01.10.1995 / Hamit Alacalıoğlu - Hey Gidi Koca Demirhan!


     “Hiç alışık olmadıkları böyle bir yazıyı okuyunca bana kızanlar olacak. En çok da kimler kızacak biliyor musun?.. Sağlığında fırsat bulamadıkları için senin gözünü oyamayanlar, punduna getirip bir kaşık suda boğamayanlar, ‘Demirhan’ deyince dudaklarında beliren istihza büklümünü senin gözünün içine sokamayanlar…

 

     Ben gene de bildiğimi okuyacağım senin için… Neden mi? ‘Ölenin arkasından iyi şeyler konuşun’ diyen riyakar kurala, iki yüzlü geleneğe uymayacağım için… ‘Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur’ kara mizahına yerden göğe hak verdiğim için… Ver her şeyden önce seni içten sevdiğim, ölüne bile sahtekarlık edemeyeceğim için… Beni bağışla!”

 

     Demirhan’ı 40’lı yıllarda tanıdım. Cemal bey (C.R. Rey)’in “analiz müzikal” derslerine gelirdi o sıralar. Cemal Hoca’ya olan saygısı, sevgisi ve buna karşın O’nun yanındaki rahatlığı, samimiyeti beni pek şaşırtmıştır. Çünkü bizler Cemal Reşid’i sümme haşa Allah gibi görürdük o zamanlar… Benim, C.R.Rey’in “Nasılsın Hamit?” sorusuna “İyiyim hocam!” diyebilmem için altı adet renk değiştirmem gerekirken, O, “Peki hocam, nasıl emir buyurursanız öyle olsun!” gibi laflar edebiliyor, elinde bir takım kağıtlar “Yeni kompozisyonumu nasıl bulacaksınız hocam?” diye sorabiliyordu.

 

     Piyanosu pek iyi değildi Demirhan’ın. Pek değil hiç iyi değildi. Ama buna karşın bir alay piyanist yetiştirdi. İsim yapmış sanatçılar vardır içlerinde. Bunlardan bazıları Demirhan’dan ders aldıklarını bile söylemezler bugün. Saklarlar nedense?

 

     Şefliğine gelince: Başlangıçta en basit bir piyano konçertosunun hakkından gelemezken, sonraları en ağır senfonik eserleri, en güç operaları becerebilmesi kendi çapında şaşılacak bir gelişmedir Demirhan için.

 

     Yorum ve müzikalite üzerinde pek durmaz, sadece nüanslara önem verir, çalarken “beraberliğe” çok dikkat ederdi.

 

     Vuruş tekniği daima eleştiri konusu olmuştur. Biraz da haklı olarak… Biteviye hareketi seyirci-dinleyiciyi bazen sıkıyordu galiba.

 

     Yalnız şunu unutmamak gerek: Demirhan orkestraya sayısız eser tanıtmış ve çaldırmıştır. Bu da “Şehir Orkestrası” repertuvarını bir hayli zenginleştirdi.

 

     Direkt olarak kimseden birşey istemezdi Demirhan. Yalnız iş konusunda politik ilişkilerine son derece dikkat eder, bu çevre dışındaki kişiler ise pek fazla ilgisini çekmezdi O’nun.

 

     Şansı boldu yakışıklı arkadaşımın. Çevresi, istemediklerini bile altın tepsi içinde sunmuştur kendisine.

 

     Ne yalan söyleyeyim? Dost canlısıydı diyemem Demirhan için. Ölseniz arayıp sormazdı. Tesadüfen gördüğü zaman da çocuk gibi kaçacak delik arar, eğer yakalanırsa kendini affettirmek için yapmadığı numara kalmazdı.

 

     Müzikçiler genelde kıskanç kişiliğe sahiptir… Çok beğendiği, gıpta ettiği insanlar vardı elbette. Fakat Demirhan’ın bir kimseyi kıskandığını hiç ama hiç görmedim.

 

     Gerek duymadığı zamanlar dostlarını pek aramamasına rağmen kendisine ihtiyacınız olduğunu görürse size sonuna kadar yardım ederdi.

 

     Radyo’da tonmaysterlik yaptığı sıralar az kahrını çekmemiştir müzikçilerin. Bayram demez tatil demez, erken demez geç demez, vazifesi olmadığı zamanlar bile “Dinleme Odası”nda oturur bizi beklerdi. O’nun düzenlediği ne güzel emisyonlarımız olmuştur. Bir iki komik hikayesi vardır bu konuda. Sırası geldiğinde yazarım.

 

     1955’te Mesut Cemil’in önerisiyle “Radyo Oda Orkestrası”nı kurduğu zaman beni konsertmayster olarak seçmişti. Sonuna kadar aynı işi gördüm. Aramızda hiçbir problem çıkmadı. Biraz şeflik kariyerim oldu ise, bunun hiç değilse başlangıcını Demirhan’a borçluyum. Talepte bulunmadığım halde ilk defa “Radyo Oda Orkestrası”nı bana teslim eden O’dur.

 

     Orkestradaki şeflik görevinden ayrıldıktan sonra şansı döndü sanıyorum: Bir Allah’ın kulu çıkıp da “Yahu kardeşim! Sen şimdiye kadar yüzlerce konser verdin, yüzlerce kez opera idare ettin, şu konseri şu operayı da sen yönetiver” demedi… diyemedi. O da yalnız konservatuvardaki öğretmenliği ile kendini tatmine çalışıyordu.

 

     Bu arada biraz da fuzuli hekimlik yapalım: Demirhan, kırk yıldır devam eden kalp şikayetlerine rağmen yemeklere sıvama tuz ekmekten, gece gündüz demeden fosur fosur sigara içmekten kendini alabilseydi belki de beş on yıl daha yaşayacaktı. Ömrü bu kadarmış. Ne yapabiliriz ki?

 

     O, kendi kapasitesi içinde, üstüne düşen görevleri yerine getirmek için büyük çaba harcamış, Türkiye’nin müzik dünyasına faydalı olmuş bir insandır.

 

     Demirhan’ın en başarılı “ortak yapımı” ise birbirinden güzel ve değerli iki kızıdır.

 

     Mezarına bol rahmet yağsın sevgili arkadaşımın!…

 

     ______________________________________

     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 34. Yıl, 262. Sayı ile Ekim 1995 tarihinde basılan nüshasının 30-33. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5755950
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :80

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.