İclal Aydın - Dokununca Dağılan...

İclal Aydın

    Michael Jackson’ı alkışlar, Zeki Müren’e hayranlık duyarsınız...

     Ama... Onlar gibi olmak?

     Alkışladığına aslında sadistçe bir nefret besleyen bu ters zihinler, çocukları şarkıcı, oyuncu, ressam, müzisyen olmak istediğinde canavar kesilir.

     “Sanat” akıldan, güvenden, düzenden uzaktır çünkü. Sanatçı olmayı istemek delilikle eştir...

     Çünkü sanatçıların kadın ve gey kısmına “dokunabilmek” üstelik dokunabildiğini örselemek kolaydır... Algı böyledir ya.. Namus ve dokunmak arasındaki içi kan dolu bağ bunu yüzyıllardır her kültürde canlı tutar ya...

     (Kadın ve gey sanatçıların gözlerine bakın, oradan size yansıyan, “sıradan” insanın saklayamadığı vahşiliği olacaktır, kendinizi görürseniz şaşırmayın...)

     Ulaşılamazken altından bir heykel gibi duranlar aslında elini sürdüğünde dağılıveren bir “sanı”dır...

*** 

     Dünyanın görüp göreceği sayılı yeteneklerden biri, en çok alkışlanan, en çok hırpalanan, en çok edil;iğnenen, en çok sevilen ve en çok nefret edileni, öldü. Tanrı’nın ona bağışladığı bedeni, köklerini hor gördüğü söylendi hep... Ve bunun cezasını çekerek öleceği...

     Derisinin rengini açtırmak, yüzünün şeklini değiştirmek için geçirdiği onlarca ameliyat ve aldığı hormonlar yüzünden beklediğinden daha kısa bir süre içinde kanser olmuştu ve 50 yaşında, paçavraya dönmüş bir çocuk olarak, borç içinde öldü Michael Jackson...

     Zenci bir erkek olarak dünyaya geldi ama beyaz bir kadın olarak ölecek diyorlardı... Düşmüş ve tanımlanamaz bir yaratıktı artık.

     Popüler müzik tarihine olağanüstü şarkılar ve iç paralayıcı bir yaşam öyküsü bırakarak gitti.

     Yaşamının son dönemlerinde küçük çocuklara yönelik taciz suçlamaları sebebiyle tüm dünyanın gözünde hızla kayan bir yıldızdı aslında. Kendisine, başarısına ve şöhretine yapabileceği en kötü şeyi yapmıştı. O’nu sömüren düzene ve kendini sömürten ruhuna bir ceza, uzun süren bir intihardı bu...

***

     Zirveye çıkmış her yıldızın kendini içten içe kemirdiğini ve başkalarına bırakmadan bu işi kendilerinin halletmeye çabaladıklarını düşünürüm... l;oğu bu yüzden güvensiz yaşar ve güven telkin etmezler... Yıldızların her an kayabileceğini en iyi onlar bilir çünkü...

     Michael Jackson bugün bir harabeye dönen “Neverland” isimli harika çiftliğinde tıpkı Peter Pan gibi, büyümeyen bir çocuk olarak, çocuklarla yaşamayı hayal ediyordu. Zamanı durdurabilmek... Ama o çiftlik bu kadar çok, bu kadar çok “büyüdüğü” için Tanrı’ya isyan eden çocuğun cehennemi oldu. Polis baskınları, ardı ardına gelen davalar, basının eksik olmayan baskısı, sonunda o yalancı cennettin kapılarını kapattırdı...

     Üstelik artık dünyada Michael Jackson’ı seviyorum demek bir günahı yok saymak gibi duruyordu...

***

     Bir kadının kırılganlığı ve bir geyin yeniden yaratılma inancını taşıyordu bence... Muhteşem şarkıları, olağanüstü şovları, yerçekimini yok sayan danslarıyla binlerce gencin kalbinde onun gibi olmak arzusunu ateşlerken tüm dünyada ebeveynlerin kendisine duyduğu nefreti körüklüyordu...

     Bu sabah arkadaşım Tolga Meriç gönderdiği e-postada söylenebilecek en doğru şeyi söylemiş:

     “Michael Jackson öldü diye haber yapmışlar. Hürriyet, Vatan... Aynı başlıkla...

     Teninin rengini ölümcül ameliyatlarla değiştirmeyi seçmiş birinden ‘öldü’ diye söz edilebilir mi?.. Sanki ‘onlar’ gibi yaşamışçasına... ‘Öldü’ denebilir mi?

     Eros’u, yani ölümü, ölümün sevinçlerini yaşamadı mı bu dünyada düzen tarafından piç muamelesi görürken?”

***

     Anne babalar, çocukları sanatçı olsun istemezler...

     Yetenek denilen zehri etkisiz hale getirip sıradan hayatların sıradan insanı olarak güvenli, namuslu ve garantili yaşasın isterler....

     Kimbilir belki de haklıdırlar...

     Kim Michael Jackson olmak ister?

     Gazete Vatan / 26.06.2009




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5745657
Online Ziyaretçi Sayısı:13
Bugünlük Ziyaret :690

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.