20.08.2018 / Yıldırım Koç - Emperyalizmle Savaşın Bir Başka Boyutu


     Türkiye günümüzde ikinci kurtuluş savaşını yaşıyor. Milletimizin giderek daha büyük kesimleri önce ABD’ye, ardından da genel olarak emperyalizme karşı tavır alıyor. Emperyalizmi geriletme konusunda özellikle 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren atılan adımlar, yeni boyutlar kazanıyor.


 

     Peki, yapılanlar yeterli mi? Emperyalizme karşı savaş bu yapılanlarla sınırlı mı kalmalı?


 

     Kültür Emperyalizmi


 

     1960’lı yıllarda “kültür emperyalizmi” diye bir kavram yaygın biçimde kullanılırdı. Günümüzde pek gündemde değil. Halbuki olmalı.


 

     “Kültür emperyalizmi” ile kastedilen nedir?


 

     Emperyalist sömürüyü gizlemek ve daha etkili kılmak amacıyla sermayedar sınıfın belirlediği bazı anlayışlann ve davranışların insanlara farkında olarak veya olmayarak kabul ettirilmesi.


 

     Bazı durumlarda çağdaşlık ile kültür emperyalizmi birbirine kanşabiliyor. Çağdaşlıktan yanayız; ancak kültür emperyalizmine de karşı çıkmak zorundayız.


 

     Somut örneklere bakalım.


 

     Giyim kuşamda Ortaçağ’ın kalıntılanna karşı çıkıyoruz. Bu, çağdaşlaşma. Ancak eğer kendinizi emperyalist merkezlerin belirlediği modaya kaptırırsanız, o zaman çağdaşlaşmadan çıkıyorsunuz; emperyalizmin tuzağına düşüyorsunuz.


 

     Gıda sektörünü düşünün. Sağlığa zararlı “fast food” lokantaları hızla yayıldı. Alın size “kültür emperyalizmi”nin çok önemli başka bir örneği.


 

     Konuşurken yabancı sözcük kullanma merakı da “kültür emperyalizmi”nin bir sonucu.


 

     “Kültür emperyalizmi”nin bence en önemli alanı, kapitalizmin tüketim çılgınlığını ülkemize taşımış olması. Anadolu’nun geleneğinde sadelik, dervişlik vardır. Gösteriş ayıptır. Gösteriş için tüketim ve israf ise ayıbın da ötesindedir. Halbuki “kültür emperyalizmi” ile Türkiye’de yaygınlaştırılan, gösterişçi tüketim ve israftır. Bu yanlışlık, kapitalizmin insanlan bencilleştirici ve bireycileştirici etkisiyle birleştiğinde, topluma büyük zararlar veriyor. Emperyalist merkezlerin belirlediği moda akımlarına kapılan, tüm dünyası araba, cep telefonu, vb. olan bir kişinin emperyalizme karşı mücadelesi yeterli olamaz.


 

     1921 Yılının İsraf Yasağı


 

     1921 yılında “Kurtuluş Savaşı”mız sürüyordu. Mustafa Kemal Paşa, “Anadolu Medeniyetleri Müzesi”ni 1921 yılında açtırttı. Silahla verilen “Kurtuluş Savaşı”nın kültür yanını tamamlama girişimi daha 1921 yılında başlatıldı.


 

     1921 yılında çıkanlan “Düğünlerde Men'i İsrafat Kanunu” ile de gereksiz tüketim yasaklandı.


 

     “Büyük Millet Meclisi Başkanlığı”na 1920 yılında sunulan ve kabul edilerek 28 Mart 1921 günü yayımlanarak yürürlüğe giren “55 sayılı Düğünlerde Men’i İsrafat Kanunu”nun bir maddesi aşağıda sunulmaktadır:


 

     Madde 1: “Düğünlerde alelıtlak (mutlaka) cihaz (çeyiz) teşhiri, cihazın (çeyizin) açıktan nakli, erkek tarafından iki kattan fazla elbise ihdası (ortaya çıkanlması), düğün günlerine münhasır olmak üzere bir günden ziyade çalgı çaldınlması ve ziyafet verilmesi, nişan, çevre merasimi ile ağırlık ve hedaya (armağanlar, hediyeler) itası (verilmesi) ve köçek oynatılması gibi israfat (gereksiz yere harcamalar) memnudur (yasaktır).”


 

     Emperyalizme karşı mücadele yalnızca “PKK” ve “FETÖ” ile mücadeleyle sınırlı tutulursa, kalıcı başarılar elde edilemez.


 

     Emperyalizme karşı mücadele, Anadolu’nun sade yaşamına ve insanlar arasındaki ilişkilerde dostluk, dayanışma ve yoldaşlığa dönmeyi de gerektirmektedir. 1921 yılında savaş devam ederken kabul edilen “Düğünlerde Men’i İsrafat Kanunu” ve kurulan “Anadolu Medeniyetleri Müzesi” bugünkü mücadelemize ışık tutmalıdır.



     http://www.tekgida.org.tr sitesinden alınmıştır. - 20.08.2018, Pazartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5751271
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :620

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.