Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi Çalgı Bilimi Konuşmaları Kitabı

Çalgı Bilimi Konuşmaları Kitabı Kapak

 

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ DEVLET KONSERVATUVARI

İBRAHİM ALİMOĞLU MÜZİK MÜZESİ YAYINLARI

 

ÇALGI BİLİMİ KONUŞMALARI

 

UĞUR TÜRKMEN

BURHAN KUL

YUNUS EMRE UĞUR

MÜGE TÜRKKAŞ

SİMGE KILIÇ

BETÜL GÜVEN

AKSAM
KATKILARIYLA


İÇİNDEKİLER

Çalıştay Açılış Konuşmaları

Birinci Oturum

İkinci Oturum

Üçüncü Oturum

Çalıştay Sonuç Raporu

Müze Envanteri

Müze Tarihçesi

Müze Yürütme Kurulu

Okunması Önerilen Kaynaklar İlgili Linkler

Müze Açılış Bülteni


     Sunuş

     Müzik eğitiminde ilk öğretilerden biri “çevreden evrene” ilkesinin benimsenmesidir. Müzik eğitimcisi, sorumlu olduğu eğitim öğretim faaliyetleri yanında müziğe dair her ne varsa ilgilenmeli, değerlendirmelidir. Bu benim işim değil deme lüksü ve şansı yoktur. Bunun nedeni çok basittir. Yetişmiş ve nitelikli insan gücümüz, sanatçımız, sanat eğitimcimiz yeterli değildir. Bazen bir halk aşığı ile, bazen kolleksiyoner ile, bazen besteci, bazen iyi bir icracı ile karşılaşabilirsiniz. Eğer bu kişiler ülke ve dünya müzik kültürüne değer katacaksa (ki bunu en iyi müzik eğitimcisi bilecek ve anlayacaktır) O’nunla hem hal olur ve iletişimi güçlendirirsiniz.

 

     Özellikle çevrenizde mutlaka değerli müzikseverler, sanat işiyle uğraşan birey veya topluluklar olacaktır.

 

     Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum. Niğde, Kütahya ve Afyonkarahisar illerinde çalıştım. Her ilde değerli insanlarla tanışma fırsatım oldu. Müzik bilimi çalışmalarıma destek oldular. Çok şey öğrettiler.

 

     Afyonkarahisar’da çok değerli işadamı İbrahim Alimoğlu; mesleki yaşantımda ayrı bir yeri olan değerli bir dostumuz ağabeyimiz.

 

     İbrahim Alimoğlu Afyonkarahisar’ın önemli işadamlarından. Sanatı seven, destekleyen, gönülden içinde olan biri. Birey ve özellikle kurum (konservatuvar) olarak kendisi ile tanışmak ve çalışmak büyük mutluluk. “Sanat devletsiz devlet sanatsız olmaz” derim. Bununla birlikte devletin de her şeyi başarması, her konuda yeterli olması zor. Bu konuda paydaşlara ihtiyacınız oluyor. Alimoğlu ihtiyacımız olduğu her yer ve zamanda yanımızda oldu. Bu da mesleki motivasyonunuzun artmasında ve daha çok çalışmanızda etkili oluyor.

 

     “Afyon Kocatepe Üniversitesi İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi” kurulması fikrini paylaştığımızda hemen kabul etmesi ve sonraki süreçte sınırsız desteği, yaşadıkları ayrı bir kitap konusu.

 

     Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın ilk üçünde, dünya’nın ise ilk on müzesi arasında yer almak hiç te kolay değil.

 

     Müze kurmak yetmiyor. Müzeyi yaşatmak, geliştirmek, tanıtmak vb. bir çok iş ve uğraşı var.  Müzeyi tanıtma amacıyla konferanslar, müze konserleri, çalıştaylar düzenleniyor. Elinizdeki kitap Mart 2015’te gerçekleşen “Çalıştay”ın bir dökümü.

 

     Çalıştay süreci ve kitabın hazırlanmasında sevgili Müge Türkkaş, Simge Kılıç, Betül Güven çok emek harcadılar. Burhan Kul ise müzenin kuruluşundan bugüne en çok emek harcayan arkadaşımızdır. Bu vesile ile kendilerine teşekkür ederim.

 

     Müzenin gerektiği gibi ilgi görmesi en büyük temennimizdir. Bundan sonra da çalışmalarımız özveri ile devam edecektir.

 

     Uğur Türkmen

Çalıştay Katılımcıları Toplu Halde

 Çalıştay Katılımcıları Toplu Halde


     Çalıştay Açılış Konuşmaları

 

     Doç. Dr. Uğur Türkmen (Konservatuvar Müdürü)

 

     Değerli Misafirler,

 

     Konservatuvarımız hakkında değerli malumatı zaten kitapçıklarımızda gördünüz. “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi”nin nasıl kurulduğuna yönelik beş dakikalık vaktinizi alacağım.

 

     İbrahim Alimoğlu değerli bir iş adamı, müziği ve sanatı seven bir insan. Kendisi sürekli olarak konservatuvarımızı ziyaret eder, biz kendisini ziyaret ederiz. Herhangi bir projemiz olduğunda maddi manevi desteğini aldığımız bir büyüğümüzdür. Bir gün yönetim olarak kendisini ziyaret ettik ve dedik ki, biz bir müzik müzesi kurmak istiyoruz. Bu müzik müzesinin isminin de sizin olmasını istiyoruz. Müsaade eder misiniz? Önce kendisinden izin aldık, sonra değerli Rektörümüz Mustafa Solak hocam ve üniversitemiz yönetiminden izin aldık. Çalışmalarımız böyle başladı. Sonra, ilk hani küçük radyoların olduğu sınıfta bir müze kurduk. Sonrasında Türkiye’nin dört bir yanında enstrümanlar araştırmaya başladık. Anadolu’nun dört bir yanında ve dolayısıyla Avrupa’da ve Dünya’da.

 

     Almanya’da değerli bir bilim insanı, fizik bilimci Dr. Wolfgang Ott’un elinde 250’ye yakın enstrüman olduğunu duyduk. Değerli bir kardeşimiz  konservatuvarımız öğretim görevlisi  Burhan Kul bu koleksiyondan haberdar olmuş ve konuyu bize iletti.  Bu müzenin bu noktaya gelmesinde kendisinin payı çoktur. Kendisiyle görüştük. O’nun dolaylı yönden dostlarıyla Dr. Wolfgang Ott’a ulaşıldı ve Dr. Wolfgang Ott’a Burhan Kul başkanlığında bir komisyon halinde gidildi. Kendisine elindeki 250 enstrümanı verir misiniz dendi. Hayır cevabını aldık tabii ki. Doğal olarak vermem dedi sonra biz kendisini Afyon’a davet ettik. Buyurun Afyon’u görün, üniversitemizi görün, üniversitemizin yönetimini sanata ve müziğe vermiş olduğu desteği görün ve İbrahim Alimoğlu’nu tanıyın, konservatuvarı tanıyın dedik. Kendisi buraya gelmeden önce dışarıda görmüş olduğunuz dolapların çoğunu yaptırdık ve boş olarak orada bıraktık. Kendisi o küçük müzeyi gördü. Müzenin dışına çıkan birkaç dolabı ve tüm konservatuvardaki dolapları gördü. Bu boş dolaplar ne için deyince sizin hediye edeceğiniz enstrümanlar için dedik, biraz stratejik davranarak. Tabii duygusal bir gelişme oldu ve kendisi gözyaşları içinde 250 enstrümanı buraya bağışladı. Tabii “Alman usulü” denilen bir şey vardır. Biliyorsunuz ki Almanlar çay bile ısmarlamaz derler. Ama biz Alman’dan 250’ye yakın enstrüman aldık. Tabii ki bu kadar değil. Çeşitli lutiyerlerin, kolleksiyonerlerin veya elinde, evinde, eşinde-dostunda enstrüman bulunanların değerli hakikaten sanatı seven insanların katkılarıyla da toplamda 550’ye yakın müzik objesi oldu. 490’a yakın enstrüman bunun yanında diğer müzik objeleri de Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın ilk 3, Dünya’da ilk 10 müzik müzesi arasında olduğumuzu düşünüyoruz. Bu “Çalıştay”ın yapılma amacı da şudur: Değerli hocalarımız biz fikirler almak istiyoruz. Çünkü müzikoloji bölümümüz yok. Doğal olarak çalgı bilimi ve özellikle bakımı  üzerine de bir bilgimiz de yok. İşin ehil olanından öneriler ve şöyle yaparsanız, böyle yaparsanız daha iyi olur derseniz mutlu oluruz.  Sadece “Vah vah! İyi bakamamışlar”  veya “Çok güzel aferin aferin” deyip giden insanlar olsun istemiyoruz. İşlevsel ve kullanılabilir bir müze olsun istiyoruz. Bu da nedir; eğitimde kullanılsın, araştırmada kullanılsın, icracılar bunları kullansın, besteciler “yeni tını” arayışı içerisindelerse buyursunlar gelsinler ve burada enstrümanları kullansınlar. Buradaki enstrümanlardan orkestralar, gruplar kurulsun. Araştırmacılar, müzikologlar gelsinler. Alan araştırmalarını yapsınlar. Dünya’nın beş kıtasından enstrümanlar var. Yüksek lisans, doktora öğrencileri bunları değerlendirsin istiyoruz. Bunun dışında ne yapılabilir bilmiyoruz. Şu ana kadar yapılan işlem bu. Tabii ki bunda üniversitemizin yönetiminin katkısı büyük. Bu tür işlere üniversite yönetimi hayır derse yapmamız mümkün değil. Bu konuda ben Rektörümüz’e, Rektör Yardımcımız’a çok teşekkür ediyorum. “Sanat devletsiz, devlet sanatsız olmuyor.” İş adamı ne kadar zengin olursa olsun devlet buna müsaade etmezse, devlet kapılarını açmazsa olmaz. Onun için devletin desteği çok önemli. Bundan sonra ne yapılabilir? İki tane fikir var kafamızda. Birincisi mutlaka bir sesli rehberin olması. Türkçe ve İngilizce her bir enstrümana numara vereceğiz ve o numarayı tıkladığınızda Türkçe ve İngilizce bunun hakkında kısa bir bilgi aldıktan sonra arkasından belki onun bir tınısını ve sesini duymak. Bir başka projemiz de  Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca olmak üzere birkaç dilde müzenin katalogunu yapmak, başarabilirsek  tabii ki. Buna mesai harcamak gerekiyor. Bu işte ehil olan insanların fikir vermesi gerekiyor. “Çalıştay” yönetiminde şu olacak; kısa bir açılış konuşmasından sonra değerli arkadaşlarımız dinleti yapacak, arkasından 15 dakika bir kokteyl yapacağız, arkasından birinci oturuma geçilecek. Esnek bir “Çalıştay” bu, sempozyum, kongre gibi değil. Sunumlarınızda yer alan konuları  iptal edip, ben bu müzeyi gördüm şöyle şeyler bahsetmek istiyorum da diyebilirsiniz. Birinci ve ikinci oturumlar bu şekilde olduktan sonra üçüncü oturum da sadece ve sadece “Çalıştay” katılımcılarına değerli bilim uzmanlarının bir araya geleceği bir ortamda yukarıda toplantı salonunda olacak ve biz sizden önerilerini alacağız. Yönetim olarak ne yapalım ne edelim ve bu müzeyi eğitim, araştırma, icra ve besteleme alanlarında Türk ve Dünya müzik kültürlerinde nasıl kullanılabilir hale getirelim bunun peşindeyiz. Buraya kadar geldiniz çok teşekkür ediyoruz. Değer verdiniz değerli bilim insanları, bize düşen bu süreçte bir şey olursa lütfen her zaman uyarıda bulunursanız çok teşekkür ederim, çok sağolun varolun.

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Gerçekten çok tebrik ederim. Yani ben şahsen hem Rusya’da hem Varşova’da “Brüksel Çalgı Müzeleri”ni gezdim. Ve Türkiye için bir tek Ethem Üngör kapılar ardında duran çalgıları ve “İstanbul Mevlevihaneleri Müzeleri”ndeki ve “Konya Müzesi”ndeki çok kısıtlı koleksiyon dışında bir ümidim yoktu. Ama Afyonkarahisar’da siz bize büyük bir hazinenin kapısını açtınız. Bu Türkiye için değil sadece Dünya için de çok önemlidir. Olağanüstü bir çalışma gerçekleştirmişsiniz. Hakikaten. Üniversite yönetimini de tebrik ederiz. Onlar destur vermezse bu işler olmaz. Duyduğumuz gibi sizi de tebrik ederiz. Allah nazardan saklasın. Cemal Reşid Rey öyle derdi. Maşallah demek lazım. Nazar değer. Bunların sigortası falan var mı? Efendim.

 

     Doç. Dr. Uğur Türkmen: Yolculuk esnasında gelirken sigortalandı ama Kemalettin Hocam demek ki bunu da düşünmek gerekiyor.

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Bu ihmal edilmemesi lazım efendim. Yani inşallah umduğunuz katalog da çıkar, dünya çapında bir koleksiyon. “Afyon Kocatepe Üniversitesi” ne kadar övünse azdır, ilave bir hadise tebrikler.

 

     Doç. Dr. Uğur Türkmen: Mutlaka eksik-gedik olacaktır ama o kitap yayınlanmadan önce de mutlaka öneriler almak istedik. Ümit edelim güzel şeyler de olur. Brüksel’i gördünüz. Sayın hocam karşılaştırma yapabilir misiniz?

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Tabii yani o başlı başına büyük koskoca bir kompleks, büyük bir bina Dünya’nın bir çok şehrinde işte kemanlarına kadar ama burada çok değerli bir etnomüzikolojik ve müzikolojik enstrüman koleksiyonları bu kadar çeşitlisini orada da gördük. Belki depolarındadır. Ama, sergilemesinde görmedim. Yani belli şeyler vardı. İşte Rusya’dan, Ukrayna’dan Uzak Doğu’dan ama bu çok değerli bir koleksiyon. Buna inşallah Ethem Üngör’ün koleksiyonu da eklenebilir. Belki “Kocatepe Üniversitesi” bunu bir milli görev halinde çünkü birçok değerli müzisyenin elinde kendi çalgıları veya onlardan ustalarından miras kalmış nakledilmiş şeyler var. İnsanlar bunları nereye vereceğini bilmiyor. Yani “ben mezara bu mezata” zihniyetiyle duruyor. Bu büyük bir milli kültür. Mesela; Allah uzun ömür versin ama 80 küsur yaşında Niyazi Sayın evinde Kazasker İzzet  Efendi’nin ney’i var, işte bilmem falancada şu var, falancada bu var. Diğer objelerle de burası genişler ve Türk mesela; Nezih Neyzi Allah rahmet eylesin şimdi eşi Ayfer Neyzi şimdi bunlar varisler biz bunlarla söyleriz. Bestekar Leyla Hanım’ın pedallı armonyumu var ve bir davulu var. Ve hususen bestekarlara ait şeyler. Yeni Yıldız’da iken Saadettin Arel’in bir manol udu’nu ve tamburu’nu hediye ettiler. Ben bileydim ki burası var buraya yönlendirirdim onu...

 

     Doç. Dr. Uğur Türkmen: Çok geç kalmış sayılmayız aslında sayın hocam.

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Ama işte ben ayrıldım artık oradan. Belki üniversite Rektörlükler’i arasından böyle bir şey “Yıldız Teknik Üniversitesi”nde efendim. Çünkü neyse söylemeyeyim. Pek bakamayacaklar, şey dahil olabilirsiniz belki. Yani çünkü bu müzikten hoşlanmıyorum diyenler var. Açıkçası o yüzden Rektörlüğünüz’ün kıymetini bilin. Maşallah onlara da nazar değmesin, değerli bir çalışma şayanı tebrik.

 

     Doç. Dr. Uğur Türkmen: Sağolun hocam, benim söyleyeceklerim bu kadar. Sonra yine konuşuruz. 12.00-13.00 bir Mevlevi Türbesi ziyaretimiz var. Oradan yemeğe geçeceğiz. Öğleden sonra yine bir oturum, dediğim gibi son oturumda sadece “Çalıştay” katılımcılarının bir değerlendirmesi ve önerileri olacak. Bir aksilik olmazsa Kemalettin Hocam bunu kitaplaştırmak istiyoruz. Desteğiniz olursa bu “Çalıştay”a inşallah çalışmamız devam eder. Sağolun, varolun geldiğiniz için.

 

     “Afyon Kocatepe Üniversitesi” Rektör Vekili Prof. Dr.  Kemalettin Çonkar’ın Konuşması: “Afyon Kocatepe Üniversitesi” olarak öncelikle değerli misafirlerimize,  katılımcılarımıza hoş geldiniz diyorum. İnşallah bu çalıştayımız çok başarılı ve yararlı olur. Bundan eminim, bu vesile ile ben “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”nı Türkiye’deki konservatuvarlar arasında adı anılır bir konservatuvar haline getirmek bakımından ciddi önem taşıyan bu müzenin oluşumunda en büyük katkıyı sağlayan İbrahim Alimoğlu’na teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Tabii bu arada başta konservatuvar müdürümüz olmak üzere değerli arkadaşlarını da bu konuda ön ayak olup, değerli iş adamının da böyle bir oluşumu sağlamasına katkıda bulunmaları dolayısıyla onları da tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum. Dolayısıyla çalgı üzerine bir bilimsel çalıştayın yapılabileceği en uygun yerlerden  biri olduğunu düşünüyorum konservatuvarımızın. Fazla vaktinizi almak istemiyorum. Tekrar, çalışmaların başarılı olmasını ciddi katkılar sağlamasını müzik alanına diliyor, hepinize çok teşekkür ediyorum.

 

     Açılış Konuşmalarında Müze Hakkında Öneriler:

 

     - Çalgıların sınıflandırılması ve tanıtılması. Besteciler çalgı icracıları, öğrencilere tanıtılması, yaygınlaşması, adını duyurması. (Gözde Çolakoğlu),

     - Bestecilerin dahil edilmesinden ziyade kurumsallaşmak, sürekli güncellenen bir internet imkanı, müze için ses kaydı yapılması, ekip çalışması. (Onur Türkmen),

     - Müzeyi korumak ve canlandırılması, enstrümanların ışıklı ortamdan uzak durması gerek. Enstrümanları alıp çalmak, ısısı uygun olması, ışık seçimi. (Necati Gürbüz),

     - Çalınan, çalınmayan çalgıların ayrılması gerekebilir. (Ayhan Sarı),

     - Yaş gruplarına göre çalgılar ayrılmalıdır, “Milli Eğitim”in desteği olmalıdır. (Gökçe Obul),

     - 3 boyutlu sistemden faydalanılması, internet ortamının yaygınlaştırılması. (Murat Caf),

     - Restorasyon çalgıları anlayan kişiler tarafından tanıtılması, kadrolu bir kişinin çalışması ilgilenmesi. (Veyis Yeğin),

     - Bilgi paylaşımlarının yayılması, enstrümanların tanıtımı ve fotoğraflanması, bu alanda yüksek lisans, doktora programlarına yer verilmesi. (Ruhi Ayangil),

     - Yaz okulları ve masterclasslar yapılarak tanıtılması. (Ruhi Ayangil),

     - Enstrümanların sigortaları yapılmalı, çalgı yarışmaları yapılabilir. (Ruhi Ayangil),

     - Çalgı belgeselliği. (Ayhan Sarı),

     - Medyatik tanıtım yapılmalı. (Ruhi Ayangil),

     - Mail yoluyla ulaşılıp önerilere devam edilmesi. (Gözde Çolakoğlu).

İbrahim Alimoğlu ve Uğur Türkmen Protokol İmza Töreninde
İbrahim Alimoğlu ve Uğur Türkmen Protokol İmza Töreninde


     Birinci Oturum (10.30-12.00)

 

     Doç. Dr. Uğur Türkmen / Başkan

 

     Güner Özkan: “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı” üstün başarı ile sürdürdüğü müzik eğitimi hizmetlerini, düzenlediği kültür ve sanatla ilgili bilimsel etkinliklerle taçlandırmaktadır. İbrahim Alimoğlu Müzesinin “Konservatuvar” bünyesinde açılmış olmasının ve bu yöndeki çalışmaların uluslararası yönden ve ülkemiz açısından önemi büyüktür. Bu anlayışla “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü”nce düzenlenen Çalgı Bilimi Çalıştayına katılmaktan onur duyuyorum.

 

     Türkiye’de MÜZİKSEV” aracılığı ile geleneksel çalgıların bir arada sergilendiği bir müzenin oluşmasında emeği geçmiş bir kişi olarak itiraf etmeliyim ki ülkemizin en büyük ve kapsamlı müzik müzesi her ziyaretimde ilk kez görmüş gibi beni heyecanlandırıyor. Bu müzenin oluşmasında katkıları ve hizmetleri geçen koleksiyoner Sayın Wolfgang Ott’a, İşadamı Sayın İbrahim Alimoğlu’na, “Afyon Kocatepe Üniversitesi” Rektörü Sayın Prof. Dr. Mustafa Solak’a, “Devlet Konservatuvarı” Müdürü Sayın Doç. Dr. Uğur Türkmen’e şükranlarımı sunuyor, yürekten kutluyorum.

 

     Müzikle, müziğin en önemli ifade aracı çalgılarla yakından ilgili veya sadece dinleyici konumundaki kişilerce de bilinmektedir ki ülkemiz müzik aletleri ve müzik açısından insanda hayranlık uyandıran bir zenginliğe ve renkliliğe sahiptir. Bu zenginliğin ana sebeplerden biri ve bana göre en önde geleni, günümüzden binlerce yıl önce Orta Asya’dan Orta Avrupa içlerine, Sibirya’dan Kuzey Afrika’ya uzanan geniş bir saha içinde büyük devletler kurmuş, büyük medeniyetler yaratmış olan atalarımızın egemen oldukları bölgelerdeki halkların kültür değerleri ile kendi kültür değerlerinin başarı ile sentez edilebilmiş olmasıdır. Bunun sonucunda halk bilim ve etnografik yönden özellikle musiki ve müzik aletleri açısından hem şekil ve tür hem de ses ve icra kolaylığı açısından çok büyük bir zenginlik ortaya çıkmıştır.

 

     Bazı ayrıntılar bir tarafa bırakılırsa yurdumuzun her yöresinde tanınan, sevilen ve zevkle dinlenen müziğimiz ve yöresel müzik aletlerimiz arasında özde benzer ama yapım ve boyut yönünden küçük farklılıklar görünmektedir. Bu farklılıkların müziğimiz ve halk kültürümüz açısından bir zenginlik olduğu unutulmamalıdır.

 

     Müzik aletlerini incelerken türü ne olursa olsun vurmalı, üflemeli, telli yaylı çalgıların sadece insanları eğlendiren veya hüzünlendiren objeler olduğu düşünülmemelidir, çalgılar geçmişi bugünlere taşıyan geçmişin değerlerini, kültürel mirasını günümüze ulaştıran aletlerdir. Çalgılar geçmişi bugüne taşırken bugünün de yarınlara taşınması gibi bir işlevi bulunmaktadır.

 

     Her çalgının bir öyküsü vardır. Her çalgı bir resimdir, her çalgı üç boyutu ile adeta bir heykeldir. Üzerindeki işlemelerle, süslemeleriyle yapan ustanın her zerresindeki emeği ve göz nuru ile ortaya çıkardığı bir sanat eseridir.

 

     Bütün bu özelliklerine ek olarak her müzik aleti bir biblo gibi farklı yapıda ve farklı ses verme özelliğine sahiptir. Çalgıların bu sihirli özelliği küçük yaşlardan itibaren geleneksel Türk çalgılarına ilgi duymama sebep oldu. Hayatım boyunca tüm müzik aletlerine bu nazarla baktım. İlkokulda çok uğraşmama rağmen küçük bir saz yapamadım. Büyükannemin çamaşır yıkarken kazandan su almaya yarayan su kabağı da bu yolda telef oldu ama bunlar beni yıldırmadı. Tam tersine müzik aletlerine karşı ilgim her dönemde artarak devam etti. Eğitim ve öğretim yıllarında ve iş hayatımda bulunduğum illerdeki örf, adet ve gelenekler, halk türküleri ve halk çalgıları her zaman ilgimi çekmiş ve bende unutulmaz izler bırakmıştır. Afyon da buna dahildir. Lise tahsilimin ilk yılı tarihi “Afyon Lisesi”nde başladı. Geleneksel Türk çalgıları gerek eğitim döneminde gerekse iş hayatım boyunca her zaman ilgi odağım oldu. İstanbul’da, Ankara’da, Konya’da, İzmir’de bulunduğum zamanlar vakit buldukça  çalgı atölyelerine gider ustalarla sohbet etmekten onların çalışmalarını izlemekten büyük haz duyardım; nerede olursa olsun çalgı yapım atölyeleri müzik aletlerinin imal edildiği bir yer olmalarının dışında sanatçıların, kültür sanatla ilgili kişilerin toplandığı muhabbet ettiği çalıp söylediği mekanlardır. Toz toprak ağaç talaşları arasında ummadığınız bir anda ünlü bir sanatçıyla karşı karşıya gelirsiniz. O mekan öyle samimi öyle içtendir ki televizyon kanallarında radyolarda izlediğiniz dinlediğiniz bir sanatçı yanı başınızda bağlamasını, udunu, kavalını, tamburunu oradakilere hiçbir kapris göstermeden çalıp söylemektedir. Ankara’da Mehmet Cihan ustanın atölyesi de bu tür bir özelliğe sahipti. Bu nedenle en çok uğradığım yerlerden biriydi. Yeni tanıştığım bir gün dolapta dut ağacından oyma çok güzel oyulmuş çeşitli boyda bağlama ve cura tekneleri vardı. Cura teknelerinden bir tanesini seçtim, satın almak istedim. O başkasına ait, O’nu veremem dedi. Sonra 5 liraya başka bir cura teknesini verdi. Bir hafta sonra o curayı bitirdim. Sedef fildişi, abanoz gibi malzemelerle süslediğim curayı alıp Mehmet Cihan ustanın atölyesine gittim. Cura çok güzel olmuştu, çok beğendi; verdiği teknenin bu hale geleceğini tahmin etmiyordu. Curayı O’na hediye ettim. O günden sonra atölyesinde bana lazım olan her şeyi alabiliyordum. Sonraki günlerde ve yıllarda sonra o curayı kimseye satmadığını, vefatından sonra bu curanın “İzmir Radyosu” bağlama sanatçısı olan oğlu Şinasi Cihan’da olduğunu öğrendim. Ruhları şad olsun.

 

     Çalgı yapımcılığı öyle çok para kazandıran bir iş değildir. Onların çoğu derviş gönüllü mütevazı günlük yaşayan insanlardır. Belki de başka bir dalda çok başarılı olabilecekken, çok para kazanabilecekken kendi seçimleri olan bu mesleği inatla sürdürürler.

 

     Ankara’da “Gazi Eğitim Enstitüsü”nde öğretmen iken Konya’ya “İl Kültür Müdürlüğü”nü kurmak üzere atanmamla birlikte çalgılarla ilgili araştırma ve uygulamalarım da hız kazandı. Öğretmen kökenli, eğitimci bir insan olmam sebebiyle gençlerin sanata olan ilgilerini artırmak için konferanslar, konserler düzenleyerek başlayan kültürel çalışmalarımız zaman içinde geleneksel çalgılarla ilgili araştırma ve yapımı konusuna dönüştü. Çalgı yapımı gibi büyük ustalık ve beceri gerektiren konularda o dönemde Konya’da kendini kabul ettirmiş ustaların bilgi ve becerilerinden çok yararlandım. Konya yerleşim bölgesi olarak ülkemizin önemli bir yöresidir. 100 yıl önce Kafkaslardan Anadolu’ya göçen ve “Konya Sarayönü Başhüyük”e iskan edilen “Karaçay-Malkar Türkleri”, Doğu Türkistan’dan göçüp “Çumra İsmil Köyü”ne yerleşen “Kazak Türkleri”, “Cihanbeyli Böğürdelik”te yaşayan “İdil-Ural Türkleri”, “Kazan Tatarları” hem müzikleri hem de çalgıları ile Türk Dünyasının bu konudaki zenginliğinin göstergesi idi. Rahmetli Mustafa Buyurgan dombırası ile beni sık sık ziyaret eder dinlemekten büyük zevk aldığım Kazak ezgilerini dombırası ile icra ederken duygulanırdım.

 

     “Köp boldu Akcayıga barmagalı

     Köp boldu kar suğundan kanmagalı”

 

diye başlayan bir hasret türküsüydü çalıp söylediği...

 

     Gönlümden hep bağlama, cura, kaval, kemane, tar, dombıra, dutar, komuz gibi çalgılarla derlediğimiz Türk dünyası ezgilerini icra eden bir topluluk kurmak geçiyordu ama cesaret edemiyordum. “Kültür Müdürlüğü” bünyesinde gençlerle birlikte kurduğumuz “KÜMFAT”a (Kültür Müdürlüğü Folklor Araştırma Topluluğu) mensup gençler beni her zaman teşvik etmiş, onlarla her güçlüğü yenebileceğimiz inancında birleşmiştik. Anadolu’nun geleneksel çalgıları ile Orta Asya kökenli çalgıların birlikte kullanılacağı bir topluluk oluşturma heyecanını yaşarken Rahmi Oruç Güvenç ve onun kurduğu TÜMATA” Konya’ya bir konser için gelmişti.

 

     Sayın Rahmi Oruç Güvenç’le tanışmamız o dönemde ufkumuzu genişletti. Rahmi Oruç Güvenç’in ve “TÜMATA”nın her yönden büyük destek ve ilgisini gördük. Grup elemanlarından rahmetli Ali Özaydın kısa bir süre sonra bize katıldı ve “Kültür Müdürlüğü”ne bağlı “ASTÜM (Asya’dan Türkiye’ye Müzik Topluluğu)’nu kurduk. Bu grubun oluşmasında Ali Özaydın’ın, Mustafa Buyurgan’ın, Rüstem Avcı’ın, Ferhat Erdem’in, Hasan Bozkurt’un, Zeynel Genç’in, Ahmet Alıcı’nın, Mehmet Bedel’in, Raci Aslan’ın, Talat Cambaz’ın hizmetlerini yad etmeyi bir vefa borcu olarak kabul ediyorum. Kısa sürede topluluğumuz liselerden, “Selçuk Üniversitesi”nden katılan gençlerle büyüdü. Bir yanda halk oyunları, bir yanda halk türküleri çalışmaları devam ederken Türk Dünyası müziği yapacağımız grup yeterli çalgımız olmadığı için yerinde sayıyordu. O yıllarda tar, dutar, dombıra, kıl kopuz, Dağıstan kopuzu, Kaşgar rübabı, komuz, şerter gibi çalgılar pek tanınmıyordu. Bağlama, ud, kanun, tanbur yapan ustalara gittiğimiz zaman yeterli ilgiyi görmüyorduk çünkü onlar bilmedikleri  yeni çalgılarla uğraşmak yerine ellerindeki ud’u, bağlamayı bir an önce bitirip ailelerini geçindirme derdi içindeydiler.

 

     Böylece iş başa düşmüştü. “Kültür Müdürlüğü”nün bir odasını atölye yaptık. Ali Özaydın, Raci Aslan, gece bekçisi olarak kendi isteğiyle çalışan Çumralı Recep Çetintaş ve ben mesaiden sonra topluluğun çalışmalarında ve konserlerde kullanacağı çalgıların yapımına başladık. Recep Çetintaş o kadar yetenekli bir personelimizdi ki kabası alınmış bir dut kütüğünü gece nöbeti esnasında sabaha kadar bitirir, sabah Müdüriyete geldiğim zaman masamın üzerinde oyma işi bitmiş bir tekne beni karşılardı. O zamanki imkanlarımıza göre ölçülendirdiğimiz çalgılar grup elemanlarımız tarafından başarı ile yapılmaya başlandı. İlk yaptığımız çalgı Mustafa Buyurgan’ın dombırasından ölçülendirdiğimiz iki telli bir çalgı idi. Bu dombıra’nın ses tablası ve kolundaki süslemeleri fildişi sedef kemik gibi malzemeler kullanılarak tarafımdan yapılmıştı. Süsleme unsuru olarak geleneksel Kazak motiflerinden yararlanmıştım. Grubumuzun ilk ürünü olan bu dombıra, severek haz duyarak yapıldığı için sesi de güzeldi. Bir gün Türk halk müziğinin çınarlarından Sayın Mehmet Özbek ziyaretimize gelmişti. Müdüriyet odasında baş köşede duran dombırayı görünce Kazakistan’dan mı getirttiniz diye sormuştu. Demek ki biz bu işi başarıyorduk. Şevkle çalgı yapımına hız verdik. Dut ağacından oyarak yaptığımız ilk çalgılar arasında kıl kopuz isimli bir yaylı çalgı Kaşgar rübabı ve köktar adını verdiğimiz üçüncü bir çalgıdır. Köktar, göğsü yarısı köknar yarısı deri olan mızraplı bir çalgıdır. Çalgıların teknesini oymak yeterli araç gerecimiz olmadığı için pek kolay olmuyordu. O yıllarda Konya’da vatani görevini yapan Samsun Ayvacıklı Ali Keskin bize bu konuda çok yardımcı oldu. Ali Keskin sivil hayatında da çok güzel bağlama tekneleri oyan bir arkadaşımızdı. Memleketine izinli giderken ona oyması için bir kıl kopuz şablonu vermiştik. İzin dönüşünde bize farklı bir tekne gelmişti. Biz de boşa gitmesin diye bu tekneden bir çalgı ürettik. Adını da “Köktar” koyduk. Bütün araştırmalarıma rağmen bu çalgıya benzer bir çalgı tespit edemedim. Yıllar sonra müzikolog Dr. Sayın Ayhan Sarı bana Oğuz kopuzundan bahsetti. Biz bilmeden o günlerde Oğuz kopuzuna benzer bir saz yapmışız. Oğuz kopuzu damla şeklinde oyulmuş ses kutusunun üzeri yarısı köknar veya ladin ağacı ile örtülen alt eşiğin bastığı bölüm deri kaplanan telli bir çalgıdır. Yapı olarak bazı farklılıklar olmasına rağmen bizim Köktar, Oğuz Kopuzuna benziyordu. Tınısı bize çok hoş geldiğinden konserlerimizde bu sazı uzun zaman kullandık.

 

     Yine arkadaşlarımızla toplulukta kullanılmak üzere bir Dağıstan kopuzu yapmıştık. Dağıstan kopuzu ud, lavta benzeri geliştirilmiş bir telli çalgıdır, imkansızlıklar içinde ürettiğimiz çalgıları ustalara göstermek, aferin almak bizi motive ettiği için Konya’da öğrencisi Necati Çelik’in ud resitalinin davetlisi olarak Konya’ya gelen ud virtüözu rahmetli Cinuçen Tanrıkorur “Kültür Müdürlüğü”ne gelmişti. Dağıstan kopuzunu gösterdiğimde eliyle telleri titreştirip sazın sağına soluna baktıktan sonra “Bunu hangi dülger yaptı” demesin mi! Sonradan rahmetli ile dostluğumuz devam etti. Ortak arkadaşımız Gabriel Mandel Khan’ın daveti üzerine gittiğimiz İtalya’nın Bari şehrinde tekrar bir araya geldiğimizde O’nun çalgı konusunda ne kadar titiz ve duyarlı olduğunu yaşayarak gördüm.

 

     Böylece 1970’li yıllarda başlayan müzik aletleri yapımı “ASTÜM” döneminde topluluğun ihtiyacını karşılama hedefiyle devam ederek sürdü gitti. Topluluğumuz hem çalgı yapımı hem de icra açısından yetenekli gençlerden oluşuyordu. Bağlama çalan bir genç eline ilk defa verdiğimiz Kaşgar rübabını bir hafta gibi kısa süre içinde icra etmeye başlıyordu. Kaval çalan bir genç sıbızgıyı, çığırtmayı, kabak kemane çalan arkadaşımız birkaç hafta içinde kıl kopuzu, rebabı, kemençeyi çalabiliyordu. Böylece hayalimiz olan bağlama, cura, üç telli, dombıra, dutar, koçkarca, ud, Dağıstan kopuzu gibi telli çalgılarla sipsi, çığırtma, kaval gibi üfleme çalgılar; kıl kopuz, kabak kemane, bas kopuz gibi yaylı çalgılar bir arada Anadolu’dan ve Türk Dünyası’ndan ezgiler icra ediliyordu.

 

     Topluluk kısa sürede çevrede tanınan ve konser talepleri gelen bir seviyeye ulaştı. O yıllarda TRT Televizyonu ve radyolarda, çeşitli programlarda yer aldı. Belçika, Kuveyt televizyonları tarafından çekimler yapıldı. Yerli ve yabancı basında toplulukla ilgili övücü haberler çıktı.

 

     1980’li yıllarda Konya’dan Bakanlık emri ile başka il ve görevlere atanmam üzerine bin bir emekle kurduğumuz topluluk kısa süre sonra dağıldı. Topluluğun özünü oluşturan elemanların çoğu “Kütür Müdürlüğü” ve bağlı birimlerinde çalışıyorlardı. Benim tayinim üzerine onlar sahipsiz kalmıştı. Çünkü her yönetici aynı ilgi sahasına sahip değildi. Bu ve benzer sebeplerle kısa süre içinde onların da çoğu Konya’dan ayrıldı.

 

     Bu  arkadaşlarımız  daha sonra önemli yerlerde görev aldı ve ülkemize hizmet etmeyi sürdürdü. Ali Özaydın “Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Türk Müziği Topluluğu”nun kurulmasında, İrfan Gürdal ile birlikte omuz omuza çalıştı ve bu topluluğun ilk  müdürü oldu. Mustafa Buyurgan hem “TÜMATA”nın konserlerine katıldı hem de “TRT”de bir çok programda solist olarak görev aldı. Ülkemizde Kazak Türkleri’nin müziğinin sevilip tanınmasında önemli hizmetler verdi. Ferhat Erdem “TRT Ankara Radyosu”nun başarılı bir sanatçısı olarak pek çok yeniliğe imza attı. Gerek sipsi, üç telli bağlama, iki telli cura, mey, argun-zambır gibi çalgılarla senfoni  orkestralarının konserlerine solist saz olarak katıldı. Mehmet Bedel, “UNESCO”nun “Yaşayan İnsan Hazineleri Listesi”ne giren  bir sanatçı oldu. Burdur’daki atölyesinde ürettiği sipsiler, kavallar konservatuvarlarda eğitim veren öğretim üyelerinin ve öğrencilerin tercih ettiği çalgılar oldu. Topluluğun kurulduğu yıllarda arkadaşlarımızın müzik kalitelerini yükseltmek, onlara nota öğretmek gibi konularda önemli katkılarda bulunan Hasan Bozkurt “Akdeniz Üniversitesi”nin “Müzik Bölümü”nde Doç. Dr. unvanına ulaştı. Zeynel Genç, Ahmet Alıcı Türk halk müziğinde Konya’da tanınan ve konserleri ilgi ile izlenen sanatçılar olarak tanınıp seviliyor.

 

     Burada isimlerini zikrettiğim ve kendileri ile her zaman gurur duyduğum kardeşlerimi sevgi ile selamlıyorum. Aramızdan genç yaşta ayrılan yaptıkları hizmetlerle ölümsüzleşen Ali Özaydın’ı, Mustafa Buyurgan’ı, Raci Aslan’ı rahmetle anıyorum.

 

     Özel olarak yaptırdığımız kıyafetler ve o dönem için ülkemizde pek fazla tanınmayan çalgılarla verdiğimiz konserler ve üstün yetenekli, çalışkan usta icracılardan oluşan topluluğumuz “ASTÜM” ummadığımız ölçüde ilgiyle karşılandı. Ama bu arada az da olsa bu topluluğa muhalefet edenler de oluyordu. Konya il merkezinde ve çevre illerde verdiğimiz konserler, Konya’yı ziyaret eden yerli ve yabancı heyetlere verdiğimiz konserlerle çalgı yapımı hızla devam ederken Konya’dan ayrılmak zorunda kaldım. Bakanlık emriyle ve kendi isteğimle “İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü” görevine atandım. Ürettiğimiz çalgıları grup elemanlarına dağıttım. Mütevazı ev eşyalarımın yanında sarıp sarmaladığım Türk Dünyası sazları ile yeni görev yerim olan  İzmir’e  taşındım. İzmir bu konudaki çalışmalarımda bana birçok yeni kapının açılmasını sağladı. Konya’da iki üç çalgı yapımcısı varken İzmir’de her mahallede çalgı yapımı ile ilgili dostlar vardı. Ancak herkesin sizi anlayabilmesi kolay olmuyor. Çalgı yapımı konusunda bazı becerilere sahiptim ama işi öğrenmeye başladıkça, bu işin ne kadar zor meşakkatli ve ayrıntılı olduğunu gün geçtikçe daha çok anlamaya başladım. Bazı yakın dostlarım benim için bu konuda teşvik edici ifadeler kullansa da ben kendimi asla çalgı yapımında  ehliyetli görmedim. Araştırmalarımın uygulamasını hep bu konuda yetenekli arkadaşlarla yaptım. Bu konuda İzmir’de beni anlayan ve çok yoğun bir çalışma temposu içindeyken bile bana destek olan sevgili kardeşim  Necati Gürbüz’e, Mustafa Gezerdağ’a, Süleyman Ünlü’ye teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Onlarla ortak çalışmalarımız, ortak anılarımız pek çoktur. Bir darb-ı mesel şöyle der: “Bizim hayat, yaşam dediğimiz aslında anılar biriktirmektir.” Koleksiyon oluşurken her çalgının bir anısı her çalgının bir yaşanmış öyküsü vardır.

 

     Bir gün Kiril alfabesiyle yazılmış bir dergide tar çalan bir Azerbaycanlı sanatçının fotoğrafını gördüm, el parmak kol oranlaması ile tarın boyutunu çıkarmaya çalıştım. Kağıda çizdiğim 1/1 oranında şema ile Necati ustanın Basmane’deki dükkanına gittim. Necati benden daha fazla heyecanla hemen işe başladı. 5-6 tar çıkacak boyutta bir dut kütüğü  aldık, Necati o gün oymaya başladı. Yarma duttan yapılan teknelerden birini korumaya aldım. O tarların hepsi yapıldı. Ayırdığım tar koleksiyonda yer alan çalgıların yanında yerini aldı. Gel zaman git zaman Sovyetler Birliği dağıldı, Azerbaycan bağımsız bir devlet oldu. Korodaki odam bu safhada Türk Dünyası’ndan gelen tüm sanatçılara açıktı. Bir gün elinde bir Azerbaycan aşık sazı bir de tar bulunan bir kişi geldi. Elinde tuttuğu tar dikkatimi çekti. Bu bizim ölçülendirdiğimiz tara çok benziyordu. Hem tarı hem aşık sazını satın aldım. Ertesi gün Necati’nin yaptığı tarla Azerbaycanlıdan aldığım tarı, yanıma alıp Necati Gürbüz’ün atölyesine götürdüm. Kıyasladığımız ve ölçülerine baktığımız bu iki tarın arasında sadece perde bağları açısından çok küçük farklılık tespit etmiştik. Buna benzer anılarla koleksiyondaki çalgıların sayısı giderek artmaya başladı. “TRT İzmir Müdürlüğü”nün daveti üzerine katıldığım her programda hem geleneksel çalgıları tanıtmak hem de dekor amaçlı olarak arabamın aldığı sayıda sazı da yanımda götürerek kendime göre bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyordum. Her katıldığım programda veya gazetecilerle görüşmelerimde hep ülkemizde bir “Geleneksel Türk Çalgıları Müzesi”nin oluşturulması konusunu dile getirdim. Hiçbir zaman koleksiyondaki çalgıları satmayı düşünmedim. Koleksiyonun 40 yıl gibi uzun bir zaman sürecinde oluştuğu düşünüldüğünde buna paha biçilemez. Bir ara “Kültür Bakanlığı Anadolu Çalgıları Müzesi” kurulması için İstanbul’da “Yıldız Sarayı”nda bir toplantı düzenlendi. Değerli müzikolog Dr. Ayhan Sarı ile birlikte bu toplantıya biz de katıldık. İstanbul’a götürebildiğimiz kadar çalgıyı Sayın Bakan’ın basın toplantısı yapacağı sahnede sergiledik. Güzel bir kompozisyon oldu.

 

     Bir tek amacımız vardı; İstanbul’da, Ankara’da veya herhangi bir ilde geleneksel çalgıların sergilendiği bir müze açılması. Benim bu yöndeki samimiyetim anlaşıldığı için çalgı yaparak evini geçindiren, hayatını kazanan dostlarım ellerindeki eski ve değerli birçok müzik aletini çok düşük fiyatlarla hatta para almadan bana vermişlerdir. Aynı şekilde, atalarından babalarından kalan bana göre paha biçilemez çalgılar, bana emanet edilmiştir. Samimiyetle ifade ediyorum ki satın aldığım, takas yaptığım veya bana hediye edilen koleksiyondaki çalgıları hiçbir zaman  kendi malım gibi düşünmedim. Koleksiyonda yer alan tüm çalgılar benim korumama alınmış emanetler olarak değerlendirilmiştir.

 

     Çünkü benim geliri sınırlı klasik bir devlet memuru olarak maddi ve manevi yönden paha biçilemez bir koleksiyona sahip olmam mümkün olamazdı. Benim bu konudaki ilgimi ve niyetimi kavrayan dostların benden herhangi bir talep gelmeden ellerindeki veya arkadaşlarındaki çalgıların bana ulaşmasını sağlıyorlardı. Bu örnek davranışları için hepsine müteşekkirim. Her ne şekilde gelirse gelsin koleksiyona dahil olan çalgılar öncelikle özel olarak hazırladığım envanter defterine kaydediliyordu. Envanter defterinde çalgının türü, yapımda kullanılan malzemeler, yapan ustanın adı-unvanı, yapım tarihi, onarım görüp görmediği, kimler tarafından kullanıldığı, boyutları en ince ayrıntılarına kadar tespit edilmeye çalışılıyordu. Bakımı ve küçük onarımı yapıldıktan sonra  kendi imkanlarımla korumaya alınıyordu.

 

     Koleksiyonda yer alan çalgıların nasıl ve hangi yollarla bir araya geldiği konusunda öyküyü böyle  özetleyebiliyorum. Son olarak bana emanet edilen çalgılarla bu çalgıların bana ulaşmasını sağlayan değerli kişilerin isimlerini hem onlara bir vefa borcu hem de bu onurlu davranışın “Afyon  Kocatepe Üniversitesi Konservatuvarı” tarafından düzenlenen bilimsel bir toplantıda kayda girmesi için ifade etmek istiyorum.

 

     Doç. Dr. Nuri Mahmut’un Urumçi’den benim için getirdiği 100 yıllık bir  Kaşgar rübabı, Prof. Dr. Fikret Türkmen’e Kazakistanda hediye edilmiş bir dombıra, Dr. Ayhan Sarı’nın bağlaması, Prof. Dr. Metin Ekici’nin Kazakistandan getirdiği bir uskırık, Diş Hekimi Yalçın Tokgöz’ün Kapıdağlı İlya’nın yapımı udu, Toygun Dikmen’in tanbura bağlaması, Prof. Dr. Memduh Özdemir’in kanunu, Hakan Sinan Mete’nin Karaburun gaydası, Erhan Parlat’ın kuşlu kemençesi, Necati Gürbüz’ün kendi yapımı tarı ve bir ustanın yapımı çam ağacından düdük, Şinasi Uslu’nun tanbura bağlaması, Mustafa Biçicioğlu’nun yapımı udu, İzzet Kocadağ’ın Türkmen Dutarı, Ahmet Bozkurt, Süleyman Ünlü’nün eski bir çöğür örneği sazı, Selim Aslanyürek’ten eski bir zambır, Devlet Sanatçısı Dr. Teoman Önaldı’nın Uygur Giceği, yazar, araştırmacı, eğitimci Yusuf Erkan’dan intikal eden Dirmilli Emin Demirayak’ın bağlaması, Saadettin Öner’den, Ahmet Yamacı’nın curası, Avni Anıl’ın hediyesi eski bir davul, Hamit Çine’nin uzun yıllar “TRT”de kullandığı üç telli cura, Salih Urhan’ın kabak kemanesi, Mehmet Bedel’in yapımı sipsi ve kavallar, tarihi değere sahip kemik kavallar, Aşık Ali Rıza Ezgi’nin Azerbaycan aşık sazı, Aşık İrfan Erdağı’nın divan sazı, Hayati Güven’in 160 yıllık Afgan rübabı, Ahmet Ünlü’nün kabak kemanesi, Temel Şehit’in Karadeniz kemençesi, Şahin Sert’in kanunu koleksiyonda yer alan önemli çalgılardır.

 

     Rahmetli Yılmaz İpek’in oğulları Hulki Rıza İpek ve Hilkat Emir İpek’i Basmane’deki işyerlerinde bir ziyaretim esnasında babaları rahmetli Yılmaz İpek’in bir tanbura bağlaması ile dedeleri rahmetli Mustafa İpek’in divan sazını benim bu sazları daha iyi koruyacağımı ifade ederek bana vermeleri beni çok duygulandırmıştı. Dedelerinin ve babalarının hatırasına sahip olan bu sazları almak istememiştim ki, Hulki Rıza İpek elinde bir başka sazla yanıma geldi, Güner Ağabey bu çalgıda Manol tarafından yapılıp dedeme hediye edilmiş bir saz, bunu da size veriyorum deyince, maddi ve manevi yönden paha biçilemez değerdeki bu üç çalgıyı emanetime aldım. “MÜZİKSEV”de özel bir vitrinde sergilenen bu ve benzer çalgılar “MÜZİKSEV”e daha da saygınlık kazandıran objeler olarak bu günden yarınlara uzanıp gidecek.

 

     Koleksiyonda yer alan 350 adet farklı boyut ve türdeki çalgıları “İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı”na bağışlamadan önce ülkemizin bu konudaki zenginliğinin tanıtılması yönünde yurt içinde ve yurt dışında sergileme imkanı buldum. Yurt içinde Ankara’da “Türk Tanıtma Vakfı Sergi Salonu”nda, “Mızıka Okulu”nda, İzmir’de “Büyükşehir Belediyesi Sergi Salonu”nda, Nevşehir Avanos’ta, Burdur’da “Mehmet Akif Üniversitesi Kültür Merkezi”nde sergilendi.

 

     Yurt dışında İtalya Bari Şehrinde, Amerika Şikago’da, Almanya Münih’te, Köln’de, Belçika Gent şehrindeki  “Vander Hagen Müzesi”nde, Fransa Paris’te, Japonya’da “Kashivazaki Türk Kasabası”nda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde geleneksel çalgılarımızın tanıtılmasına yönelik sergiler açıldı. Sergilerin açılış törenlerinde ve sonrasında TV ve basın mensuplarıyla sohbetler edildi. Türk çalgı kültürünün zenginliği izleyenler üzerinde büyük ilgi ve hayranlık uyandırıyordu. Bunları yaşadığım zaman ülkemizde niçin hala bir çalgı müzesinin  olmadığını anlamakta zorlanıyordum. Bu duygularımı benimle paylaşan “İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı Yönetimi”ne müteşekkirim. 2007 yılında hiçbir karşılık beklemeden “Vakıf”a bağışladığım müzik aletleri “Alsancak Garı” karşısında yer alan ve 1830’lu yılların sonlarında yapılan tarihi binada özel olarak yaptırılmış camekanlarda sergilenmeye başlandı. Böylece benim yıllarca hayalini ve eksikliğini duyduğum idealim  gerçekleşmiş oldu. “Geleneksel Türk Çalgıları Koleksiyonu”, “İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı”nın önünde yeni bir yol açılmasına vesile olmuştur. Genellikle Batı müziği ile ilgili uluslararası etkinliklerde bulunan “Vakıf”, “MÜZİKSEV”in hizmete girişinden sonra geleneksel sanatlar konusunda da hizmet vermeye başlamıştır.

 

     Nedense müze ve müzecilik deyince uzun yıllar ülkemizde arkeolojik ve etnografik eserlerin teşhir edildiği mekanlar akla gelmiştir. Oysa müze yalnızca arkeolojik kalıntılar veya etnografik objelerin sergilendiği mekanların dışında akla gelen her türlü kültürel değerlerin, sosyal anlamda insan yaşamına giren her objenin bir müze anlayışı içinde korunması ve geleceğe taşınması için gerekli olduğu unutulmamalıdır. Titizlikle ve büyük bir ustalıkla yapılmış, fildişi, sedef bağa gibi malzemelerle tezyin edilmiş bir müzik aleti ne kadar önemliyse, bir köylü ustanın, eğitimsiz bir halk ustasının su kabağından ses kutusuna sap ekleyerek üzerine deri veya bulduğu bir ince tahta ile kapatarak bağırsak kirişten veya at kuyruğu kıllarından tel takarak ortaya çıkardığı basit çalgı da bana göre önemlidir. Bu tür çalgılar da müze kapsamında yer alması ve korunması gerekli bir objedir. “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi” bu anlayışla düzenlenmiş uluslararası nitelikte bir örnektir. Saygılarımla...

 

     Dr. Ayhan Sarı: Çalgı müzeleri oluşumu Türk müzik yaşamında yeni bir olgu... Bu olgunun hayata geçirilmesinde önce “İzmir Müziksev” ve ardından da “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi” ilk sıraları Türkiye’de paylaşıyorlar. Bu yüzden bu müzelerimiz müzik tarihinde görsel anlamda en önemli olgular olarak görülüyor. “İstanbul Aynalıkavak Kasrı”nda sergilenen bir de çalgılar var. Bunlardan “Aynalıkavak Kasrı” sergilenen çalgılar olsa da bunlara çalgı müzesi dememiz mümkün değildir. Çalgı konusunda özelleşmek veya müzik müzesi içerisinde çalgıları değerlendirmek her iki İzmir ve Afyon müzelerinde müzik genellemesini ön plana çıktığını görüyoruz. Yani çalgı müzesi şeklinde değil de müzik müzesi olarak isimlendiriyorlar. Bugün çalgı müzesi dendiğinde akla ilk gelen “Brüksel Müzesi” oluyor. “Brüksel Müzesi” dünyanın en büyük müzesidir. Çalgı müzesinin akla getirdiği camekanlar ve vitrinler içine serpiştirilmiş halleri değildir. Onlar orada hareketsiz duruyor olsalar da çalgıların canlılığını izleyiciye hissettiren müzeler dünyada ön plana çıkıyor, markalaşıyor. Çalgı müzeciliği çalgı koleksiyonun aşama kaydetmiş hali olmasını istemeyiz. Çünkü çalgı müzeciliği dediğimizde daha komplike, daha başka etkinlikler de devreye giriyorlar. Ama koleksiyoncular çalgı müzelerinin ebeveynleridir. Koleksiyoncular çalgı müzelerini desteklerler. Onun için koleksiyoncuları olmayan, koleksiyoncular tarafından aidiyet hissettirilmeyen çalgı müzeleri gelişimini durdurur. Yeni çalgılar vermez. O müzeye burada da bu sürekli çalgı gelmesi durumunda yeni bir şey ortaya çıkar, yer sorunu ortaya çıkar. Bir çalgı müzesi kurulduğunda o çalgı müzesinin 10 yıl sonraki halini de düşünmek gerekir. Eğer 10 yıl sonraki hali düşünülmezse çalgıların çoğu depolarda bakımsız bir halde durmaya, kalmaya mahkum olabilir. Böyle bir risk de vardır. Çalgı müzeciliğinde diğer bir unsur da dünyada tek orijinal veya orijinal birkaç çalgıya sahip olunmasıdır. Bir müzede biz buna operada “leitmotif” diyoruz. Yani o ezgiyi duyduğumuzda o kişi opera kişisi veya opera atmosferi akla gelir. Müzelerde de böyledir. Örneğin; bizim Türkiye’de dev kemençeler yapıldı. İşte Giresun’da örneği var. Bu yine dışarıdan içeriye doğru geleyim. Bu “octobasse” denilen çalgı “Phoenix Müzesi”nde sergileniyor. Örneğin; bu çalgı izleyicilerin çok ilgisini çekiyor. Aynı zamanda çalgı müzelerinde popülist olarak da yaklaşmak gerekiyor. Bu tarz bir çalgının olması müzeyi bu çalgı gündeme geldiğinde o müzeyi hatıra getiriyor. Çalgı müzelerinin önüne de dev çalgı heykelleri yapılabilir. Üniversitelerde, Güzel Sanatlar Fakülteleri’nde bulunuyor. Buradaki öğrencilere ve bizim ilginç yerel çalgıların da büyük heykelleri yaptırılabilir. Mesela bizde tutkalsız bağlama yapıldı. Mersin’de Sivas’ta Şentürk Usta tutkalsız bir bağlama yaptı. Bunun da bir o çalgıda müze özelliği taşıyor. Çalgı müzesi, müzelik deyimi arkeolojik ve etnografik diğer objeler için durağan, monoton bir intiba arz etse de bu durum çalgılar için geçerli olmaz, olmamalıdır. Bu çalgılar durağan değildir denilir. Ama bir müzede en büyük risk çalgıların durağan halde sergilenmesi riskidir. Çalgılar eskir ve yenilenir, canlıdırlar. Çalgılar en ölgün hallerinde bile canlıdırlar. Çalgı müzesi yöneticisi müzesini yaşatacak çalgıları canlandırması ve müzesine hayat verecek çalgıları seçmesini iyi bilir. Tüm çalgı müzelerinde ünlü çalıcıların, solistlerin çalgıları bulunur. O solistler ki isimlerinin yaşamasına katkıda bulunmak için çalgıları ya kendileri ya da yakınları tarafından güvenilir bir çalgı müzesine bağışlarlar. Çalgı müzesi sadece eski çalgıları sergilemez. Deneysel amaçla yapılmış çalgıları da sergiler. Belki de o çalgı bir tek senfoni için kullanılmış olabilir veya bir tiyatroda kullanılmış bir çalgıdır. Bu çalgı ünlü bir çalgıdır. Bu çalgı da müzede sergilenebilir. Bu tür unsurlar müzenin markalaşmasında etkendirler. Biz çalgıların büyük dünyasında eski, yeniyi buluyoruz. Bizim büyük bir idealimiz vardı. Batı Çin’den Orta Asya, Kuzey Afrika ve Balkanlar’a doğru uzanan ortak kültürel coğrafyamızda artık yok. Yasaklaşmaya başlayan “Batı Senfonik Orkestrası”nda alternatif bir orkestranın temellerini atmak aslında bu temeller Sn. Ruhi Ayangil Hocam, Onur Türkmen tarafından atılmıştı ve kemençe beşlemesi 1930’larda atılmıştır. Bunun tekrar canlandırılması iyi olur. Bunu Kurmay Gazi Moğol Orkestraları yapmışlardır. Konu görüldüğü gibi derin ve engin sunum zamanı ufuklar açıldı. Ancak fikir vermeye yetiyor. İnanıyorum ki bunlar yakın bir gelecekte tekrar uygulanabilir. Yeni bir gelecekte uygulamaya dönüşecektir.

 

     Yrd. Doç. Dr. Onur Türkmen: Çağdaş müzik dediğimiz zaman ister istemez Batı müziğinden konuşuyoruz. Çinliler’in kendi müziklerini batıyla karıştırmadıkları, kendi orkestrasını kurdukları bu alanda çok ilerlediklerini gördüm. Ancak Batı müziği bağlamında konuya baktığımız zaman Batı dışı çalgıların kullanılacağı bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Bunu reddetsek de bu sorunun var olduğunu inkar edemiyoruz. Çünkü şöyle bir karşılaştırmayla karşı karşıya kalıyoruz. Batı müziğinde çalgıların en azından bir 500 yıla kadar dayanan yazılı edebiyatları var. Bizde edebiyatımız yok denecek kadar az tabii ki. Bunu hiyerarşi olarak koymuyorum. Bir gerçeklik olarak birisi daha iyidir birisi kötüdür, ortaya koymuyorum. Ancak bu bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla besteciler çalışırlarken bu soruyla karşı karşıya kalıyorlar. Bu bağlamda müzecilik önemli bir fonksiyon üstleniyor. Biz yazılı bir edebiyatı çok olmayan veya hiç olmayan çalgıları nasıl bir yere koyacağız, nasıl kategorilendireceğiz? Sorusu aslında canlı elle tutulabilecek fiziksel olarak var olan oldukça geniş bir çalgı bilimi araştırması olarak yani kitaptan okuyacağımız bir şey değil. Bizzat karşımızda olması zannediyorum hem besteciler için hem müzikologlar için değerli bir şey. Şimdi burada bestecinin özellikle çağımızdaki çalgıyı tanımlamak istiyor. Ancak burada dinlediğimiz Türk Müziği’nde çalgıya özel durumların plana çıkmadığı tam tersi genel bir akıştı. Diyelim ki makamsal bir akıştı, çalgıların eriyip gittiği kimliklerin ön plana çıkmadığı bir durumdan bahsediyoruz. Ancak daha çağdaş yaklaşımda, batı yaklaşım da diyebiliriz. Buna besteciler çalgıları kendi bağlamları içinde tanımak ister ve tanımlamak isterler. Bunlara idiomatik bağlamda ele almak isterler. Yani ud diğer çalgılarla bir arada nasıl kaynar? Kaynaşıp makamsal akışta adeta kimliğini diğer çalgılar içinde eritip bir anlamda yok edecek olup gitmesi değil işte udun imkanları nedir, özellikleri nedir, karakteristik özellikleri nedir, gibi... Burada yazılı müzik sorunu veya yazılı müzik konusu önümüze geliyor. Tabii taksimler de yapılır. Ancak bir besteci uda ezgi yazıyoruz bunu beş tane çalgı çalacak burada hangi çalgıların ne olacağını bilmiyoruz. Bizim geleneksel müziğimiz de böyle idiomatik değil çalgıya özel yazılmamış. Orada bir ezgi var. Ud da çalabilir, ney de çalabilir. Ancak biz ud, kemençe ve ud için özellikle bu çalgılar için bir eser yazacaksak zannediyorum müzecilik ve besteciliğin buluştuğu yerde buna o zaman ud denir. İmkanları nedir, nasıl notaya alınır? Bunları bilmek istiyoruz. Şimdi bu konuda müze kavramı önem kazanıyor ancak burada böyle bir müzede bu kategorizeler karşımda canlandı. Yani udu kategorilendireceğiz. Nasıl çalındığına göre mi, coğrafi özelliklerine göre mi, tarihi özelliklerine göre mi? Ancak nasıl kategorilendireceğiniz kitaplarda yazılan çalışmalar dışında burada, müzelerde canlı olarak karşımıza çıkması çok çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan bu kıyaslama imkanı vermesini, yani udu, neyi, kemençeyi bütün coğrafyayı bütüncül bir bakışla karşımızda görerek kategorilendirme şansını vermesi çok önemli olduğunu düşünüyorum. Şimdi burada müzecilik çalışmaları için besteciler yer alacaksa şunu ben önerebilirim: şimdi dünyada da çağdaş müzikten bahsedersek iki yol izleniyor. Aslında 1. yol bu batıda da çok yapılıyor. Batı ülkelerinde de mesela Hollanda’da aklıma gelen “Atlas Ensemble” 20 yıldır Batı müziği çalgılarıyla deneyler yapıyor. Deney kelimesinin ifadesini özellikle kullanıyorum. Çok fazla akademik yönlülüğünü işin içine almadan dünyanın çeşitli yerlerinden müzisyenleri Çin’den, Azerbaycan’dan, İran’dan, Türkiye’den, Hindistan’dan müzisyenleri kendi ülkelerinde toplayıp bir araya gelip çeşitli deneyler yapıp dağılıyorlar. Bir de 2. yöntem var. Bu tabii daha akademik, daha kategorileri bilimsel çalışmalar ile birleştirerek daha temelli ilerlemek var. Zaten biz bu yönden ilerlemek istiyoruz. Şimdi bu çalışma planında zannediyorum besteciler en son yer alacak çünkü dediğim gibi çalıştıkları çalgıları nasıl konumlandıklarını anlamak ister. Yani zannediyorum etnomüzikologlar, çalgı yapımcıları, çalgı bilimiyle uğraşan, çalgı kategorizasyonlarıyla uğraşan bilim adamları, çalışmalarını yapacaklar dediğiniz katalog bence çok önemli, çok kritik dikkatli çalışılması gereken bir çalışmadır. Bu konumlandırmalar ortaya çıktıktan sonra bestecilerin devreye girmesi bence bu müzenin canlı olarak yaşamını sürdürmesi açısından çok önemli. O zaman çalgılar tanımlandıktan sonra besteciler onu hayata geçirecek. Esasları yazarak, tekrar hayata geçirecektir. Eser yazdıkları zaman tabii bu kategorilendirme ve yine bestecilik açısından bakıyorum. İlk aklıma gelen şey nasıl notaya alınacağıdır. Tabi bu da soru olarak karşımıza çıkacak. Ama bu soru bence sonra sorulacak bir soru olmalı. Önce çalgıların ne şekilde kategorilendiği, coğrafi kategorizasyonların, tarih kategorizasyonları, canlı bir müze olması yeni çalgıyla ilgili yeni yapılan çalışmaların da burada gündeme gelmesi, burayı müzik açısından sadece Türkiye açısından değil uluslararası açıdan bir merkez haline gelmesi demektir. Yani çeşitli çalgıları geliştiren çalışmalar da var. Türkiye’de benim ilk aklıma gelen “İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuvarı” Tolgahan Çoğullu’nun mikro tonal. Bugünlerde uluslararası alanda özellikle çağdaş çalışmalarda çok gündeme gelen bir çalgı vardır. Çok etkileyici bir çalgı adı yaybahardır. Bu gelişmeleri de burası takip edip bünyesine alırsa o zaman burası gerçekten çok aktif bir merkez haline gelebilir. Potansiyeli gördüğüm için çok mutlu oldum.

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Hızır ağanın hicaz makamındaki karabatak peşreviydi. Lale devri yani 18.yy besteleme tekniği o döneme göre çağdaş, modern bir besteleme tekniği bir peşrevin bütün sazlar gibi bir arada değil ama karabatak denilen parçalama biçimidir. Belli pasajları ard arda sergilediği sonra cumhur olarak birbirine katıldığı kompozisyon örneğidir. Bu belli klasik çalgıların eski dönemde ayrı ayrı özelliklerinin işitilmesi bakımından ayrı ayrı örnek teşkil ettiğine inanıyorum. Bir tür enstrümantasyon veya bir tür kolokyum denilen sazların sohbeti manasında makam müziği içerisinde başvurulmuş bir ayrışma noktası. Bestecilik Hızır ağa ile başlamış fakat sonradan 20.yy’da Saadettin Arel’e ve modern bestecilere gelene kadar bir izleme imkanı bulunur. Ama onun ötesinde sazların hep birlikteliğiyle yapılan bir icra var makam müziğinde. Şimdi çalgı bilim organoloji açısından son derece heyecan uyandıran bir tabloyla karşılaştık. Tarih olarak çalgılarımızın nasıl tasnif edildiğini söylersek. Çalgılarımızla ilgili ilk tasnifi Rahmi yapmış. Bizim makam müziği çalgılarının çoğunluğu nakamil çalgılar yani gelişmemiş çalgılardır. 15.yy’daki sınıflamaya göre bir sınıflama yapılabilir. Çünkü bütün sistem tellilerini elde etmeye imkan vermeyen çalgılar sınıfında ama ud gibi, ney gibi bütün sistemin perdelerini elde etmeye yarayan çalgılar da kamil sazlar sınıfındadır. Kanun nakamil sazlar arasında 19.yy’dan sonra Hacı Arif Bey’in kanun mandallarını klavye etmesiyle, kemençe de kamil saz sınıfındandır. Bu arada Türk çalgı yapımına emek vermiş bazı isimleri böyle eski yapılan çalışmalar, yeni yapılan çalışmalar, eski sınıflandırma, yeni sınıflandırma tabii organolojinin kurucularından Korn Morsgen Saks sistemine göre bu idiyofonlar, gramofonlar, kordofonlar, ayrofonlar, elektrofonlar ayrılmaması önemli bir sınıflandırma şeklidir. Ve Kurt Saks önemli organolojik tabları var. Türkiye’de pek baskısı yok ama çalgı bilimi hakkında bu alanda önemli çalışmaları yapanlar Gazi başta olmak üzere çalgılarının tanıtılması konusunda Saadettin Arel, Rauf Yekta Bey’in musiki tarihinde musiki çalışmaları dışında müzikoloji alanında ilk kapsamlı çalışma Gazi tarafından yapılmıştır. Bilimsel alanda Gazi’den rahmetli Cafer’e varana kadar luthiyeler yani organologlarla luthiyeleri müzikologları da birbirine karıştırmayalım ama şimdi hep dünden beri de Ankara’da bunu söylüyorum. Biz her şeyi biraz birlikte yapmak durumundayız. Mesela konservatuvar müze oluşturmak durumunda. Mesela “Brüksel Konservatuvarı”nın yanında, “Brüksel Çalgı Müzesi” ama konservatuvar yapmıyor. Güçlü bir sistem yapıyor. Ama burada biz yapmak durumundayız.

 

     Ama bu isimleri de mutlaka bu müzede bu çalgı geleneğinde zikretmekte fayda var. Tarihimiz gibi bilmek durumundayız. Gazimihal’in ne yaptığı Hızır Ağa’nın ne yaptığı? Kantemir’in duvarındaki tambur şemaları, saz çalma şemaları. Bu klavsendir, bu kemandır, bu çenktir. Resimler onları panolar halinde replikaları asılabilir. Bu müzeyi zenginleştirecek bir şey olabilir. Bir tespit aktarmak isterim. Lüthiyeler önemli kişiler rahmetli Haldun Menemencioğlu yani Haluk Necali’yi anmak isterim. Çok küçük minyatür Türk çalgılarını yapmakta usta o koleksiyon müzecilerinden birinin elinde galiba Necdet Yaşar Denk’i “o boyda çalacak adam olsa o çalgılar ses verirdi” dendi. Bu kadar ustaca yapılmış minyatür çalgılarda özenli çalgı yapımcılarının yeniden teşvikine “Yıldız Teknik Üniversitesi”nde başlamıştık. Bir iki toplantı yapabildik sonra onun da ardı kesildi. Belki Afyon bunu yeniden üstlenebilir. Lüthiyeler toplantısı münhasıran bu çalgı yapımcılarının sorunları örgütlenmesi çalgı yapımında kalitenin artırılması IS0 9000 belgesi Avrupa standartları belgesi vardır. Bu Türk çalgılarına standart belgesi alınmasının yolu açılması, bunun belgesi alınmadığı sürece Türkiye’de kültür, medeniyet ve ülke çevrelerine kaptırdığımız veya dövünmeye başlıyoruz. Çünkü Türk çalgılarının önemli bir dünya pazarı olduğuna da inanıyorum. Çünkü mesela Arap ülkelerinde Türk yapımı, Türk tarzı kanunlar çok revaçta, Türk tarzı udlar çok revaçta. Neden kendi ses sistemlerine uygun gelmeyen kanunlar olarak görüyor? Bizdeki mandal sistemi, yapı sistemi Yunanistan, Arap ülkeleri başta olmak üzere Avusturya’dan, Amerika’ya kadar çalgılarımızın aslında bir pazarlama alanı var. Buna ekonomik yönden bakmak lazım. Yeni bir çalgı müzesi deyip geçmeyelim. Müze hem geçmişimiz hem geleceğimiz olmalıdır. Kültürel olarak, müzikolojik olarak, organolojik olarak ve hatıraları yaşatmak, ileriye aktarmak bakımından önemli bir belgelik olduğu kanaatindeyim. İçlerinde bu tür müzik örnekleri çalgılarda da bu işler yapılmış, geçilmiş, gelecekte yapılmış ve yapılabilir diyerek ve onu dengelemek bestecilere ve icracılara ışık tutacak bir merkezdir.


Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi-2
Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi'nden Bir Görünüş



     İkinci Oturum (14.00-15.30)

 

     Prof. Ruhi Ayangil / Başkan

 

     Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı: Tarih boyunca kuşaktan kuşağa iletilmiş kültürel öğeler olan dil, gelenek ve görenekler toplumların belleğinde yer etmiş önemli unsurlarıdır. Bu unsurları pek çok alanda genişletmek mümkündür. Müzikal açıdan düşünüldüğünde ise geleneksel olma fikrini kazanmış müzik türleri, dans türleri, besteciler ve icracılar toplumların belleğinde yer etmişlerdir. Bu öğeler arasında müzik yapmak amacıyla kullanılan ve ses çıkaran nesneler şeklinde tarif edilebilen çalgılar önemli bir yere sahiptir. Kültürel kimlik ve temsiliyet, çalgılar, toplumların müzikal tarihi, geleneği sosyal kültürel varlığını temsil eden önemli unsurlardandır. Kültürel özellikler, kültürel pratikler, kurumlar, gelenek ve görenekler, beslenme şekilleri, kadın-erkek ilişkileri, dil, törenler, müzik türleri, dans türleri ve tabii ki çalgı grupları toplumları farklı kılan tanımlayıcı işaretlerdir. Ve kültürel kimlik de bu özellikler doğrultusunda şekillenir. Örneğin “Doğu Karadeniz Bölgesi”ni düşündüğümüz zaman aklımıza ilk kemençe gelir. Ege Bölgesi’nde sipsidir. Azerbaycan’da bu tardır. İskoçya’da gaydadır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Yerel-bölgesel alt kültür, grup ve toplumların kültürel kimliğini oluşturan öğelerdir.

 

     Çalgı Sınıflandırması:

 

     Yapı: Fiziksel özellikleri (fiziksel yapı, tını, tel, eşik, burgu, ses kutusu, ses tablosu)

     Teknik: İcra teknikleri (yay, mızrap, üfleme, tuşlu, parmak ve tırnak teknikleri)

     Çalgı türlerinin coğrafi bölgelere has özellikleri, çeşitlemesi, isim, şekil ve yapı varyasyonlarıyla farklı coğrafi bölge ve müzik türlerinde icra edilmesi, çalgı ailelerinin, bölgeler ve toplumların payı (benzer çalgıların farklı isimler belirli bölgelerde varlığı lyra, gadulka, kemençe, tırnak kemane, Yörük kemanesi) vs.

 

     Tayik ve Afgan Giyakı: Ortak özelliklere sahip olan bu çalgılar farklı bölgelerde farklı adlarda anılsalar da; şelül, yapı ve icra tekniği olarak bezer özellikler taşımaktadırlar. Perdesiz bir sapları, deriyle kaplı yarı küre, armut ya da dikdörtgen kutu şeklinde bir ses kutuları vardır. Ve parmak uçları ile tellere temas suretiyle çalınırlar. Çoğunda çalgının alt kısmında metal bir çubuk bulunur. Ve icracı çalarken bu çubuğu dizine ya da yere dayar. Genellikle 2-3 telli olabildikleri gibi, 4 tel ile çalınanları da mevcuttur.

 

     İdiophones: Kendi tınlayan vurmalı çalgılar,

     Membranophones: Yüzeylerine deri gerili vurmalı çalgılar,

     Chordophones: Telin titreşimiyle ses elde edilen çalgılar,

     Aerophones: Havanın titreşimiyle ses elde edilen çalgılar

 

     şeklinde sınıflandırmış ve alt gruplarını da oluşturmuştur.

 

     “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi” Asya, Avrupa,Afrika, Amerika kıtalarından çalgıların bulunduğu, 4 kıtanın yöresel, bölgesel özelliklerini bünyesinde barındırıyor.

 

     Çalgı ailelerinin kendi içerisinde oluştuğu tespit edilmektedir. Batının keman ailesi, işlevselliği oranında gelişmiş ve yayılmıştır. Ayrıntılarda ses ihtiyaçlarına cevap veren aileler içerisindeki çalgılar ise çoğunlukla daha yerel ve nadir tını lezzeti sunan versiyonlar olarak kalmışlardır. Çalgılara şekil, fiziksel yapı, icra ediliş teknikleri, icra edildikleri müzik türleri ve stilleri, bölge-yöre ülkelerinde temsili ve işlevsel rolleri açısından geniş bir perspektiften bakılması gerektiği vurgulanmalıdır. Çalgı bağlamı ile ele alındığında yakın bölgelerde benzer özellikler ve farklı isimler, uzak bölgelerde farklı özellikler ve benzer isimler ile icra edilen çalgıların bölgesel gelişmeleri, geçiş yol ve sebepleri hakkında ipuçları, daha kolay yakalanacak ve yapılan çalışmalar daha sağlam bir zemine oturacaktır. Bu bağlamda müzik müzesini düşündüğümüz zaman gerek organoloji disiplini gerek eğitim gerek çalgı yapım gerek terimler anlamında önemli bir ivmenin sahibi burası. Hem bestecilere hem önce ulusal daha sonra uluslararası platformda öğrencilere açılmalı, öğrencilerle teknik gezi yapılmalıdır. Örneğin müzikoloji bölümü üğrencileri gelip bu çalgıları görmeli, çekmeli organoloji dersi kapsamında gelmeli, bunun dışında çalgı öğreticileri gelmeli, besteciler gelmelidir. Bu çalgılar yerinde durmamalı ve bir şekilde hem eğitime hem bilimsel eğitime hem sanatsal eğitime aynı zamanda besteciliğe de kazandırmalıdır.

 

     Veyis Yeğin: Organoloji’nin babası Mahmut Ragıp Gazimihal’dir. Organoloji hiçbir zaman tıp alanında kullanılmamış bir sözcük değildir. 13. yy arasında çalgı deyince orta Avrupa’da org anlaşılıyor. Org deyince de çalgı anlaşılıyor. Çalgının karşılığı olarak kullanılıyor. Bunun dışındaki bütün çalgılar kilisenin yoğun baskısı altında yasaklanması altında çok tanrılı dinlere ait ögeler bu gerekçeyle yasaklanmış. O sebepten dolayı org deyince çalgı anlaşılıyor. Çok farklı coğrafyalarda çok güçlü karakterli çalgılarda yine özel anlamı ile çalgının karşılığı olarak alınır. Mesela kopuz bunlardan bir tanesidir. Mesela lir o kültür bölgelerinde çalgı deyince bu çalgılar anlaşılıyor. Kopuz, rebap, tambur bunlar mesela eski metinleri okuduğunuz zaman bir rebap tasviri var. Rebap anlatılıyor. Biraz detaya girdiğiniz zaman yani önce bugün kullanılan rebap anlaşılıyor. Bir gövdenin deliği klasik rebap anlatılıyor. Ancak metnin içinde gezdiğiniz zaman bir tamburdan bahsedildiğini anlıyoruz. Burada güçlü çalgıların dayanıklı coğrafyalara damgalarını vurduklarını gösteriyor. Kopuz çalgı demek yüz yıllar boyu bu anlamıyla kullanılmıştır. Bu anlamıyla şöyle bir fikir de yürütülebilir. Kopuzoloji denilebilir. Liroloji gibi 60’lı yıllarda grapein sözcüğüyle kullanılmış organografya sözcüğü türetilmiş o dönemin yayınlarına baktığımız zaman bu sözcüklere rastlıyorsunuz yayınlarda. Fakat belki fonetik yapısından dolayı söylenmiş olabilir. Organoji sözcüğü daha çok çökmüş bir nedeni de Türkiye’den bahsediyoruz. Dini sebeplerle biz müziğe, çalgılara çok sıcak bakmıyoruz. Özellikle çalgı sözcüğünden kaçar olmuşuz. Bu yüzden çalgı dışında ne kadar sözcük varsa kullanılmış. Mesela enstrüman, saz, müzik aleti hatta bir kavram kargaşası da var. Çalgı aleti, enstrüman aleti gibi sözcükler de kullanılıyor. Bu konuda çalgı sözcüğüne çok sıcak bakmamışız. Çalgının öz Türkçe oluş sebebiyle bunu tercih ettik. Enstrüman Fransızca bir sözcük, müzik İtalyanca, alet Arapça, saz kelimenin birinci anlamı zaten kamış yani sekundenin kalınlaşma yapmayı unut demek. İkinci anlamı ise ritmolojisine baktığımız zaman sapı olan, teli olan yani eski metinlerin kollu telli olarak geçiyor. O yüzden saz sözcüğü bağlamanın üstüne adeta çökmüştür.

 

     Saz deyince halk arasında bağlama anlaşılır. Tambur da bir sazdır. Ney buna göre sazdan yapılıyor olmasına rağmen saz değildir. Yani kamıştır, aslında yani saz sözcüğü de gerek ritmolojisi gerek kavram olarak tam olarak çalgıyı kapsamıyor. Bu tam karşılığı çalgıdır. O yüzden çalgı bilimi organoloji yerine çalgı bilimini kullanmak çok daha doğrudur. Tanımlamasını yaparsak müziğin bir alt bilimidir, yani organoloji çalgı yapım hepsi müziğin alt bilimidir. Eğer müzik diye bir olgudan bahsetmesek çalgı diye bir şey de olmayacaktı. Ama bir istisna sayılabilir. Bazı vurmalı çalgıların müzikten daha önce kullanabileceğimiz teorileri vardı. Çalgının kısaca ortaya çıktığı zamandan günümüze kadar geçirdiği evrimi anlatıyor. Organolojinin çalışma konusu bu. Çalgı ne zaman ortaya çıktı? Bunun günümüze kadar geçirdiği evrimi anlıyoruz. Sonuçta organolojiyi bu şekilde tanımlıyoruz. Tabii bunun içerisine sesler giriyor, tınılar giriyor sadece tarih değil hangi çalgının hangi çalgıdan türediği vs. bütün bu ana dalları inceleyen bilim dalıdır. Bunların kökleri batı da 15. yüzyıla kadar gidiyor. Rönesansla birlikte önce güzel sanatlarda birleşiliyor, sonra edebiyata bu devrimler sirayet ediyor. En son bu çalgı ve müziği etkiliyor. Birçok müzik yazarına göre öylesine geliyor ki müzik çağımız dahil diyorlar. İnsanlık tarihi boyunca hiç bu kadar olmamıştır. Ve ilk tasniflerin o yüzyılda yapıldığını görüyoruz. Tabii orada esas müzikteki tasniflerdir. İşte dört temel başlık altında soprano, alto, tenor ve bas şeklinde insan sesleri önce tasnif ediliyor. Sonra buna bağlı olarak ta çalgılar bu şekilde tasnif ediliyor. Ama bilim olarak 19. yüzyılda doğduğunu görüyoruz. Organolojinin bizde ise henüz emekleme döneminde, daha henüz bir ana bilim dalı yoktur. Tasnif konusu tabii temel olarak müziğin alt bilimidir. Batı’da çoksesli müzik vardır, ona göre tasnif edilir. Bilim sistematiği oluştururken öyle bir sistematik yapacağız ki hiçbir şey bunun dışında kalmamalı, hepsini o şemsiyenin altında toplamamız lazım. Bir de gözden kaçırmamamız gerekiyor. Çok çok önemli bir konu var; o sistematiği oluştururken başka bilim dallarıyla ya da sanat dallarıyla çelişmememiz lazım. Yani akustik örneği çalgının çok temel konuları ki alabildiğine baki konulardır. Klasik mimari akustik bugün çalgı akustiği ile taban tabana zıt sonuçlar verebiliyor. Yani mimarı akustik doğru kabul edilen bilgiler çalgı akustiğinde pek bir işe yaramıyor. Örneğin; odun anatomisi, ağaç teknolojisi çalgıları aşağı yukarı yüzde yüzü ana malzemesi odun, ama sadece yine bizim ülkemiz değil dünya da alabildiğine bakidir. Yani odun anatomisi henüz girmemiş. O zaman; hangi bilimden bahsediyorsunuz; yani düşünün, kullandığınız malzemenin tamamı odun ama onu tanımıyorsunuz. Odun çıplak gözle tanınamaz ve canlı yaşayan bir malzeme kaynağı canlı olan hiçbir malzemenin standardı olamaz, mümkün değil. Bilime aykırı bir şey odun anatomisi dediğimiz zaman milimetrenin 25 binde bir, 10 binde yerine göre 5 binde bir yani; o gibi elemanlardan bahsediyoruz ve o odunu oluşturan milyonlarca müşteri bir tanesinin diğerine benzemediğini düşünüyor. Yani şöyle örnekler çoktur; yani bizim klasik çalgı yapımcı ustalar hayrete düşerek anlatırlar. Öyle bir saz yaptım ki; iki tane tekne aynı ağaçlardan yapılıyor. Ladin ağacından kapağını taktım, ortadan kestim, birini buna taktım, birini de buna taktım. Aynı birinden böyle ses çıktı. Birinden de böyle ses çıktı. Hayrete düşerek anlatırlardı. Aslında o farklılık hayret edilecek bir şey değil. Aynı olması mucize ötesi bir şey. Yani yanyana iki hücre birbirinden o kadar farklı ki, milyonlarca hücre o kadar farklı ki burada da göründüğü gibi bu düşüncelerle çelişmesi gerekiyor. O tanımlamaları oluşturabilmek akustikçilerle, fizikçilerle çelişmememiz gerekiyor. Öyleyse bu gruplamayı Gazimihal yaptıkları o tasniflemeyi çok doğru buluyorum. İşte o tarihi incelediğiniz zaman insanlıkla eştir diyor. Birçok müzik yazarı vurmalı çalgılar için, ondan sonra üflemeli çalgılar Çin’de bir takım flütler bulundu. 19. yy’da kullanılan flütlerin hemen hemen aynısıydı. Flütler daha sonra İskandinav ülkelerinde bir baktım mağaralarda kemikler bulundu. Yapılan analizler sonucu M.Ö. 35 bin yıllarına ait ve bunların birer çalgı olduğu sonucuna varıldı. Yani böylesine keskin bir tarihçe ondan telli çalgı dünyada ortaya çıktığını görüyoruz. Çalgılar ilk çağ meselesi yaylı çalgıların daha önce çıktığı anlatılırdı. Ama bunun böyle olmadığını telli çalgılarının daha önce saz, mızrap, kopuz gibi çalgıların daha önce kıdemli olduğu anlaşıldı. Yaylı çalgıların ise 6. yy. en erken Kurt Sachs örneğidir. Türklere gelince diye başlıyordu. Cümlesi Türkler 9.yy’da yaylı çalgılara uyanıyorlar. Bunun bir de evriminin olabileceği o halde en erken 6.yy’ın diye de bitiriyor cümlesini. Ondan sonra tuşlu çalgılar o da yine telli çalgılar arasında yer alıyor. Bu tarihçede en genç grubu oluşturuyor. Yani 1500 yıllarından itibaren çeşitli arp benzeri çalgıların öncelikle klavikordların sonra çembalo nihayetinde piyanoya dönüştüğünü görüyoruz. Böyle bir tarihçe daha doğrusu adil bir tasnif çok daha doğru ve bütün çalgılarımızı kapsıyor. Ne fizikçi ne akustikçilerle ne de oduncularla hiç kimseyle de çelişmiyoruz. Bir insan bağlantılarının hepsinde uzmanlaşamaz. O halde bu bir ekip çalışması yani organoloji çalışmaları bu yönde tamamen ekip ortak enerji-sinerji ancak böyle bir çalışmayla gönül keşifler yaparlar.

 

     Uzm. Murat Caf: Atölye eğitimi öğrencilerde çok ciddi değişimler yaratıyor. Hem mesleklerine katkılarından dolayı hem de müziklerine katkılarından dolayı. İşin hem elektronik hem de akustik boyutuyla bir atölyenin açılması çok daha doğru olabilir. Bu işin uzmanlarını bulmak ve sürekli olarak yürütmek zor bir konu. Dünyada bizim çalgılarımızın birçoğunu yurt dışında örnekleyip bunu ticari olarak da kullanan firmalar var. Bu firmalar çalgıları tek tek bilişsel ortamda örnekleyip onları kullanıyorlar. Müzede olan çalgıların seslerinin başkalarına ulaşılması hem internet yayınıyla hem de bestecilerin faydalanması yönünden bağdaştırılmıştır. Sesinin kayıtlarının ses mühendisleri tarafından yapılarak bir “DVD”de toplanarak hem de dinletilmesi hem de sunulması açısından düşünülmüştür.

 

     Feridun Obul: Müzik müzeciliği oluşumunda tarihi çalgıların bakımı, onarımı ve yeniden yapımı yaptığımız enstrümanlar daha çok yurt dışından gelen araştırmacılara, müzeden gelen kişilere, yurt içinde de öğrencilere hitap ediyor. Önce beş tane enstrüman ile başlamıştık bu işe, şimdi yaklaşık 500’ü geçti. Ayrıca önümüzde kurulacak olan müzeler için projeler var. Şu anda Eskişehir’de “Türk Dünyası Müzesi” kuruluyor. (230 enstrüman olacak) Kırşehir’de “Neşet Ertaş Müzesi” kuruldu. “Neşet Ertaş Gönül Sultanlar”ı açıldı. Tarihte ilk ozanlardan başlayıp günümüzde Neşet Ertaş’a kadar olan diye bir bölüm yapıldı. “İbrahim Alimoğlu Müzesi”ne 40’a yakın enstrüman bağışımız olmuştur.

 

     Necati Gürbüz: Yıllardır hep yaptığım çalgıda bir şeyleri araştırdım. O günkü bilenler bilir. Doğrular üzerine araştırıldı. Bilgiyi doğrular üzerinden araştırıyorsunuz ama bilgin doğru mu? O zaman konservatuvar çalgı eğitimi yok, danışabileceğimiz hiçbir yer yok. El yordamıyla bilindik, tanınmış ustalara gidip gösteriyorlar mı? Hayır, sadece senden kaçırıncaya kadar ne görebilirsen onlarla yola çıktım. Daha sonra Güner Bey’le tanıştım. Güner Bey’le tanışmam Orta Asya’dan günümüzün tüm çalgılarıyla tanışmam oldu. Örnekler yok beynimizde. Şu anda burada bir sürü örnek var. Örnek yok elimizde sadece Sovyetler dağılmadan önce ilişkiler de oradan gelmiş Kiril alfabesi ile yazılmış bazı şekiller var. Üzerinde ölçü var mı? Yok. Bir tane tar yapımcının elinde tar ve biz oradan yol çıktık. Tar’la diğer sazları kıyaslayaraktan çalgılar yapmaya çalıştık. Sovyetler dağıldıktan sonra ilişkiler gelişti. O çalgıları gördük. Kimisinde tutturabildik kimisinde tutturamadık. Çünkü ne aradığımızı bilmiyorduk. Sadece şekil var elimizde. O şekilden ne ses çıkacak, biz ne ses arıyoruz. Onu bilmiyoruz. Sadece o şekli bu şuna benziyor. Onda şunları kullanırız. Tesadüfen tutturmuşuz. Bilinç yok. Bilinç uzun yıllar üzerinde çalışmayı gerektiriyor. Ne için onu bilmen gerekiyor. Biz sadece canlandırmak için o çalgı var mı var. Şekil olarak yukarıda da var. O tür çalgılar şekil olarak o şekilde başladık. Ondan sonra bu şekilde çalışmanın bana katacağı bir şey yok ve ihtisaslaşma gerekiyor. Bu kadar çok çalgıyla ihtisaslaşmak çok zor. Ben sadece ud’a yöneldim. Uzun yıllardır ud’la uğraşıyorum ve hep araştırarak devam ettim ama araştırmalar kayıt edilmeyince araştırma olmuyor. Yıllar sonra kendi yaptığım bir çalgı elime geldi. O sırada yeni bir saz yapıyordum. Yani sazla arayışlarıma bir balkon şekli deniyorum. Eski sazımı bir açtım yenisini denemeye çalıştığım balkon sistemi onda var, yapmışım. Ben yeniden kendimi keşfettim. Ondan sonra kağıda başladım. Hemen hemen 10 yıldır kayıtlarım var. 10 yıldır kayıtlarım ve 80’in üzerinde sazım oldu. Kayıta girildi birdenbire üretim düştü. Ses arayışları, ses dayanımı, tını rahatlığı, estetik, hepsini bu sazın üzerinde kullanıyorsun. Tabii ki başta ses gibi o kadar çok faktör var ki, ses en büyük faktördür. Şöyle bir anım var. Araştırmamda tanıdığım ağaç lif yapılarını gözümle görebiliyorum. Gördüğüm o çizgiler, renkler bir iki tane ağaç ama içimde bir his var biri buz gibi, biri sıcak, baktığım zaman ikisi aynı ağaç. Kayıt ederken dosyada buz gibi yazısı var o hissi veriyor bana. Başlarken yazdım. Daha sonra udlar bitti o çalgı buz gibi ses verdi. Başladık ağaçları suratımıza yaklaştırmaya, o ısısını hissetmeye aynı yerde yığılmış duran ağaçlar yıllardır aynı şekilde birisi sıcak diğeri ise soğuk his veriyor. Ama bunu tanımlayacak bilgim yok. Sadece histir. Şimdi tanımlamak için bir şeyler öğrenmem gerekiyor. Veyis Hoca’dan notlar istiyorum. Hocam odun anatomisini öğrenmek istiyorum. Ama ille de mikroskop diyor hocam. Benim de mikroskopla o yapıyı, o damarı görmem lazım. Bana bu hissi veren neden sadece his olarak kalıyor onun dışında araştırarak icracıların büyük yardımıyla bana en büyük yol gösteren benim yaptığım çalgıyı çalan icracı. Bu arada kafestekilerin denkliği ve yeri, balkonun sese en büyük katkısı olan kimisi sadece dayanım olarak yapar da yavaş yavaş o görüşte yapıyor. Dayanım sonraki plan başta ses oluyor. Balkonun yeri boyutları ağacın yapısıdır. Üç göğüs ağacının seçimi, ölçülendirilmesi, kesi şekli, sap takozu, sapın geçtiği takoz, o ağacın yapısı, damar şekli ve sap ağacının yapısı, damar şekli, eşik tellerin bağlandığı eşik ağacının yapısı onda da yine deliklerin ölçüsü, onun dışında kafes malzemesi, kafesi yaparken kullandığımız malzeme, o kafes malzemesinin özelliği, onun dışında kestiğimiz motifin oradaki kapladığı alan yani bu motif çok güzel keseyim. Ama sese ne etkisi var? Ne kadar dışarı hava çıkıyor oradan onu ne kadar etkiliyorsun onlar önemlidir. Gövde formu var, o form ve gövdenin et kalıbı, seçtiğin malzemenin sese etkisi var. Bu titreşen kısım göğüs düz ve teknedir, saptır. Burada kullanılan titreşen kısımda kullandığım tutkalın özelliği, üstüne sürdüğümüz cila var. Cilanın özelliği en sonda da tel takıyoruz, o uda göre seçtiğimiz telin özelliği bunların içinde saydıklarım sese etki eden faktörlerdir. Bundan sonra ikinci önemli kısım sazım çok güzel tam istediğim gibi ses çıkarıyor. Sazımı elime aldım öyle bir sap var ki, parmaklarım işlemiyor. Bunun için çalım rahatlığı da çok önemli, ben aldım ve kullandığım mızraba göre mızrabı atarken de şap şap göğse vurmamam gerekiyor. Onun içinde çalım rahatlığını da göz önünde bulundurmam gerekiyor. Çalım rahatlığında tekniğinin formu, sapın formu, üst eşiğin ölçülendirilip işlenmesi ve üst eşikle çalım rahatlığının işine üst eşiği düzgün yapmışsa akort edemezsin. Başı ile akort problemleri yaşarsın. Üst eşiği düzgün yapmışsa üst tarafta çaldığın zaman parmakların acır, çalım rahatlığını bozar. Telin klavyeden yüksekliği, yükseldikçe senin daha çok yüklenmen gerekiyor. Bu arada basma ile bırakman arasında bir zaman geçer, çalımı bozar. Telin mızraplık üzerindeki yüksekliği, kimisi uzun tutar kimisi kısa tutar, o aradaki mesafeyi açtığın zaman veya daralttığın zaman yine çalımda problemler yaratır. Bunun dışında burguluk malzemesi var, onun sapa girişi var, sapa giriş açısı da çok önemli, kafama göre bunu takarım ama, orada bir eğim var. Telin akış üzerinde eğilimi var. Estetik çalışması estetik derken, süslemeden daha çok ağacın kendi içinde desen takibi, benim için bu daha önemli. Bunlar bunca yılın çalışmaları başlık olarak bunlardır.

İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi-1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi'nden Bir Görünüş

 

     Üçüncü Oturum (16.00-17.30)

 

     Dr. Ayhan Sarı / Başkan

 

     Ayhan Sarı: “Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi” ikinci açılıştan sonra birinci normalde “İkinci Çalıştay”ı diyebiliriz buna. Çünkü geçen sene gelmiştik başlangıcını yapmıştık. Bu yıl da böyle müze ile ilgili alanında uzmanlaşmış sanat çalgı yapımcıları, besteci ve bilim boyutu ile ilgilenen değerli insanlarımızla birlikte Sayın Uğur Hocam’ın önerisi ile birlikte olduk. Çalgı dünyası geniştir, bir dünya hele bunu uluslararası boyuta kattığımız zaman bu daha da geniş bir dünya, biz tabii Türkiye’de yaşıyoruz. Doğal olarak dünyadan Türkiye’ye gelmemiz gerekiyor. Ruhi Hocam da sabah söyledi. Tabii çalgılarda en önemli sorunlardan bir tanesi sınıflama problemi çıkıyor. Bu Curt Sachs’ın var. Fakat benim düşünceme göre bu Sachs’ın sınıflamaları hiçbir sınıflama o ülkede yaşayan o müziği yaşayan insanların yaptığı sınıflama kadar gerçekçi olamaz. Curt Sachs’ın hiçbir zaman Türk Müziği çalgılarını sınıflayabileceğini düşünmüyorum. Bunu Curt Sachs’ın sınıflaması ile Türkiye’deki çalgıları karşılaştırdığımızda Curt Sachs’ın sınıflandırmasında bir takım eklemelerin yapılması gerekir. Prof. Ruhi Ayangil, zaten bunları kendileri de yapmış. Sachs-Hornbostel ikisini birlikte zikretmek gerekiyor. Çünkü Hornbastel’in isminde ki olan katkısı Sachs kadar orada temel dört temel sınıf yaptılar. Aslında alt ayrımları var. Yani bu diğer dünya çalgı literatüründe de kullanılan alt ayrımlar. İdiofon denildiği zaman idiofonu biliyorsunuz. Kendinden sesli olarak biliriz. Yani insan vücudundan başlarız, insan vücudu da bir çalgıdır biliyorsunuz. İnsan vücudundan başlayarak idiofon çeşitli alt sınıflandırılmaları var. Bunu şöyle yapıyorlar: mesela; vücudun ritm olması vs. insan vücudunda hiçbir alet olmadan mesela birbirine vurularak taşlar, metaller bunları ayırıyor. Mesela; ağaç ve taş kendi tınlar. Metal işle bizdeki parmak zili, halile gibi ya da Afrika çalgılarını yani idiofonlar da mesela parmak sokularak karıştırılanlar, sallanarak ses elde edilenler, sürterek ses elde edilenler. Çalma biçimleri ile yani teknik yapı onun içine giriyor. O sınıflandırmayı belirliyor, yani kordofon tezeneyle mızrapla çalınanlar, serpe tekniği ile çalınanlar, parmakla çalınanlar, vurmak suretiyle çalınanlar, çekmek suretiyle çalınanlar böyle alt ayrımları var. Yay ile çalınanlar yani bu bakımdan alt sınıflandırmalara belki daha fazla kanun kordofon sınıfından bir mızrap vasıtasıyla vurularak çalınan kordofon Türkçede karşılık buluyor. Didmeli itmeli olması.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Geleneksel Türk Müziğinde en çok karşılaşan problemlerden bir tanesi, kavram kargaşasıdır. Herkes bir kelime kullanıyor. Fakat herkes o kelimeden farklı bir şey algılıyor. Mesela; kanun’da da çıkıyor. “Kanun”un nasıl bir çalgı olduğu konusunda ve bu tarihsel süreç içinde bu tür tartışmalı konular kendiliğinden her yazarı, her araştırmacının kendi bulduğu kelimelerle betimlenir.

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Sachs-Hornbostel’de kamil, nakamil saz ayırımı yoktur. Mesela bu da bizim Ahmed oğlu Şükrullah ben çok benimsiyorum. Ud kamil bir sazdır. Neden? Makam müziğinin bütün perdelerini elde etmeye yarar. Yani genel vasfı budur. Ama teknik gözlemin getirdiği çalma tekniğinden doğan, kordofondur. Mızrap yardımı ile telle üstten vurularak çalınan saplı klavyeli bir çalgıdır. Yani bu tanımlar yapılabilir. Alt bölümlemeler önemli ama bu kordofon değildir de biz ne deriz ona telli çalgı deriz; madeni telli çalgı deriz, organik telli çalgı deriz. Telin cinsi ipek telli çalgı deriz. Onlar da alt ayrımıdır, yani telli çalgı olması onun alt ayrımlarla betimlemesine engel bir şeydir.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Türk çalgılarının sonuçta sınıflanması ama Türk çalgılarının dökümünün yapılarak tek tek her çalgının işte bağlama şelpe mi deniliyor? Yoksa bu deyim doğru mu bu da çok tartışılabilir. Şimdi halk arasında bu şerpe olarak yerleştirdiler. Şimdi şelpe sadece bağlamamızı değil Orta Asya’dan birçok çalgımızda var. Dombra zaten mızrapla çalınan Orta Asya’daki dutar, dombra biliyorsunuz mızrapla çalınan bir çalgı değil parlak dış yüzeyleri birbirine vurarak aşağıdan yukarıya doğru çalınan çalgılar bu önemli bir sorun parmaktan sürtmeli parmak içten çekmeli şimdi bunlar aslında müzikologların işi.

 

     Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı: Belki güçlü bir öneri benim burada bahsetmiş olduğum birincisi fiziksel yapısı armut şeklinde midir, uzun mudur, saplı mıdır? Vs. bunun içine hepsi girer. İkincisi tekniğidir. Çekiliyor mu, yayla mı çalınıyor, parmak ucuyla mı çalınıyor, tırnak temasıyla mı çalınıyor? Üçüncüsü de çalındığı bölgedir. Hangi müzikte çalınıyor, hangi bölgede çalınıyor, hangi işlevde çalınıyor? Bu üçü yapı, teknik, bölge, işlev bu bağlamda önce Türk müziği çalgıları daha sonra da coğrafi geliştirerek Orta Asya’dan belki Balkanlar’a doğru böyle bir doğru bir çalışma yapılması gerekiyor sınıflandırmayla ilgili.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Saz genel bir deyim. İşte org, Ortaçağ’ın genel bir deyimi, tüm çalgılara verilen bir isim. Avrupa’da ne deniliyor? Enstrüman kelimesi kullanılmıyor. Çünkü enstrüman bir alettir. Eğer Türkçe’de enstrüman kelimesini kullanıyorsanız çalgı kelimesini kullanmak zorundasınız. Çünkü enstrüman bir alet anlamına geliyor. Enstrüman kelimesini kullandığınız zaman müzik enstrümanının başına mutlaka müzik eklemek zorundasınız. Bu durumda da en uygun kelime çalgı kelimesidir. Tek kelimeden meydana gelen çalgı sözcüğüdür. Çalgıyı icra eden kişiye çalgıcı demek, çalgıcı deyince roman vatandaşlarını bu işi sanki hafifletiyor gibi. Şu anda önerimiz çalgılar ansiklopedi oluşturmasıyla ilgili bir çalışma ekibi eli kalem tutan bir çalışma ekibi takibi burada söz konusu olan bu herhalde, şimdi burada belirlenecek bir konu değil ama önerilerdir. Buradaki müze çalgılarının durağan çalgılar bir de işlevsel çalgılar olarak hangi çalgı camekanda duracak, hangi çalgı gerektiğinde camekandan çıkarılıp icra boyutuna gelecek?

 

     Yrd. Doç. Onur Türkmen: Ansiklopedi çalışmasıyla şöyle bir şey önermek isterim. Ansiklopedi çok değerli bir çalışma ama bence günümüzde en önemli şeylerden birisi akademik çalışmalar. En önemli yerlerden ve icralardan birisi bunun bence internette database olması. Bana bugün daha işlevli gibi geliyor. Bir de şu saptamayı yapmak istiyorum. Batıda bu çalgı çalışmaları tekrardan canlanmış gibi geliyor. Mesela yakın zamanda “Cambrige”de bir ansiklopedi yayımladı. Fakat orada Türk diye ayırmıyorlar hiçbir zaman. Benim görebildiğim kadar “Ortadoğu”nun alt parçası olarak olabilir.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Çalgıya burada Türk müziği çalgıları diyoruz. Şimdi diyor ki oradan başka bir ırka mensup birisi bu çalgıyı kullanıyorum diyor. Sen buna Türk müziği çalgısı diyorsun diyor. Şimdi 2000 yılında Türk çalgıları müzesi açıklanacaktı. “Yıldız Sarayı”nda Güner Bey’le çalgıları topladık. “Yıldız Sarayı”nda Abdülhamit’in sahnesini yığdık. İstemihan Talay’da geldi. Bütün basın mensuplarına çalgı müzesi kuruyoruz dedi. Nerede kuruyoruz? “Yıldız Sarayı”nda. İçinde kagir gibi bir bina var. Nerede bunlar arka tarafta o zaman? Bize binayı göstermediler. Sahneye dizildi. Büyük bir kokteyl yapıldı. Biz bir gece önceden geldik. Basın da vardı. Tartışma şundan çıktı. Türk çalgıları mı olsun ve Anadolu çalgılarında karar kılındı. Fakat Anadolu çalgıları mı Türk çalgıları mı derken İstemihan Talay oraya gelmeden önce Murat Bardakçı ile birlikte Ethem Ruhi Üngör’ün evine gittiler.

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Türk müziği çalgıları mı, Anadolu müziği çalgıları mı? Tabii ki Türk müziği çalgıları. Türk, kültürel bir üst belirlemedir. Bu illa Türkler yaptı manasına gelmiyor. Bunun ön sözde belirlemesi yapılır. Bu edisyon meselesidir. Bu editörün işidir.

 

     Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı: Müzik ansiklopedisi internette pdf olarak bulunacak şeklinde, müze kapsamında müzenin belki bir yayını olarak çalışılabilir. 1) Organologlar, çalgı bilimciler, 2) Çalgı yapımcıları, 3) Çalgı için beste yapanlar, 4) Türk müziği çalgılarının kayıt edilmesi ile ilgili akademik çalışmalar yani farklı farklı uzmanlaşmış kişiler yapabilir. Mesela ud sadece bir organologun ağzından çıkmayacak. Belki ud’u yapan da bir şey ekleyecek. Onu kaydeden bir şey yazacak. Bestecisi ayrı bir şey yazacak.

 

     Prof. Ruhi Ayangil: Müze için web sitesi açılabilir. Sayfadaki müzik enstrümanları 3 boyutlu olabilir. Düzenli toplantılar yapılabilir. Yılda bir kez sırf luthier çalgıların yapımları, sorunları, malzemeleri, nasıl düzeltilmeli üzerinden konuşulmalıdır.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Çalgı ağacı bulunması meselesi Türkiye’deki çalgı yapımcılığında en önemli sorun olarak dile geliyor. Çalgı yapımcıları hala marangoz sınıfına değil yani ağaç işleriyle uğraşanlar odası olarak özel olarak çalgı yapımcısı diyebiliriz. Çalgı yapımcıları icracıları ve o çalgılar için yapılan besteler. Burada üç ayak bulunuyor. Yapımcılar, icracılar ve o çalgılar için eser yapıtlarını meydana getirecek bestecilere uygun olarak çalgıların geliştirilmesi konusu var.

 

     Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı: Çalgıların sınıflandırılmasıyla ilgili ne yapılabilir? Bir önerim vardı. Zaten bu şekilde sınıflandırıldığını söylemiştim çalgıların. Nasıl tanıtılabilir? Bu çalgılarla ilgilenen bestecilere müze daha fazla tanıtılabilir. Başka bir platform oluşturulabilir. Müze internette görünür bir hale gelebilir. Besteciler, çalgı icracıları, öğrenciler eğitsel amaçla önce ulusal sonra uluslararası platformda bir iş birliği sağlanması gerektiğini önermiştim. Civardaki konservatuvarların ya da İstanbul, Ankara, İzmir büyük konservatuvarlar olur. Buradan öğrenci transferi ve birlikte ders organoloji dersleri yapılabilir. Bir çalgı çalan bir öğrenci grubunun gelip burada bir gün geçirmesi gibi. Yani müzenin daha fazla bilindik, tanınır hale gelmesidir. Daha çok tanınsın daha çok bilin ki hem bestecilere hem öğrencilere olsun. Hepimize hem çalışanlara hem bilim adamlarına diyorum.

 

     Yrd. Doç. Onur Türkmen: Bestecilere şu aşamada sipariş değil burada konserler olması buranın aktif olması için bestecilere sipariş verilmesi veya farklı şekillerde bestecilerin bu işe dahil edilmesini isterim bir besteci olarak. Ancak bu sonradan gelmeli. Yani şu aşamada bir besteciye vereceğiniz sipariş buraya pek bir faydası olmaz, besteciye faydası olur. Burası kendisini daha net ifade eden çalgı kategorizasyonları daha bilimsel olarak ulusallaşmış bir yapıya oturursa o zaman bestecilerde ortak proje halinde bir şeyler yapıldığı zaman, o zaman üretilecek eser partisyonu ses kaydı da bu müzenin envanterinin bir parçası olur. Diyelim ki bir besteciye dediniz ki: al şu çalgıyı. Besteci bunu kendisi bir şey yorumlayacak. Halbuki bunu bir organologla diğer bilim müzik insanlarıyla beraber bir proje halinde yapıp sonuçta bir eser çıkarsa bence bunun müzeye daha çok etkisi olur. Bu nokta da ekip çalışmasının olduğuna inanıyorum. İnternette var olmak database şeklinde olmalı. Yani kitabın internette yayımlanması şeklinde değil, sürekli güncellenebilen, yenilenebilen bir makaleler toplama olması, şifreyle parayla girilebilir. Okullar kendileri üye olabilirler ama bir database düzeni önderliğinde. Bir veri bankası halinde olması sürekli güncellenebilir.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Günümüzde plastik çalgılar, çerçeve çalgılar, çalgılarda büyük bir değişim var. Yani insanların kulak ihtiyacında da bir değişim var. Müzeye deneysel çalgılar bölümü de eklenebilir. Bu deneysel çalgılarda en önemli özellik mikrofon gelişimi ve çalgının bilgisayara giren ve bilgisayardan çıkan sesi olabilir.

 

     Necati Gürbüz: Mikrofon girişi denildiği zaman yıllardır benden ud’a mikrofon koymamı istiyorlar ama dünyada ud’a göre üretilmiş doğru bir mikrofon yoktur. Ud’a mikrofon girişi konulmaması ve akustik kalınabilir. Dinlemek isteyen ona uygun bir mikrofonu karşıya koysun o şekilde dinleyebilir.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Bazı gençlere göre ud’un tınısı mat geliyor. Ud’a gitar tınısı istiyorlar.

 

     Necati Gürbüz: Yeni bir kartvizit bastırırdım. Mesela arkasına müze bilgilerini eklerim. O şekilde tanıtırım. Tanıtmadan önce müzeyi canlandırmak lazım, korumak lazım. Müzede bir sürü bozuk saz var. Onların onarılması lazım. Öyle bir yerleştirilmiş ki düzgün sazımızı da bozulur hale getiriyoruz. Güneş alan yerlerimiz var. Buradakilerin de cam önünden ışık gören alan yerden alınması lazım. Ultraviyole ışınları sazı eskitir, bozar. Nemlendirilmesi lazım, sabit bir nem bulunması lazım. Çalgıyı arada bir yerinden oynatmazsan çalgıya güve girer. Onları bilip ona göre bakım yapılması lazım. Çalgıları arada alıp yerine indirmemiz gerekir. O bölgede kalırsa bozulur. Bunların hepsi çok önemli. Koyduğun ışık bozar sazı. Işıkların ısı yaymaması gerekiyor. Müzedeki çalgılar 50 yılda toplanmış olduğu için çalgılar bozulmuş olabilir. Zaten buraya gelmeden onlar çalınma amacıyla koleksiyon amacıyla toplanmış çalgılardır. Eğer o çalgılar burada toplanmaya başlasaydı, dediğiniz koruma şekli sağlanabilirdi. Eğer korunmuşsa işlevselliğini kaybeder. Hangi çalgı çalınıyor, hangi çalgı çalınacak baştan belirlenmelidir. Bir rapor oluşturulması gerekiyor.

 

     Gökçe Obul: Müzenin hedef kitlesi konservatuvardaki öğrencilere mi hitap edecek, belirli bir müzik konusunda bilgi sahibi olan insanlara mı, belirli bir yaş grubuna mı hitap edecek? Buna dikkat edilmesi gereklidir. Halka açık olarak herkese hitap edilecekse o zaman biraz daha farklı düşünülmesi gerekmektedir. Çocuk çalgılarının bakış açısıyla belirli yaş gruplarının bakış açısıyla müzikten anlayan bir insanın bakış açısıyla aynı değildir. Ansiklopedi fikrinde de aynı şeyler geçerli. Onlar sadece müzik kitaplarındaki bilgiyi biliyorlar. Şu an itibariyle müzikten anlayan müzikolog ya da müzisyen olan insanlara bu bilgileri aktardınız. Ama ikinci nesile aktaramadığınız zaman o bilgiler sadece o gün yaşayan insanları bilgilendirecektir. İkinci nesle geçemeyeceği için ortak hareketle “Milli Eğitim” bazındaki okulların müzik kitaplarını da bu işin içine eklemek gerekir. “Milli Eğitim”in müzik öğretmenlerinin bu platformdan haberdar olmaları gerekmektedir.

 

     Uzm. Murat Caf: Üç boyutlu ortamı oluşturan kurumlar var. Bunlar çalışıyorlar. Tüm müzik adamalarına şifreyle database’e katkı yapmalarını önerebiliriz. Her konuda müzik, yazı veya bulunamayan bir alt yapı konusunda çalgıyı çalan ya da yapan kişi yok. Belki onlara ulaşılabilir. Database konusu çok geniş bir konu. Database’in işleyiş şeklinin kurulması gereklidir. Öncelikle bunun içinde ayrı bir toplantı yapılması gerekmektedir. Database ve çalgının üç boyutla incelenmesi, müzenin üç boyutlu gezilmesi ve aynı zamanda istediğiniz çalgıyı oradan çekip alıp çevirerek, yakınlaştırarak üstüne dokunulduğu anda tellerin sesi vermesi.

 

     Veyis Yeğin: Önce bir atölye bakım onarım restorasyon atölyesi çok önemli. Orada görevlendireceğiniz insanların restorasyon işinden biraz anlamaları lazım. Enstrüman yapımcısı olacak bir kere, kadrolu bir çalgı yapımcısı olması gerekir. Bir enstrümana birden fazla insanın bakım onarım amacıyla olsa da dokunmaması gerekir. Yaşayan canlı müzenin birinci kriteri mesela; Berlin Barok Konser faaliyetinde bir hafta ağırlıyor. Bu çalgıları çıkarıyorlar, prova yapıyorlar, akortluyorlar iki yıl önceden programlar yapılıyor. Konser akşamı seslendiriliyor ondan sonra bırakıp gidiyorlar. Yani birinci ölçüt bu. Müze koleksiyonları ve uluslararası örgütler var, onlarla bağ ve ilişki kurulabilir. Katalog araştırmacıları için çok önemli; mesela, katalog konusunda destek verebilir. Bayağı çalıştım, çok sağlıklı çekimler yaptık, ürün çadırlarında da işe yaramıyor mutlaka bir komisyon kurulması gerekir. Profesyonel müzecilerin olması gerekir. “Çalgı Bilim Çalıştayı” senede bir defa periyodik şekilde yapılabilir. “Çalgı Bilim Çalıştayı Grubu” ya da iki yılda bir kurulup internet üzerinde bilgi paylaşımı yapılabilir.

 

     Ruhi Ayangil: Her enstrümanın nitelikli bir tanıtım künyesi, kimden geldi, nereden geldi, ağacı nedir, yapımcısı kimdir, menşei nedir, bunların bilinmesi gerekir. Bunların fotoğraflarının çekilmesi gerekir. Bu müze çerçevesinde yüksek lisans ve doktora programı da olmalıdır. Organoloji araştırmalarının ve tezlerin mutlaka teşvik edilmesinde fayda var. Organoloji alanında bir yüksek lisans doktora programı olursa buradaki insanlar daha bilinçle bu işe sahip çıkar. Bu müze çerçevesinde bu müze merkezli dış turizm kültür bilim turları düzenlenip yaz okulları ve masterclass yapılabilir. Bunlar her sene dönemsel olarak konulu şekilde yapılabilir. Antik Anadolu müzikleri workshop’u dersiniz bunu araştırmak için de Yunanistan’dan, Hindistan’dan, İngiltere’den hem bu müze görülür. O çerçevede işte bunların replikaları gösterilir. O müzik hakkında bir haftalık uygulamalı bile yaparlar. Antik Yunanca Homeros’tan, Zeus’tan bir pasaj okuyarak lir eşliğinde çalar gider. Bir zamandan sonra Azerbaycan halk şarkıları temeli kurulabilir. Çalıştay gibi veya bir hafta süren festival yapılabilir. Oranın ustaları gelir, bu müze merkez olmak üzere uluslararası etkinlikte o yolda çeşitli çalgılar da gelebilir. Müze gelir gelmesi lazım. Avrupa’da mesela müziğe ücretsiz giriyorsunuz. Müzeden para harcayarak çıkıyorsunuz. (Anahtarlık 600 mark vs.) Çok ilginç çalgıların afişi yapılabilir. Genç müzik meraklısı alıp onu duvarına asabilir. Mezunlar derneği dolayısıyla yapılabilir. Müzenin tanıtımı açısından yapılabilir ve müzenin uluslararası tanıtımının dolaşıma girmesinde çok büyük fayda var. Hem Türkiye üniversiteleri bunu tanısın, insanları bilsin, öğrenciler gelip ortak projeler birleştirsin, rakamla 2 yada 3 yılda bir halk çalgıları derleme gezisi yapılabilir. Türk luthiyeleriyle çalgı yarışması açılabilir. En iyi çalgıya bir ödül verilebilir. Bu luthiyeliği geliştirmek açısından yani müzeye konmak, kabul edilmek, onursal ödül “Alimoğlu Ödülü” denir. Müzede rutin olarak bir enstrüman seçip öğrenci konseri verilebilir.

 

     Dr. Ayhan Sarı: Belgesel konusu önemli, sadece Türkiye değil ortak kültürel bölgelere gidilip, çalgılar fotoğraflanıp, belgesele çekilebilir. (Çok iyi kalite ile çekilebilir) Ayrıca bu belgesel tüm dünyaya satılabilir. Ayrıca bu müzeye gelir olarak dönebilir.

 

     Prof. Ruhi Ayayngil: Bir müzik firması müzenin sponsorluğunu yapıp katkıda bulunabilir.

 

     Bu yıl 2. sinin düzenlendiği “Afyon Kocatepe Üniversitesi İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi Çalgı Bilim Çalıştayı” burada tamamlanmaktadır.



“Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı

İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi Çalgı Bilimi Çalıştayı” Raporudur

 

ÖNERİLER

W. Ott'a Fahri Doktora’nın verilmesi

W. Ott’la buluşmaların sıklaştırılması

AKÜ DK İA Müze yönetim bürosunun kurulması

AKÜ DK İA İletişim bilgilerinin güncellenmesi ve web yürütücüsünün belli olması

AKÜ DK İA Müzik Müzesi Yürütme ve Denetleme Kurulunun kurulması

AKÜ DK İA Müzik Müzesi envanterinin kesin olarak çıkarılması

                        Enstrüman

                        Plak

                        CD

AKÜ DK İA Müzik kütüphanesinin oluşturulması

AKÜ DK İA Müzik Müzesi Danışma Kurulunun kurulması (Çalıştay katılımcıları)

AKÜ DK İA Müzekart oluşturma ve tüm Afyon milli eğitim öğrencilerine dağıtılması

            Müzeye gelir elde etme amacıyla da kullanılabilir

AKÜ DK İA Yılda bir kez dergi çıkarmalı. Envanterlerin belirlenmesi, yurtta ve dünyadan haberler vb.

Yurt dışında ve ülkemizdeki müzik ve enstrüman müzelerinin ziyaret edilmesi

Yurt dışı ve ülkemizdeki müzik ve enstrüman müzelerindeki belgelerin temin edilmesi ve incelenmesi, arşivde yer alması

AKÜ DK İA Müzik Müzesi Atölyesinin Kurulması

Bazı çalgıların daha işlevsel hale gelmesi (Çalınması-dokunulması vb)

Bestecilerin ilgisini çekebilecek duyuruların yapılması

AKÜ Müzik Uygulama ve Araştırma Merkezince Müzenin Yürütülmesi

AKÜ Müzik Uygulama ve Araştırma Merkezince Projeler üretilmesi

Kataloğun basılması (Türkçe-İngilizce)

Ülke müzik müzeciliğine hizmet edenler için bir yer ayrılması

Düzenli “Luthiyerler” toplantılarının yapılması

Çalgı sınıflamalarının  gözden geçirilmesi

Her çalgının kimlik kartının oluşturulması (ustası-hediye edeni-malzemeleri-menşei vb)

Çalgılar Ansiklopedisi’nin komisyonca basılması

Her bir çalgının sesli rehberinin olması

Her bir çalgının ses kayıtlarının yapılması

Üç boyutlu animasyonlar ile çalgıların tanıtılması

Web sitesinin güncellenmesi, üç boyutlu gezilebilmesi

            Envanterin

            Ziyaretçi görsellerinin

            Tanıtım filmelerinin

            Ziyaret saatlerinin

            Kat planlarının

            Yürütme ve denetleme kurulunun vb yer alması

Data base olarak arşivleme yapılması

Anadolu Uygarlıklarına özel bir bölüm ayrılması-eksik çalgıların tamamlanması

Frigya için özel bir bölüm ayrılması-eksik çalgıların tamamlanması

AKÜ DK Mezunlar Derneğine maddi bağışların alınması ve dernek yönetimince müzeye yönelik giderlerin bu bütçeden harcanması

Dünya ve Avrupa Müzeler Birliği veya kuruluşlarına üye olunması

2015 Sonbaharında Çalgı Bilimi Sempozyumunun yapılması

Müzenin özellikle Afyon ve Bölge sonrasında da ülke milli eğitiminde tanınması

Çalgı bilimciler-besteciler-eğitimciler-akademisyenler-Çalgı yapımcıların ilgisinin müzeye çekilmesi. Bununla ilgili iletişim ağının oluşturulması

Çalıştay katılımcıları başta olmak üzere konuya duyarlı ve ilgili kişilere yönelik iletişim ağının oluşturulması

İnternet ortamında sürekli görünürlük ve tanınırlık için çalışılması

Tanıtım şirketleri ile çalışma ve planlamaların yapılması

Belgeselinin yapılması

TV çekimlerinin yapılması

Sazların profesyonel icracılara çaldırılması

Müze enstrümanlarının korunması için uzmanlardan yararlanılması

Cam ve güneş gören yerlerden alınması

Çalgıların düzenli olarak temizlenmesi

Işıklandırmalara dikkat edilmesi

Çocuk çalgılarının genişletilmesi

Milli eğitim bakanlığı müzik dersi kitaplarında yer alması

Mesleki müzik eğitimi veren kurumlarda görev yapan tüm müzik eğitimcilerine tanıtıcı broşürlerin gönderilmesi

Besteci-icracı-eğitimci ve araştırmacıların iletişim bilgileri toplanarak  tanıtıcı broşürlerin gönderilmesi

Müze kart çıkarılması

AKÜ DK İA Müzik Müzesi için iki uzman (luthiyer ve çalgı bilimci) alınması

Replikaların temizlenmesi ve yerlerine orijinallerinin konması

Ünlü ve tanınmış toplulukların müzik müzesinde konser vermesi

Bazı konserlerin müzede verilmesi

Gönüllü öğrenci ve müzeci komisyonunun kurulması ve eğitilmesi

Lisansüstü tezlerde konu olarak yer alması için çalışılması

Facebook-twitter gibi sosyal ağlarda ve google’da üst yerlerde yer alma

Kültür ve Turizm Bakanlığına Başvurunun yapılması

Bakanlığa bağlı müze oluşumu çabalarına devam edilmesi ve sonuçlandırılması

Afyon Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sitesinde  “özel müzeler” linkinde en üst sırada yer alması

Afyon ve çevre illerdeki belediyelerde tanıtım broşürlerinin olması

Valilikte tanıtım broşürlerinin olması

Otellerde (ülke genelinde) tanıtım broşürlerinin olması

Büyük ustaların enstrümanlarına ve müzik objelerinin temin edilmesi

AKÜ İA Müzik müzesi ödüllerinin (araştırma-besteleme vb) ödüllerinin verilmesi

Müzenin gezici olabilmesi (GSL-Müzik Okulları-Yurt dışı)

Yeni ve farklı çalgılara ulaşmak için derlemelere çıkılması

Gelir elde edici faaliyetlerde bulunulması (bağış-küçük enstrüman satışı vb)

Müzik ve enstrümanlara ilişkin minyatürlerin yer alması

Basınla iletişim ağı kurulması

Rolapların yapılması ve müze girişlerinde yer alması

Müzeler haftası (18-24 Mayıs)  özel organizasyonların yapılması

            Bilbordlar

            Paneller

            Müzede konserler

            Okulların davet edilmesi

            Afyon ve bölge okullarına düşük yoğunluklu gezici turlar

Hediyelikler

Çocuklar  ve gençlere yönelik çalışmalar

Her çalgının anısı toplanmalıdır

Çalgının sahipleri, çalıcısı vb anlatılmalıdır

Müze 10 yıl sonrasını da düşünülerek planlanmalıdır

Dev çalgı heykelleri yapılarak dikkat çekilmelidir

Çalgılar durağanlıktan çıkarılmalı, çalınmalı, çaldırılmalıdır

Deneysel amaçlı çalışmalar yapılmalıdır

Eksiklikler giderilmelidir.

Markalaşma çalışmaları yapılmalıdır

Müzedeki çalgılardan orkestralar kurulmalıdır.

Çalgıların yazılı tarihi olmalıdır

Farklı ülkelerdeki müzisyenler çağrılmalıdır

Etnomüzikolog, eğitimci, çalgı yapımcı ve bilimciler komisyon halinde çalışmalıdır

Müze enstrümanlarına özel eserler bestelenmelidir.

Türk müziği sazları 15. Yüzyıl sınıflanmasına göre sınıflandırılmalıdır

Müzede görsel materyaler (resimler-panolar-minyatürler) olmalıdır

Türk müziği sazları standartizasyonu çalışmaları müzede yapılabilir

Müze hem geçmişi hem de geleceği anlatmalıdır

Özellikle müzikoloji başta olmak üzere amatör, profesyonel tüm müzik öğrencilerine müze tanıtılmalıdır. Teknik geziler planlanmalıdır.

Müzik öğretmenlerine ulaşılmalıdır

Yaz okulları açılmalıdır

Lisansüstü tezlerde bilimsel araştırmalarda konu edinilmesi için çalışılmalıdır

Meil grubu oluşturulmalıdır

Müze web sitesinde çalgı bilimine yönelik belgeler (makale-tez vb) toplanmalıdır.


AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ DEVLET

KONSERVATUVARI İBRAHİM ALİMOĞLU MÜZİK MÜZESİ

ENVANTERİDİR

Adungu

Afyonkarahisar Düğün Sanatçısı Efe Zehra’nın Defi

Afyonkarahisar Türküleri Derleyicisi Abdullah Uluçelik’in Kişisel Eşyaları

Ağız Kopusu

Ahşap Gramafon

Akkordolia

Akkordzither  2 ( Autoh.)

Akkordzither 1 (Akk.V.H.)

Akkordzither 3 (Piano H.)

Akord Cihazı

Akordeon

Akustik Gitar

Alto Saksafon

Amfi

Ana Mey

App. Dulzimer

Arp

Arpa. Llanera

Aşık Sazı (Azerbaycan)

Bagana

Bağlama 1

Bağlama 2

Balalaika

Banam 1

Banam 2

Bandura

Bango

Banjo

Banjo (Tenor)

Bariton Saksafon

Bas Gitar

Bas Kemençe

Basson Fagot

Baş Pare

Bendir

Berimbao

Blok Flüt

Bogenharfe 1

Bogenharfe 2

Bogenharfe 5

Bouzouki

Broh

Bulbultarang

Bumerang Çubuk  (Avusturalya)

Buzuki

Buzuki

Büğülü

Cavaquinho

Chapey

Charango 1

Charango 2

Charango 3

Cilokak

Cister

Citera 1

Citera 2

Citera 3

Cura

Cura Mey

Cura Zil Zurna

Cümbüş

Çam Düdüğü

Çavgan

Çeng (Asya)

Çeng (Pazırık)

Çifte

Çoban Düdüğü

Çöğür

Çümbüş

Damnyen

Damnyen 1

Damnyen 2

Damnyen 3

Damnyen 4

Dan Bau

Dan Day

Dan Nguet

Dan Sen

Darbuka (Fas)

Davul

Davul

Dayra (Özbekistan)

Demli Sipsi

Dijirudu (Avusturalya)

Dilli Flüt Kaval

Dilli Hortlamalı Flüt Kaval

Dilruba

Dilsiz Çoban Kaval

Dinh goong

Diskantgitarre

Divan

Dombra (Kazakistan)

Domra

Domu

Donr Teen

Dotar

Dotara

Dotara

Dotara Beng

Drehleier

Dutar (Türkmenistan)

Efyonyum Alto Mi Bariton

Ektara

El radyosu

Elektro Baston

Elektro Gitar

Enanga Schalenziter

Enanga Schalenziter

Endingidi

English Guitar

Ennanga-Harfe

Epinette

Erbane

Erh-hu

Esraj

Fanta Sitar

Fayton Düdüğü

Fidel 1

Fidel 2

Fidel 3

Flüt (Hint)

Gadulka 1

Gadulka 2

Galdama

Gambus 1

Gambus 2 (Flores)

Garmon

Geigen-Laute

Gemi Kornası

Ghichak

Gıçek (Özbekistan)

Gitarre

Goge

Goni

Gopi Yantra 1

Gopi Yantra 2

Gramafon

Guenbri (Birnenf. ) 1

Guenbri (Birnenf.) 2

Guenbri (Schildkr.) 3

Guenbri (Schildkr.) 4

Guitarra

Gusle

Gusle 1

Gusle 2

Gusle 3

Gusle 4

Gusli

Gürcü Sazı

Halam/Konting 1

Halam/Konting 2

Halam/Konting 3

Halile

Hasapi 1

Hasapi 2

Hasapi 3

Hegit

Hint Gıçeği

Hisarlı Ahmet’in Bağlamaları

Iklık

Jinghu

Kaba Zurna

Kabak Kemane

Kabak Kemani 1

Kabak Kemani 2

Kabak Tar

Kalimba

Kamanga 1

Kamanga 2

Kamayacha

Kantele

Kanun

Kanun

Karadeniz Kemençe

Kaschgar Rubab

Kastanyet

Katama Guitar 1

Katama Guitar 2

Kaval

Kemanlar

Kemençe (Karadeniz)

Kemençe (Klasik)

Kemik Düdük

Kena (Güney Afrika)

Kılkıyak (Özbekistan)

Kılkopuz (Kırgızistan)

Kına Defi

Kingri

Kipango

Kissar

Klasik Gitar

Klasik Kemençe

Klavsen Pompası

Koma-Gembe

Komus

Komuz (Kırgızistan)

Kora (Afrika)

Kora 1

Kora 2

Kora 3

Korno

Krar

Kudüm

Kudyapi

Kuglung

Kundi

Kurzhalslaute

Lambalı Radyo

Laud

Lautengitarre

Lavta

Leier 1

Leier 2

Leierinstrument

Lirica

Lotar

Lyra

Makara Bant

Mandoline deutsch

Mandoline mail.

Mandoline neap.

Mandoline port.

Mandolinenbanjo

Marakas

Masenqo 1

Masenqo 2

Melodika

Metelafon

Mızıka

Mi  gyaun

Mi  gyaun saung

Mi Bemol Bas

Mi Bemol Klarnet

Mini Akordiyon

Molo-FloBzither

Morin Khur

Murinhur (Moğolistan)

Mvet

Nakkare

Nan-hu

Ney Çeşitleri

Ngangara

Nhi

Nyamwezi

Nyckelharpa

Okarina

Orta Mey

Orta Meydan Zurnası

Oyun Kaşıkları

Palaung Banjo

Pan Flüt

Pan Flüt (Güney Afrika)

Panduri

Phin Phia

Piccola

Pihaçiç

Pikap

Piknik Gramafon

Pipa

Plaklar

Pluriarc

Pluriarc

Pluriarc

Portatif Pikap

Qin

Rababa 1

Rababa 2

Rabob 1

Rabob 2

Rabob 3

Radyo

Radyo

Radyo

Radyolu Gramafon

Rahmenharfe

Ravanhatha

Rebab

Rebab

Rebab 1

Rebab 2

Redeb

Renaissancelaute

Riti

Riti 2

Rübab (Afganistan)

Rübab (Özbekistan)

Sadev

Sadev 2

Sandık Gramafon

Santal  Instrument

Santur

Santur

Sanxian

Sanxian

Sarangi  (Gaine) 2

Sarangi  1

Sarangi  2

Sarangi  3

Sarangi (Gaine) 1

Sarangi (Pakistan)

Sarinda

Sarinda  (Surod)

Sarod

Saung  gauk

Scheitholtzither

Schlaggitarre

Semsemiya  1

Semsemiya  2

Sentar

Serng

Serng

Serng

Setar

Setar (İran)

Shamisen

Si Bemol Bas

Si Bemol Klarnet

Sipsi

Sipsi

Sitar

Sitar  1

Sitar  2

So i

So u

SpieBlaute Kenia

SpieBlaute Thailand

Stössel-Laute

Stössel-Laute

Strechzither 1

Strechzither 2

Streichpsalter

Sugudu

Suzafon

Şaman Davulu

Şenter (Kazakistan)

Takhe

Tambura 1

Tambura 2

Tanbor

Tanbur

Tanbur as.

Tanbura

Tanpura

Tar

Tar

Tar (Azerbaycan)

Tatar Kavalı

Tenekeli Kemane

Tenor Saksafon

Tenor Trompet

Tırnak Kemane

Timple

Trampet

Tro Khmer

Tro u

Trompet

Tulum

Tunga 1

Tunga 2

Türharfe 1

Türharfe 2

Ud

Ud 1

Ud 2

Ukulele 1

Ukulele 2

Ukulele 3

Unbekannt

Uyguncaklı Düdük

Üçgen

Valiha heterochord

Valiha idiochord

Vichitra Vina

Vina

Violin

Violine

Waji

Winkelharfe

Yan Flüt

Yaylı tanbur

Yaylı Tanbur

Yörük Kemanesi

Yörük-kemane 1

Yörük-kemane 2

Yueqin

Yueqin

Zambır

Zheng

Zihter

Zilli Maşa

Zither 1

Zither 2

Zither 3

Zupftrommel

 









 











Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı

İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi Tarihçesi

 

8 Nisan 2013                 Müze Protokolü İmzalandı

 

01 Ekim 2013                Müze Açılışı Yapıldı

 

26 Mart 2014                 Mesleki Müzik Eğitimi Veren Tüm Kurumlara

Müzeyle İlgili Tanıtım Mektubu Gönderildi

 

24 Nisan 2014                “Müzecilik ve Enstrüman Müzesi” Konulu Panel Yapıldı

 

Katılımcılar

Prof. Yalçın Tura

Dr. Wolfgang Ott

Dr. Ayhan Sarı

Güner Özkan

 

25 Nisan 2014                Müze Bağış Töreni Yapıldı

 

7-8 Mart 2015                “Çalgı Bilimi Çalıştayı” Yapıldı

 

Katılımcılar

           

Prof. Ruhi Ayangil

Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı

Yrd. Doç. Dr. Onur Türkmen

Dr. Ayhan Sarı

Uzman Murat Caf

Veyis Yeğin

Güner Özkan

Feridun Obul

Gökçe Güneygül

Necati Gürbüz

 

04 Nisan 2105                Yürütme Kurulu Kuruldu

Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı

İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi Yürütme Kurulu

 

Yönetim Kurulu Başkanı: Devlet Konservatuvarı Müdürü

 

Tüzel Kurucu Sponsor: İbrahim Alimoğlu

 

Müze Yürütme Kurulu Başkanı: Burhan Kul

 

Müze Yürütme Kurulu Başkan Yardımcıları: Aslı Yıldırım, Suat Dandinoğlu

 

Arşiv Görevlileri: Simge Kılıç, Müge Türkkaş, Mehmet Usluer

 

Paydaşlar: Afyon Kocatepe Üniversitesi, AKSAM, AKÜ Müzik Uygulama ve Araştırma Merkezi, AKÜ Devlet Konservatuvarı Mezunlar Derneği

 

Halkla İlişkiler Sorumlusu: Deniz Kazan

 

Görevliler: Resul Doğan, Necalettin Demirci

 

Danışma Kurulu: Prof. Ruhi Ayangil, Prof. Dr. Ş. Şehvar Beşiroğlu, Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı, Dr. Ayhan Sarı, Dr. Wolfgang Ott, Veyis Yeğin, Güner Özkan, Necati Gürbüz, Feridun Obul, Gökçe Güneygül, Murat Caf, Hasan Sami Yaygıgöl

 

Müzik Direktörleri: Alp Özsökmen, Mehmet Dilmen

 

Raportör: Betül Güven

 

Gönüllü Müzeciler (Halk): Ertuğrul Ergun, Erdal Tan, Şaziye Göktaş, Ergün Göktaş, Elif Bildik


Okunması Önerilen Kaynaklar, İlgili Kurumlar

Gürhan F.(2012)Müzecilikte Algı Yönetimi Ve Eğitim Topkapı Sarayı Örneği,

Keleş V.(2003), "Modern Müzecilik Ve Türk Müzeciliği", Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 2 Sayı 1-2

Özkasım H., Ögel S. (2005), "Türkiye'de Müzeciliğin Gelişimi", İTÜ Dergisi / B Sosyal Bilimler, Cilt:2, Sayı:1, S:96 - 102

Yılmaz A., (1996) “ Müzelerde Çocuk Eğitiminin Müze Koleksiyonları Bağlamında Değerlendirilmesi Ve Rahmi M. Koç Sanayi Müzesi Örneğinde İrdelenmesi ”, Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul

Robert Barclay “The Cre Of Historic Musical Instrumensts

Lourence Picken Fokm Music İnstrument Of Turkey

Horminan Müzesi

Muse’a De La Musique-Paris

Muse’e Des Instruments De Musique-Brüksel

CIORCIM-Uluslararası Müzik Enstrümanları Müzeleri Komitesi

Comite İnternational Des Musuques et Collegections d’Instrumentes de Musuque

ICOM-Uluslararası Müzeler Konseyi

Viyana Sanat Tarihi, Müzesi

 

AKÜ Bülten No: 443 / Bülten Tarihi: 01.10.2013

 

Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı

İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi Açıldı

Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi-1 Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi


     
Kendi alanında ilk ve tek olma özelliği taşıyan “Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi”, “AKÜ Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü” ile “Alimoğlu Kültür, Sanat ve Araştırma Derneği” (AKSAM) arasında müze kurulmasına ilişkin 8 Nisan 2013 tarihinde imzalanan protokol kapsamında sanatseverlere kapılarını açtı.

 

     30 Eylül 2013 Pazartesi günü “AKÜ Ahmet Necdet Sezer Kampüsü Devlet Konservatuvarı Binası”nda düzenlenen açılış törenine Afyonkarahisar Vali Vekili Ali Muhittin Varol, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün, Afyonkarahisar Belediye Bakanı Burhanettin Çoban, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, Polis MYO Müdürü Müjdat Karagöz ile birlikte Devlet Konservatuvarı öğretim elemanları ile öğrenciler katıldı. “AKÜ Ahmet Necdet Sezer Kampüsü Devlet Konservatuvarı Binası” önünde “AKSAM Türk Halk Oyunları Topluluğu” tarafından yapılan gösteri ile başlayan tören açılış konuşmaları ile devam etti.

 

     Törende konuşan Rektör Prof. Dr. Mustafa Solak, konservatuvarın mevcut durumuna değindikten sonra, “İlimizin önemli işadamlarından Sayın İbrahim Alimoğlu ile Konservatuvar Müdürlüğümüz arasında 8 Nisan 2013 tarihinde imzalanan protokol çerçevesinde Sayın Alimoğlu’nun önemli katkılarıyla hazırlanan ve ülkemizin en kapsamlı müzik müzelerinden birinin açılışına tanıklık ediyoruz. Müzemizde 100 yılı aşkın geçmişe sahip, farklı ülkelere ait 200’den fazla enstrüman yer almaktadır. Kültür ve sanata katkı yapmak amacı ile kurulan müzenin ve benzeri girişimlerin devamını diliyor, üniversite-kent işbirliği noktasında da güzel birer örnek olacağına inanıyorum” dedi. Devlet Konservatuvarı bünyesinde son dönemde yapılan çalışmalara da dikkat çeken Rektör Solak, “Sahne Sanatları ve Türk Halk Oyunları Bölümlerini Konservatuvarımıza kazandırdık. Sahne Sanatları Bölümü’ne bu yıl ilk öğrencilerimizi aldık. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin sağlıklı yürütülebilmesi için ihtiyaç duyulan araç gereç ihtiyacını hızla tamamladık. Son dönemde konservatuvarımıza kazandırdığımız biri kuyruklu, 12 duvar piyanosu ile birlikte 15 dersliğimizin tamamı piyanolu hale geldi. Bugün itibariyle 40 adet piyano bulunmaktadır. Öğrencilerimizin enstrüman derslerinde kullanabilmeleri için hazırlanan tam donanımlı bireysel çalışma odalarının piyano eksikliği giderildi. Türk Musikisi’nin birbirinden önemli isimlerini yad etme amacı taşıyan ‘Türk Müzik Kültürüne Hizmet Edenlere Saygı Rölyefi’ yönetim olarak desteklediğimiz bir başka proje idi ve kısa sürede tamamlandı. Konservatuvarımız akademisyenlerince Türk müziğinin seçkin eserlerinin seslendirildiği CD çalışmalarını yönetim olarak destekledik ve desteklerimiz devam edecektir. ‘Zafer Kalkınma Ajansı’ tarafından desteklenen ‘Afyonkarahisar’da Geleneksel, Kültürel, Folklorik Değerlerin Ortaya Çıkarılması ve Kültürlerarası Diyaloğun Geliştirilmesi’ isimli 253 bin TL. bütçeli proje ile ilimizin geleneksel kültürel/folklorik değerleri ortaya çıkarılacak; proje sonucunda elde edilecek kültür mirasları da yine konservatuvarımızda sergilenecektir” diye konuştu.

İbrahim Alimoğlu ve Wolfgang Ott Protokolü İmzalarken İbrahim Alimoğlu ve Wolfgang Ott Protokolü İmzalarken


     “AKSAM” olarak bir başka yeniliği daha hayata geçirecek olmanın haklı gurur ve heyecanını yaşadığını belirten İşadamı İbrahim Alimoğlu, “Gerek yurt içi gerek yurt dışında gerçekleştirdiğim seyahatlerim esnasında sanat ve kültür adına rastladığım ve gün gün yenilerinin eklenmesiyle büyüyen kişisel müzik enstrümanları koleksiyonumun yanında özverili çalışmalar neticesinde çeşitliliği daha da arttırılarak zenginleşen ve değerli halkımızla paylaşma adına bizi bir müze kurma fikrine kadar getiren çalışmalarımızın sonucuna nihayet başarıyla ulaşmış bulunuyoruz. 6 ay gibi kısa bir sürede çalışmalarını tamamladığımız müzik müzemizin ülkemizde müzik ve müzecilik adına önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyorum. Titiz ve özverili çalışmalar sonucunda ortaya çıkan bu eserin tüm halkımıza hayırlı uğurlu olmasını temenni ederim” diye konuştu.

 

     Açılış konuşmalarının ardından Rektör Prof. Dr. Mustafa Solak tarafından kültür ve sanata yapmış olduğu katkılarından dolayı İşadamı İbrahim Alimoğlu ile müzenin hazırlık sürecinde yoğun çaba harcayan Öğr. Grv. Burhan Kul’a plaket takdim edildi. Kütahya ile özdeşleşen ünlü sanatçı Hisarlı Ahmet’in oğlu Mustafa Hisarlı’nın da katıldığı törende Hisarlı, babasının sazları ile Ermeni kökenli saz ustası Agop Ohanyan’ın yaptığı sedefli sazı müzeye hediye etti. Afyonkarahisarlı mahalli sanatçı Ömer Yarşi’nin 66 yıllık sazı da abisi Ali Yarşi tarafından müzeye bağışlandı. Protokol üyeleri ile misafirler tarafından kurdelenin kesilmesiyle Müze, resmen açılmış oldu. Tören, müzenin gezilmesinin ardından düzenlenen kokteyl ile son buldu.

 

     Bölgenin en kapsamlı müzik müzesi olma misyonuyla hizmet verecek müzede sergilenecek enstrümanların büyük bölümü, Afyonkarahisarlı işadamı İbrahim Alimoğlu’nun özel koleksiyonundan oluşuyor. Diğer özgün müzik aletleri ise yurdun ve dünyanın çeşitli bölgelerinden derlenmiş bulunuyor. Afyonkarahisar ili ve bölgede olduğu kadar, ülke çapında da müzik ve müzecilik alanında büyük bir boşluğu dolduracak olan “AKÜ Devlet Konservatuvarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi”, hafta içi 09.00-17.00 saatleri arasında ziyarete açık olacak, ihtiyaç halinde “Konservatuvar Müdürlüğü”nün izniyle hafta sonları da ziyaretçi kabul edecek.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5807691
Online Ziyaretçi Sayısı:20
Bugünlük Ziyaret :846

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.