23.03.2011 / Kadim Ülker - Sevgiliyi Kokusundan Tanımak

Ülker, Kadim

     Aşık Veysel’in doğduğu, yaşadığı ve en güzel şiirlerini yazdığı köy “Sivrialan” Sivas ili sınırları içinde “Emlek” yöresinde bir köydür. Bu köy Veyselli yıllarda biraz da kendi içine kapanık bir köydü. İletişim aletlerinin bulunmadığı o yıllarda sözlü anlatıma dayalı iletişim hakimdi. Köyün orta yerinde Aşık Veysel’in de payı olduğu bir bakkal dükkanı vardı. Bu bakkal dükkanı köy için bir iletişim merkeziydi, orada hem alışveriş yapılır hem de kahvehane gibi oturulur, zaman zaman iki yudum bir şey içilir, yenilir ve çeşitli oyunlar oynanırdı.

     Köyün uğrak merkeziydi de ayrıca. Veysel de oraya sık gelirdi, benim dikkatimi çeken Aşık Veysel’in temizliğiydi. Gözleri gören insanlar bile Veysel’in geldiği yoldan geldiklerinde ta dizlerine kadar çamura batmış olurlardı. Veysel’in ayaklarında bulunan gıslaved lastiklerinin sadece alt kısımlarının çamur olduğunu görürdüm. Diğer komşuluk ve aynı köyde yaşamaktan doğan ilişkilerin dışında bu dükkan aracılığıyla da o dönemde “Sivrialan”da yaşayan yediden yetmişe herkesin Aşık Veysel ile bir anısı vardır mutlaka. Bu anıların hem o zamanlarda hem de günümüzde hala önemli ve eğitici özelliğinden dolayı toparlanması zorunludur.

     Aşık Veysel’in Mart 1973 yılında aramızdan ayrıldığını düşündüğümüzde Veyselli yılları yaşayan ve o döneme ait anıları olan “Sivrialan” köylülerinin en genci elli yaşın üzerinde bulunmaktadır. İşte bu kuşaktan olan Memduh Süzer, Aşık Veysel ile ilgili anılarını “Sivrialan Köyü”nün www.sivrialan.net sitesinin ziyaretçi defterine yazarak, paylaşmak istemiş.

     Memduh Süzer Aşık Veysel’i ortaokul öğrencisi olarak tanımıştır. Aktif meslek yıllarının bitimi sonrasında ise “Sivrialan Köyü Yardımlaşma Derneği” başkanlığı görevini bir dönem yürütmüştür. Aşık Veysel’in kızlarından Menekşe Süzer, Memduh Süzer’in babasının yeğeniyle, ağabeyi ise Veysel’in torunlarından birisi ile evlidir. Bu akrabalık bağından dolayı da ilişkileri daha bir yoğundur.

     Memduh Süzer’in anlatmış olduğu anılarından birisi oldukça çarpıcıdır. Zira Aşık Veysel’in günümüz Türkiye’sinin de bir yarası olan Alevi-Sünni ayrımına şiirlerinin dışında, O’nun yaşamında da karşı durduğunu görmekteyiz. Aşık Veysel’in yaşadığı yöre ozan yetiştirme konusunda oldukça doğurgandır. Aşık Veysel’in dışındaki bu ozanlar Aşık Veli, Kemteri, Aşık Sabri, Aşık Hüseyin, Aşık Devrani, Aşık Ali İzzet Özkan ve Aşık Ali İzzet Savaş gibi isimlerdir. Bu ozanların yaşadığı yörede çoğunlukla Aleviler yaşamaktadır. Burada tek tük Sünni köy bulunur ve bu topraklarda Alevi ve Sünni köylerin en ufak bir kavgası görülmemiştir. 70’li yıllara kadar “Sivrialan Köyü”nün yolu ciddi anlamda yapılmamıştı, 70’li yıllarda köyün yolu “YSE” tarafından ilk defa yapılmıştır. Batı, güney ve kuzeyinin dağlarla çevrili olan sivri bir alan üzerine kurulmuş köye, köylünün o güne kadar hiç görmediği koca iş makinaları yol yaparak “Sivrialan Köyü”ne çıkmıştı. Daha önce bu iş makinalarını görmeyen Sivrialanlılar işlerini bırakıp makinaların çalışmalarını izlemişlerdir. Hatırladığım kadarıyla bu makinaların köyde çalışması ve yollarının yapılmış olması köyde bir bayram havası yaratmıştı. “YSE” işlerinin bitirimine doğru köyde köyün yollarını yapan YSE müdürünün köye geleceği ve Aşık Veysel’i ziyeret edeceği köyde yayılır. Bir bekleme alır, bir kaç gün sonra otomobillerle bir grup güzel giyimli insanlar gelir. Sivrialanlılar önce devasa iş makinalarını heyecanla izlemişlerdir, daha sonra ise otomobilleri. Otomobilden inen misafirler Aşık Veysel’i ziyarete giderler. Aşık da onları köylüleriyle birlikte eski evinin arkasında bulunan harmanda karşılar. Aşık Veysel ile ilgili bu anıyı anlatan Memduh Süzer de oradadır. Olanları henüz bir ortaokul öğrencisi olarak takip eder, gördüklerini ve duyduklarını zihnine yerleştirir. Köyünün yollarını kasabaya bağlayan kurumun genel müdürü olduğunu söylediği bey Aşık Veysel ile karşılaşınca “Aşık Baba ver elini öpeyim” der. Aşık Veysel elini öptürmek istemez ve genel müdüre “Sayın genel müdürüm, sağ olun, Allah devletimize zeval vermesin, komşu köylerimizin ve bizim yolumuzu yaptınız, bunun için de sağ olun, var olun, ama yaptığınız işi eksik yaptınız” der. Konuşmasının devamında köyün karşısında bulunan “Çataltepe”yi göstererek, eksik yapılan işi anlatır: “Şu dağın ardında bir köy var, oranın yolunu yapmadınız, onlar da bizim kardeşimiz, dostlarımızdır, o köyün adı Örenyurt’tur. “Örenyurt” bir Sünni köydür, Aşık Veysel kendi köyünün ve diğer Alevi köylerin yolunu yaptırdı, ancak bu Sünni köyün yolunu yaptırtmadı demezler mi? Bu bana yakışmaz sayın müdürüm. O köyün yolunu yaptırırsan, gelip elimi öpersin, ben de senin gözlerinden öperim” der. Daha sonra “Örenyurt”un yolu da yapılır.

     Memduh Süzer’in Aşık Veysel’in ayrımcılığa karşı vermiş olduğu derse ait anısından başka iki önemli anı daha anlatır. Bu anılardan birisi “Köy Enstitüsü”nün Açık Veysel’de olan etkisini anlatmaktadır. Aşık Veysel Memduh Süzer’in babasının bahçesine girer, ağaçların yanından geçerken de bir ağaçtan bir yaprak koparır, onu koklar ve sonra da ağzına alır çiğner. Yaprağı ağzında çiğnedikten sonra onu tükürür. “Hasan Çavuş bu ağacın kuruyacaktır, dikkat et ağaca” der. Hasan Çavuş “Aşık ağaç yemyeşil daha, dipdiri duruyor, nereden çıkardın onu diye” Veysel’in sözlerini pek ciddiye almaz. Belli bir zaman sonra ağaç günden güne kötüleşir, yaprakları sararmaya başlar. Hasan Çavuş oğlu Memduh’u Aşık Veysel’e ağacın derdinin ne olduğunu sorması için gönderir. Memduh doğru Aşık Veysel’in bahçesine gider, Aşık Veysel bal ile meşguldür. Aşık Baba’nın yanına varır ve babasının kendisini gönderdiğini söyler. Aşık Baba Memduh’a neden babasının gelmediğini sorar, o da “herhalde sizden çekindi” der. “Doğru” der “baban benden korktu, ağaç kurudu, kendisi gelemedi.”

     Memduh Aşık Veysel’e babasının kendisini ağaç için gönderdiğini, ağacı kurtarmak için ne yapılması gerektiğini öğrenmek istediğini söyler. Aşık Veysel Memduh’a “O Çavdar babana selam söyle, bana inanmamıştı, şimdi seni buralara kadar yordu. Bir leş bulsun, o leşi ağacın dibine gömsün” öğüdünde bulunur. İnce zarif yapısından dolayı Hasan Çavuş “Sivrialan Köyü”nde “Çavdar” lakabıyla çağrılır, Memduh Veysel’in öğüdünü ve ondan aldığı bir de bal dürümüyle babasının yanına çıkar. Aşık Veysel’in dediği yapılır, bir müddet sonra ağaç kendine gelir, kurumaktan kurtulur. Daha sonra Aşık Veysel’e Hasan Çavuş ağacı kurtarma yöntemini nereden öğrendiğini sorar. Aşık Veysel de “Köy Enstitüsün’de tarım öğretmeninden öğrenmiştim, sana ağacın durumunun kötü olduğunu söylediğimde sorsaydın, sana yaprağı çiğneterek anlatırdım” cevabını verir.

     Aşık Veysel’e ait başka bir anısı da şöyledir. Aşık Veysel’in kendisini terk etmiş ilk eşi Esme Ana köy bakkalına alış veriş için gider. Bakkala varır, bakkaldan hemen geri çıkar. Bakkalda Aşık Veysel, Aşık Ali İzzet Özkan ve hem Sivrialan’ın hem de çevre köylerin ileri gelenleri oturmaktadır. Muhabbette Aşık Ali İzzet Özkan ile Aşık Veysel diğer arkadaşlarıyla demlenir, sohbet eder, şakalaşırlar. Zaman zaman ise iki ulu ozan şiirlerle atışırlar. Esme Ana Aşık Veysel’i görmüştür, onun için de içeri girmeden, alışverişini işaretler aracılığıyla pencereden yapıp, evine dönmüştür.

     Daha sonra Aşık Veysel köyün bakkalı Mustafa’ya “Yavrum Mustafa meyvenin sebzenin iyisinden verseydin bari” der. Bakkal Mustafa “Kimse alışveriş yapmadı” diyerek konuyu değiştirmeye çalışır. Aşık Veysel bakkal Mustafa’ya “Peki camdan alışveriş yapan kimdi o zaman” diye dorar. Bakkal Mustafa bu soru karşısında bocalar. Aşık Veysel ile muhabbette olan “Ortaköy”lü Tatığın Oğlu Ali Aşık Veysel’e “Şatıroğlu sen kör değilsin, sen bizi aldatıyorsun” diyerek parmaklarıyla Aşık Veysel’in iki gözünü açmaya çalışır. Açılan gözlerin içi iki çukurdur, gözünü çiçek hastalığı çanak haline getirmiştir. Aşık Veysel ile dost sohbetinde bulunan arkadaşları, “Gelen kişi hiç konuşmadı, görmedin de, peki nasıl bildin Esme’nin geldiğini ve alışveriş yaptığını” diye Aşık Veysel’e sorarlar. Aşık Veysel çok duygusallaşır, kahrından elini masaya birkaç defa vurur, eli kanamıştır. Dugusallık bir taraftan, elinin acısı bir taraftan, “O’nu kokusundan tanıdım, kokusundan” diye cevap verir.

     Hiç unutmadığımız Aşık Veysel’i “Sivrialan Köyü”nün çiçekleri arasında derlediği türkülerin kokusuyla onun aramızdan ayrılışının 38'nci yılında bir kez daha anıyoruz.

     http://www.acikgazete.com sitesinden alınmıştır. – 23.03.2011, Çarşamba




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5740811
Online Ziyaretçi Sayısı:10
Bugünlük Ziyaret :317

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.