kovmaya çalışmasıdır. Türkü kendisi için bir çeşit biçimsel yetkinliği amaçlamaz. Edebiyat, estetik biçimin karmaşık sorunlarıyla boğuşur, bir tür bütünlük yaratmaya çalışır. Her türkü biçiminde duygusal bir öge vardır. Bölük pörçük edebiyat yazıları bile bir çeşit bütünlük izlenimi yaratır. Edebiyat, çoğunlukla da şiir, bir sanat yapıtıdır. Türküler ise oldukça başka şeylerdir. Çok ender olarak “Vatan Sevgisini İçten Duyanlar”da olduğu gibi, bir türkü aynı zamanda bir sanat yapıtı olabilir, ama bunlar olağan durumlar değildir ve biz “Vatan Sevgisini İçten Duyanlar”ı türküsel bir anlatım olarak okuruz:

 

     Vatan sevgisini içten duyanlar

     Sıdk ile çalışır benimseyerek

     Milletine, ulusuna uyanlar

     Demez neme lazım, neyime gerek.

 

     Pek çok türkü, halk ozanının biçimsel yönden çok karmaşık bir şeyi açıkladığı durumlarda bile, edebiyatla karşılaştırıldığında başıboş, biçimsiz görünür. Türkü, bir sorunu yakalamak, o soruna sımsıkı sarılmak ve farklı formüller ve çözümleri denerken insanın kendi kendini yinelemesine hazır olabilmek demektir. Bir soruna sabırla, amansızca bağlı kalabilme yeteneği türkünün belirgin özelliğidir, oysa Aşık Veysel’in belirgin özelliği, çoğu kez, yenilik özlemidir. Kafamızdaki ayrımı anlamlandırarak, edebiyatın türküden farklılığını şöyle açıklayabilirim:

 

     Edebiyatı tanımlamak uzun zaman alabilir, bununla birlikte onun ne olduğunu hepimiz biliyoruz. O, kelimeleri kullanan bir sanat biçimidir. Eğer gazetecilik de sanatsa, o da edebiyat olabilir, bilimsel yazı da edebiyat olabilir. Edebiyat çeşitlidir ve çok geniştir, oysa türkü çok dardır. Başlangıçta ortaya konan sorunlar, bugün de bizi uğraştıran sorunlardır ve bu sorunlar büyüklüğüne karşın, hiç de o kadar çok değildir. Türkünün edebiyata çok büyük etkisi olmuştur, ama bu etkiyi yayan halk ozanlarının sayısı oldukça sınırlı kalmıştır.

 

     Okuma Notu: Özmen, İsmail: Alevi-Bektaşi Şiirleri Ant., c. 5, Kültür Bak. Y., s. 253, Ankara 1988.


     Aydınlık Gazetesi - 28, 06, 2016, Salı




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5737819
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :825

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.