01.11.2010 / Ahmet Say - Dostum Edip Günay…


     Çok yönlü bir aydınımız, bir müzik eğitimcimiz olan Edip Günay’ın kişiliğini bütünleyen tek sözcük bulabiliyorum: “Beyefendilik.” Yaklaşık otuz yıl önce tanıştığımız günden başlayarak süren dostluğumuzda, O’nun öne çıkan tarafı her zaman “beyefendilik”ti: Abartısız ölçüde bir nezaket, abartısız içtenlikte saygılı davranma, abartısız sıcaklıkta dostluk…


 

     O’nunla pek az karşılaştım. Adı boyuna değişen “Müzik Öğretmenliği” bölümlerinin düzenlediği sempozyumların akşam yemeklerinde ya da boş vakitlerde saatler boyu konuştuğumuzu, birçok konuda görüş alışverişinde bulunduğumuzu ayrıntılarına dek anımsıyorum. Çünkü “boş konuşma”nın karşıtı olan, yerine oturan sözler söyleyen ve söyledikleriyle karşısındakini yalnızca saygıya değil, düşünmeye de yönelten bir insandı.


 

     Açık söyleyeyim, yukarıda belirttiğim nitelikleri ben çok az insanda görmüşümdür. Genel davranış stilinde hem incelikli olmak hem de yumuşaklığı içermek, az rastlanan bir kumaşı gerektirir. Edip Günay’ın kumaşını nasıl anlatmak gerekir, bilemiyorum. Acaba, “İpek gibi bir adamdı” desem yerinde olur mu?


 

     O İstanbul’da oturur, bense Ankara’daydım. “Dirsek teması”nı hiç yitirmedik diyebilirim. Telefon ne güne duruyor? Edip Günay’la pek sık olmasa da birbirimize bazı konularda danışmak için telefonla bağ kurma yolunu hiç eksik etmedik. Müzik yazarlığında ve müzik yayıncılığında belki biraz daha kıdemli olduğum için, bu konuları O bana danışır, ben de O’na müzik eğitiminin kimi yönlerini sorardım. Çok iyi bildiği bir konuda konuşurken bilgiçlik taslamaz, basit bir konuyu açıklıyormuş gibi yalın sözlerle konuşurdu. O’nun bu davranışı bende hep güven uyandırmıştır: Her açıdan güvenilir bir insandı Edip Günay.


 

     Bir gün bana telefon etti, “Bağlam Yayınları”ndan müzikle ilgili kitaplar yayınlama olanağının doğduğunu sevinçle anlattı. Bu olanağa ben de sevindim. Öte yandan, Türkiye’de kitapçı deyişiyle genel olarak “satmaz” diye bilinen müzik kitapları konusunda, bütün aydınların yararlanabileceği türden kitaplara yönelik bir yayın programı hazırlamasını sağlık verdim. “Görsünler, geniş bir aydın çevresini öngörünce müzik kitabı nasıl satıyormuş!” diye de ekledim. “Çok doğru” dedi, “yayınevini zorlamayalım. Zaten biz de o tür bir yayın programı düşünüyorduk…”


 

     Bildiğim kadarıyla Türkiye’de el atılmamış birçok konuda müzik kitaplarının yayınlanmasına önayak oldu Edip Bey. “Bağlam Yayınları”ndan belki de bir düzinenin üzerinde müzik kitabı yayınlandı. Müzik felsefesine, müzik sosyolojisine ilişkin sağlam bilgileri Türk okuru bu kitaplardan edindi. Bu arada, kendisinin yazdığı bir “Müzik Sosyolojisi” kitabı ve öğrencilerinden değerli arkadaşımız Mehmet Ali Özdemir’le birlikte bir de “Müzik Öğretimi Teknolojisi ve Materyal Geliştirme” başlıklı Türkiye için gerekli olan ilginç bir çalışma yayınlandı.


 

     Aslında, Edip Günay’ın doktora tezi, Türkiye’de pek bilinmeyen müzik psikolojisi alanındadır: “Fon Müziğinin İnsanın Çalışmasına Etkisi”ydi bu çalışmanın başlığı. Otuz yıl öncesinde, bir doktora tezinde bu başlığı görünce çok etkilenmiş, bununla da kalmayıp ülkemizde müzik psikolojisi alanında bir doktora tezinin yazılmasından gurur duymuştum. Zaten O’nunla bu yıllarda tanışmıştık. Ben de dört ciltlik ilk “Müzik Ansiklopedisi”ni yayınlamış, yayıncılık alanının sancılarını çekmekteydim. Bu dört ciltlik geniş kapsamlı çalışma bile 17 yıllık süreç içinde, birbirini izleyen 11 yeni basım gerektirdi.


 

     * * *


 

     Günümüzden 2.500 yıl öncesi, Çinli düşünür Konfüçyüs şöyle demiş:


 

     “Bir milleti tutsak etmek isterseniz, onun dilini ve müziğini yozlaştırın!”


 

     Ağır bir söz. İnsan, korkuyla hemen kendi ulusunun dilini ve müziğini düşünüyor: Dilimiz, ulusal özelliklerini yitirmiş değil henüz. Ama özleşme konusundaki çalışmalar tavsayınca, yerli yersiz yabancı sözcükler doluştu gündelik dile. Kitleleri etkileyen müzik çeşitleri ise düzeysiz niteliğiyle halk müziğimizin tok sesini boğmaya kalkışıyor.


 

     Bütün bunları düzeltecek olan gençlerimizdir. İşte bu durum ve koşullar içinde dahi, Türk geleceğinin evlatları dilimizi ve müziğimizi kurtaracaktır.


 

     Edip Günay’ı yitirdik, ama ben O’nunla aynı kuşaktan olmanın gururunu yaşıyorum. O’nun gibi ben de yurdumuzda müzik sanatının, laik bir ülkenin sağladığı olanaklarla çeşitlilik içeren düzeyli bir atılımla çağdaşlığı yakalayacağına inanıyorum. Başta Edip Günay olmak üzere, bizim kuşak bu yolları boşuna çiğnemedi.


 

     Işıklar içinde yat Edip Günay. Seni unutmayacağız!


 

     ____________________________



     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 49. Yıl, 416. Sayı ile Kasım-Aralık 2010 tarihinde basılan sayısının 38-40. sayfasından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5749428
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :466

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.