01.04.1985 / ÖnderKütahyalı - Müzik Tarihimiz ve Küçük Bir Karşılaştırma


     Son yıllarda, müziğin genel gelişimi, toplum yaşamındaki işlevi ve ülkemizin bu alanda karşılaştığı sorunlar üzerinde yapılan tartışmalar, bir noktayı açıklığa kavuşturmuş gibidir. Bu önemli konu, hızlı kalkınmayı gerçekleştirmenin koşullarından biri olarak, müziğimizin ve müzik yaşantımızın çağdaş yaklaşımlarla geliştirilmesi, ortaya konulan yeni müzik örneklerinin toplum katmanlarına benimsetilmesi olarak özetlenebilir. Böyle bir “müzik kalkınması”nın, ülkemizde nasıl gerçekleştirileceği konusunda, çeşitli uygulamalar ve görüşler vardır. Bunların tartışılması ve eleştirilmesi, daha yeni çalışmalarla önerilerin ortaya çıkmasını hızlandıracaktır. Ancak, müzikteki kalkınmayı hızlandırabilecek olan bir konuya, bugüne değin yeterince önem verilmiş değildir. Sözünü etmeğe çalıştığım şey, yakın tarihimizdeki müzik olaylarının, bu alandaki deneyim birikimlerinin, yanılgıların, olumlu adımların ya da girişimlerin, en doğru bir biçimde öğrenilmesi, bunun kaçınılmaz bir zorunluluk oluşudur.


 

     Bu yargımı doğrulayan pek çok yurt içi ve yurt dışı olay vardır. Bunların en çarpıcı olanı, 1982 yılında, “Musical Times” dergisinde çıkan bir yazıdır. “Bayan Mozart Vaftiz Annesi” başlığını taşıyan söz konusu yazıda ilginç bir öykü anlatılmakta ve yazarının bazı araştırmaları açıklanmaktadır.


 

     Bilindiği gibi, Mozart’ın çocukluğu, ablası ile çeşitli Avrupa kentlerinde verdiği olağanüstü dinletilerle geçmişti. Mozart ailesi, 1764-65 yıllarında, yine bu amaçla bir süre İngiltere’de yaşadı. O zamanlar sekiz yaşlarında bulunan ünlü bestecinin babası Leopold Mozart, Londra’dan Salzburg’daki dostlarına gönderdiği mektuplarda, 18’inci yüzyılın İngitere’si hakkında ilginç bilgiler veriyordu.


 

     Bu mektupların pek çoğu, İngilizce’ye çevrilerek bir kitapta toplandı. Yukarıda değindiğim yazıyı kaleme almış olan Betty Matthews ise, henüz yayınlanmamış olan yeni bir Leopold Mozart mektubu bularak okurlarına tanıtmaktadır. Baba Mozart, ev sahibine yazdığı bu mektubunda pek çok şey arasında bir de vaftiz olayından söz eder. Londra’da nota mağazası işleten bir Alman, Mozart’ın eşinden, yeni doğan çocuğunun “vaftiz annesi” olmasını ister. Mozart’lar çnce kararsızdırlar, fakat sonradan öneriyi benimserler ve (büyük olasılıkla çocukları ile birlikte) törene katılırlar.


 

     Betty Matthews, bu öyküyü, Leopold Mozart’ın ağzından okurlarına aktarmakta ve sözü, olay ile ilgili olarak yaptığı kendi araştırmalarına getirmektedir. Yazar, önce o yılların Londra’sındaki nota mağazası sahiplerinin listesini incelemiş ve Almanca iki soyadı bulmuştur. Bunlar, “Soho”da oturmakta olan Welcker ile Hummel’dir. Geleneklere uygun olarak törene iki vaftiz annesi katıldığına göre, doğan çocuğun kız olduğu da bellidir. Matthews, bu araştırmasının ardından, “Westminster Halk Kitaplığı”nın arşiv memurluğuna baş vurur ve 1765’in ilk ayları ile ilgili vaftiz kayıtları hakkında bilgi ister.


 

     Sonuç olarak her iki Alman ailede de birer kız çocuğunun dünyaya geldiğini öğrenir. Bunlardan Charlotte Hummel, 5 Şubat 1765’te doğmuş, 4 Mart’ta “St. Anne Kilisesi”nde vaftiz edilmiştir. Welcker ailesinin kızı ise, 15 Nisan’da doğmuştur. Leopold’un mektubu 19 Mart tarihini taşıdığına göre, Mozart’ların katıldığı törenin, Hummel ailesinin kızı için yapıldığı, böylece kesinlik kazanır.


 

     “Acaba, Charlotte Hummel’e ne olmuştur? Vaftiz annesini tanıyabilmiş midir? Belki bir gün, bu konuda da birşeyler öğrenebiliriz.” Betty Matthews yazısını, işte bu tümcelerle bağlıyor. Koskoca bir ülkenin, uzun “Müzik Tarihi” içinde, bu ne küçük bir ayrıntıdır! Yaptıkları titiz bir araştırmayla İngilizler acaba neyi kanıtlamak istemişlerdir? Olayı biraz daha irdeleyelim.


 

     Bir ülkenin “Müzik Tarihi”ni, besteciler ve yorumcular yazar. İngiltere, uyanış çağında değerli besteciler yatiştirmişti. Thomas Tallis’ten (1505- 1585), John Bull’a (1564-1623) değin uzanan yaratıcı kuşağın yapıtları (Madrigalleri, Şarkıları ve Virjinal Parçaları) günümüzde bile evrensel düzeyde seslendirilmektedir. 17’inci yüzyılda ise, ünlü Henry Purcell (1658-95) vardır. Nedir ki, bu besteciden Edward Elgar’a (1857-1934) değin, ülke, ünlü bir yaratıcıdan yoksun kalır. Çağdaş müzik alanında da, İngiltere’nin Benjamin Britten (1913-76) dışında dünyaca tanınmış bir besteciyi ortaya çıkarabildiği söylenemez.


 

     Yaratıcılık alanındaki boşluğun yabancı bestecilerin ülkede konuk edilmesiyle ya da onlara yapıt ısmarlanması ile doldurulmasına çalışılır. Haendel, Haydn, Beethoven ve Mendelssohn gibi ünlülerin, İngilizler için yaptıkları çalışmalar en belirgin örnekleridir.


 

     Öte yandan, evrensel müzik içindeki durumlarını iyi değerlendiren İngilizler, yetiştirebildikleri dünyaca ünlü fakat az sayıdaki bestecileri ile, sadece ülke içinde sınırlı bir ün yapmış olanları, içtenlikle savunurlar ve tanıtırlar. Topluma sağlam bir müzik kültürü verme çabaları ise süreklidir. Bu amaçla açtıkları müzik eğitim ve sanat kurumlarına, yetiştirdikleri müzik eğitimcilerine ve yazarlarına, onların görüş ve yapıtlarına, kısacası, yukarıda örneği görüldüğü gibi, “İngiltere Müzik Tarihi”nin bütününe, en ince ayrıntılarına değin sahip çıkarlar; çünkü, müziğin toplumu yüceltici işlevine olan inanç ve güvenleri, sarsılmamıştır.


 

     Eleştiride, gereğinden fazla kendilerinden yana olmaları belki onaylanamaz ama, müzik ile ilgili geçmişlerini öğrenme ve öğretme çabaları, İngilizlere, gelecekte pek çok şey kazandırabilir.


 

     Bu yazdıklarımı bizim müzik tarihimiz ile kıyaslayacak olursak, durumun hiç de iç açıcı olmadığını görürüz. Geçmişi yüzyıllar öncesine uzanan “Divan” ve “Halk” müziklerimiz ile ilgili, fakat yazıya geçirilmemiş belgelerle sanat ürünleri, usta-çırak yöntemindeki kopukluklar yüzünden, büyük ölçüde yok olmuş, unutulmuştur.


 

     Evrensel müzik ile ilişkilerimiz ise, 1826’da başlar. Çağdaş uygarlığın gelişme hızı, aradan geçen zaman parçasını uzun bir tarih sürecine dönüştürmüştür. Üstelik, 1826’dan bugüne, ülkemizde müzik açısından olup bitenler, büyük ölçüde belgelendirilmiştir.  Genel müzik konularında, Mahmut Ragıp Gazimihal ile Cevat Memduh Altar’ın, Osmanlı dönemindeki gelişmelere ilişkin olarak, Refik Ahmet Sevengil’in ve eğitim müziğimiz ile ülkemizde yapılan folklor derlemeleri konusunda Halil Bedii Yönetken’in çeşitli kitap ve yazıları en belirgin örneklerdir; ancak, günümüzün müzikseveri açısından bunlar da tarih olmuştur, bulunup incelenebilmeleri son derece güçtür.


 

     Sanat ve eğitim kurumlarımızın geçmişi hakkında bilgi veren yazılı belgeler ya yoktur ya da eksik ve dağınıktır. Örneğin, “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nın 60 yıldır Ankara’da verdiği hizmetlerle, kurumun “Osmanlı Sarayı”ndaki oluşumunu inceleyen bir kitap bulunmamaktadır.


 

     Müzik tarihimizin özü demek olan bestecilerimiz ile ilgili yazılı belgelerin durumu da üzüntü vericidir. Bu konudaki tanıtıcı yazı ve kitaplar yetersizdir ve artık eskimiştir. Öte yandan, geçmişin değerli bir armağanı olan “Türk Müziği” günümüzde iyice yozlaşmış ve bu biçimiyle toplumun günlük yaşantısına girmiştir. Başka bir görüş de, müzik yönünden sadece geçmişi yaşama isteğidir. Bu durumda, Türk müziği ögelerini yapıtlarında kullanan bestecilerimiz, onun özünü bozdukları gerekçesiyle haksız eleştiriler almakta, bireşim (sentez) olgusu gözardı edilmektedir. Yapılan haksız eleştirilerin bir bölümü de, müzik sanatına 20’inci yüzyılda kazandırılan yeniliklerin bilinmemesinden ya da özümsenmemesinden kaynaklanmaktadır; çünkü, dinleti ve radyo programları, genellikle klasik ve romantik yapıtlardan oluşmaktadır. Böyle olunca, çağdaş verileri deneyen Türk bestecisi, başarısı ya da başarısızlığı yönlerinden yargılanmak yerine, tümden yadsınmaktadır. Bestecilerimize yöneltilen olumlu eleştiriler ise, gereğinden fazla övgü doludur ve günlük dinleti eleştirileri düzeyindedir.


 

     “Çağdaş Müzik Tarihi”miz konusundaki bu karmaşık durumun düzeltilmesi gerekir. Müzik yazarlarımız ile araştırmacılarımız, zaman yitirmeden çalışmaya başlamalı, yakın tarihimizdeki müzik olaylarını aydınlığa çıkarmalı ve herşeyi yerli yerine oturtarak, gerçekçi bir bakışla eleştirmelidir. Geçmişin yanılgılarını yinelemekten kaçınmamızın tek yolu, yapılan olumlu çalışmalara yenilerini ekleyebilmemizin biricik çaresi, yakın tarihimizin bütün ayrıntıları ile öğrenilmesidir.

 

     _______________________________


     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Müzik Dergisi”nin 14. Yıl, 149. sayı ile Nisan 1985 tarihinde basılan nüshasının 2-6. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5741177
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :488

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.