15.05.1997 / Feridun Özgören - Çözümleri Yaklaşan İki Sorun


     Temas etmek istediğim konuya girmeden önce bu tebliğin yazılmasına temel teşkil eden akademik bir araştırmanın mevcut olmadığını, değindiğim konular ile ilgili istatistiki herhangi bir çalışmanın yapılmadığını, dolayısı ile bu tebliğin “bilimsel” olmadığını belirtmek istiyorum. Sizler ile paylaşmaya çalışacağım bu düşünceler tamamen kişisel gözlemlerime dayanmakta olup, bir “Batı” ülkesinde geçirdiğim 25 yıl içerisinde konser, konferans, ders, sempozyum vs. gibi çeşitli nedenler ile temasta bulunduğum müzisyen, yazar, müzikolojist, hoca, talebe, dinleyici ve diğerleri gibi müzik ile herhangi bir şekilde ilgili olan kişiler ile yaptığım görüşmeler neticesinde doğrudan ya da dolaylı olarak edindiğim intibaların bir neticesidir.


 

     Çoğu zaman çok geniş ve genel bir tanımlama ile kısaca “batılılaşma” olarak ifade edilen toplumsal değişme sürecinin arzu edilen ve de beklenen önemli neticelerinden biri de toplum olarak kendimizi “çağdaş Batı”ya kabul ettirmiş olmamızdır. Kişisel ya da toplumsal hayatımızı geniş ölçüde etkileyen bu değişim süreci doğal olarak müzik konusunda da kendisini hissettirmiş, bu konuda çeşitli görüşlerin doğmasına ve tartışmalara sebep olmuş ve hala da olmaktadır.


 

     “Birinci Müzik Kongresi”nde sunulan bildirilerin toplandığı “Kültür ve Turizm Bakanlığı” neşriyatında “Türklerin tanıtılmasında müziğin yeri”, “müzikte çağdaşlaşma” ve “evrenselleşme süreci” konularını işleyen bildirilerin sayısının çokluğu bu tartışmaların bir süre daha devam edeceği intibaını vermektedir.


 

     Her ne kadar “çağdaşlaşma” ile “batılılaşma”yı farklı kavramlar olarak düşünmek gerektiğini ileri süren bazı görüşler varsa da, “çağdaşlaşma” söz konusu olduğunda verilen misaller ve seçilen örneklerin pek büyük bir çoğunlukla “Batı” kaynaklı olması nedeni ile bu iki kelimenin eş anlamlı olarak kullanıldığını düşünmekte bir mahzur görmüyorum. Dolayısıyla bir müziğin “çağdaş” ve “evrensel” bir hale gelebilmesi için “Batı” kaynaklı bir müzik türünün (özellikle geçtiğimiz çağlara ait Avrupa klasik müziğinin) kurallarına göre bestelenmiş olması gerektiği düşüncesinden bahsetmenin yanlış olmayacağını da düşünüyorum.


 

     Bugün sizlere bu bildiri vasıtasıyla hitap etmemin nedeni, çeşitli düşünür, bilim adamı ya da müzisyenimiz tarafından ileri sürülen ve savunulan farklı görüşleri tekrar gündeme getirmek ya da tartışmak değildir. Bu tartışma çok uzun bir süreden beridir yapılmaktadır ve ileri sürülen görüşler, kavram karmaşıklığına yol açmayan bilimsel araştırmalar ile desteklenebildiği, müzik, müzikoloji ve şimdilerde de etnomüzikoloji disiplini içine giren konular herhangi bir sosyo-politik görüşü savunmak ya da eleştirmek için elverişli birer ortam olarak düşünülmediği sürece bu tartışmaların yapılmasında fayda da vardır.


 

     Benim burada arz etmek istediğim iki husus var.


 

     Birincisi, “Batılıya kendimizi anlatabilmemiz için onun kendi dili ile konuşmamız gerekir” düşüncesini müzik konusuna da uygulayıp “müziğimizi evrensel bir hale getirip ‘Batı’ya dinletebilmemiz için onların tekniklerini kullanarak, onların anlayıp dinleyebilecekleri eserler meydana getirmemiz gerekir” tezini savunurken kullandığımız terminolojinin aslında ‘Batı’ tarafından anlaşılmadığı hususudur. Kesin tariflerinin vermekte zaman zaman güçlük dahi çektiğimiz halde çok uzun bir süreden beri, büyük bir güven ve sıklıkla kullandığımız “ecrensel müzik”. “çağdaş müzik”, “bilinçli müzik”, “milli ıskala”, “devletin müzik politikası”, “ulusal müzik”, “çağdaş dizisel teknik”, “seviyeli müzik”, “sanat müziği”, “yoz müzik”, “evrensel müzik dili”, “çağdaş müzik kuralları”, “piyasa musıkisi”, “çağdaş eğitici müzik” vs. vs. (zamanımızın azlığı nedeniyle listeyi uzatmaya gerek duymuyorum) gibi kavramlar, “ancak kendi dilleri ile konuşursak kendimizi anlatabileceğimizi düşündüğümüz, ancak onların teknikleri ile bestelediğimiz takdirde eserlerimizi dinletebileceğimize” inandığımız “Batı”da (bildiğim için sadece Amerika’dan söz ediyorum tabii) mevcut değildir ya da mevcut benzeri kavramlar aslında tamamen farklı şeyler ifade eder. (“contemporary music”te olduğu gibi). Bu nedenle, yukarıdaki kavramların tercümesi olan “universal music”, “market music”, “art music”, “contemporary educational music”, “national scale”, “national music”, “music policy of government”, “technique of contemporary scale”, “corrupted music” gibi tanımlamaları işiten Batılı bir müzikolog, müzisyen ya da akademisyenin konuştuğumuz lisana yeterince hakim olamadığımıza hüküm edeceğinden emin olabilirsiniz. Oysa burada anlaşmazlığa sebep olan lisana hakim olamamak ya da kavramların tercümesinde yapılan herhangi bir yanlışlık değildir. Kavramların kullanılmasındaki bu tutarsızlığın sadece müzik konusu ile sınırlı kalmayıp, politik demeçlerden, sohbet konuşmalarınai gazete başlıklarından, bilimsel makalelere, telvizyon reklamlarından roman, hikaye gibi edebi yazı türlerine kadar hemen hemen her yerde karşımıza çıktığını düşünürsek sorunun basit bir tercüme hatasından daha ciddi boyutları olduğunu kabul edebiliriz. Evrensel müziği “universal music”, çağdaş müzik kurallarını “rules” (ya da principles) of contemporary music”, milli ıskalayı da “natioanl scale” olarak tercüme etmek yanlış olmadığına göre bu anlaşılmazlığın ve tutarsızlığın kaynaklarını başka yerlerde aramamız gerekecektir.


 

     Her şeyden önce sosyal, kültürel ve politik tercihlerimiz ne olursa olsun, “Batı” hakkındaki bilgilerimizin “ Batı” ile ilgili gerçekleri tam olarak yansıtacak bir düzeye henüz ulaşmadığını söylemek herhalde çok yanlış olmayacaktır.

18. yy.’ın ikinci yarısından itibaren Avrupa toplumlarının (daha sonra da Amerika) “Doğu” konusundaki düşüncelerine şekil veren “orientalism” müessesesinin karşıtı bir müessesenin “Doğu”da mevcut olmadığını, bunun sebep ve neticelerini göz önünde tutmamız gerekir. Doğu ülkelerinde ve ülkemizde “occidentalist” olarak tanımlanabilecek yazar, devlet adamı ya da akademisyenlerden söz etmek mümkün değildir. Batı’nın sömürgeleştirmeyi ve kültür hegemonyası altına almayı düşündüğü bölgeler hakkında edindiği malumata kıyasla, “Doğu”nun kendisine “model” olarak aldığı toplumlar hakkındaki bilgi oldukça sınırlıdır. Başka toplumlar hakkında geniş ve güvenilir bilgi edinmenin amacı Avrupa ve orientalism örneğinde de olduğu gibi sadece sömürgeciliğin alt yapısını hazırlamak olmayabilir. Bir toplumun model olarak seçilmesi o toplum hakkında ciddi bilgiler edinmek için oldukça geçerli bir nedendir. Doğru ve çok da olumlu bir yaklaşım ve düşünce tarzı ile kendimizi tanıtıp müziğimizi dinletmek istediğimiz birçok konularda da kendimize model olarak aldığımız toplumlar hakkındaki bilgilerimizin sınırlarını genişletip, “doğruluk” oranları arttıkça bu tip tutarsızlıkların azalacağına inanabiliriz. İnternet ve benzeri teknolojiler sayesinde “herkesin, herkes ile, her zaman konuştuğu” bir döneme girmiş olduğumuzdan bu sınırların kısa bir zaman süreci içerisinde genişleyip daha sağlıklı bilgilere kavuşacağımız dolayısıyla bu tip tutarsızlıkların gittikçe azalıp bir zaman sonra da tamamen ortadan kalkacağından eminim.


 

     Arz etmek istediğim ikinci husus da kişisel tercih ve temenni tariflerinin ötesine geçilerek zaman zaman “sosyolojik teoriler” ve hatta “politik seçenekler” olarak ileri sürülen, bu yüzden de “müzikoloji” ile ilgisini tamamen kaybedip politik bir inancın sloganları haline gelen bu görüşlerin, bir “görüş”, bir “teori” olmaktan çıkıp hangi ölçüde bir “vakıa” haline geldiğinin yani hedeflere ne ölçüde ulaşıldığının tesbit edilmesi konusundaki araştırma ve bilgi eksikliğidir.


 

     Bugün elimizde bulunan imkanlar göz önüne alınırsa eğitim için “Batı” ülkelerine gönderdiğimiz genç bilim adamlarımızın bu tip tesbitleri yapmasının güç olmadığı görülebilir. Bir müziğin bestelenmesi, icra edilmesi, plak, kaset, CD gibi vasıtalar ile kayıt edilip ticari maksatlar ile ya da tanıtım amacı ile piyasaya sürülmesi, satış adetleri, alıcı sayısı, dinleyici sayısı vs. vs., bütün bunlar ölçülebilip tesbit edilebilen fiziki gerçekler olduğu gibi bu ölçümleri yapan ve neticelerini çeşitli şekillerde yayınlayan kurumlar da mevcuttur. Dolayısı ile “Batı”nın müziğimizi dinleyip dinlemediğini, dinliyor ise hangi tür müziğimizi dinlediğini, ne kadar sıklık ile dinlediğini, dinlenmesine sebep olan amillerin neler olduğunu, dinledikleri müziklerimiz ile ilgili düşünce ve yorumlarını, yukarıda birkaç misalini verdiğim kavramlardan ne anladığını tesbit etmek çok mümkündür. Gerekli olan bunun bir zaruret olduğunu kabul etmemiz, ileri sürdüğümüz fikirlerin zaman içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmak ihtiyacını hissetmemizdir.


 

     Sözlerime Türk müziği ve Amerika ile ilgili birkaç gözlemimi aktarmakla son vermek istiyorum. Yaşadığım şehir 55 üniversite ve yüksek öğretim müessesesi ile Amerika’nın başlıca eğitim ve kültür merkezlerinden birisidir. Bu nedenle nüfusun eğitim seviyesinin Amerika ortalamasının oldukça üzerinde olduğu kanısındayım. 1881 yılında kurulmuş olan “Boston Senfoni Orkestrası”, “Boston Pops Orkestrası”, “Boston Lyric Operası”, “Boston Balesi”, 1867 yılında eğitime başlayan “New England Konservatuvarı”, “Longy Müzik Okulu”, “Berklee Müzik Okulu” ve diğer üniversitelerin müzik bölümleri göz önüne alınırsa müzik eğitimi ve etkinlikleri açısından oldukça yoğun bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılır.


 

     İlgilenip takip edebildiğim kadar ile türü ne olursa olsun bu topluluğun Türk müziği ile ciddi bir şekilde ilgilendiğini söyleyebilmem maalesef mümkün değildir.


 

     Bu konuda yapılabilecek ve bilimsel metodlara dayanan çok boyutlu bir çalışmanın gerçekleri ortaya çıkaracağına şüphe yoktur, yine de büyük yerleşme merkezlerindeki geniş envanterli müzik mağazalarına yapılacak ziyaretlerin dahi bu konuda oldukça önemli ip uçları vereceğini sanıyorum. Bundan 5-10 yıl öncesine kadar bu mağazalarda Türk müziği ile ilgili plak ya da kaset bulmak nerede ise imkansız iken bugün Türk müziği ile ilgili çeşitleri yirmi civarında kaset ya da CD bulmak mümkündür. Bunları hangi tür müziklerden oluştuğuna bir göz atarsak bunların içerisinde “Avrupa Klasik Müziği” teknikleri kullanılarak bestelenmiş eserler ve “Batı Popüler Müziği” veya “Disco” (Pop) tarzında müzik bulamayız. Mağazalarda mevcut Türk müziği ile ilgili kaset ya da CD’lerin tamamına yakın bir kısmı ya “Klasik Türk Müziği” ile ilgili kaset ya da CD’lerin tamamına yakın bir kısmı da ya “Klasik Türk Müziği”nin bir uygulamasını, ya bir “Mevlevi Ayini”ni ya da bir halk müziği icrasını içerir. Bu da, bir Batılı olan Amerikalı’nın çok ender ve yüzeysel olarak da olsa Türk müziği ile ilgilendiği zaman yaptığı tercihleri göstermesi bakımından üzerinde düşünülmesi gereken bir olgudur.


 

     Sayın Feridun Özgören’e Yönlendirilen Sorular


 

     Başkan: “Evrensel müzikten neyi kastediyorsunuz?”

     Feridun Özgören: Evrensel müzik terimi Türkiye’de bazı kesimler, bazı yazarlar tarafından hem biraz özentiden hem de kendilerine bir avantaj sağlamak amacıyla yanlış olarak kullanılan bir terimdir. Doğru değildir zaten. Bir de sizin dediğiniz gibi evrensel, universalin karşılığıdır. Böyle bir müzik türü yoktur zaten. Evrensel yoktur. Kastedilen uluslararası sanat müziğidir. Uluslararası geçerliliği olan bir sanattır. Evrensel ise herkesin doğuştan yapabileceği yani insan hakları gibi şeylerdir. Dolayısıyla müzik dili zaten evrensel değildir. Uluslararası olanı vardır, yerel olanı vardır. Genelde bir çoğu da yereldir. Öğrenilerek yaygınlaşan bir biçimdedir ve ona uluslararası müzik diyebiliriz. Evrensel müzik şeklindeki deyimi bize uygun bulmuyoruz ve sizin de o konudaki düşüncelerinizi ele aldık.


 

     Bahsettiğiniz meselede kullandığım evrensel terminolojisi benim kullanabileceğim bir terminoloji değil, çünkü müzik olayı evrenseldir, fiziki bir olay olduğu için müzik türleri evrensel değildir. Zaten iyi ki böyle bir çeşitliliğe sahibiz.


 

     Görmeyi arzu ettiğim şey, bir aydın olarak toplumu yönlendirip bnu yaparsak şu olacaktır dedikten sonra yine aynı aydın sorumluluğunu taşıyıp onun olmadığını aynı halka bildirmek durumunda olduğumuzun bilincinde olduğumuzdur.


 

     Başkan: Dr. Sayın Fatma Adile Başer soruyor: “Gözlem ve deneyimlerinize dayanarak Batı’nın çağdaşlık ve evrensellikten ne anladığını ifade eder misiniz? Siz gerçi buna biraz değindiniz ama burada bir kez daha yineler misiniz?”

     Feridun Özgören: Genel düşünce tarzı olarak çağdaşlıktan ne anlıyor, bir de müzik açısından ne anlıyor konuları var. Müzik açısından ne anladıklarına değindim. “Batı”nın çağdaş müzik dediği tabii ki bizim bu makalelerimizde, yorumlarımızda yer alan çağdaş müzik değil. Çünkü o yorumlarımızda direkt olarak aslında çağ dışı bir müzik olan “Ortaçağ Avrupa Müziği”ne çok sesliliğine referans verilmek üzere kullanılıyor. Oysa bugün “Batı”nın kullandığı çağdaş müzik tarzını ifade etmekte… Çoksesli olabilir ama “Klasik Avrupa Müziği”nden çok farklı bir tarza atılım yapılmaktadır.


 

     ____________________________________________


 

     (*) Araştırmacı.

     15-16 Mayıs 1997 tarihlerinde yapılan "4. İstanbul Türk Müziği Günleri - Türk Müziğinde Eğitim Sempozyumu"
 kapsamında sunulan bildiridir.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5744530
Online Ziyaretçi Sayısı:10
Bugünlük Ziyaret :1049

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.