Te
Tedesca:
Alman üslubunda.
Tefekkür:
Düşünmek. Derin düşünce. Kulun bilmediği ya da akıl yoluyla kavrayamadığı sırlar ve hikmetler karşısında şaşırıp kalması. Dinsel bağlamda Allah'ın amacını çözmeye kalkmak ya da yaratıcıyı kavramaya çabalamak. "Neden?" sorusunun karşılığını bulmaya kalkışmak.
Tefekkür etmek:
Kişinin günahlarını, kainatı, varlıkları, doğayı, yaradılmışları, kendini ve yaradanı düşünmesi. Bunun sonucu olarak eşsiz mükemmellikteki düzenden dersler çıkarması. Herhangi bir sorun hakkında düşünmek, zihni yoracak denli derin düşünmek. Salt insana özgü bir özelliktir, bu sayede insan denilen varlık diğer canlılardan ayrılır. İnsanın diğer tüm yaradılmışlardan daha üstün olmasının nedeni de budur. Akıl erdiren, düşünen ve bilen insanlar tefekkür ederler. İki tür tefekkür bulunmaktadır: olumlu ve olumsuz. Doğru olmayan tefekkürün neticesi de doğru olmaz. O halde temiz bir kalbe ve zihne sahip olan insanlar salim bir şekilde tefekkür edebilirler.
Teganni:
(Ar.) Şarkı söyleme, ırlama. Sesin hançerede biçim alarak dışarı çıkarılması, işittirilmesi. Musikide perdelerle okumak, harfleri uzatarak ses çıkarmak, harf ekleme veya çıkarma yolu ile söyleme. Sesin güzelleştirilerek okunması. Musiki perdelerine uyarak şarkı söyleme. Tonlama değişiklikleriyle çeşitli duygular uyandırarak ırlama.
Teganni etmek:
(Ar.) Şarkı söylemek, ırlamak. (Bkz.) Teganni.
Tek, Ayşe (Nur Ayşe Tek Yenal)::
5 Temmuz 1955’te İstanbul’da doğdu. “Kandilli”, “Çamlıca” ve “İzmir Kız Liseleri”nde sürdürdüğü orta öğrenimi boyunca, tiyatro sanatçısı olan babası Ertuğrul Sadi Tek ile sahne çalışmaları yaptı. Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere Türkiye çapında yapılan dolaşılarda çeşitli yaratılarda rol aldı. 1976 yılında “Ankara Devlet Konservatuvarı”nın “Opera Bölümü”ne girerek Cemil Sökmen’in öğrencisi oldu. Opera dalındaki sahne çalışmalarını Necdet Aydın ve Serap Sezer ile, tiyatro dalındaki sahne çalışmalarını Işık Yenersu, Nurşen Girginkoç, Mahir Canova, Cüneyt Gökçer, Cihan Ünal ve Semih Sergen ile sürdürdü. 1983 yılında “Opera Yüksek Bölümü”nü pekiyi derece ile bitirdikten sonra “Viyana Müzik Yüksek Okulu” pedagoglarından Margaretha Sparber’in “Şan ve Nefes Tekniği” kurslarına katıldı; aynı yıl “İzmir Devlet Opera ve Balesi”ne yalkıcı (solist) sanatçı olarak atandı. 1991 yılında uzmanlık çalışmaları yapmak üzere “Frankfurt Operası”nın davetlisi olarak Almanya’ya gitti, ayrıca Avusturya, İtalya ve Belçika’nın önemli opera merkezlerindeki sanat çalışmalarını izledi, çeşitli etkinliklere katıldı ve “Berlin Müzik Yüksek Okulu” pedagoglarından Jarmila Kratzer-Rudolfowa ile şan çalışmaları yaptı. Opera yalkıcılığının (solistliğinin) yanı sıra “Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”nda öğretim görevlisi olarak çalışan sanatçı, Türkan Kahramankaptan adına, 2006 yılında Türkiye genelinde opera dalında ilk kez verilen “en başarılı soprano” özel ödülüne, 2017 yılında da “Semiha Berksoy Opera Vakfı”nın verdiği “Leyla Demiriş Özel Ödülü”ne layık görülmüştür. Çeşitli resitaller ve orkestra eşliğinde dinletiler veren, altı kez “Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali”nde, üç kez “Uluslararası İzmir Opera Festivali”nde sahneye çıkmış olan Ayşe Tek’in, başta “İzmir Devlet Opera ve Balesi” olmak üzere “Ankara”, “İstanbul”, “Mersin Operaları”nda başrollerini oynadığı eserler sırasıyla şunlardır: Konsolos (Sekreter), Şen Dul (Hanna Glawari ve Valencienne), Cavalleria Rusticana (Santuzza), La Boheme (Mimi ve Musetta), Çingene Baron (Czipra), Satılmış Nişanlı (Marjenka), Tosca (Tosca), Palyaçolar (Nedda), Il Trovatore (Leonora), La Traviata (Violetta), Maskeli Balo (Amelia), Figaro’nun Düğünü (Kontes), Werther (Charlotte), Macbeth (Lady Macbeth), Don Giovanni (Donna Anna), Fidelio (Leonore) [özgün dilinde ve formunda -Almanca diyaloglar ile Türkiye Prömiyeri, 1999], Turandot (Turandot), Venedik’te Bir Gece (Annina), Don Carlo (Eboli), Norma (Adalgisa), Nabucco (Abigaille), Madama Butterfly (Cio-Cio-San), Falstaff (Alice) [Türkiye Prömiyeri, 2004], Uçan Hollandalı (Senta), Manon Lescaut (Manon), Yusuf ile Züleyha (Züleyha), Simon Boccanegra (Amelia) [Türkiye Prömiyeri, 2009], Ariadne auf Naxos (Ariadne) [Türkiye Prömiyeri, 2010], Otello (Desdemona), Muhteşem Süleyman (Hürrem), Aida (Aida), Yarasa (Rosalinde). Halen “İzmir Devlet Opera ve Balesi”nde yalkın (solist) sanatçı olan Ayşe Tek, orkestra yönetkeni (şefi) Ercan Yenal’ın eşi ve koro sanatçısı Melisa Yenal’ın annesidir.
Prof. Dr. Nurhan Tekerek Adana doğumludur. “Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü”nden 1981 yılında mezun olmuş ve mezuniyet sonrası Adana’ya dönen ilk okullu tiyatrocu olarak Adana’nın tiyatro yaşamına yaklaşık 20 yıl katkıda bulunmuştur. Eğitimi süresince “Ankara Deneme Sahnesi”nde çalışmış ve tiyatroda amatörlüğün-gönüllülüğün ne olduğunu orada öğrenmiştir. Adana’ya dönünce bir sezon “Adana Belediyesi Şehir Tiyatrosu”nda eğitmenlik-dramaturgluk-oyunculuk-yönetmen yardımcılığı yapmıştır. Bir sezon gibi kısa bir süre çalıştıktan sonra gerek “Belediye”den kaynaklanan, gerek tiyatroda yaşanan sorunlardan ötürü “Şehir Tiyatrosu”nu bırakmak durumunda kalmış, 1983-1987 yılları arasında Adana’nın ilk özel tiyatrosu olan “Adana Çağdaş Sanat Merkezi”nin kuruluşuna katkıda bulunmuş, aynı tiyatroda sanat yönetmenliği, dramaturg, oyuncu, yönetmen yardımcısı, yönetmen, dekor-kostüm tasarımcılığı ve realizasyonu, afiş tasarımı-realizasyonu, efekt tasarımı ve efektörlük, seyirci anketi hazırlama, anket sorumluluğu ve basın ve halkla ilişkiler sorumluluğu gibi görevler yapmıştır. Tiyatronun ekonomik nedenlerle kapanmasından sonra “Çukurova Üniversitesi”ne geçmiş ve 1985-1995 yılları arasında bir yandan “Tiyatroya Giriş” ve “Uygulamalı Tiyatro” adı altında seçmeli dersler verirken, bir yandan da aynı derslerin öğrencileriyle uygulamalar yapmıştır. Bu arada pek çok şenlik, festival ve tiyatro günlerine yönettiği oyunlarla ve “Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Tiyatro Topluluğu” adıyla katılmış ve “Çukurova Üniversitesi” adının teatral alanda ülke çapında duyulmasına katkıda bulunmuştur. Bu arada “Çukurova Üniversitesi Tiyatro Kulübü” (ÇÜTİK)’in oluşumuna yardımcı olmuştur. 1995-96 yılında “Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”na bağlı bir “Oyunculuk Ana Sanat Dalı”nın kuruluşuna öncülük yapmış, yaklaşık 2 yıl “Ana Sanat Dalı Başkanlığı”nı yürütmüştür. 2002 yılında “Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Ana Sanat Dalı”na kendi isteğiyle gelmiş ve orada 3.5 yıl görev yapmıştır. 29 Ağustos 2005 tarihinde üniversiteye bağlı bir tiyatro bölümünün oluşumuna katkıda bulunmak üzere “Uludağ Üniversitesi”nde Doç. Dr. olarak göreve başlamıştır. 2007-2008 eğitim-öğretim yılında “Oyunculuk ve Dramatik Yazarlık Ansanat Dalları”ndan oluşan “Sahne Sanatları Bölümü”nü Mudanya’da açılan “Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi”ne bağlı olarak kurmuştur. O yıldan bugüne “Bölüm Başkanlığı”nı sürdürmektedir. 1995 yılında mezun olduğu “Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü”nde yüksek lisansını yapan Nurhan Tekerek 2000 yılında yine aynı okulda doktorasını tamamlamış, 2003 yılında doçent olmuştur. Akademik yaşamı boyunca verdiği dersler şunlardır: Tiyatroya Giriş, Uygulamalı Tiyatro, Sahne Uygulaması, Türk Tiyatrosu, Rol, Ses ve Konuşma, Tiyatro Tarihi ve Kuramları, Oyun İncelemesi, Uygulamalı Dramaturgi, Sahne, Konuşma Sanatı Tekniği, Tiyatro-Canlandırma ve Yaratıcı Drama, Role Hazırlık, Köy Tiyatrosu Geleneğimiz, Kent Tiyatrosu Geleneğimiz, Tiyatro-Devlet İlişkisi, Tiyatro İşletmeciliği, Eğitimde Drama ve Oyun, Mitler ve Masallar. Oynadığı ve yönettiği oyunlardan bazıları şunlardır: Kurban, Keloğlan, Gerçek Kavga, Belgelerle Kurtuluş Savaşı, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Kozalar, Hastane mi Kestane mi, Ana Hanım Kız Hanım, Sekiz Kadın, İkili Oyun, Derya Gülü, Ayının Fendi Avcıyı Yendi, Bir Elin Nesi Var, Kral Gitti Oyun Bitti, Demet ile Memet, Gozort, Beş Kısa Oyun, Ölüm-Doğum-Düğün, Düğün Ya da Davul, Yeşil Gece, İki Kişilik Hırgür, Muhbir, Kadın Olmak, Kutu Kutu, Vatandaş Oyunu, Biçareler, Kahramanlar ve Metaforlar-Yazgıya Bozgu, Dikkat Çökme Tehlikesi. Kısa Oyunlar: Kulaktan Kulağa, Kanlı Nigar, Tavtatikütüpati, Ölüler Konuşmak İsterler, Hayat Ağacı, Buzlar Çözülmeden, Zilli Şıh, Önder, Özgürlüğün Bedeli. Kendi oluşturduğu: Öyleyse Haydi Tiyatroya, Kadın Olmak, Sevda Meselesi, Dört Mevsim Yaşam gibi sahnelediği kolaj çalışmaları da vardır. Mezun olduğu yıl olan 1981 yılından bu yana kuramsal çalışmalarını da sürdüren Nurhan Tekerek’in yayımlanmış pek çok eleştiri-inceleme-araştırma yazıları da vardır. Doğduğu-büyüdüğü yer olan ve gönül koyduğu Çukurova’nın tarihsel, kültürel, ekonomik ve teatral yapısıyla da özel olarak ilgilenen Nurhan Tekerek’in bu alanda da pek çok yazısı yayımlanmış ve yayımlanmaktadır. Ayrıca “Cumhuriyet Dönemi’nde Adana’da Batı Tarzı Tiyatro Yaşamı, 1923-1990” ve gelenekselden çağdaşa uzanan çizgide Türk Tiyatrosu’nu incelediği “Popüler Halk Tiyatrosu Geleneğimizden Çağdaş Oyunlarımıza Yansımalar” adlı eserleri Kültür Bakanlığımızca 1997 ve 2001 yıllarında yayımlanmıştır. Arnold Wesker’den Fatma Pınarbaşı’yla birlikte çevirdiği “Boylam” ve “İnkar” adlı oyunlarından oluşan Wesker’in iki oyunu “Toplu Oyunları I” adıyla “Mitos Boyut Yayınları”nca 2004’de yayımlanmıştır. “İletişim Yayınları”nca 2006’da yayımlanmış “Adana’ya Kar Yağmış” adlı kitaba da, “Seyhan Saz’dan Cafe Barlara Adana’nın Eğlence Dünyası” adlı makalesiyle katkıda bulunmuştur. “Köy Tiyatrosu Geleneği”mizi köy seyirlik oyunları, törenler ve çağdaş yansımaları bağlamında inceleyen “Köy Seyirlik Oyunları” yine “Mitos Boyut Yayınları”nca 2008’de yayımlanmıştır. Marie Louise Ficher’in “Gundula” adlı çocuk romanından oyunlaştırdığı “Devlet Tiyatrosu Repertuvarı”na alınmış “İlkcan’a Yeni Kardeş-Cancanlar” (Bursa 2007) ve “Hayat Ağacı” adlı çocuk oyunları da vardır. 2006 yılından bu yana Haşmet Zeybek’in yazdığı “Zilli Şıh” adlı meddah gösterisini farklı mekanlarda kadın meddah olarak sürdürmektedir. ITO (Uluslararası Ezilenlerin Tiyatrosu Organizasyonu), ASSITEJ (Uluslar arası Gençlik ve Çocuk Tiyatroları Birliği), ADS (Ankara Deneme Sahnesi), OYÇED (Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği) üyesi ve Bursa temsilcisidir. Son basılı eseri “Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları No: 1” adıyla üniversite matbaasında basılan “Geçmişten Geleceğe Oyundan Seyirciye” adlı kitabıdır. 1988 ve 89 yıllarında “Denizli Tiyatro Festivali”nde “Sahneye Koyma Özendirme Ödülü”, 1995’de “Yeni Adana-Altın Koza Eki”yle “Adana Gazeteciler Cemiyeti’nce Özel Ödül”, 2012 yılında “6. Uluslararası Ankara Ethos Tiyatro Festivali Komitesi” tarafından “Akademik Hizmet Ödülü”ne layık görülmüştür. “Uludağ Üniversitesi”nde de “Zilli Şıh”la “Yılın Sanat Performansı Ödülü”nü, 2014’de “İstanbul Flaş Haber”den “Onur Ödülü” almıştır.
Tekrar İşareti:
Bkz.: Döneç. Bu işareti görünce geri dönülür ve bir kez daha çalınır ya da söylenir. İng.: Repeat sign.
Tekst:
Bkz. Text.
Tema:
(İt.) Tema. Ana konu, asıl ezgi. Küğ fikri, küğsel fikir, küğsel yaratıyı oluşturan yapı taşları içerisinde en önemli ezgi. Esas ezgi, ana konu, tema. Bağda içinde ele alınıp işlenerek geliştirilen asıl motif, cümle, dönem ya da söylem.
Temparatur:
Bkz. Tempérament.
Tempérament (Alm.):
Org ve piyanoya özgü küğsel alıştırmalar açısından aralıkların doğal akordajının ihmal edilemez ve kaçınılamaz ayrılığı... Natürel, yani tabii (doğal) akordajda güçlü beşlinin (dominant quinte) tel uzunluğu tonik (eksen) telinin uzunluğunun üçte ikisine (2/3'üne) eşittir. Güçlü sekizlinin (dominant oktavı) tel uzunluğu da tonik (eksen) telinin yarısı kadardır. Onikinci güçlü beşlisi (do-sol-re-la-mi-si-fadiyez-dodiyez-soldiyez-rediyez-ladiyez-midiyez-sidiyez=do) ise yedinci güçlü sekizlisini verecektir. Bach döneminde genel olarak eşit olmayan bir "temperaman" kullanılırdı. İlk sekiz beşli 2/3 oranına göre akord edilir ve geriye kalanlar 11. güçlü beşlisi ve 7. güçlü sekizlisine taksim edilirdi. Böylece bazı sesler çok temiz, diğerleri yanlış olur ve bu yanlış sesler ise lüzumsuz addedilirdi. Onbeşinci yüzyılda İspanyol Bartolomeo Ramis 1482 yılında yazdığı "De Musica Tractatus" isimli eserinde eşit tampereleri 2/3 oranı yakınına getirerek 12. güçlü beşlisi ve 7. sekizli arasındaki farkın giderilmesini önerdi. Bu önerinin uygulanmasıyla da bahis konusu fark bertaraf edilmiş olundu. Bach eşit temperaturun sanatsal olanaklarını "Clavecin bien Tempéré"sinde göstermiştir.
Tempéré:
Bkz. Tempérament.
Tempestoso:
(İt.) Fırtınalı, fırtına gibi gürültülü. Sert. Köpüren, köpüklü, köpürücü. (Örnek: Ludwig van Beethoven'in "Pastoral Sinfoni"si).
Tempo:
(İt.) Zaman, tempo, hız derecesi, bir parçanın hızı. Onsekizinci yüzyılda birim olarak saniyede bir vuruş, yani dakikada altmış vuruş alınmaktaydı ki bu da yaklaşık olarak "Andante" teriminin kapsam alanına girer. Adagio, vivace veya presto gibi terimler ondokuzuncu yüzyılda ortaya çıkan ekstremler idi. Metronomun icadı tüm tempoları tayin etmeye yaradı. Aşağıda yavaştan hızlıya doğru toplu olarak bazı tempoları bulacaksınız. Tempoların yanında yazılı olan rakamlar ise metronomun dakikadaki salınma, yani vuruş sayısıdır:
Largo: 44-50
Lento: 52-56
Larghetto:58-66
Andante: 66-72
Sostenuto: 72-80
Allegretto: 104-120
Allegro: 132-144
Vivace: 168-184
Presto: 184-192
Prestissimo: 192-208
Tempo giusto:
(İt.) ‘Sıkı’ bir zaman ya da ‘uygun’ bir zamanlama anlamlarına gelir.
Tempo I:
(İt.) Bkz. Tempo primo.
Tempo primo:
(İt.) İlk tempoda. Baştaki tempoda. Parçanın ya da eserin en başta verilen hızına dönerek. Değişik bir hızda seyrederken tekrar ilk hızın uygulanması için verilen belirteç. Bkz. Tempo I.
Temporamento:
Bkz.: Tempérament.
Tenderly:
(İng.) Yumuşak, körpe. Şefkatle. Duyarlı, hassas. Sevecen, müşfik. Mülayim. Alıngan. Kolaylıkla incinen, sert olmayan. Son derece yumuşak ve hassas bir şekilde çalınacak parçalar için kullanılan bir terimdir. Çalışta sertlik olmayacak, tam tersine sevgi dolu bir şefkat ifadesiyle seslendirme yapılacak demektir. Örnek: John Williams'ın "Schindler'in Listesi" isimli yaratısının ana konusunda notanın üzerinde "Tenderly" yazmaktadır.
Ténor:
(Fr.) Tenor. İnce erkek sesi.
Tenore:
(İt.) Tenor. İnce erkek sesi.
Rock küğcüsü, söz yazarı. Tam adı Fazlı Teoman Yakupoğlu’dur. 20 Kasım 1967 tarihinde Giresunlu bir ailenin tek çocuğu olarak İstanbul’un Tünel semtinde dünyaya geldi. 2 yaşını biraz geçtiğinde avukat olan babası vefat etti. “Ataköy Lisesi”ni bitirdikten sonra “Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü”nde öğrenci oldu. Yüksek lisansa başladıysa da tezi beğenilmediği için yüksek lisans eğitimini tamamlayamadı. Küğ sanatına 1986 yılında kurduğu “Mirage” isimli grupta vokal yaparak başladı. Grup daha sonra dağıldıysa da Teoman ertikten bir küğcü olmaya karar vermişti. Bu nedenle “Mavi Sakal”, “Indians”, “Black Rose” ve “Işığın Yansıması” gibi çeşitli gruplarda yer aldı. Daha sonra bir yalkıcı olarak küğ çalışmalarına devam etme kararı aldı. 1996 yılında “Roxy Müzik Yarışması”nda küğü Barlas’a, sözleri ise kendisi ile Barlas’a ait olan “Ne Ekmek Ne de Su” isimli parça “En İyi Bağda” ödülünü kazandı. Aynı yarışmada “Yollar” şarkısı da “En İyi Söz” ödülünü elde etti. Teoman’ın ilk albümü 1996 yılının Ekim ayında çıktı. İkinci albümü ise “Universal Müzik” ve “NR1 Müzik” etiketiyle 1998 yılının Mayıs ayında piyasaya verildi. Bu ikinci albümün en beğenilen parçaları “Sus Konuşma”, “O”, “Bazı Yalanlar” ve “Gemiler” oldu. Bu şarkıların klipleri de çok beğenildi. Adı geçen şarkı klipleri 1998 ve 1999 yıllarında “Kral TV”de “Top 20” ve “Top 10” listelerinde birinci sıraya yükseldi. Teoman’ın 3. albümü olan “Onyedi” 2000 yılının Mayıs ayında yayınlandı. Bu albümde en çok beğeni toplayan parçalar “Paramparça”, “Onyedi” ve “İki Yabancı” oldu. Aynı yıl bu parçalar da “Kral TV”nin listelerinde birinciliğe ulaştı. Sanatçı 2000 yılında yapılan “Altın Kelebek Yarışması”nda en iyi pop şarkıcısı olarak ödül aldı. 2000 yılının Mayıs ayında ilk remix albümü küğseverlere ulaştırıldı. 23 Aralık 2007 tarihinde çıkardığı albümde çeşitli şarkıcılar O’na ait parçaları seslendirdiler. 2009 yılının Şubat ayında ise “İnsanlık Halleri” isimli albümü yayınlandı. Teoman, idam edilen Erdal Eren’in akrabası olup Erdal Eren için “İki Çocuk” isimli bir şarkı yazdı. 4 Ağustos 2011 tarihinde kendi web sitesinden açıklama yaparak küğcülüğü tamamen bıraktığını açıkladıysa da 24 Kasım 2012’de yaptığı açıklamayla bu sanata geri dönmeye karar verdiğini belirtti. Geri dönüşünden kısa süre sonra Aylin Aslım ve Şebnem Ferah ile ikili çalışmalara imza attı. 30 Aralık 2012 tarihinde fotoğrafçı Ayşe Kaya ile kısa süren bir evlilik yaptı, ancak çift 2015 yılının Mart ayında boşandı. Teoman, Türkiye’nin önde gelen rock küğcülerinden birisidir. Çalışmaları: “Teoman” (1996), “O” (1998), “Onyedi” (2000), “Gönülçelen” (2001), “Teoman” (2003), “En Güzel Hikayem” (2004), “Renkli Rüyalar Oteli” (2006), “İnsanlık Halleri” (2009), “Aşk ve Gurur” (2011), “Eski Bir Rüya Uğruna” (2015), “İki Aşk” (2016), “Teoman Paramparça” (2017-Tekli).
1963 yılında Doğubeyazıt'da doğdu. 1981 yılında “Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü”ne girdi. Burada “İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası” viyola sanatçıları İbrahim Muslu ve Mehmet Akkal ile viyolaya başladı. Sonra “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası” emekli başkemancılarından Fethi Kopuz ile çalışmalarını sürdürdü ve viyola sınıfından 1985 yılında mezun oldu. Aynı yıl “Marmara Üniversitesi”nde açılan yüksek lisans sınavını kazandı. Yüksek lisans eğitiminde çalışmalarını “Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı” viyola öğretmeni Özer Sezgin ile sürdürdü, ayrıca Nuri İyicil ile teknik çalışmalar yaptı ve Özer Sezgin'in sınıfından 1990 yılında mezun oldu. Aynı yıl açılan “Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası” sınavlarını kazanarak bu orkestraya viyola sanatçısı olarak atandı. Halen çalışmalarını bu orkestranın üyesi olarak sürdüren Zafer Teomete aynı zamanda "Adonis Beşili"nin de bir üyesidir.
1972 yılında Eskişehir'de doğdu. Küğe 1986 yılında "Askeri Mızıka Okulu"nda başladı. 1989 yılında "Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Askeri Bando Yönetkenliği Bölümü"ne girdi. 1995 yılında aynı okulun bağdama bölümüne bir sınıf atlayarak girdi ve Muammer Sun'un öğrencisi oldu. Rengim Gökmen ile orkestra yönetkenliği, Ahter Destan ile koro yönetkenliği, Özkan Dizmen ile füg, İlhan Baran ile 20. yüzyıl teknikleri, Muammer Sun ile bağdama ve küğsel analiz, orkestralama, kontrapunt, uyum bilgisi, Ertuğrul Bayraktarkatal ile çağdaş Türk küğü çalıştı. Aynı zamanda "Bando Okullar Komutanlığı"nda remileme-dikte öğretmenliği ve koro öğretmenliği görevlerini sürdürdü. "Genelkurmay Başkanlığı"nın 1998 yılında Atatürk'ün ölümünün 60. yılı anısına düzenlenen küğ yaratısı yarışmasında "Atatürk'ün Yolunda" isimli yaratıyla birinci oldu. 2001-2004 yılları arasında "Erzincan 3. Ordu Bölge Bando Komutanlığı" görevinde bulundu. Bu süre zarfında Erzincan'da ve doğu illerinde 77 dinleti verdi. "Türk Silahlı Kuvvetleri Bandoları"nda seslendirilmek üzere Türk ve yabancı bağdarların yaratılarını düzenledi ve bağdalar yaptı. "Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi"nde bağdama ve orkestra yönetkenliği bölümünde fakülte dekanı Işın Metin'le yüksek lisans çalışmalarına devam etmekte olan Kıvanç Tepe "Türk Silahlı Kuvvetleri Armoni Mızıkası Komutanlığı"nda "Küğ Arşivi Kısım Komutanı" olarak görevini sürdürmektedir. Kıvanç Tepe'nin yaratıları arasında şunları sayabiliriz:
Piyano Yaratıları: 2 Prelüd, Sevgiliye, Sıkıntı, Mazurka, Ostinato, Invantion
Oda Küğü Yaratıları: Üflemeli Çalgılar için Dördül, Yaylı Çalgılar için Dördül
Orkestra Yaratıları: Şakımlı, Esintiler, Giderken, Festival, Atatürk'ün Yolunda (Marş), Harp Akademileri (Marş), Munzur Efsanesi, Bu Vatan Bizim (Anlatıcı, Solistler, Koro ve Orkestra için)
Bando için Düzenlemeleri:A. Adnan Saygun (Türkülerden Mavilim, Köroğlu, Bozlak), Muammer Sun (İzmir Rapsodisi, Kurtuluş ve Cumhuriyet Film Müzikleri, Yurt Renkleri, Bahar Şenliği, Mavi Büyü, 19 Mayıs Marşı), Fahir Atakoğlu (Sarı Zeybek, La'l, Ses ve Nefes, Demir Kırat), Dvorak (8. Sinfoni), Rahmaninof (2. Senfoni), Çaykovski (1. Piyano Konçertosu), Kodaly (Hary Janos Ardışı), John Williams (Mart 1941, Schindler'in Listesi), Puccini (Turandot'tan 2 bölüm), Rodrigo (Konçerto Aranjuez), Mozart (Arietta), James Horner (Cesur Yürek Ses Dosyası), Vangelis (Cennet'in Fethi), Kazakistan Oyun Havaları, Milli Marşlar, Vasıf Adıgüzel (Çanakkale Oratoryosu)...
Tepebaşı Belediyesi Çocuk Senfoni Orkestrası:
“Eskişehir Tepebaşı Belediyesi” katılımcı yönetim anlayışı ile kadın, genç, engelli ve çocuklar için temel hizmetlerin yanında sanatsal ve kültürel projeleri insan yaşamının vazgeçilmez gereksinmesi kabul etmekte ve toplumun her katmanına ulaşacak şekilde planlamaktadır. Çocuk dostu bir belediye olan ve çocukların hayal ettiği bir dünyayı yaratmakta çocuklara destek veren bir yerel yönetim anlayışı ile onların düşünce yaşamlarını renklendirmek temel amaçtır. “Eskişehir Tepebaşı Belediyesi Çocuk Senfoni Orkestrası” da bir çocuğun yaşamını bir anda değiştirerek renklendirecek bir proje. “Tepebaşı Belediyesi”, “Çocuk Senfoni Orkestrası” fikri ile çocuklara bir kentin ve bir ülkenin, doğal olarak bir dünyanın değişimine öncü olmaları fırsatını sunmuştur. “Çocuk Senfoni Orkestrası” mahallelerdeki çeteleşmeyi, çocuklarımızın uyuşturucu gibi yanlış özentilere kapılmasını, küçük yaşta bağımlılıkla tanışmasını engellemenin bir aracı olarak kuruldu. Bu projenin amacı Eskişehir kentindeki 7-17 yaş arası tüm çocukları herhangi bir ücret alınmadan, yetenek sınavından geçirmeden, herhangi bir ön eğitim aramadan beraberce küğ yapmak yolu ile karşılıklı saygı, anlayış, farklılıkları kabulleniş kavramlarını kazandırmaktır. Bu amaç için “El Sistema”nın uluslararası yöntemini kullanılmış, böylece küğ yaparken gülümseyen, kırınan, birbirlerinin eksiklerini kapatmaya çalışan, farklı gelir gruplarından, kültürel donanımdan, sosyal koşullardan gelmelerine karşın bir arada kardeşçe zaman geçirebilmek için saygı, anlayış kavramlarını pratik eden çocuklar kazanmak hedeflenmiştir. “El Sistema” örneğine benzer bir çalışmayı “Eskişehir Tepebaşı”nda nasıl uygularız sorusunun yanıtı “İki Elin Sesi Var” projesini doğurdu. İstanbul’da bu çalışmaya on yıl önce başlayan “Barış İçin Müzik Vakfı” ile bağlantıya geçildi. Yaklaşık 50 tane yaylı çalgı alındı. Kayıtlara başlandı ve yeteneklerine bakılmadan her çocuk alındı. Çalışmalar gönüllülük esasına dayalıdır ve yoklama olmadan yapılmaktadır. 24 Ocakta başlayan çalışmalar sonucu Mayıs ayında ilk dinleti verildi. 20 tane eğitmeni bulunan bu projeyi duyan duyarlı birçok Eskişehirli bağış yapmaya başlamıştır. 50 üflemeli çalgı, 20 viyolonsel, 10 kontrabas, 30 viyola, 30 vurmalı ve 103 keman çalan çocuk eğitim görmektedir. Hedef bu sayıyı daha da arttırabilmektir. “Çocuk Senfoni Orkestrası”nın yeni açılan eğitim merkezi ise küçük bir konservatuvar olarak düşünülmüştür. Farklı olarak çocuklara okul derslerinde de yardımcı olacak bir etüd sistemi mevcuttur ve bir mutfağı vardır. Yetkililer çocukların beslenmelerine de dikkat etmektedirler. Yerel yönetim bu proje sayesinde çocuklara geleceğin kentini, ülkesini ve dünyasını oluşturmak, yani değişimin sembolü olmaları için fırsat tanımak amacındadır. “Eskişehir Tepebaşı Belediyesi” çocukların değişimin sembolü olacağı projelere imza atmayı sürdürmektedir.
“Adana Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”nda 1994-2001 yılları arasında Prof. Çavdar Hacıev ile ırlama çalıştı. 1999-2001 mevsimlerinde “Mersin Devlet Opera ve Balesi”nde koro sanatçısı olarak görev aldı. 2001 yılında “Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”ndan tam puan ile mezun oldu. 2001-2006 yılları arasında “Berlin Sanat Üniversitesi”nde eğitimine Prof. Anka Eggers ile devam edip üstün başarıyla bitirdi. 2004-2006 yılları arasında “Berlin Sanat Üniversitesi”nde kendi profesörünün sınıfında asistan olarak öğrencilerine ırlama eğitimi verdi. Berlin’deki eğitimi sırasında Avusturyalı yönetken, pedagog ve belcanto uzmanı Peter Berne ile “Belcanto stili” çalıştı. 2002 yılı Şubat ayında Berlin’de düzenlenen “Kammeroper Schloss Irlama Yarışması”nı kazanan iki kişiden biri Melih Tepretmez oldu. Sanatçı, 2003 yılında İstanbul’da düzenlenen “Siemens Yarışması”nda üçüncülük ödülü aldı. 2003-2004 yılları arasında Fransa’nın Marsilya kentinde “Cnipal Opera Stüdyosu”ndan burs kazanan sanatçı burada ünlü mezzosopran Yvonne Minton ile çalıştı. Fransa’da Marsilya ve Bordeaux operalarında sahneye çıktı. 2005-2006 yılları arasında “Ulm Tiyatrosu”nda “Lucia di Lammermoor”da “Enrico” rolünü ve “Don Giovanni” operasında da başrolü seslendirdi. 2006-2008 yılları arasında “Musiktheater im Revier Gelsenkirchen”de birçok önemli rol seslendirdi. Örneğin “Don Giovanni”, “Carmen”, “La Boheme” , “L’assedio di Calais” gibi eserlerde başrollerde görev aldı. 2008 yılında “Gelsenkirchen Seyirci Ödülü”ne layık görüldü. 2008-2011 yılları arasında “Nürnberg Operası”nda görev alan sanatçı yine önemli başroller ile sahneye çıktı. Bunlardan bazıları “Benvenuto Cellini”, “La Boheme”, “Don Sebastián, Rey de Portugal” (Almanya’da ilk seslendirilişi), “I Puritani”, “Moise et Pharaon”, “Sihirli Flüt”, “Ariadne auf Naxos” “Madama Butterfly” ve “Samson et Dalila”dır. Tepretmez 2010 yılında Avusturya’nın Klagenfurt kentinde Luigi Cherubini’nin operasının dünyada ilk seslendirilişini yaptı. 2011 yılında “Deutschen Oper Berlin”de “Samson et Dalila” eserini dünyaca tanınmış mezzosopran Vasselina Kasarova ve Jose Cura ile beraber seslendirdi. 2011 yılında ünlü tenor Jonas Kaufmann’ın öğretmeni Michael Rhodes ile ırlama tekniği üzerine çalıştı. 2012 yılında Verdi’nin “La Traviata” adlı eserinde yer alan “Germont” rolünü Münster operasında seslendirdi. Tepretmez, 2014 yılından bugüne dek ünlü Fransız sopran Natalie Dessay’ın öğretmeni olan Jean-Pierre Blivet ile ırlama çalışmalarına devam etti. Sanatçı bu son dönemde yine “Berlin Alman Operası”nda Puccini’nin “Turandot” adlı yaratısında “Ping”, “La Fanciulla del West” adlı eserinde “Jack Wallace” ve “Bello” rollerini ve yine “Samson et Dalila”da “Grand-prêtre de Dagon” rolünü seslendirdi. 2015 yılı Ocak ayında “Deutschen Opera am Rhein Düsseldorf”da Verdi’nin “Rigoletto” eserinde başrolü seslendirdi. Sanatçı 18 yıldır özel olarak ses ve ırlama pedagogluğu yapmaktadır. Birçok öğrenci yetiştirmiştir ve aynı zamanda çoğu yalkıcı sanatçıya pedagog olarak destek vermektedir. 2011 yılından beri orkestra yönetkenliği üzerine çalışmalar yapan sanatçı 2018 yılı Nisan ayında kendi kurduğu orkestra olan “Antalya Festival Orkestrası” ile Almanya’da Berlin (Saint Nicholas Kilisesi), Hamburg (Laeiszhalle) ve Leipzig (Gewandhaus)’da dinleti dolaşısı kapsamında yönetken olarak sahneye çıkmıştır. Melih Tepretmez 2015 mevsiminden bu yana “Antalya Devlet Opera ve Balesi” yalkıcı sanatçısı olarak görev yapmaktadır.
Terce:
Genellikle gün doğumundan sonraki üçüncü saatte ibadet için ayrılan saat. Küğ sanatında üçüncü çizgi. “Roma Katolik Kilisesi”nde kullanılan ve “Kutsal Kitap”ta belirtilen kurallara uygun yedi saatten fikse edilmiş günün üçüncü saati. Yaklaşık sabah 09.00. “Tierce”nin bir varyantıdır. Latince’den gelmektedir ve şafaktan sonra günün üçüncü saatini belirtir. “Terce” ya da “Üçüncü Saat”, hemen hemen tüm Hristiyan ayinlerinde “kutsal hizmet”in sabitlenmiş bir dua zamanıdır. Asıl olarak mezmurlardan oluşur ve sabah 09.00 civarında söylenir. “Terce”in kökeni, “sext” ve “none” gibi, yakın bir ilişki içinde olduğu, apostolik zamanlara kadar uzanır. Romalıların ve Yunanlıların eski bir geleneğine göre, gündüz ve gece sırasıyla her biri yaklaşık üç saatlik zaman dilimini içeren dört bölüme ayrılmıştı. Günün ikinci kesiti, günümüz modern saatine göre sabah 09.00’dan öğle vaktine kadar (gün ortası) olan süreyi kapsamaktadır. Roma rakam sistemini kullanırsak bu dilime denk gelen saate “üçüncü saat” anlamında “hora tertia” denilirdi ki “terce” terimi buradan türetilmiştir. Roma çağından bu yana gün kavramı, uzunluğunun ne kadar olduğuna bakılmaksızın güneş doğumundan güneş batımına dek oniki eşit zaman dilimine bölünmüştü. “Hora tertia” hangi enlemde olunduğu ve yılın hangi gününde bulunulduğu göz önüne alınarak şekillendirilmişti. Roma’nın bulunduğu enlemi düşünecek olursak “hora tertia” kış aylarında güneş saati ile sabah 09.02’den 09.46’ya dek, yaz aylarında ise 06.58’den 08.13’e kadar değişim göstermektedir. Günün bu bölünmeleri, Mesih zamanında Yahudiler arasında da rağbet görüyordu. Bazı metinlere göre, bu üç saatlik dilimler Hristiyanlar tarafından dua ve ibadet etmek için seçildi gibi görünmekteyse de muhtemelen Hristiyanlar bu geleneği Yahudilerden almışlardı. Üçüncü yüzyılda “Kilisenin Babaları” ve kilise tutanaklarını yazanlar, günlük ayinleri belirtmek için “Terce”, “Sext” ve “None”den sıklıkla bahsettiler. 200’lü yıllara gelindiğinde, Tertullian, zorunlu olarak eda edilen sabah ve akşam tapınmalarına ek olarak, kişinin günün üçüncü, altıncı ve dokuzuncu saatlerinde de dua ile ibadet etmesini hararetle önermişti. “Clement of Alexandria” (Titus Flavius Clemens) ve Tertullian ibadet eden sadık Hristiyanlara bahsi geçen bu üç saatte özel ve kişisel olarak yakararak ibadet yoluna başvurmalarını söylemişti. Aziz Hippolytus da bu üç saatin kişisel tapınmaya uygun olduğunu belirtmişti. Dördüncü yüzyılın başlarında üçüncü, altıncı ve dokuzuncu saatlerde ibadet geleneği daha sık gerçekleştirilir oldu ve hatta bazı yerlerde en azından keşişler ve rahipler için zorunlu hale getirildi. 4. yüzyılın hemen öncesinden başlayarak “Terce”, “Sext” veya “None”lerde muhtemelen mezmurlar, kantisler, ilahiler ve litaniler yer almaktaydı. Aziz Jerome’a göre, ibadet için belirlenen kesin zamanlamayı bir kenara bırakmak gerekliydi. Böylece, hiçbir meşguliyetimiz bizi tapınmadan alıkoyamayacaktı. İbadet saati geldiğinde bu zorunlu görev kendiliğinden hatırlanacaktı. İbadet yapılacağı vakit herkes üçüncü, altıncı ve dokuzuncu saatler ile sabah ve akşam ibadetlerinin ne zaman yapılacağını bilecek ve yerine getirecekti. Dördüncü yüzyıldan başlayarak “Terce” saatinin ne zaman olduğu hakkında daha kesin bir fikir oluşmuştu. “Terce”, “Sext” veya “None”lerde netlik böylece yeniden yorumlanmış oldu ve kabul gördü. “Terce” sırasında odaklanılması gereken mezmurlar da artık seçilmeye başlanmıştı. “Terce”de kullanılan ve ırlanan mezmurlar “Sext” ve “None”lerde kullanılanlardan farklıdır. “Terce”lerde kullanılmak üzere bağdanmış parçalar da kullanılagelmiştir. Hatta, bazı ülkelerde, sembolik olarak “Terce”de üç, “Sext”de altı, “None”de dokuz mezmur ırlanır. Çeşitli tapınmalarda kullanılan bağdalar farklılık göstermektedir. Örneğin “Yunan Kilisesi”nde “Terce” iki kısımlı olarak bağdanmıştır. Her bir kısmında mezmurlar kullanılmış ve ilk kısımda iki, ikinci kısımda üç mezmur yer almıştır. “Benedictin ritüeli”ne göre “Terce”, hafta içi günlerde birbirini izleyen 119, 120 ve 121. mezmurları içermekteydi. Pazar ve pazartesi günleri bu kademeli mezmurlar her biri sekiz dize içeren ve üç kesitten bireşen ayetler ile yer değiştirmeliydi. Buna benzer şekilde “Terce” farklı zaman dilimlerinde ve değişik coğrafi bölgelerde farklılıklar göstermiştir. Bkz. Tierce. Sext. None. Apostolik. Hora aurea. Hora sacra. Hora tertia. Kilise’nin Babaları (Fathers of the Church). Titus Flavius Clemens (Clement of Alexandria). Tertullian. Aziz Hippolytus. Kantis. İlahi. Litani. Aziz Jerome. Benedictin ritüeli.
Termen, Lev Sergeyevich:
Bkz.: Theremin, Leon ya da Theremin, Lev.
“Çocukluğumuzu tiyatrosuz solumuşsak, eksik büyümüşüz demektir.” “Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri” ve “Gazi Üniversitesi Gazetecilik” bölümlerinde eğitim gören Fikret Terzi Ankara 1947 doğumlu olduğu halde kurucusu bulunduğu “Dünya Çocuk Oyuncuları Kültür Merkezi” ile kaleme aldığı ilk oyunu “İbret”i sahneye koyduğu l969-70 tiyatro mevsiminde “Ankara Sanat Tiyatrosu” sahnesinde doğduğuna inanır. 1965’de “Ankara Halkevi”nde ve “Ankara Tiyatro Derneği”nde tiyatroyla tanışmasının ardından “Maltepe Komedi Tiyatrosu”, “Yenişehir Tiyatrosu”, “Kavaklıdere Tiyatrosu”, “Meydan Sahnesi”, “Orhan Erçin Tiyatrosu”, “Toplum Oyuncuları”, “Büyük Ankara Tiyatrosu”, “Özdemir Yücel Tiyatrosu”, “Şehzadebaşı Tiyatrosu” gibi başrole değin onu aşkın oyunla sahne tozu solur. Fikret Terzi için tiyatro sanatını seçmek yaşamının asal uğraşı gerekçesi saydığı “Çocuk Tiyatrosu” ile anlam bulmuştur. Daha 1970’lerde özetlediği “çocuk tiyatroya seyretmek için değil, oynamak için gelir” yaklaşımıyla geliştirir çocuk ve tiyatrosuna ilişkin öncü, özgün bakışını... O’na göre “sonsuz düş gücü ve imgelem yeteneği ile doğası gereği düşleme, yansılama ve oyunla oluşan çocuk dünyasına girmenin, çocuğu tanımanın, ona ulaşmanın tiyatrodan daha doğru ve güzel yolu olamaz.” Farklı dünyasıyla kendine özgü bir birey olarak çocuk ve özsel, etik, estetik, dramatik değer ve ilkeleriyle çok özel bir alan olarak “Çocuk Tiyatrosu” tutkusunu, genel sanat yönetmenliğini üstlendiği “Dünya Çocuk Oyuncuları”nda yazıp sahneye koyduğu yirmiyi aşkın yapıtla yine yirmiyi aşkın tiyatro mevsimi boyunca Ankara ve Anadolu turnelerinde sürdürür. “Dünyanın çocuklarla değiştirilebileceği ve insana yakışandan yana oluşturulabileceği” düşünü “Dünya Çocuk Oyuncuları Kültür Merkezi” ile sonlandırdığı 1993-1994 sanat mevsimine değin sahnede gerçekleştirebilir ancak! O’na göre çocuk tiyatrosuna düşen “yarının seyircisini değil kurucusunu yetiştirmek”tir... Çocuk oyununa düşen ise “sanatsal estetik ve duyarlılık kazandırmak”tan öte “ yarının kurucuları olacak çocuklarda sorumluluğunu üstlenecekleri yarınları, insana yakışandan yana değiştirme istemi uyandırmak” olmalıdır. Bu savla kaleme aldığı farklı biçim, içerik, tür ve yapıda yine farklı izleyici yaş gruplarına yönelik oyunlarından en çok bilinenleri: “O Benim O”, “Akıllı Soytarı”, “Gölgenin Canı”, “Barış Ormanında Yarış”, “Ah Karagöz Vah Karagöz”, “Sevgili Öğretmenimiz” ve “İbret” olarak sıralanabilir. Üçü sahnelenmemiş, ondokuzu özel ve ödenekli tiyatrolarda sergilenmiş çocuklar için yirmiüç yapıtla birlikte yetişkinler için ikisi özgün, biri uyarlama üç oyunu da Fikret Terzi imzasını taşır. Yazarın “Cumhuriyetin 75. Kuruluş Yıldönümü”nde “Kültür Bakanlığı”nca siparişle yazdırılıp bastırdığı “Yaşasın Cumhuriyet” oyununun yanısıra “Mitos Boyut Yayınları”nca basımı tamamlanan üç yapıtı daha bulunmaktadır: “Gölgenin Canı”, “Akıllı Soytarı” ve “Keloğlan”. Halen “Kesk Habersen Yönetim Kurulu Üyeliği”, “Gazeteciler Cemiyeti Üyeliği” ve “Oyun Yazarları ve Çevirmenleri (OYÇED) Derneği Başkanlığı” görevini sürdüren Fikret Terzi’nin “Tiyatro ve Televizyon Yazarları Derneği Genel Sekreterliği”, “Assitej Üyeliği”, “İstanbul Şehir Tiyatroları Repertuvar Kurulu Üyeliği”, “Radyo Tiyatrosu ve Film Seslendirme Sanatçılığı”, “Drama, Belgesel, Reklam Yazım Yapım ve Yönetmenliği” geçmişte üstlendiği uğraşlar arasındadır. 1973 yılından günümüze basın üyeliği görevini de sürdüren Fikret Terzi günümüzde “TRT İstanbul Televizyonu Kültür-Sanat ve Drama Ünitesi”nde yazar, yapımcı ve yönetmen olarak çalışmaktadır. “Şiirle”, “Bizim Çocuklarımız”, “Ve Perde”, “Sahne Işıkları” gibi ürünler burada ortaya çıkmıştır.
Tetrakord:
(Bkz. Tetra, Tetrachord, Kord, Chord, Cord, Teli Dört). Kelime anlamı ile “tam dörtlü” demektir. Antik Yunan dilinde “tetrakordos”. Antik Yunan dilinde farklı düzenlerdeki ses dizilerini betimleyen terimler “kord”, yani “tel” kelimesi eklenerek kullanılmaktaydı. O dönemin gözde küğ çalgısı “lir” değişik sayılarda tel ile donanmıştı. Bazıları üç veya dört, bazıları beş ve bazıları da altı, yedi ve hatta sekiz tel kullanmaktaydı. Farklı sayıda tellere sahip olan “lir”ler ses dizilerine ayrı birer dizi tipinin adını vermekteydi. Bunlar arasında “trikord”, “tetrakord”, “pentakord”, heksakord”, “heptakord” ve “oktakord” sayılabilir. Günümüz küğlerinde bu tür diziler ve isimler artık yer almadığı gibi kullanılmasına gerek dahi duyulmayacağı açıktır. Ancak, “tetrakord” terimine küğ kuramlarında yer verilmekte ve kullanılması gerekebilmektedir. “Tetrakord” için Türk dili uzmanlarının bir bölümü “Teli Dört” karşılığını uygun bulmuşlardır. İşte, “tetrakord” eski çağlarda Yunan toplumunun küğ sanatında kullandığı ve dört sesten oluşan dizinin ismidir. Bir “tetrakord” dört notadan ibarettir. Örnek olarak “do-re-mi-fa” sesleri bir tetrakord oluştururlar. Küğ tarihinin oldukça ileri evrelerinde ortaya çıkmış bulunan “tonal” yapıda ezginin çoğunlukla bir sekizli aralığı içerisinde hareket ettiği varsayılır. Halbuki, yukarıda bahsi geçen Yunan küğünde ise bu alan daha dardır; kısacası ezgisel gidiş bir dörtlü aralığı içerisinde gerçekleştirilir. Dörtlü aralığın alt ve üst sınırını oluşturan sesler arasında iki ses daha bulunur ve küğ yapan kişinin ancak bu miktar sesi sağlıklı bir şekilde ırlayabildiği var sayılır. Bir tetrakord herhangi bir alt ve üst ses seçilerek oluşturulabilir ve bu durumda her tetrakord için ilk ve son nota değişmez kabul edilerek çerçeve sabitlenir. Çerçevenin dörtlü aralıkta olması ön koşuldur. Dört sesten oluşan bir tetrakordal dizide ilk ve son nota arasında yer alan iki ses değiştirilebilir veya bir başka deyişle değişken olduğu kabul edilir. “Tetrakord”lar Yunan makamları olarak niteleyebileceğimiz “mod”ların temelidir. Antik Yunanlılar yalnızca ayrık tetrakordlar kullanmışlardır. Halbuki bazı makam musıkilerinde herhangi bir “tetrakord”un dördüncü derecesini, takiben gelen bir “pentakord”un ilk derecesi yapmak yolu ile “Teli Dörtlü + Teli Beşli” meydana getirilmiş ya da bunun tam tersi olarak herhangi bir “pentakord”un beşinci derecesi takiben gelen bir “tetrakord”un ilk derecesi yapılarak “Teli Beşli + Teli Dörtlü” meydana getirilmiştir. Hemen farkına varılması gereken nokta ise hiçbir büyüklü ya da küçüklü dizinin bu kavram içerisinde ele alınamayacağıdır. Bir büyüklü ya da küçüklü dizide yedi ses bulunur, halbuki “tetrakord”da dört ses yer almaktadır. Büyüklü ya da küçüklü diziler iki tetrakordal bölgeden meydana gelirler. Kalın tarafta yer alan ilk dört sese “alt tetrakord”, ince tarafta yer alan son dört sese “üst tetrakord” ismi verilir. Alt ve üst tetrakordlardan oluşan bu şekildeki bir yapılanma ortadaki sesi paylaşır. Dolayısıyla bunlara “tetrakord” denilemez. Kısacası bir sekizlide (oktavda) iki tane ayrık tetrakord vardır. Her “tetrakord” iki B2 ile bir k2’liden oluşan dört sesli yarım dizidir. Yani bunların başında ve sonunda yer alan notaların birbirlerine olan uzaklıkları bir tam dörtlü aralığındadır. Üç farklı tipte “tetrakord”dan bahsetmek olanaklıdır ve her tipe “genus” (çoğul şekli ile genera) adı verilir: 1) Diyatonik Tetrakord: Bu tipte ilk iki aralık tam, üçüncü aralık yarım adımdır. Aristoksenus bu “tetrakord”u “en eski ve doğal genus” olarak tanımlar. 2) Kromatik Tetrakord: “Alacalı Tetrakord” şeklinde Türkçe’ye aktarmak olanaklıdır. Bu tipte ilk aralık birbuçuk adım olup, ikinci ve üçüncü aralıklar yarımşar adımdan oluşur. Aristoksenus’un bakış açısıyla bu “en güncel tetrakord” olarak betimlenir. 3) Enarmonik Tetrakord: İlk aralık iki tam adımı birden kapsayacak genişlikte olup ikinci ve üçüncü aralıklar çeyrek adımlardan bireşir. Aristoksenus’a göre “en zor duyulan tetrakord” budur. Çeyrek sesler düşünüldüğünde Aristoksenus’un tesbitinin doğru olduğu hemen ortaya çıkar. Platon, Aristo ve daha birçok Yunan düşünürü kromatik ve enarmonik tetrakordların kullanımından yana olmamışlardır. Bu nedenle de birinci tip “tetrakord” daha yaygın olarak kullanılmıştır. Eski Yunan küğsel sisteminde temel düşünce “tetrakordlardan oluşan onbeş notalık bir diziye dayalı olmak” şeklinde özetlenebilir. Bu temel çerçevesinde dört “tetrakord” bulunmaktadır: “Pes Notalar Tetrakordu”, “Orta Notalar Tetrakordu”, “Ayrık Notalar Tetrakordu” ve “Tiz Notalar Tetrakordu”. Yunan modları da bu tetrakordların etrafında biçimlenmiştir. Bir toplulukta yer alan herkesin ortak bir ses alanında ırlayabilmeleri için bahsi geçen bu modlar başka ses alanlarına göçürülerek kullanılmışlardır. Yedi ya da sekiz sesten oluşan eski Yunan dizileri ise iki dörtlünün (yani tetrakordal yapının) ortak ses ile ya da ayrık olarak birleştirilmesi ile ortaya çıkmışlardır. Böylece ilk önce yedi, ikinci olarak da sekiz sesli dizi elde edilmiştir. Sekiz sesten bireşen dizilerin daha rağbet görerek yaygınlaşması ile de yedi sesten oluşan diziler alt ya da üst taraflarına bir ses eklenerek sekiz sesli dizi durumuna getirilmişlerdir. İster bitişik, isterse ayrık olarak birleştirilsin, dizinin alt dörtlüsünün üst sesi “orta durak” ve alt sesi ise “son durak” olarak nitelendirilerek kullanılmışlardır. Eski Yunan küğünde ezgisel gidiş genellikle inceden başlatılmakta ve yavaş yavaş, kademeli olarak kalına inerek sona ermekteydi. Eğer ezgi alt dörtlüde başlarsa, üst dörtlüye çıkıp derece derece inerek dizinin son notasında bitirilirdi. Tüm bu anlatılanlardan anlaşılacağı üzere eski Yunan modları inici karakter taşımaktaydı ve bu nedenle diziler inici olarak yazılmaktaydı. Eski Yunan küğünde dizilerin alt ve üst dörtlülerinin yerleri bitişik ya da ayrık olarak değiştirilerek, değiştirilen bu dizilere gerektiği takdirde alt veya üst ses eklenerek veya bu tür değişikliklerle elde edilen dizilerin son durak yerleri farklılaştırılarak çok sayıda dizi elde edilmiş, elde edilen bu dizilere başka başka isimler verilmiş ve tüm bu diziler küğ üretmekte kullanılmıştır. Küğ tarihçileri yaptıkları araştırmalar sonucunda bu dizilerin akılları karıştıracak denli çok olduklarını saptamışlardır. Zaman içinde antik dönemde yaşamış olan eski Yunan küğcüleri diziler arasındaki ince ayrılıkları bir kenara bırakmışlar ve İsadan önce dördüncü yüzyıl civarında bunlardan yedi tanesini ele alarak diğerlerini ayıklamışlar ve kafaları karıştıran bu karmaşaya bir son vermişlerdir. Bir çerçeve içine soktukları bu yedi diziye “kusursuz takım” ismini yakıştırmışlardır. (Bkz. Eski Yunan Modları).
Text:
(İng., Alm.) Söz. Metin, tekst. Parça, konu. Güfte, şiir. Bağdarın oluşturduğu ve çalıcının seslendireceği eser, yaratı. Bu bağlamda çalıcı verili bir materyal olan “text”e bağlı kalmalıdır. Bkz. Tekst.
Tezene:
Türk halk küğünde mızrap ya da penaya verilen isim. Halk musikisi çalgılarında kullanılmaktadır. Mızrap ya da pena karşılığı olarak ele alınmalıdır.