01.06-07-08.1982 / Alp Gültekin - Bir Orkestranın Doğuşu


     İzmir... Deniziyle, güneşiyle, temiz havasıyla güzel yurdumuzun şirin bir kıyı kenti. Sanatsal-kültürel değerde, gelişmekte olan bir belde.


     Özellikle sanat ve kültür alanında yapılan çalışmalar, girişimler güzel kentimizi övgüye değer bir hale getirdi. Bu çalışmaları kısaca sıralayacak olursak, “Ege Üniversitesi Sinema ve Tiyatro Bölümleri”nin film ve temsilleri, yabancı kültür derneklerinin düzenlediği sinema, slayt gösterileri, konferans ve resitaller, “İzmir Filarmoni Derneği”nin resitalleri, “Konservatuvar Şenlikleri”, opera ve bale temsilleri ve de “İzmir Devlet Senfoni Orkestrası”nın haftalık olağan konserleri, akla hemen geliverenler.


     Dileğim her sayısında bu sayfalarda bir söyleşi halinde okuyabilmenizi sağlamayı amaçladığım, övgüye değer bir sanat kurumunun kuruluşunu, içeriğini açığa kavuşturan bir yazı dizisini bu dergide sunmak.


     Yurdumuzun önemli sanat kuruluşlarından biri haline gelen bu sanat yuvası “İzmir Devlet Senfoni Orkestrası”... nasıl kuruldu? Kimler kurulmasında nasıl ve ne şekilde çaba gösterdi? Önceleri ufak bir kadroyla boş sıralara, ancak ayda bir ya da iki konser verebilen bu kurum her hafta konser verebilecek bir duruma, bugünkü altmış kişilik, değerli sanatçılardan oluşan genç kadrosuna nasıl kavuştu? Şimdi salonu iki kat doldurabilecek sevgili izleyicisini nasıl kazandı, kendisini nasıl kazandırdı? İşte amacım tüm bu sorulara yanıt verebilecek ilgili sanatçı ve kişilerle söyleşide bulunup, bu kurumu tanıtmak...


     İlk söyleşiyi orkestramızın kurulmasında büyük emeği geçmiş olan değerli müdürümüz sayın Tuncer Olcay ile yaptım.


     - Sayın Olcay, İzmir’de bir “Senfoni Orkestrası” kurma fikri nasıl doğdu?
     - 1975 yılında, Güzel Sanatlar Genel Müdürü sayın Mehmet Özel’in bir “Devlet Senfoni Orkestrası” kurmak önerisi ile ve zamanın Kültür Bakanı sayın Nermin Neftçi’nin olurlarıyla 22 Şubat 1975 tarihinde adım atıldı. Sekiz gün sonra “Müdür Yardımcısı” olarak atamam çıktı.


     - Orkestra’yı kurulduğundan bu yana sanatçılığınızla birlikte yürüttüğünüzü biliyoruz, bu nasıl gerçekleşti?
     - Birkaç kez İzmir’de bir “Senfoni Orkestrası” kurma çabaları gösterilmişti, ancak gerçekleşememişti. Güzel Sanatlar Genel Müdürü sayın Mehmet Özel İzmir’de “Devlet Senfoni Orkestrası”nın kurulmasında beni görevlendirmek istediğini söyledi. Ben de kendisinden bir düşünme fırsatını verme iznini rica ettim. Sonunda kendi yaşantım içinde yaptığım işin “Kubbede hoş bir seda”dan başka bir şey olmadığını düşünerek “kalıcı” bir hizmet bırakmanın heyecanı ile bu görevi yüklendim.


     - Sizin yüklenmeyi üstlendiğiniz bu asil görevin altından kalkmanız hiç de kolay olmasa gerek... Ne gibi güçlüklerle karşılaştınız?
     - Haklısınız, bu güzel görevi aldıktan sonra “Orkestra”yı sevgi ve dostluk üzerine kurmayı amaçladım. Benden önce İzmir’de “sanatı” yaşatmak için, “Konservatuvar”da görev yapmakta olan değerli dostlarım Aziz Gürerk, Şahap Ruhselman, Ethem Günöz, Hazar Alapınar’ların varlığı en büyük desteğim oldu. Bu iş benim için yeni olduğu gibi çevre için de yeniydi. Örneğin, kararnamemi alıp geldiğim zaman sayın Vali Orhan Erbuğ “İlk kez böyle bir kararname imzalıyorum; bunu ben yine sana havale edeceğim. Sen de başının çaresine bakacaksın” dedi. Çünkü ne bir yer, ne bir makam, ne bir salon, ne de “Orkestra”nın resmi mühürü vardı elimizde...


     - Yani, siz bomboş bir ortamda “Senfoni Orkestrası”nı yaratma çabalarına giriştiniz...
     - Öyle, dediğiniz doğruysa da sanat yönünden “Orkestra”mızın çekirdeğini oluşturacak bir kadroyu sayın Hikmet Şimşek’in sorumluluğu altında çizdim. O tarihlerde “Ankara Devlet Tiyatrosu”nda müzikaller için ayrılmış bir orkestra vardı. Bu arkadaşlar çalışmaların azlığından yakınıp yeni bir çalışma ortamı aramaktaydılar. İşte bu fikri değerlendirerek çekirdek kadroyu oluşturdum.


     - Kimlerdi bu çekirdek kadroyu oluşturan sanatçılar?
     - “Ankara Devlet Opera ve Bale Orkestrası”ndan ayrılmış olan çellist Yalçın Başar ilk sanatçı oldu. O tarihte flütçü Şükrü Elbi, tromboncu Hüseyin Cantürk ve Hikmet Singi, klarinetçi Muzaffer Çeliker, kemancı Rezzan Canca, viyolacı Fehamettin Özgüç çekirdeği oluşturmak için elele verdiler.


     - İyice meraklandım, bu kadar ayrı çalgılarda ve azınlıkta olan bir kadro nasıl bir “Senfoni Orkestrası”nı oluşturdu?
     - Doğal ki bu kadro yeterli değildi. Konservatuvar öğretmen sanatçılarından ve de o tarihlerde emekli olmuş tecrübeli sanatçı dostların katkılarıyla büyüttük kadroyu...


     - Peki, “Konser Salonu”na nasıl bir çözüm getirdiniz?
     - Bir orkestranın kurulması için idari ve sanatsal olmak üzere iki yer gerekti. Bakanlığımız direktifleriyle “İzmir Devlet Konservatuvarı”nın bir odasıyla, “Konser Salonu”nu kullanarak sorunu çözümlemiş olduk.


     - İlk konser ne zaman ve nasıl oldu?
     - Bu çekirdek kadroyla bir de “ses çıkarmanın” gerekli olduğunu düşünerek ilk konserin 15 Eylül 1975’de yapılmasına karar verdik. Özellikle Eylül ayıydı, çünkü bu kadroyla “ses çıkarmayı” “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”ndan alacağımız takviyeyle verecektik. Ankara’da konser sezonu açılmadan sayın Orhan Nuri Göktürk’ün gayretleriyle 20 kişilik bir grubu İzmir’e davet ettik. “Orkestra”yı sayın Hikmet Şimşek yönetecekti. Solist olarak devlet sanatçılarımızdan Suna Kan katılıyordu. O tarihlerde müdürlüğü tedvir eden “İstanbul Senfoni Orkestrası” müdürü sayın Mükerrem Berk “Bu kadar kişiyle konser olur mu?” demişti. Sonradan kendi deneyimlerini de katarak “Orkestra”ya sahip çıktı ve ilk konserimizi şu programla verdik: Beethoven/Türk Marşı, Mozart/La Majör Keman Konçertosu, Tüzün/Esintiler, Beethoven/8. Senfoni. Heyecanlı bir konser oldu.


     - İlk konser kadrosunda İzmir’deki yerleşik kadro kaç kişiydi? Bugün kaç kişi?
     - İlk konser 16 kişiydi. Bugün ise büyük bir mutlulukla 60 kişi olduğunu söylüyorum.


     - İdarecilikle sanatçılık çok başka şeyler, birinden birini tercih etmeyi düşündüğünüz oldu mu?
     - Hayır. Güzel Sanatlar Genel Müdürü sayın Mehmet Özel “Orkestra”yı kurma teklifini yaptığında öne sürdüğüm ilk şartım, sanatçı olarak kalmamdı. Sanatımı sürdürdüğüm sürece, idari görevin yorgunluğunu duymuyorum ve de gücümü “Orkestra”yla birlikte yaptığımız sanattan almaktayım.


     - Bu güç işi başardığınızdan dolayı sizi candan kutlarım. Anladığım kadarıyla epey zor bir uğraştan çıkmışsınız. İlginç olaylar belki yüzlercedir. Aklınıza gelebilen ilginç bir olayı öğrenmek isterdim.
     - Seve seve... Gerçekten o kadar çok ki. Evet, çok etkilendiğim bir olay var. “Devlet Senfoni Orkestrası” adresine gönderilen bir mektup olayı, 15 gün yerini bulamayan bir mektup. Sonunda nasılsa elime geçtiğinde kırmızı kalemle üzerine koca koca harflerle yazılmış olan şu yazıyı okudum: “Devlet Hastahanesi’nde böyle bir bölüm bulunamamıştır.”


     - Çok ilginç. Kara mizah tarzına uygun bir örnek. Ancak şu da var ki artık salonu yüzlerce izleyicisi tarafından dolup taşan bir “Orkestra”ya kavuştu İzmir. Dilerim Türkiye’nin birçok kentinde de bu girişimler böyle sonuçlar doğursun ve atılan mektuplar yerini bulsun. Sağolun, başarınız sürekli olsun...


Belge - I

Belge - II


     “İzmir Filarmoni Derneği”nin yayın organı olan “İzmir Filarmoni Dergisi”nden alınmıştır. - Yıl: 1982 Sayı: 2 (Haziran-Temmuz-Ağustos) Sayfa: 1-5.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5753269
Online Ziyaretçi Sayısı:12
Bugünlük Ziyaret :537

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.