01.05.2004 / Önder Kütahyalı - Çağdaş Türk Besteciliğinde Bartok Kıyaslaması


     Son yıllarda bana ulaşan bazı yoğunçalarlarda Türk yorumcuları tarih yazıyor. Piyanist Toros Can’ın “Hindemith Albümü” ve Erol Erdinç’in “Bilkent Senfoni Orkestrası” ile verdiği dinletilerde seslendirdiği “Saygun’un 3. Senfonisi”ni, “1. Piyano Konçertosu”nu ve “Orkestra Çeşitlemeleri”ni içeren yapımlar önemli örnekler arasındadır.


 

     Sanatçılarımızın coşkusunu daha da arttırmak için her yoğunçaları bütün yönleriyle eleştirmek gerek; ancak “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin değerli piyanisti Rüya Taner’in Çek Cumhuriyeti’nde doldurduğu “Sweet Waters of Europe” başlıklı yoğunçalara değinmek isteyişim, eleştiriden daha çok çağdaş Türk besteciliği ile ilgilidir.


 

     Taner yaptığı çalışmanın tanıtım resitalini 2002-2003 mevsiminde İngiltere’de vermiş, İzmir’de de yinelemişti. Yoğunçalar elime geçtiğinde merakla açtım ve dinlediğim başarılı yorumlarla gururlandım.


 

     Yapımda, “Mozart’ın La Majör Sonatı”nı, Sayram Akdil’in “Altı Piyano Parçası’ndan No. 6”yı, Kodaly’nin “Marosszek Dansları”nı, Kamran İnce’nin “Gates” başlıklı parçasını ve F. Liszt’in “Rumen Rapsodisi”ni keyifle dinliyoruz. Kayıt son derece güzel. Yankı etkisi ve derinlik kavramı başarıyla dengelendirilmiş ve böylesi nitelikler, dinleti salonunun doğal havasını evinize taşıyor.


 

     Şu var ki, yoğunçalar kitapçığının Sayram Akdil ile ilgili paragrafında rasatladığım iki tümce, çağdaş Türk besteciliğinin yanlış değerlendirilmesine yol açabilir. Şöyle ki:


 

     Metnin yazarı, Akdil’in yaşam öyküsünü verirken, “Sayram Akdil, …1930’lu yıllarda Türkiye’de Bartok’la birlikte çalışan Adnan Saygun’dan (1963-71) kompozisyon dersleri aldı” diyor. Böylece hem Saygun’u hem de Akdil’i Bartok gibi büyük bir müzik yaratıcısından destek alarak tanıtmaya çalışıyor, son derece yadırgadım. Üstelik, bu birlikte çalışma olayının ayrıntılarına inilmediğinden, yazının İngilizce’sindeki “Bartok’s Collaborator” tamlaması, Saygun’un 1930’lu yıllarda sürekli olarak O’nunla birlikte çalıştığı izlenimini uyandırıyor.


 

     Saygun (1907-1991), bestecilikteki yolunu ararken Bach’tan Brahms’a, Debussy’ye, Ravel’e dek birçok müzik büyüğünü incelemiştir. Bartok’tan da yararlanmış olması doğaldır, ama biçem açısından O’nun süreğeni (devamı) sayılamaz. Olayın aslı şudur:


 

     Bartok (1881-1945), 1936 yılının Ekim ayında “Halkevleri”nin çağrılısı olarak Ankara’ya gelir. Önce başkente getirilen köylülerin, ardından da Adana yöresindeki göçerlerin söylediği türküleri derler. Amacı, bu alandaki başlıca yöntemleri Türk meslektaşlarına göstermektir. Adnan Saygun ile Necil Kazım Akses, sadece on gün sürmüş olan çalışmalar sırasında besteciye, özellikle çevirmen olarak yardım ederler. Böylece Bartok-Saygun ilişkisi müzikbiliminin verileriyle sınırlanmış olur.


 

     Gerçekten de Bartok’tan ve Saygun’dan birer yapıt seçerek peş peşe dinlediğimiz zaman her ikisinin de halk müziğinden yola çıktığını, fakat aralarında biçem yönünden büyük bir ayrım bulunduğunu görürüz. Bartok 1936 sıralaraında soyutlamanın doruğundadır. “5. Yaylı Çalgılar Dördülü” ile “Piyano, Vurma Çalgılar ve Yaylı Çalgılar İçin Müzik” başlıklı eşsiz yapıtı, söz konusu yaklaşımın doyumsuz güzelliklerini taşır. Saygun’un dünyasında ise 1930’lu yıllar arayış dönemidir. Örnek olarak piyano için “İnci’nin Kitabı”, “Piyano Sonatı” ve “Viyolonsel-Piyano Sonatı” verilebilir. Besteci “Yunus Emre Oratoryosu”yla birlikte yeni bir yaratma evresine girip daha soyut ve daha derinlikli yazmaya başladığında da Bartok-Saygun kıyaslaması kesinlikle düşünülemez. İki besteci arasında var olan biricik ortak yaklaşım şudur:


 

     Igor Stravinski, Rus halk müziği ögelerinden yola çıkarak yarattığı üç büyük bale yapıtı ile “Les Noces” (Düğünler) başlıklı ilginç kantatından sonra sadece halk müziğine bağlı kalmanın kısır döngüye girmek olacağını düşünür ve biçem değiştirir. Bartok ile Saygun ise böyle bir kısır döngüden kurtulmanın yolunu dehalarıyla bularak soyutlama tekniklerini seçerler.


 

     Bartok soyutlamayı “İkinci Viyana Okulu”nun getirdiği atonal biçemle halk müziği ögelerinin bireşimi yoluyla gerçekleştirir. Saygun’un arayışı ise halk müziğinin yanı sıra geleneksel Türk müziği makamlarının, dahası Yakın Doğu’ya özgü ve epey geniş kapsamlı bir modalliğin evrensel müziğe kazandırılmasıdır.


 

     Yoğunçalar metninin yazarı hiç gereği yokken, Bartok kıyaslamasını Akdil’in parçası ile ilgili açıklamasında da sürdürüyor: “Güçlü asimetrik … ölçüler ve onun temel malzemesi olan kalabalık yarı tonlar, Bartok’un Balkan tarzını Türk dans şarkılarının aksak vurgularıyla birleştirir” diyor.


 

     Ne gariptir ki bir Türk yazarın İngilizce metnini bir başkası dilimize çevirmiş. Anlaşılan bu kişi, müzikteki “kakışım” (disonans) kavramını bilmiyor. Böylece çeviride işler karışmış. Hoş görelim, ama önemli bir noktayı vurgulamamız gerek:


 

     Akdil’in yapıtlarında Bartok etkileri söz konusu değildir. Hocası Saygun’dan gelen etkiler ise zaman zaman görülebilir, ancak yarattığı biçem özgündür. Üstelik “Altı Piyano Parçası”ndan sonra yazdığı yapıtlarında soyutlamanın dozu epey artmıştır.


 

     Öte yandan Bartok’un Balkan halk müziğini kullandığı yapıtlarında (örneğin “Rumen Dansları”nda, “Rumen Halk Şarkıları”nda ve “Rumen Noel Şarkıları”nda) aksak tartımlar ikincil önemdedir, süsleme niteliği taşırlar. Buna karşılık çağdaş Türk bestecileri onları halk müziğimizin ve geleneksel sanat müziğimizin özü olarak evrenselleştirmektedirler. Saygun’un “Aksak Tartılar Üzerine On Etüt” ve “Aksak Tartılar Üzerine Oniki Prelüd” başlıklı dizileri en belirgin örneklerdir.


 

     Bu yazının amacı, bir metnin bana tutarsız görünen noktalarını eleştirmek değildir. İçinde bulunduğumuz olumsuzluk ortamına göre özenle üzerinde durulması gereken bir uyarıda bulunmak istedim. Şöyle ki:


 

     Ülkemizi yönetenlerin sahip olduğu dünya görüşü açısından gerilemenin hızındaki artış kaygı vericidir. Cumhuriyetimizin temeli olan bazı kavramları, sanki onlar Türk toplumunun yaşantısına yıllar önce girmemiş gibi sıfır noktasından başlayarak gerilemenin kahramanlarına anlatma ve onları inandırmaya çalışma gereği bile var.


 

     Aydınlanarak çağdaşlaşmayı güvenceye almanın en etkili önlemi, Atatürk devriminin ivmesiyle 80 yıl içinde gelinen yolu tartışmak ve çözümlemektir. Müzik kalkınması ve çağdaş Türk besteciliği devrimin motor güçleridir. Yapıtlarımız üzerinde yapılacak özenli çözümlemeler ise büyük bir yol gösterici olacaktır. Bu bakımdan, çözümleme sırasında taşlar doğru yerlerine konmalı ve bestecilerimizce ortaya atılan buluşlar Avrupalılar yerine kendi değerlerimizle açıklanmalıdır.


 

     Saygun’a göre besteleme yoğun bir arayıştır. Etkilenme elbette olacaktır; ama asıl önemlisi, müzik yaratıcısının özenli ve yoğun arayış sonunda büyük bir içtenlikle verdiği karardır. Bestecimiz, 1931 gibi erken bir tarihte şçyle söyler:


 

     “Bir yol değil bin yol ve herkes kendi yolunda, ama her şeyden evvel samimiyet…”

 

     _________________________________

     “Orkestra Aylık Müzik Dergisi”nin 2004 Mayıs-Haziran sayısından alınmıştır. (Yıl: 43, Sayı: 352, Sayfa: 5-9).

 




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5751015
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :546

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.