01.06.2019 / Yavuz Alogan - Ankara’nın Dardır Yolu...


     Çoktan AVM’ye çevrilen “Bulvar Palas”ın hemen yanında Enver Gökçe’nin arada bir uğradığı “Odak Kitabevi” vardı. “Soysal Pasajı”nın alt katındaki “Hat Kitabevi” “İGD”li gençlerin uğrak yeriydi. “Mithat Paşa Caddesi”nde adını hatırlayamadığım bir başka kitabevi, altında da Batıbeki’nin “Binici” tablosunu annemin verdiği harçlıkla satın aldığım geniş bir resim galerisi vardı. “Kocabeyoğlu Pasajı” ve “Zafer Çarşısı”, bazıları sahaf niteliğinde çok sayıda kitapçıyla doluydu. “Büyük Sinema”nın asma katında Erdal Öz’ün “Sergi” kitabevi, vitrininde Carlos Marighella’nın kapağına üç kurşun deliği resmedilmiş Şehir Gerillası kitabı...


 

     Yalın Tolga, ekibiyle birlikte “Devlet Tiyatrosu”ndan ayrılıp “Mithat Paşa Tiyatrosu”nu kurmuştu. Koskoca Yalın Tolga bizim lisenin tiyatro koluna orada prova yapma ve oyun sahneleme izni vermişti. Tiyatronun iç dekorasyonu “Büyük Tiyatro”yu andırıyordu, sahne aralarında otomatik açılıp kapanan bordo renkli ağır perdeler... Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden” adlı oyununu orada kaç kez seyrettiğimi hatırlamıyorum.


 

     Çevrede pek çok tiyatro vardı. Şimdiki gibi çorapçıların telefoncuların arasına sıkışmış olmayan “AST” en görkemli dönemini yaşıyordu; sonra “Halk Oyuncuları”, “Yeni Sahne”, çeşitli amatör tiyatro grupları... Bütün tiyatroların, ayrıca “Ankara Sineması”, “Ulus Sineması” ve “Büyük Sinema”nın önünde uzun gişe kuyrukları olurdu. “Devlet Opera ve Balesi” ile “Devlet Tiyatroları”nın matine ve suarelerine, “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nın (CSO) konserlerine gidenler kılık kıyafetlerine özen gösterirler, “CSO”nun alt fuayesinde şimdiki gibi tezgahta fındık, fıstık ve organik bal satılmazdı.


 

     Büyük idealler zamanında, özellikle 1967-72 arasında Kızılay ve çevresi çağın ruhuna uygundu. Geçmişi benzer bir ruhla canlandırmak elbette mümkün değil. Fakat en azından geçmişin şık mağazalarının yerini alarak bulvarı, özellikle Ankaray koridorlarını işgal eden, don gömlek fanila sütyen ve mutfak ıvır zıvırı satan dükkanlara belki bir çare bulunabilir. Kızılay ve çevresi sadece eski kültürel niteliğini değil, özenli vitrin düzenlemesi olan mağazaları ve caddeye taşan müzikli pastane ve restoranlarıyla birlikte şıklığını da kaybetti.


 

     Sayın Mansur Yavaş’ın “Hitit Güneş Kursu” amblemini kurtarmasını, İlhan Koman heykelini “Seğmenler Parkı”na iade etmesini, “Ankara’yı yeniden kültür başkenti yapacağız” demesini, T.C. harflerini eski yerlerine koymasını takdirle ve özeleştirel duygularla karşılıyorum. Ayrıca Sayın Başkan’ın “İlk yapım projesi bir bisiklet yolu olacak” sözlerinin beni ziyadesiyle mutlu ettiğini de belirtmeliyim. Gelecekte dünyanın bütün kentlerinde bisiklet nihai zaferi her türlü otomobile karşı kesinlikle kazanacaktır!


 

     “Tandoğan Meydanı”, eski ismini almalı ve eski haline kavuşturulmalıdır. Eski istasyon civarında bir yerlerde çürümeye terk edildiğini işittiğim “Su Perileri” heykeliyle birlikte fıskiyeli havuz kentimize iade edilmeli, meydanın orta yerine dikilen ve kaidesinde büyük harflerle “Güral Porselen” yazısı olan o saçma “İbrik” heykeli oradan kaldırılmalıdır.


 

     1924’te İtalya’dan getirilen “Su Perileri” heykeli tarihi bir eserdir. 1930’lu yıllarda “Riyaset-i Cumhur Senfoni Orkestrası” yaz akşamlarında havuzun çevresinde konserler verirmiş. Şehirler böyle şeylerle var olur. Şehir meydanları ve ana caddeler keçi ve ibrik heykelleriyle, ticari ıvır zıvırla çıfıt çarşısına çevrilmez.


 

     Ayrıca Kızılay’daki “Gökdelen”in “Güven Park”a bakan duvarını örten telefon reklamı oradan sökülmeli, reklam brandasının gözlerden sakladığı “Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister” yazısının metal harfleri, tıpkı “Ulus Meydanı”ndaki “Mustafa Kemal” heykeline yapıldığı gibi temizletilip parlatılmalı; binanın Ziya Gökalp Caddesi’ne bakan yüzünde yıllarca durduktan sonra sökülüp alınan, Kuzgun Acar’a ait metal “Türkiye Rölyefi” bulunup onarılarak eski yerine konulmalıdır.


 

     Ayrıca geceleri Ankara’nın her yerinde cartlak ve parlak kırmızı ışıklarla yanıp sönen ve yurttaşlarda katarakt gibi göz hastalıklarına yol açtığı sabit olan kebap, ciğer, köfte, dürüm panoları kaldırılmalı; devasa reklam yazılarına özellikle meydanlarda izin verilmemeli, başta “AŞTİ” olmak üzere bazı binaların filmlerdeki uzakdoğu genelevlerini andırarak yanıp sönen sarı yeşil ışıklarına bir çare bulunmalıdır.


 

     Yenişehir semtinin şimdilerde Çay Yolu taraflarına çekilen eski ahalisi bu meselelere kayıtsız kalmamalı; şehir organik bir bütün olarak yaşamalı, şehrin içinde birbirini tecrit eden başka başka şehirler, ayrışmış kültürel alanlar oluşmamalıdır. Hamamönü taraflarında restore edilen eski Ankara evlerine hangi vakıf, dernek ve şahısların çöktüğü dikkatle incelenmelidir. Sabahları hala iğde kokan güzel şehrimiz hakkında söylenecek daha çok şey var.



     Aydınlık Gazetesi - 01.06.2019, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5750477
Online Ziyaretçi Sayısı:9
Bugünlük Ziyaret :297

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.