Al
Al Fine ya da (A Fine):
Sona kadar.
Al-All-Alla:
Ölçü ve sıfat takıları (prefix).
Al-All-Alla:
(İt.) Ölçü ve sıfat takıları. Sıfatlardan önce yapılan ek. Başına eklemek. Öne yapılan ilave. Prefix.
Alaca:
Kromatik.
Alacasarlık:
Kromatizma, kromatisizm.
Alain, Jehan Ariste (1911-1940):
Jehan Ariste Alain Paris'in batısında bir banliyö yerleşimi olan St-Germain-en-Laye'de 3 Şubat 1911 tarihinde orgçalar bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası Albert bağdar, orgçalar ve hatta org yapımcısı idi; Jehan'ın sonraları birçok eserini yazacağı evlerinin orgunu yapmıştı. Jehan'ın küçük erkek kardeşi Olivier de bir orgçalar ve bağdar oldu; şüphesiz kızkardeşi Marie-Clair Alain halen günümüzde yaşamakta olan en ünlü dinleti organistlerinden birisidir. Onbir yaşında iken Jehan bağdama yapmaya ve St-Germain-en-Laye bölgesinde org çalmaya başlamıştı. Bu dönemden kalan bilinen ilk yaratısı doriyen modunda kısa bir kanon olan piyano ve armonyum için bir ikildi. Daha ileri çalışmalar yapmak ve eğitim almak üzere Jehan “Paris Conservatoire Nationale de Superior”a gitti. Paul Dukas ve Jean Roger-Ducasse ile bağdama ve Marcel Dupre ile org yorumculuğu ve doğaçlama çalıştı. Bu olağanüstü yetenekli öğretmenlerin etkilerine ek olarak Alain bazan “Paris Konservatuvarı”nın köhne düşünsel sınırları dışındaki olaylar tarafından da etki altında kaldı. Alain ailesi sıklıkla “Somme Bölgesi”ndeki “Valloires Manastırı”nı dinlenmek amacıyla birkaç günlüğüne ziyaret etmekten hoşlanırlardı. 1930 yılında yaptıkları böyle bir tatilde Jehan org için yazdığı çok sayıdaki romantik ve büyüleyici eserlerden birisi için ilham aldı: “Gregoryen Şarkılar...” Yaratılarında tonaliteleri için bir temel olarak Gregoryen modları sıklıkla kullandıkça Gregoryen etkisi altında kalmaya devam ediyordu. Bazan da düz şanı hatırlatıcı bir stil içinde yazıyordu: “İki Koral” (Doriyen ve Frijyen), “Ballade” (Frijyen modu içinde), “Monodi”, “Litanies”... 1931 yılında “Paris Kolonyal Sergisi”ne katıldı ve orada Uzakdoğu'nun müziği, dansı ve felsefeleri ile tanıştı. İşte bu etkilerle “Agni Yavishta için İki Dans” (iki tuhaf “ateş dansı”, Agni Yavishta Hindu ateş tanrısıdır) ve “Le Jardin Suspendu” (bir “chaconne” üzerine modellenmiş çekici, rüyasal bir eser) yazıldı. Jehan üzerindeki bir başka etki de caz müziği olmuştur, örneğin “Üç Dans” isimli bağdasının birinci ve üçüncü bölümleri caz benzeri düzümler içerir. Açılımın diğer ucunda ise barok ve diğer erken çağ küğlerine duyulan ilginin bir canlanışı yer almaktadır. Oldukça kısa süren yaşamının büyük bölümünde Jehan'ın sanatı için “salt mutluluğun biçimi” tanımlamasını yapabiliriz; ayrıca küğde olduğu kadar resim ve şiir alanlarında da ifade aramıştır. Yanında daima çizim yapabileceği, yazabileceği ya da bağdayabileceği boş sayfaları olan ufak bir defter taşımıştır. Sonraları boş sayfalar üzerine hızlı bir şekilde çiziktirebileceği veya küğsel fikirlerini aktarabileceği ya da resimlerini karalayabileceği özel bir beş uçlu mürekkepli kalem edinmiştir. El yazısı partiturları sıklıkla bir çizim veya bir alıntı ile ya da ikisi ile bir arada bulunurdu. 1935 yılında Alain çocukluk aşkı Madeline Payan ile evlendi, ancak bu evlilik mutsuzluk getirdi ve ailesinde derin çatlaklara yol açtı; sağaltılması uzun zaman gerektirdi. Jehan ve Madeline zorluklarının arttığı zaman sürecinde üç çocuk sahibi oldular. Jehan yaşamı süresince ertikten bir küğcü olarak yapabildiği kadarıyla ailesine destek olmaya çalıştı. Küğlerinin birçoğunu boşluk bulabildiği anlarda, örneğin tren yolculuklarında veya hatta konservatuvardaki dersleri esnasında el altından yazmıştır. Kalan birkaç yıllık ömründe yaşamının gerginlik dolu koşulları giderek kötüleşti. 1937 yılında Fransız Alpleri'nde tatil yaparlarken yaşı henüz yirmiüç olan kızkardeşi Odile dağ sporları yaptıkları bir sırada küçük kardeşi Olivier'in düşmesini engellemeye çalışırken bir kaza sonucu öldü. Jehan'ın büyük acısı ve kardeşinin ölümünden duyduğu keder birdenbire dağardaki en olağanüstü ve eşsiz küğ eserlerinden birisine dönüştü: “Litanies”. Bu yaratıyı Odile'in ölümünden yalnızca birkaç gün önce bitirebilmişti. Ayrıca daha olağanüstü olan “Litanies”i bitirdiği hafta içerisinde bir diğer önemli yaratısını “Deuils”i de tamamlamıştı. Odile'in ölümü kendi içsel korkularının artmasına da yol açtı; erken ve trajik bir ölümle karşılaştı. Sanatçının son yaratısı anıtsal trilojisi “Üç Dans”ın bitirilememiş orkestrasyonu oldu. Alain'in öğrencileri ve çalışma arkadaşları O'nu Paris ve St-Germain-en-Laye caddelerinde vahşi motor yarışlarına katılmasıyla ve motorsiklet üzerinde gözüpek biri olarak hatırlayacaklardır. Jehan İkinci Dünya Savaşı'nda 8. Fransız Tank Tümeni'nde görevlendirildi, Belçika mücadelesi sırasında tehlikeli görevler için sıklıkla gönüllü oluyordu. 20 Haziran 1940 tarihinde “Saumur”un doğu tarafında düşman ilerlemesini kontrol için verilen bir görevi kabul etti; yaratıcılığının doruğundaki orgçalar, bağdar ve süvari Jehan Ariste Alain, ülkesini savunurken kalbinden aldığı bir kurşunla yere düştü.
Alamire, Petrus (XVI. Yüzyıl):
Renkli bir yaşamı olan ve hatta İngiltere adına casusluk dahi yapan ve takma bir isim kullanarak şu anda Belçika topraklarında kalan bölgeye kapağı atarak yaşamını sürdüren Petrus Alamire’yi bir bağdar olarak tanımlamak yanıltıcı olacaktır. Alman ve muhtemelen ismi Petrus Imhoff olan bu kişinin küğe yeteneği bulunmaktaydı. Özellikle kopist olarak çalışan Petrus Imhoff çok güzel kitaplar üretti. Özenle hazırlanmış bu kitaplar Kraliyet tarafından önemli hediyeler olarak kullanılmaya başlanınca olağanüstü talep gördü; bu nedenle iyi koşullarda saklandılar. Alamire zamanının küğünü (ki kökeni tam olarak bilinemiyordu) büyük bir olasılıkla diğer ülkelere yaptığı yolculuklarda topladı. Nesilden nesile devredilen yaklaşık sekizyüzelli eser kırksekiz koro kitabında yer almaktadır. Hatta kitap ciltleri içinde keşfedilen küğ, açıkçası yanlış bir şekilde kopyalanmış ve bu amaç için kullanılmıştır. Petrus Alamire’nin ününün bütün Avrupa’ya yayıldığını ve O’nun zengin evlerine bu enfes dokümanları temin ettiğini biliyoruz.
Prof. Hazar Alapınar 1942 İstanbul doğumludur. “Alman Lisesi”nde, “İstanbul Belediye Konservatuvarı”nda (Ekrem Zeki Ün ile), “Ankara Devlet Konservatuvarı”nda (Necdet Remzi Atak ile), “Köln Küğ Yüksek Okulu”nda “Berta Volmer ve Max Rostal ile) öğrenim görmüştür. “İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Keman Dalı” öğretim üyeliğinden 2003 yılında emekli olan sanatçı, aynı kurumda anasanat dalı başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği ve müdürlük gibi görevlerde bulunmuştur. Yorumcu olarak, orkestra eşliğinde dinletiler, resitaller ve oda küğü etkinliklerinin yanı sıra “Ulusal Keman Yarışmaları”nda jüri üyelikleri vardır. Öğrencileri, Türkiye’de ve yurt dışında çeşitli orkestralarda görev yapmaktadır. Bunların arasında yarışmalarda ödül alanlar, oda küğü alanında çalışanlar ve yalkıcı olarak dinleti verenler yer almaktadır. Ödül ve Yaratıları: Ankara Opus Dergisi Mozart Sonat Yarışması 2. Ödül (1966), TRT Çağdaş Türk Eğitim Müziği Dalında Ödül (1971), “Cura” adlı okul şarkıları kitabı (1971), Akbank Çocuk Şarkıları Yarışması’nda Ödül (1976 ve 1977), Keman ve Piyano İçin Üç Parça (1977, 2015, 2017), Mini Diyaloglar Keman-Piyano İçin Albüm (1998), değişik tarihlerde yayınlanmış keman tarihi ve küğle ilgili makaleler, Piyano İçin On Küçük Parça (2002), Keman Yapım Tarihi (2003), Cura’nın genişletilmiş ikinci baskısı (2003), Solo Keman İçin Beş Parça (2005), Solo Keman İçin Beş Parça (2006), Keman İçin Pozisyon Çalışmaları ve Etütler (2005) Ivan Galamian -Keman Çalmanın Temel İlkeleri ve Yöntemleri- (Çeviri-2006), Andante Müzik Dergisi Donizetti Klasik Müzik Ödülleri "Yılın Müzik Eğitimcisi Onur Ödülü - 2011), Keman İçin Teknik Çalışmalar (2013). Öğrencileri için düzenlediği dinletilerin (İzmir, İstanbul, Eskişehir, Ankara, Bursa) yanı sıra Alapınar’ın etkinliklerinden birkaç örnek: İzmir Devlet Senfoni Orkestrası dinletilerine kuruluş aşamasında konuk sanatçı olarak katılım, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile yalkıcı olarak dinleti (1978), İzmir Devlet Opera ve Balesi Salonu’nda oda küğü dinletisi (1983), aynı dinletinin TRT televizyon kaydı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti M.E.B. Devlet Senfoni Orkestrası’na yalkıcı olarak katılım (1989), aynı orkestrada başkemancı olarak dinleti (1990), İzmir I. Müzik Şenliği’nde Çağdaş Alapınar ile resital (1990), ressam Fahir Aksoy grubu ile dolaşı, açıklamalı dinletiler: Aydın, Denizli, Muğla, Çanakkale, Balıkesir, Manisa (1982-83), Barok Akşamı, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Salonu (Çağdaş Alapınar Gençay ve Yusuf Gençay ile - 1999), küğ, eğitim, sanat konularını içeren konferans, söyleşi, panel ve sempozyumlar. Anadolu Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi Salonu, Çağdaş Alapınar Gençay ile açıklamalı dinleti, konuşmacı olarak Prof. Önder Kütahyalı (2006), Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası’na yalkıcı olarak katılım (2008). Hazar Alapınar 01.10.1987 tarihinde doçent, 15.11.1996 tarihinde profesör olmuş, 07.05.1985 tarihinde İzmir Devlet Konservatuvarı Müzik Bölümü Başkanlığı’nı üstlenmiş, 14.05.1985, 13.02.1987, 10.01.1989-1991 tarihlerinde aynı okulun Yaylı Çalgılar Anasanat Dalı Başkanlığını yürütmüştür. Sanatçı 01.03.1993-09.01.1996 tarihleri arasında Müzik Bölümü Başkanı olmuş, 22.12.1995-07.02.1997 tarihleri arasında Müdürlük yapmış ve bu görevinden kendi isteği ile ayrılmıştır. Hazar Alapınar 18.08.2003 tarihinde emekli olmuştur.
Alba:
(İsp.) Bkz. Albado.
Albado:
(İsp.) Sabah küğü. (Bkz.) Alba.
Fransız kökenli Alman piyanisti ve bağdarı olan Eugene d’Albert Glasgow’da doğmuştur. “Covent Garden”daki “Kraliyet Tiyatrosu”ndaki bale topluluğunun yöneticisi olan babasının Londra’da yaşaması nedeniyle ilk küğ eğitimini burada almıştır. Bir dinleti piyanisti olarak ertiksel anlamda elde ettiği ilk başarılardan sonra dikkatlerini operaya çevirmiştir. Sayısız çalgısal yaratılar ve aralarında “Der Tiefland”ın (Ova) da bulunduğu yirmi opera bağdamıştır. d’Albert’in en tanınmış operası olan “Der Tiefland” küğsel bir dramadır ve ilk kez 1903 yılında Prag’da sahneye konulmuştur. Ayrıca flütist Kral Büyük Frederick konusu üzerine bir küğsel komedi de yazmıştır. Sahne için son eseri “Mister Wu” ölümü nedeniyle tamamlanamamıştır. İki piyano, bir viyolonsel konçertosu ile bir sinfonisini belirtmeden geçmemek gerekir. Daha çok “Der Tiefland”ın “Sinfonik Önçalın”ı ile tanınmaktadır. Orijinal yaratıları arasında Op. 1 Ardış, bir sonat ve çok sayıda kısa parçası bulunmaktadır.
6 Şubat 1941 tarihinde New York'ta dünyaya gelen Stephen Albert küğ eğitimine gençlik çağlarında piyano, korno ve trompet çalışarak başlamıştır. Onbeş yaşında iken Elie Siegmeister ile bağdama öğrenmeye karar vermiş ve iki yıl sonra “Eastman Küğ Okulu”na girmiştir. Bu okulda Bernard Rogers ile çalışma olanağını elde etmiştir. Bağdama çalışmalarını sonraları Stockholm'de Karl-Birger Blomdahl ile sürdürmüş, “Philadelphia Küğ Akademisi”nde Joseph Castaldo ile çalışarak 1962 yılında diploma almıştır. 1963 yılında “Pennsylvania Üniversitesi”nde George Rochberg ile çalışan sanatçı, “Nehrin Akışı” isimli sinfonisi ile 1985 yılında küğ alanında “Pulitzer Ödülü”nü kazanmıştır. 1985-1988 yılları arasında “Seattle Sinfoni Orkestrası”nda yerleşik bağdar olarak hizmet vermiş, “Chicago”, “National”, “Pittsburgh”, “Baltimore” ve “Seattle” sinfoni orkestralarından, “Philadelphia Orkestrası”ndan, “New York Filarmoni”den, “Lincoln Center Oda Küğü Derneği”nden ve “Kongre Kütüphanesi”nden eser siparişleri almıştır. Kazandığı diğer ödüller ve onurlandırmalar arasında “MacDowell Colony” bursları, bir “Huntington Hartford” bursu, iki “Guggenheim” bursu, iki “Roma Ödülü” ve “Martha Baird Rockfeller Vakfı”, “Güzel Sanatlar için Ulusal Bağış”, “Ford Vakfı” ve “Alice M. Ditson Vakfı”ndan ödenekler ile bağışlar vardır. 1988 yılından ölümüne dek “Juilliard Küğ Okulu”nda bağdama öğretmeni olarak çalışmıştır. Ayrıca “Ford Vakfı”nın ödeneği altında Lima ve Ohio'daki halk okullarında da öğretmenlik yapmıştır. 1968'den 1970'e dek “Philadelphia Küğ Akademisi”nde, 1970-1971 yıllarında “Stanford Üniversitesi”nde ve 1974-1976 yıllarında “Smith Koleji”nde görev almıştır.
Alberti Bası:
Elçinli bir çalgıda sağ el ezgiyi seslendirirken sol elin uygu(ların) notalarını ayrık ve eşit bir biçimde kesintisiz olarak çalmasına denilir. (Bkz: Basse d'Alberti). Bu tarz eşlikleri yazdığı elçinli çalgılar için küğlerinde yoğun bir şekilde kullanan ilk bağdar olduğu için ismini 18. yüzyıl İtalyan bağdarı Domenico Alberti'nin soy isminden alır. Bu stil Haydn, Mozart, Clementi ve Beethoven gibi klasıl dönem bağdarları tarafından sıklıkla kullanılmıştır ve çağdaşları tarafından da sevilerek benzetlenmiştir. Aşağıda "Alberti Bası" kullanılarak yazılmış iki örnek yer almaktadır. Bunlardan ilki Wolfgang Amadeus Mozart'ın 545 Küchel sayılı Büyük Do'dan piyano sonatına, ikincisi ise Muzio Clementi'nin Op. 36, No. 6 sırasayılı Büyük Re'den piyano için sonatinasına aittir. Lütfen bu yaratıların sol el eşliklerini dikkatle inceleyiniz:
Aşağıda göreceğiniz dizeklerden ilki I - IV - V7 - I şeklinde düzenlenmiş bir uygu yürüyüşüne aittir. İkinci dizekte ise bu uygu yürüyüşüne karşılık gelen "Alberti Bası" uygulamasını görmektesiniz:
Alborada (İspanya):
Güneş doğarken çalınan küğ.
Albrechtsberger, Johann Georg (1736-1809):
Franz Joseph Haydn’ın çağdaşı olan Albrechtsberger ünlü bir orgçalar ve saygı duyulan bir öğretmen olduğu kadar verimli bir bağdardı. Her ne kadar Wolfgang Amadeus Mozart O’nun org çalışının diğer orgçalarlar hakkında belli bir hükme varılabilecek bir standard olarak ele alınması gerektiğini düşünmekte idiyse de Albrechtsberger en çok öğretmenliği ve kuramcılığı ile hatırlanmaktadır. Sanatçıyı çok büyük övgülerle değerlendiren Haydn, Beethoven’i çalışması için 1794 yılında Albrechtsberger’e gönderdi, bu birliktelik iki yıl kadar sürdü. Albrechtsberger, barok kontrapunt geleneğini anıtsallaştırdı. “Viyana Okulu” üzerindeki etkisi oldukça büyüktür ve Mozart’ın geç dönem yaratıları ile Beethoven’in bellibaşlı fugal pasajlarında bu etki görülebilir.
Dr. Musa Albukrek, 1937 yılında İstanbul’da doğdu. “Beyoğlu Musevi Lisesi”nde okudu. Küçük yaşlarda resme olan yatkınlığı fark edildi. Okul yıllarında ünlü ressam Naile Akıncı’nın öğrencisi oldu. Okul ile eşzamanlı olarak “İstanbul Konservatuvarı”nda keman dalında eğitim gördü. 1961 yılında “İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi”nden mezun oldu. 1966 yılında “İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahpaşa Cerrahi Kliniği”nde “Genel Cerrahi İhtisası”nı tamamladı. 1989 yılında, Fransa Creteil’deki “Hospital Henri Mondor”, 1990’da İsviçre Cenevre’deki “Hospital Contonal”, 1991-1993’de Fransa Paris’teki “Hospital Leopold Bellan”, 1992-1996’da Fransa Paris’teki “Hospital Gouin”, 1997-1999’da Fransa Versailles’daki “Hospital Andre Mignot”, 2000’de Fransa Paris’teki “Hospital Leopold Bellan” gibi üniversite hastanelerinin “Kolo-Proktoloji Klinikleri”nde “Proktoloji Dalı”nda periyodik ileri staj çalışmalarında yer aldı. “Yıldız Teknik Üniversitesi Tıp Terminolojisi Dalı”nda öğretim görevlisi ve 1979 yılından bu yana “Amerikan Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü”nde ziyaretçi hekim olarak bulundu. Tıp tahsilinin yanı sıra keman öğrenimini Seyfettin Asal ile sürdürdü, “İstanbul Konservatuvarı”nda bağdar Ekrem Zeki Ün’le çalıştı. “Pre-Klasik Oda Müziği Topluluğu”nu kurarak çeşitli kültür merkezlerinde ve radyo televizyonlarda dinletiler verdi. Bu grup ayrıca yurt içi ve dışında da etkinlikler gerçekleştirdi. Keman öğreniminde ileri düzey çalışmalarını lonescu Galati ile sürdürdü. 1992 yılında küğ alanında öğrenim yapacak bir öğrenciye katkıda bulunulması amacıyla bir fon kuran küğcü Yaşar Paker adına verilen “Küğ Ödülü”nü 2006 yılında Dr. Musa Albukrek aldı. Patolog, cerrah, küğcü, ressam ve koleksiyoncu kişiliğinin yanında iyi bir küğ sanatçısı olan Dr. Musa Albukrek’e ödülünü Yaşar Paker’in yeğeni Lina Alaton ile Adil Anjel verdi. Halen dinletiler vermeye devam eden Musa Albukrek, aynı zamanda çok yönlü usta bir resim sanatçısıdır. Yıllardan beri, yaz-kış demeden, Anadolu’nun çeşitli yöreleri ile İstanbul’un yok olmaya yüz tutmuş tarihi yapılarını kendine özgü üslubu ile kağıda aktarmıştır. Çoğunlukla siyah beyaz çalışmakta ve desene ayrı bir önem vermektedir. Bugüne kadar 700’e yakın resim çalışması yapan ressam-doktor Albukrek’in karma ve kişisel resim sergilerinin yanısıra “Çizgilerle Türkiye”, “Çizgilerle Adalar”, “Çizgilerle Akdeniz Yöresi” ve “Çizgilerle İstanbul” adlı yayınlanmış dört kitabı vardır. Ayrıca, bu çok yönlü sanatçı, adadaki yıllarının birikimiyle topladığı ve evinde sergilediği, kendi yaptığı oyuncak müzesine sahiptir. Geniş pul koleksiyonu ile kültürel anlamda sergiler oluşturan sanatçının zaman zaman “Şalom Gazetesi”nde makaleleri yayınlandı. Albukrek tüm sanatsal faaliyetlerini gönüllü olarak yapmaktadır. Verdiği dinletilerin kaydı “YouTube”dan izlenebilir. Albukrek, “Ulus Musevi Okulları Marşı”nın da bağdarıdır.
1994 yılından bu yana çalışmalarını Avrupa'da sürdüren, 2003 yılından bu yana ise Viyana'da yaşayan keman sanatçısı Atilla Aldemir 1975 İstanbul doğumlu olup "Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı"nın yüksek bölümünü bitirmiştir. Çiğdem Yonat–İyicil'in keman sınıfından 1994 yılında mezun olan sanatçı ardından "Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı" bursu ile Almanya'ya gitti ve "Detmold Küğ Yüksek Okulu"nda Lukas David'in sınıfında öğrenci oldu, lisansüstü çalışmalarını pekiyi derece ile tamamladı. Bugüne kadar Ayla Erduran, Tibor Varga, Shlomo Mintz ve Ida Haendel ile ustalık kursu çalışmaları yapan sanatçı yalkıcılık diploması (konzertexamen) eğitimini "Konrad Adenauer Vakfı"ndan aldığı burs ile "Essen Folkwang Küğ Yüksek Okulu"nda Mintcho Mintchev'in sınıfından takdir derecesi alarak tamamladı. Aldemir'in ulusal ve uluslararası pek çok ödülü bulunmaktadır. Bunlardan birisi 2008 yılının Ağustos ayında Avusturya'da düzenlenen "15. Uluslararası Johannes Brahms Yarışması"nda viyola dalında 75 sanatçı arasından aldığı üçüncülük ve en iyi çağdaş yaratı yorumu ödülüdür. Sanatçı 2007 yılında aynı yarışmanın keman dalında ikincilik ödülünü kazandı ve iki özel ödüle layık görüldü. Küğ eleştirmenleri tarafından sanatçının en önemli özelliğinin "çalgısına mutlak hakimiyet, yorumda biçem duyarlılığı ve seyirciyi sürükleyen coşkuyu birarada sergileyebilme yeteneği" olduğu belirtilen Aldemir dinletilerinde 1840 yapımı J. B. Vuillaume keman kullanmaktadır.
Alet:
Çalgı, enstrüman.
Alevilerde Küğsel Yaşam:
Alevi kültüründe şiir, küğ ve oyun yaşamı oldukça zengindir. Daha henüz müslüman dini benimsenmeden ve Alevi olunmadan, yani Orta Asya günlerinden bu yana Şaman törenlerinden Hacı Bektaş-ı Veli ile Mevlana dergahlarına ve dağ başlarında yaşayan Tahtacıların yüksek tepelerde oluşturdukları açık hava tekkelerine kadar ezgiler çalınıp söylenmekte, oyunlar oynanmaktadır. Mutlu ya da mutsuz günlerde, dinsel törenlerde şiir, küğ ve oyunun yeri, Alevi toplumuna atalarından kalmıştır, yani görenekseldir.
Şaman ismiyle tanınan biliciyi törenlerde (hatta ölü gömme törenlerinde bile) çalıp söyleyen ve oynayan, halkla birlikte ağlayıp gülen, halka yön veren saygın kimse olarak tanımlayabiliriz. Örneğin büyük kentlerde vefat eden birinin ardından para ile ağıtçı kadınlar çağrıldığı bilinmektedir. Ağıtçı kadınların ağıtı şiirsel ve küğsel bir ağlayıştır. Buna benzer bir şekilde Alevilerde de şiirsel ve küğsel ağıtlar dikkatleri çekmektedir. Bazı Tahtacı boylarında vefat eden kişi mezarına götürülürken at koşturan, yarış niteliğinde oyunlar gerçekleştirenler bulunmaktadır. Mezarlıkta ya da yatırlarda kurban kesmek, yiyip-içmek, küğ eşliğinde nefesler söylemek, semahlar oynamak Tahtacılar arasında bir görenektir. İşte tüm bu etkinlikler Anadolu'da Türkmenlere de yansımıştır.
Alevilerde oyunlar küğ eşliğinde kırınılarak teatral bir görünüm sergiler. Büyük dinlerde oyuna yer verilmemişse de şiire ve küğe yer verilmiştir. Çağımızın gelişmiş toplumlarında ve çağdaş din anlayışında ise bu gereksinme artık yerine getirilmektedir.
Oyunlar ana kucağında başlar. Bebeğin beş duyusunun gelişmesine yönelik oyunlar oynanır, örneğin renklerle donanmış, seslerle şıngırdayan oyuncaklar ilgi çeker. Bebek rahat uyumak için güvence duyacağı annesinin ninnisini bekler. Bu nedenle Alevi kültüründe anneler ninni söylemeyi çok iyi öğrenirler. Bebeğin önüne ses çıkaran bazı gereçler konarak onlarla oynaması, birbirine vurması, ses çıkartması sağlanır.
Oyunlarda küğlü ya da doğrudan doğruya türkülü olanları da vardır. Yetişkin yaşa gelmiş olan gençler zaman zaman bir araya gelip dem–devran sürer, eğlenir, semah oynar, yakmalar söylerler. Bazan yakmaları karşılıklı kızlarla oğlanlar söyler. Onlara saz, ud, keman gibi çalgılar eşlik eder. Yakmalar, gençler arasında olsun büyüklerde olsun genellikle Karacaoğlan'dan ya da kendi uydurmaları örneklerden olur.
Yakma, bir kıta yani dört dizeden oluşur, 6 + 5 = 11 hecelidir. Hep hece vezniyle uyum gösterir. Arada bir coşanlar olursa, yakmayı üçlerler. Yakma söyleyen, kendisinden sonra söylemesini istediği biri olursa, ona "vaardı kardaşlık" diyerek ya da isim söyleyerek yol gösterir. Böylece aralarında oluşturdukları muhabbet geç vakitlere kadar sürer. Yakmalar ezgi niteliğindedir. Ağır ve acıklı söylenir, sitem doludur. Asla oyun havasına çevrilmez. Bazı Alevi toplumlarında bunlara "deyiş", "koşma", "Karacaoğlan" da denir.
Dem–devran sürerken, bayramlarda, düğünlerde kıvrak havalar çalıp oynayanlar, zeybek kırınanlar da olur. Özellikle kızlar kış geceleri bir araya gelir, leğen çalarak, kıvrak havalar söyleyerek oynar. Uzak yörelerden, başka toplumlardan onlara has oyunlar öğrenip oynayanlar da vardır.
Aleviler arasında yetişen ozanların şiirleri, deyişleri, yakmaları ve koşmaları, nefesleri her ne kadar dinsel nitelikte tarikatla ilgiliyse de genelde tüm doğaya, doğal yapıya, insanlık ve yaşam kurallarına, sevecenliğe yöneliktir. Pek çoğu acıklı ezgidir ya da eleştiri kapsamında gerçekçidir; duygusal ve uyarıcıdır. Kısacası Aleviliğin felsefesini, düşüncesini açık seçik yansıtmaktadır.
Alevilikte şiir küğdür, küğsel uyumla okunur. Sazı olmayan yalın şaire ya da ozana rastlanmaz. Saz yol göstermeden türkü söylenmez.
Semah oynamanın da belli bir göreneği bulunmaktadır. Ulu orta her yerde, her zaman semah oynanmaz. Ancak ağırbaşlı ve saygın dem-devran sürerken semah oynanır. Tarikatın ilgili törenlerde, kurban adaklarında, bayramlarda oluşturulan demlerde gençler ya da ermişlerce kadın–erkek karşılıklı oynanır. Sazandar semah havası çalmaya başladığında kadınlardan biri ya da ikisi kalkar, semah oynayacakları erkeği seçer, önüne diz çöker, sağ elini erkeğin sol omuzuna koyar, bir o yandan bir bu yandan şakak şakağa tokuşup niyaz eder ve sazandarın sol ilerisinde meydana geçerek dar'a durur. Erkek de sazandarın sağ ilerisinde yer alır. Ayakları çıplaktır. Sağ ayaklarının baş parmaklarını sol ayaklarının baş parmakları üstüne koyarak karşılıklı duruşurlar. Nefes, söylenmeye başlayınca kadın erkeğe vararak bir kez daha niyaz edip yerine geçer ve semah başlar. Havaya göre kollar bir sağa, bir sola salınır, turnalar gibi sanki uçarcasına küğün tartımıyla karşılıklı oynarlar. Semahın bu salınma bölümüne "ağırlama" denir; ağırlamada kollardan başka vücudun hiçbir yerinde hareket yoktur. Bir süre sonra "ağırlama" bölümü biter ve saz çalan kişi "Allah! Allah! Gerçeğin demine Hu!" der. Kollar dize doğru düşürülür ve sağ elin işaret parmağı dudaklara götürülerek niyaz edilir. Arkasından semahın "yeldirme" bölümü başlar. Oyuncular sazandara dikey olarak küğe uyup bir ileri bir geri gider gelir, hem de kol hareketleriyle el ele geldikleri olur. Ardından da "çark" başlar, Sazandara sırt vermeden (yani arkalarını dönmeden) hem kendi etraflarında, hem de meydan etrafında birbirlerine yüz ve el vererek dönülür. Bu dönüş dünyanın kendi etrafında ve güneşin etrafındaki dönüşünü simgeler.
Pek çok kişi, bu arada Aleviler bile semahın Muhammed'den, Ali'den kaldığını söylerlerse de bu düşüncenin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Arap toplumlarında bu tür bir oyun bulunmamaktadır. Şiilerde de semah diye bir şey bilinmemektedir. Ancak Türkmenistan'da ve Azerbaycan'da bazı oyunlarda semahlarda olduğu gibi kol salınmaları yansımaktadır. Semah tamamen Alevilerin eski göreneklerine, inançlarına dayanarak oluşturdukları kendilerine has bir oyundur.
Oyunda demde bulunan herkes küğün tartımına uyarak şaplak çalar ve tempo tutarlar. Sonra yine "yeldirme" başlar. Ardından "çark" (oyuncular çark ederken yine şaplak çalınır), yine "yeldirme", bir kez daha "çark" (çarklarda üç kez dönülür) ve yine "yeldirme"ye geçilir. "Acap Şah'a giden yollar bu mudur?" derken hemen bağlantıya geçilir. "Allah Allah Allah, Gerçeğin demine Hu!" diyerek oyun bitirilir. Oyuncular sazandarın ya da mürşidin önünde diz kırar ve yere niyaz eder, yani toprağı öpmüş olurlar. Ardından kutsal içki sunulur. Kadın önce erkeğine doluyu sunar, sonra mürşide, mürebbiye, sazandara ve sıra ile demde bulunan herkese dolu verir, niyazlaşır, bu arada sazandar da nefesin ya da oyunun bağlantısını verir.
Eğlence türü demlerde söylenen yakmalar, koşmalar olduğu gibi semah havaları da vardır. Örneğin Nida Tüfekçi'nin derlediği ve notaya aldığı Karacaoğlan'ın bir koşmasıyla oluşmuş semah havası çok ilginçtir:
Gine dertli iniliyorsun,
Sarı Turnam sinen paralandı mı?
Hiç el değmeden de iniliyorsun,
Yoksa ciğerlerin parelendi mi, parelendi mi?
Yoksa sana düzen mi düzdüler,
Perdelerin tel tel edip üzdüler,
Tellerini sırmadan mı süzdüler,
Allı Turnam telli de Turnam,
Sinen yaralandı mı, yoksa ciğerlerin parelendi mi?
Havayı ey deli gönül havayı,
Ay doğmadan şavkı vurmuş ovayı,
Türkmen kızı katar etmiş mayayı,
Çekip gider bir gözleri sürmeli,
Hay hay - Çekip gider bir gözleri sürmeli,
Hay hay - Çekip gider bir gözleri sürmeli,
Kur(u) kütük yanmayınca tüter mi,
Ak gerdanda çifte benler biter mi?
Vakti gelmeyince bülbül öter mi,
Ötüp gider bir gözleri sürmeli,
Hay hay, hay - Dere Kenarında yeller hurmayı,
Kılavuz ederler telli durnayı
Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi,
Çözüp gider bir gözleri sürmeli...
Hay hay - Çözüp gider bir gözleri sürmeli...
Karacaoğlan der ki geçti ne fayda,
Bir vefa kalmadı ok ile yayda.
Bazı yörelerimizde de bu tür, hatta daha da eğlenceli semah havaları bulunmaktadır. Bu hava ile çok daha hareketli ve coşkulu semah dönülür. Aslında semah havaları Alevi toplumlarına, yörelere ve köylere göre ayrıcalıklar gösterir. Bu arada tür bakımından ayrılanlar da vardır. Erkân semahı, Turnalar semahı, Kırklar semahı, hatta mengi ya da bengi bile semah türünden olup, benzer döngü ve hareketlerle müzik eşliğinde oynanır.
Alevilikte dinsel olsun dünyasal olsun tüm yaşamda şiir, küğ ve oyun bir olgu olarak vardır. Kökeni de doğaya, doğal yapıdan oluşan göreneksel gelişmelere ve öz birliğine dayanır. Bunlar yaşam kurallarının öngördüğü çağdaş ve geleceğe yönelik gereksinmelerdir.
Franco Alfano 8 Mart 1875 tarihinde Napoli yakınlarındaki Posillipo’da doğdu. Napoli’de Alessandro Longo ile piyano çalıştı ve daha sonra “San Pietro a Maiella Konservatuvarı”na devam etti. Bu okulda Camillo de Nardis ile uyum bilgisi ve Paolo Serrao ile bağdama çalıştı. 1895 yılında Alfano Leipzig’e gitti ve çalışmalarına bu kentte Sitt ve Jadassohn ile devam etti. Ertesi yıl Berlin’e yerleşti ve meslek yaşamına bir piyanist olarak başladı. İlk operası olan “Miranda”yı bu dönemde bağdamıştır. İkinci operası “La Fonte di Enschir”i 1898 yılında yazdı, ancak Breslan’daki ilk sahneye konuluşunda bu eser beğeni toplayamadı. 1900 yılında Alfano Paris’e yerleşme kararı aldı. Bu kentte “Folies Bergères” için “Napoli” ve “Lorenza” isimlerini taşıyan iki başarılı bale yaratısı ortaya koydu; her ikisi de ilk kez 1901 yılında oynandı. Alfano daha sonra Moskova’ya göç etti, burada Tolstoy’un eseri üzerine şekillendirilmiş ve en çok tanınan eseri “Risurrezione”yi yazdı. Bu opera ile uluslararası bir ün kazandı ve eser 30 Kasım 1904 tarihinde Turin kentindeki “Vittorio Emanuele Tiyatrosu”ndaki ilk yorumlanışında bir başyapıt olarak övgüler derledi. Brüksel, Berlin, Madrid, Paris gibi önemli Avrupa kentlerinde ve denizaşırı ülkelerde sahneye konulan “Risurrezione” Alfano’nun en iyi tanınan eseri olarak yerini korumuştur. Bu opera tipik İtalyan “Verismo” kuşağının bir örneği olarak etiketlenmişse de Alfano’nun stili zaten “Verismo”nun ötesinde, Puccini’nin olgunluk dönemi eserleri olan “La Fanciulla del West” (Altın Batı’nın Kızı) ve “La Rondine” (Kırlangıç) gibi örneklerde varolanın aksine, güçlü Avrupa modernistik etkileri ile gelişmişti. İtalyan Operası Debussy, Rimsky–Korsakov ve Richard Strauss’un etkisi altında renkleniyor ve zenginleşiyordu. Alfano 1914 yılında İtalya’ya geri döndü, San Remo’nun sahil beldesinde dinlenmeye çekildi. Artık bu kasaba bağdarın kalan yaşamını geçireceği bir yerdi. Alfano İtalya’da çeşitli saygın öğretmenlik konumları da elde etti, bunlar arasında “Bologna Lisesi”ndeki bağdama öğretmenliği ile 1918 yılında üstlendiği “Bologna Konservatuvarı”ndaki müdürlüğü sayılabilir. 1923 yılından 1939 yılına dek Turin’deki “Giuseppe Verdi Konservatuvarı”nın direktörlüğünü yaptı. 1940 yılında Palermo’daki “Massimo Tiyatrosu”nun yöneticiliğine atandı ve bu görevde iki yıl kadar kaldı. Alfano bunların dışında 1942–1947 yılları arasında Roma “Santa Cecilia Akademisi”nin opera bölümünde direktör olarak hizmet verdi ve 1947–1950 arasında Pesaro “Rossini Konservatuvarı”nın müdürü oldu. Alfano, olağanüstü verimli çalışmasına ve bol sayıdaki ürününe karşın günümüzde esas olarak Puccini’nin “Turandot”unu tamamlamasıyla hatırlanmaktadır. Eserleri arasında oniki opera (tamamlayamadığı operası “I Cavalieri e la Bella” ile “Sakùntala”nın tekrar yazımı dikkate alındığı takdirde ondört opera), dört bale ile çeşitli diğer yaratılar sayılabilir. Puccini’nin arkadaşı olan Maestro Toscanini ve tanınmış nota basımevi “Ricordi”nin sahibi Tito Ricordi, Alfano’yu “Turandot”un final kısmındaki dağınık notaları toparlama ve tamamlama hizmetine aldılar. Ancak ne yazık ki Alfano’nun bu opera için final olarak yazdığı ve dünya çapında genel kabul gören versiyon, 1926 yılındaki ilk temsilinden önce Toscanini tarafından insafsızca kısaltıldı. Alfano’nun orijinal bitirişiyle karşılaştırıldığında kısaltılmış versiyon açıkça belli bir şekilde süreklilikten ve bir düzlem oluşturmaktan uzak kalmaktadır. “La Leggenda di Sakùntala” ilk kez Bologna’daki “Teatro Comunale”de 10 Aralık 1921 tarihinde sahneye konulmuştur. Eski Hint ortamında kurgulanmış operada orkestral ve vokal ögelerin büyük ustalıkla kullanıldığını hemen görebiliriz; ezgisel yapısı karmaşıktır, ancak tekrarlanan duyurumlar üzerindeki yeni incelikli bağlantılar tutarlı ve göz önündedir. Alfano cönkte, Kalidasa’nın özgün edebi eserine olağanüstü sadık kalmasına karşın, operanın süresine makul bir uzunluk getirmek amacıyla final perdesinde bazı değişiklikler yapmıştır. Ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı’nda orijinal partitur tahrip olmuştur. Bunun üzerine Alfano orijinalden tekrar “anımsayabildiği kadarıyla” ve piyano için yazılmış adaptasyonu temel alarak 1951–52’de operayı tekrar yapılandırmıştır. İşte tekrar inşa ettiği bu yapıyı “Sakùntala” olarak isimlendirmiştir. Bu yeni oluşumun ilk temsili Gianandrea Gavazzeni’nin yönetiminde 9 Ocak 1952’de Roma’da “Teatro dell’ Opera”da gerçekleştirilmiştir. Franco Alfano çok sevdiği San Remo’da 27 Ekim 1954 tarihinde ölmüştür. Bağdarın önemli yaratılarının bir listesi aşağıda sunulmuştur:
Orkestral Müzikleri:
• 2 sinfoni, (Birincisi “Sinfonia Classica” olarak gözden geçirilip yeniden düzenlenmiştir.)
• “Sakuntala”dan “Dans” ve “Final”,
• Romantik Ardış
• Orkestra için bir “Dans”.
Konçertoları:
• Piyano Obligato ile Küçük Orkestra için Divertimento,
• Yaylı Çalgılar Üçülü için Konçerto.
Oda Müzikleri:
• Viyolonsel Sonatı,
• Keman Sonatı,
• Üç Yaylı Çalgılar Dördülü,
• Piyanolu Beşil
• Diğer Oda Müziği Yaratıları.
Ses için Müzikleri:
• É giunto il nostro ultimo autunno,
• Beş Yeni Tagoriyen Şiir,
• Yeni Tagoriyen Şiirler,
• Üç Lirik Şiir,
• Üç “Rabinranadth Tagore” Şiiri
• Diğer Şarkılar.
Baleleri:
• “Lorenza”
• “Napoli”
• “Vesuvius”.
Operaları:
• “I Cavalieri e la Bella”,
• “Cyrano de Bergerac,
• “Il Dottor Antonio”,
• “La Fonte di Enschir”,
• “La Leggenda di Sakuntala”,
• “Madonna Imperia”
• “L’ombra di Don Giovanni” (Daha sonra gözden geçirerek “Don Juan de Manara” ismini verdi)
• “Il Principe Zilah”,
• “Risurrezione”
• “L’ultimo Lord”.
İsveç’li bağdar, yönetken ve kemancı Alfvén Stockholm’de doğdu ve küğ eğitimini bu kentte aldı. Sanatçı hatırı sayılır miktarda orkestral, koral, vokal yaratılar ve oda küğü eserleri yazdı. Alfvén kendi ülkesi dışında “Birinci İsveç Rapsodisi”, “Midsommarvaka” gibi yaratıları ile bilinmektedir. Bunlardan başka beş sinfonisi, ülkesinin kültüründen kaynağını alan vokal küğleri ve oda küğleri dikkatleri çekmektedir.
Sanatçı 1954 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da yapan Algın 1977 yılında “Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Trombon Bölümü”nü bitirdi. Mezuniyetinden sonra Ankara’da bulunan “Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Orkestrası”nda çalışmaya başladı. Otuz yıldır bu kurumda çalışan sanatçı süre içerisinde onyedi yıl trombon grup şefliği, dört yıl teknik kurul üyeliği, iki yıl da orkestra müdürlüğü görevlerini yaptı. Ankara’daki görevinin yanısıra 1992 yılında “Mersin Devlet Opera ve Balesi”nin kuruluşunda koordinatörlük ve sınav kurulu üyeliği de yapan Algın pek çok vakıf, dernek ve sivil örgütün üyeliğini yapmaktadır. Çeşitli yıllarda TOBAV (Tiyatro ve Bale Çalışanları Vakfı ) genel sekreterliği, KİV (Kültürel İletişim Vakfı ) kurucu üyeliği ve ikinci başkanlığı, OBV (Opera ve Bale Sanatlarını Geliştirme Vakfı) kurucu üyeliği ve bu vakfın iki dönem yönetim kurulu başkanlığını yaptı. Sanatsal araştırmacı kimliği bulunan Algın’ın üniversitelerde ve sivil örgütlerde yapmış olduğu sanatsal içerikli konferanslarının yanısıra çeşitli dergilerde çok sayıda sanatsal makale, araştırma ve inceleme yazıları bulunmaktadır. “Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü” genel müdür danışmanlığı, genel koordinatörlük ve genel müdürlük basın–yayın ve yayımlar sorumlusu görevlerini uzunca bir süre yapan sanatçı anılan kurumun orkestrasından trombon sanatçısı olarak emekli olmuştur.
1965 yılında Ankara’da doğdu. Yedi yaşında babasından cura dersleri almaya başladı. Hemen ardından bir yıl sonra babasını kaybetti. Üç yıl sonra Turhan Tuna’dan ilk keman derslerini almaya başladı.1985 yılında “Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü”ne girdi. Burada Feridun Büyükaksoy ile dört yıl çalıştı. 1989 yılında açılan “Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası”nın sınavlarını kazandı. Şafak Alıcıoğlu halen bu orkestranın keman sanatçısı olarak görevine devam etmektedir.
Alıştırma:
Çalgıcının ya da ırlayıcının çalış ya da ırlayış ustalığı kazanmak amacıyla gerçekleştirdiği çalışmalara verilen genel isim. Uygulamacının belirli bir teknik güçlüğü yenmesi üzerine düzenlenmiş etüdleri kapsar. Parmak, yay ya da ses alıştırmaları. Genellikle ilgili çalgı ya da ses için spesifik olarak belirlenmiş egzersiz çalışması. Alm. Übung, İng. Exercise. Alıştırma için kullanılan bir başka terim "Çalışmalık"tır. Çalgıda çoğunlukla parmak ya da yay alıştırmalarını içerir. Düzenlenmiş eğitici ses dizileri.
Gümülcine’nin İğdere köyünde doğmuştur. Babası piyade yüzbaşısı Ali Sabahattin Bey’in görev yerinin sık sık değişmesi dolayısıyla ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında tamamlamıştır. 1921 yılında Edremit’e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak “Balıkesir Öğretmen Okulu”na giren Sabahattin Ali beş yıl burada okumuş, daha sonra “İstanbul Öğretmen Okulu”ndan 1926 yılında mezun olmuştur. Bir yıl kadar Yozgat’ta ilkokul öğretmenliği yapmış, “Milli Eğitim Bakanlığı”nın açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya gitmiş ve 1928–1930 arasında iki yıl orada okumuştur. Yurda döndükten sonra Aydın ve Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır. Konya’da bulunduğu sırada bir arkadaş toplantısında Atatürk’ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla 1932 yılında tutuklanmış, bir yıla mahkum olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla 1933 yılında özgürlüğüne kavuşmuştur. Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara’ya giden Sabahattin Ali “Millî Eğitim Bakanlığı”na başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur’un “eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini” istemesi üzerine Varlık dergisinde 15 Ocak 1934 tarihinde “Benim Aşkım” adlı şiirini yayımlayarak Atatürk’e bağlılığını göstermeye çalışmıştır. “İçimizdeki Şeytan” romanı milliyetçi kesimden büyük tepki toplamıştır. Nihal Atsız’ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında mahkemeyi kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, 1945 yılında İstanbul’a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır. Ancak fıkra yazdığı “La Turquie” ve “Yeni Dünya” gazeteleri, iktidarın kışkırtmasıyla meydana gelen “Tan” olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la 1946–1947 yılları arasında “Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa” gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır. Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, kapatılmış, yazılar hakkında kovuşturmalar açılmıştır. Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. “Ali Baba” dergisinde yayımladığı “Ne Zor Şeymiş” başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: “Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?”. Aynı yıl “Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü”ne alınmış, Ankara “II. Orta Okul”da öğretmenlik yapmıştır. 16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936’da askere alınmış, 1937 Eylülünde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir. Yedek subay olarak askerliğini Eskişehir’de tamamlamış, 10 Aralık 1938’de “Musiki Muallim Mektebi”nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştır. 1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini yaptıktan sonra 1941 ile 1945 yılları arasında “Ankara Devlet Konservatuvarı”nda Almanca öğretmenliği yapmıştır. Bir başka dava nedeni ile 1948’de “Paşakapısı Cezaevi”nde üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş, alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan’a kaçmaya karar vermiş, bu girişim sırasında sonradan “Milli Emniyet”le bağlantısı olduğu anlaşılan Ali Ertekin adlı kaçakçılık da yapan birisi tarafından 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında öldürülmüştür. Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü itiraf eden Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; aynı yıl çıkan aftan yararlanarak serbest bırakılmıştır.
11 Mart 2006 tarihinde saat 20.00'de "Aliağa Tüpraş Halk Eğitim Merkezi"nde "Aliağa Belediyesi Halkla İlişkiler Müdürlüğü" tarafından düzenlenen "Anadolu'dan Esintiler" isimli "Türk Halk Musikisi Gecesi"nde ülkemizde bir ilk gerçekleştirilmiş ve sahneye çıkan koro üyeleri ile yalkıcılar protokolden oluşmuştur. Aralarında Garnizon Komutanı Yüzbaşı Osman Miran, Aliağa Belediye Başkanı Tansu Kaya, Cumhuriyet Başsavcısı Levent Hardalaç, Aliağa Hakimi Mustafa Yörü, AKP İl Genel Meclis Üyesi ve Aliağa AKP İlçe Başkanı Uğur Türkan, Aliağa Belediyesi Meclis Üyesi Mustafa Uzunoğlu, Başkan Danışmanı Nazım Bilgili, Başkan Danışmanı Sedat Sarı, Konservatuvar Müdürü Cengiz Savaş, Aliağa Belediyesi Şirket Müdürü Murat Eminoğlu, Ziraat Mühendisi Erkan Gökçe, Tüpraş Teknik Emniyet ve Çevre Kontrol Müdürü Celal Toprakçı, Kaya İnşaat'ın sahibi ve Aliağa Belediye Başkanı Tansu Kaya'nın kardeşi Taner Kaya'nın bulunduğu isimler koroyu oluşturmuştu. Aliağa Belediyesi Halkla İlişkiler Müdiresi ve Başkan Yardımcısı Aysun Laçinel Bölat koronun hayır amacıyla kurulduğunu belirterek bu ilk dinletiyi ücretsiz olarak Aliağa halkına verdiklerini söylemiştir. "...İnsanların boş zamanlarını değerlendirebilecekleri alternatif etkinliklere örnek oluşturması için devlet temsilcilerinin bir araya geldiğini..." ifade eden Bölat, bu dinletinin arkasından koro olarak sosyal yardımlaşmaya örnek olacak projelere imza atılacağının altını çizdi ve koronun "Aliağa Belediyesi Konservatuvarı"nın teknik ve eğitsel alt yapısının olanaklarından yararlandığını vurguladı. "Birer profesyonel gibi büyük bir özveri ile konservatuvar eğitimcilerinin gözetiminde hazırlanan koro, kültür ve sanatın toplumumuzun buluşma noktalarından birisi olduklarını ortaya koydular." diyen Bölat farklı meslekler ve görevlerde bulunan insanların oluşturduğu bu örneğin gençlere yol gösterdiğini bildirdi. Aynı gecede Emniyet Müdürü Yaşar Özdemir bağlama ile koroya eşlik etti; Aliağa Kaymakamı Emir Osman Bulgurlu'da konuk sanatçı olarak koroya katıldı.
3 Şubat 1956 tarihinde Afyonkarahisar’da dünyaya gelen İbrahim Alimoğlu dedesi, amcası, babası ve kardeşleriyle büyük bir ailenin içinde büyüdü. İlk, orta ve lise öğrenimini Afyonkarahisar’da tamamlayarak 1979 yılında “Afyonkarahisar Eğitim Enstitüsü”nden mezun oldu. Çocukluğundan itibaren mermer tozunun içinde büyüyen İbrahim Alimoğlu, doğduğu günden bu yana dedesinin kurduğu mermer fabrikalarının gelişmesi, büyümesi ve dünya pazarlarında yer alması konusunda olağanüstü çabalar göstermiştir. Dünyanın dört bir tarafına, ülkemizin Denizli, Burdur, Afyonkarahisar yöresindeki en güzel mermerlerini ihraç ederek ülke ekonomisine katkıda bulunmaya devam etmektedir. Ailesinin işleri nedeniyle mermer satışı ile ilgili olarak çok sayıda ülkeye yolculuk yapma fırsatı bulan İbrahim Alimoğlu 2009 yılında gittiği Endonezya’da sualtı zenginlikleriyle tanışmış ve birtakım incelemeler sonunda kurduğu deniz akvaryumuyla başlayan koleksiyon hobisi, deniz fosilleriyle birlikte evlerde kullanılan her türlü eşyayı toplama gayretine dönüşmüştür. Yıllar önce başlayan bu hobi, çoğunlukla evlerimizde kullandığımız etnografik değere sahip eşyalardan oluşan çok zengin bir koleksiyon halini almıştır. 2011 yılında “Alimoğlu Kültür Sanat Araştırma Derneği”ni kuran İbrahim Alimoğlu, dernek faaliyetleri için tahsis edilen “Çeşmeli Konak”ta koleksiyonunun bir kısmını sergilemektedir. Böylesi bir oluşuma şiddetle ihtiyaç duyduğu anlaşılan Afyonkarahisar halkı, “AKSAM”a ciddi bir yakınlık göstermiştir. Halen devam eden dersleri çok sayıda Afyon’lu takip etmektedir. Afyon’a ve Afyon’un kültür sanat yaşamına katkıda bulunmayı büyük bir onur sayan Alimoğlu, halen 4 çocuğu ve 3 torunuyla dinamik bir şekilde hayata bağlanmış olup; büyüdüğü ve yaşadığı şehir olan Afyonkarahisar’a olan sevgisiyle bu kentte eksikliğini hissettiği sosyal açığı kapatmak adına etkinliklerini sürdürmektedir.
Alkan, Charles-Valentine (1813-1888):
Fransız piyanist ve bağdar Alkan, sahneye ilk kez oniki yaşında çıkarak kendi bağdaları ile başka bağdarların yaratılarından oluşan bir izlence seslendirdi. Alkan çağının çeşitli sanat dallarının temsilcileri ile önde gelen felsefecilerinin yer aldığı Paris sosyal çevresinin bir üyesiydi. 1838 yılında yakın arkadaşı Frederic Chopin ile birlikte verdikleri dinleti eleştirmenler ve kamuoyu tarafından sıcak bir ilgi ile karşılandı. Bu dinleti sonrası sanatçı belirli bir neden olmaksızın altı yıl boyunca sahnelerden uzak kaldı. Ardından yaklaşık iki yıl kadar tekrar dinletiler vermeye geri döndü, ancak daha sonra tam tamına yirmisekiz yıl kamuoyu önüne piyanist olarak çıkmadı, döndüğünde altmış yaşının üzerinde idi. Yaşadığı dönemde Alkan’ın tekniğinin Frederic Chopin ve Franz Liszt’inki ile eşdeğer olduğu düşünülmüştür. İzleyen yıllarda pedal ile ilgilenmiş, piyanoya eklenmiş bir pedal takımı ile org küğündeki verimi piyano üzerinde de elde edebilmeyi hedef almıştır. Bu çalgının teknik kaynaklarını ve verimliliğini patlama noktasına getiren pedallı piyano için çok sayıda eser ortaya koymuştur. Piyano için yaratıları büyük beceri gerektirdiğinden ancak birkaç çalıcı Alkan’ın yazdıklarının üstesinden gelme cesareti gösterebilmiştir.
Alla ballata:
(İt.) Ballad stilinde.
Alla breve:
(İt.) 2/2'lik zaman ölçütü, her ölçüde iki güçlü vuruş var olduğu anlamına gelir. 2/2'lik tartım kalıbını belirten İtalyanca terim. Küğsel parçalarda her ölçünün kaç adet eşit vuruştan oluştuğunu belirten ve donatıda değiştiricilerden sonra yer alan üstüste yazılmış rakamların bulunduğu kesitte bir "C" harfini dikey şekilde ortalayan bir çizgi ya da iki ikilik yapılanmayı belirten 2/2 rakamları ile gösterilir. Bu tam anlamıyla 4/4 zamanlamanın yarı değerindedir. İngilizcede "cut time" olarak isimlendirilir. Kısacası 4/4'lük zaman dilimini yarısına kadar indirgeyerek her bir vuruşu yarı değeri ile ilintilendirir ve bu tarz sayma yoluna gideriz. Dört dörtlük zaman diliminde vuruşlar şu şekilde değerlendirilir: kuvvetli-zayıf-orta kuvvette-zayıf. "Alla breve" de ise ölçü başına iki olarak saptadığımız vuruşların her biri kuvvetli olarak değerlendirilir. Bkz.: Sebare, Common Time. Alla breve sembolleri aşağıda yer almaktadır:
Alla camera:
(İt.) Oda küğü stilinde, oda küğü biçiminde, oda küğü tarzında.
Alla dritta:
(İt.) Dizinin hiçbir derecesi atlanmadan gerçekleştirilen basamaklı ezgi çizgisi.
Alla marcia:
(İt.) Marş tarzı, marş gibi. Yürüyüşlük, yürüyüş yapmaya yönelik küğ tarzında. Yürüyüşe yönelik. Marş, marş stilinde, yürüyüşlük benzeri. Marş tarzında bir hızla uygulayarak, marş gibi çalarak.
Alla Ongrese:
(İt.) Macar stilinde, Macar tarzında.
Allargando:
(İt.) Derece derece genişleyerek, kademeli olarak yavaşlayarak, hızı gittikçe düşürerek. Hareketi genişleterek, ağırlaştırarak. Genişleyerek. Allargando terimini diğer benzeri terimlerden ayıran özellik ağırlaşma yapılırken aynı zamanda ses gürlüğünün arttırılmasıdır. Bkz. Ritardando, Rallentando.
Alle:
(Alm.) Hep birlikte. Bütün, tüm. Hep, hepsi. Umum, tümü. İtalyanca "tutti" ile aynı anlama gelmektedir.
Alle saiten:
(Alm.) Bütün telliler. Tüm telli çalgılar. Telli çalgıların tümü. Telli çalgıların hepsi.
Allegramente:
(İt.) Neşeli, orta çabuklukta. Keyifli.
Allegrettino:
Allegretto'dan yavaş.
Allegretto:
Allegro'dan biraz yavaş bir orta hızda. Sakin bir çabuklukta. Metronomun dakikada 104-120 arası vuruş hızı.
Allegrezza:
Neşeli, sevinçli.
Allegri, Gregorio (?1582-1652):
Gregorio Allegri’nin 1582 yılı dolaylarında Roma’da doğduğu sanılmaktadır. Meslek yaşamı ile ilgili ilk kayıt 1591’de Roma’da “S. Luigi dei Francesi” koro okuluna katılımıyla ilgilidir. 1596’da soprano sesini yitirmesi nedeniyle ayrılana dek bu koronun üyeliğini sürdürmüştür. 1607 yılı civarında papalık devletinin varoşlarındaki “Fermo Katedrali”nde bağdar ve ırlayıcı olarak görevler üstlenmek üzere Roma’dan ayrıldı. Anlaşıldığına göre 1628 yılına dek burada kaldı, bu tarihte papalık korosuna girmek için açılan yarışmalı sınava katılmak amacıyla Roma’ya döndü; bu yarışmada başarılı oldu ve 1629 yılında koroya katıldı. Bu kuruma ait bir üye olmanın onuruna ve yaşamı için gerekli olan ücret garantisine ek olarak Allegri zamanının en iyi küğsel dehalarından bazıları ile çalışma ve danışma şansını elde etti. 1652’deki ölümüne dek geçen 23 yıllık süre içerisinde Allegri oldukça çok sayıda missalar, motetler ve az miktarda da çalgısal yaratılar bağdadı. Bunların arasında ilk yazılan yaylı çalgılar dördülleri içinde büyük önem taşıdığı düşünülen dört bölümlü bir sonat dahi bulunmaktadır. Anılan yaratı Franz Joseph Haydn’ın bu biçimi yerleştirmek için harcadığı çabaların hemen hemen bir yüzyıl öncesinde yazılmıştır. Allegri’nin baş yaratısı olan “Miserere Mei, Deus”un 1638 yılından önce kaleme alındığı düşünülmektedir. Bu yaratı bağdanmasının arkasından her yıl “Kutsal Hafta” boyunca “Sistine Kapeli”nde eşliksiz (a capella) koro tarafından seslendirilen beş bölümlü vokal bir yaratıdır.
Allegrissimo:
Allegro'dan hızlı.
Allegro agitato:
(İt.) Çabuk, aceleci, agite (tahrik) edilmişçesine hızlı. Heyecanlı bir yürüklükte. Cevval bir allegro. Bu terim gerektiğinde "şen bir yürüklükte" şeklinde de ele alınabilir.
Allegro animato:
Canlı, çabuk.
Allegro aperto:
Kararlı bir hızda.
Allegro appasionato:
Tutkulu, heyecanlı, çabuk.
Allegro assai:
(İt.) Daha çabuk. Daha canlı. Daha kıvrak. Son derece hareketli bir çalışla. Metronom sayısı yaklaşık 144-160 arasında olarak kabul edilir.
Allegro bravura:
Alkışı ve kutlamayı getiren bir çabukluk, bravo sesleri ile...
Allegro brillante:
Parlak, çabuk. Parlak bir çabuklukta.
Allegro brioso:
Coşkulu, sürükleyici, çabuk.
Allegro con brio:
Hızlı ve parlak çalınması gerektiğini bildirir.
Allegro con fuoco:
Azametli bir hız, görkemli bir çabukluk, ateşli bir çalış.
Allegro deciso:
Kararlı bir çabukluk.
Allegro di Wolfgango Mozart:
Mozart'ın yeni ortaya çıkan “Allegro di Wolffgango Mozart” adlı piyano konçertosu 29 Aralık 2006 Cuma günü Salzburg’da ilk kez seslendirildi. Mozart'ın bu yaratısını 1763-1766 yılları arasında, yani 6-10 yaşları civarında bağdadığı sanılmaktadır. Yaratı “Salzburg Arşidüklüğü”nün arşivi tarafından satın alınan 118 eserlik bir yazmalar kitabının içinde yer almaktadır. Yaratının Mozart’a ait olduğuna ilişkin en kuvvetli ipucu, kullanılan mürekkebin Johann Sigismund Hofmann’a ait olduğunun anlaşılmış olmasıdır. Oğul ve baba Mozart’ın 1750’li ve 60’lı yıllarda bu ustanın yaptığı kağıtları ve mürekkebi kullanmaları bu konudaki en büyük ipucu olarak kabul edilmektedir. Yaratı Salzburg'da, Mozart’ın yedi yaşında ilk dinletisini verdiği, günümüz Salzburg’unun önde gelen bir dinleti mekanı olan ve geçmişte Salzburg prenslerinin yaşadığı sarayın “Şövalyeler Salonu”nda klavsen sanatçısı Florian Birsak tarafından seslendirildi; böylece Avusturya ve Salzburg “2006 Mozart Yılı”na çok anlamlı bir dinleti ile veda etti.
Allegro furioso:
Çılgınca bir çabukluk.
Allegro giusto:
(İt.) Tam anlamıyla yürük, sıkı bir allegro veya orta düzeyde bir allegro (ne hızlı ne de yavaş). Yürük çalıştan ödün vermeyerek. Allegro’dan vazgeçmeyerek.
Allegro ma non troppo:
(İt.) Çabuk ama pek o kadar da değil. ‘Allegro’nun kendi hız derecesini aşmamak şartı ile. Çabuk, ama çok değil.
Allegro maestoso:
Görkemli bir çabukluk, ulu bir yapıya yakışır bir hız. Metronomun dakikada 80–88 arası vuruş hızı.
Allegro moderato:
Ilımlı bir çabukluk. Metronomun dakikada 88-104 arası vuruş hızı.
Allegro molto:
(İt.) “Allegro”nun kapsama alanı içinde olmakla birlikte “Allegro”ya göre daha canlı, daha çabuk. Çok çabuk. Oldukça hızlı. Bkz. Molto allegro.
Allegro scherzando:
Neşeli bir çabukluk, şakacı bir yapının hızı için kullanılan terim.
Allegro spirituoso:
Espirili, nükteli, şakacı bir çabukluk.
Allegro tranquillo:
Sakin bir hız, sade bir çabukluk.
Allegro vivace:
Canlı bir çabukluk. Metronomun dakikada 168–184 arası vuruş hızı.
Allegro vivo:
Çok canlı, çok hızlı.
Allegro-1:
(İt.) Çabuk, sevinçli. Kıvrak, çabuk ve parlak. Neşeli bir hızlılıkta. Metronom sayısı dakikada 132-144 arası kabul edilmektedir. Allegro parçalar süratli ve şevkle çalınmalıdırlar.
Allegro-2:
(İt.) Sonat, sinfoni ve konçerto gibi yaratılarda eserin bir bölümü. Bağdarın bu türde verdiği ürünlerde “Allegro” bir bölüme başlık olarak konulabilir.
Allein:
(Alm.) Yalkın, solo. Yalnız, tek başına.
Alleluia:
"Messe" gibi dini bir yaratının son kısmındaki kısa bölüm veya parça, şükür duası.
Allemanda:
İki zamanlı, süratli ve neşeli bir Alman kırını. Ardışlarda ve sonat biçiminin başlangıcında genellikle birinci bölümdür. Terim aynı zamanda bu kırının havası ya da kırında belirli bir figür anlamında da kullanılır. Bkz. Allemande.
Allemande:
Bkz. Allemanda.
2 Mayıs 1985 tarihinde İngiltere’de doğan Lily Rose Beatrice Allen “Brit Ödülleri” adayı olan bir şarkıcıdır. En çok “Smile” ve “Ldn” adlı şarkıları ile bilinir. Aktör, komedyen ve küğcü Keith Allen ile film yapımcısı Alison Owen’ın kızıdır. “Smile” adlı tekçaları Temmuz 2006’da Britanya listelerinde bir numara olmuştur. Lily Allen Hammersmith’de (Londra) doğdu. Birçok ev değiştiren ailesi sonunda Kuzey Londra’daki bu kasabaya yerleşmeye karar vermişlerdi. “Fulham F. C.” takımını tutan babası bu takımın lakabı olan “The Lilywhites”dan esinlenerek kızının adını Lily koydu. Lily üç yaşındayken “UB40” adlı grubun bir klibinde oynadı. Sarah adında bir ablası, Alfie adında bir erkek kardeşi (kendisi Lily Allen’ın Alfie adlı şarkısına konu olmuştu), Rebecca adında bir kız kardeşi olan Lily, “Scoil Bhride” adlı ilkokula giderken annesi ile birlikte Leixlip’de (County Kildare), yani İrlanda’da yaşadı. Lily küçükken çok terbiyeli sayılmazdı ve hep özel bakıma gereksinim duyuyordu. Bu yüzden Lily tam onüç tane okula gitti ve bazılarından kovuldu. Jo Whiley ile “BBC Radyosu”nda yaptığı bir söyleşide “Eğitim bazı insanlar için güzeldir, fakat benim için değildi” demişti. İlk albümü “Allright, Still” 17 Temmuz 2006’da çıktı. Bu albümdeki “Smile”, “Ldn”, “Littlest Things”, “Shame for You” ve “Alfie” adlı şarkılar listeye girmişti.“It’s Not Me, It’s You” adlı albümü 9 Şubat 2009’da piyasaya çıktı, ancak bu albümün çıkış tekçaları “The Fear” 26 Ocak 2009’da yayınlandı.
Allentamento:
(İt.) Yavaşlayarak, ağırlaşarak. (Allentando, allentare, allentato sözcükleri ile eş anlamlıdır.)
Allentando:
(İt.) Yavaşlayarak, ağırlaşarak. (Allentamento, allentare, allentato sözcükleri ile eş anlamlıdır.)
Allentare:
(İt.) Yavaşlayarak, ağırlaşarak. (Allentamento, allentando, allentato sözcükleri ile eş anlamlıdır.)
Allentato:
(İt.) Yavaşlayarak, ağırlaşarak. (Allentando, allentamento, allentare sözcükleri ile eş anlamlıdır.)
Alliteration:
(Fr. ve İng.) Yinelenen, tekrarlanan.
Allmählich, Allmaehlich:
(Alm.) Yavaş yavaş, giderek, gittikçe, git gide, azar azar, tedrici. Tedrici bir şekilde artarak.
Allongé:
(Fr.) Uzatmak, uzatarak. Nota değerlerini tam vererek. Bien allongé: İyice uzatarak, nota değerlerini destekleyerek, besleyerek. Yaygın süre kullanımı. Bkz.: Sostenuto, Sostente.
Alm.:
Almanca. "Almanca" kelimesinin kısaltısıdır.
Trombon sanatçısı, bağdar, yönetken ve yönetkenlik alanında öğretmen. 13 Haziran 1953 tarihinde Helsinki’de dünyaya geldi. 1974-1977 yılları arasında “Sibelius Akademisi”nde Jorma Panula’nın öğrencisi oldu. 1982-1987 ve 1989-1995 yılları arasında “Finlandiya Ulusal Tiyatrosu”nun küğ direktörlüğünü yaptı. 1987-1989 yılları arasında “Tampere Filarmoni Orkestrası”nın birinci yönetkenliğini gerçekleştirdi. 1993 yılından 2000 yılına dek “Joensuu Orkestrası”nın başında bulundu. 1995 yılı ile 2000 yılları arasında “Kuopio Orkestrası”nın yönetkenliğini gerçekleştirdi. 2007 yılında “Kuopio Orkestrası”na tekrar döndü ve konuk yönetken olarak bu orkestrayla çalıştı. 2000-2009 yılları arasında “Seinäjoki Orkestrası”nın birincil konuk yönetkeni oldu. 2010 yılında “Joensuu Orkestrası”nın sanatsal danışmanlığını aldı ve bu orkestranın 2011-2013 yılları arasında ikinci kez yönetkenliğine getirildi. 2013 yılı sonrasında adı geçen orkestranın onursal yönetkeni oldu. Atso Almila “Finlandiya Ulusal Operası”, “Finlandiya Opera Dernekleri” ve önde gelen Finlandiya sinfonik orkestralarının ve askeri küğ topluluklarının konuk yönetkenliklerini yapmaktadır. Ayrıca Finlandiya, İrlanda, Avusturya ve İsviçre’de bulunan gençlik orkestralarının da konuk yönetkeni olarak davetler almaktadır. 2013 ve 2014 yıllarında Çin’deki “Qingdao Sinfoni Orkestrası”nın bazı dinletilerini yönetmiştir. Atso Almila 1991-2010 yılları arasında “Helsinki Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sibelius Küğ Akademisi”nde yönetkenlik dersleri vermiştir. 2013 yılı Ağustos ayından emekli olduğu Temmuz 2019’a dek “Yönetkenlik ve Orkestral Eğitim” derslerini vermiştir. Çin, İsveç, Norveç, İrlanda, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve İsviçre’de ustalık sınıflarında öğretmenlik yapmştır. Bağdadığı yaratılar arasında altı opera, beş sinfoni (dördüncü sinfonisi bale küğü olarak da kullanılmaktadır), sinfoni orkestralar ve üflemeli çalgılar grupları için eserler, çeşitli çalgılar için konçertolar, oda küğü toplulukları için küğler, tiyatro ve film küğleri vardır.
3 Nisan 1995 tarihinde Bursa’da doğdu. Oniki yaşında iken küğe akustik gitar ile başladı. Küğ öğretmeninin önerisi üzerine “Güzel Sanatlar Liseleri”nin yetenek sınavlarına girdi. Girdiği sınavlardan “Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi” ve “Çanakkale Hüseyin Akif Terzioğlu Güzel Sanatlar Lisesi”nde okumaya hak kazandı. “Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi”nde öğrenim görmeye başladı ve kontrabas eğitimi aldı. Orkestra eğitimini Çağrı Şen, çoksesli koro eğitimini ise Levent Sezgin’den aldı. Bulunduğu okul orkestrası ile çeşitli dinleti dolaşılarına katıldı. 2011 yılında “Dünya Müzik Derneği Çoksesli Gençlik Korosu”na katıldı. 2013 yılında okul küğ grubu “Astomkonte” ile “Vodafone Freezone 16. Liselerarası Müzik Yarışması”nda 472 küğ grubu arasından seçilerek “Türkiye En İyi İcra İkincisi” oldular. 2013 yılında “Trakya Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Ana Bilim Dalı”nda lisans eğitimi almaya hak kazandı. Fakat küğbilime ilgi duyduğundan dolayı 2014 yılında “Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi - Genel Müzikoloji Bölümü”nün sınavlarına katıldı ve başarılı oldu. Lisans eğitimi halen bu okulda devam etmektedir.
Yeşilçam’ın 1950’li yıllarına damga vuran oyuncu. Bu dönemin en önemli dansözlerinden birisiydi. Nimet Alp 88 yaşında iken sonsuzluğa göç etmiştir. İddialara göre “Mersin Merkez Mezitli İlçesi”nde bulunan “Bahar Yaşlı Bakım ve Huzurevi”nde son yıllarını geçiren sanatçının ölümü yatağından düşme sonucu gerçekleşti ve “Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi”ne ambulansla götürülürken yaşamını yolda yitirdi. “Erdemli İlçesi”nde toprağa verilen Nimet Alp, “Gecekondu Yosması” filmiyle şöhreti yakaladıktan sonra “Yetim Yavrular”, “Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar”, “Öp Babanın Elini” gibi çok sayıda filmde dans edip oyunculuk yapmıştı. Sanatçı Zeki Müren, Fikret Hakan, Eşref Kolçak ve Adile Naşit gibi isimlerle birlikte filmlerde rol almıştı. 1 Ocak 1929 tarihinde Mersin’de doğan Alp, 22 Mart 2017 tarihinde yine Mersin’de yaşama gözlerini kapamıştır. Gerçek adı Nimet Alpullu idi.
22 Şubat 1962 tarihinde Ankara’da doğdu. Küğ eğitimine 1980 yılında “Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü”nde başladı. Bu kurumda ilk keman öğretmenleri Cemalettin Göbelez ve daha sonra Saim Akçıl oldu. Üçüncü sınıfta yatay geçişle geldiği “Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü”nde 1984’de tamamladığı “Lisans” öğrenimi ve devamında “Yüksek Lisans” eğitimi sırasında keman öğretmeni Ali Uçan oldu. “Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü” bünyesinde, Ali Uçan’ın danışmanlığında “Keman Eserlerinde Metrik, Ritmik, Armonik ve Dinamik Yapılanmalar ile Bu Yapılanmaların Yayın Kullanımına Yansımalarının Keman Eğitimi Açısından İncelenmesi” başlıklı çalışmasıyla, 1989’da yüksek lisans derecesini aldı. 1991 yılında “Sanatta Yeterlik” derecesini alan Alpagut, aynı kurumdan 2001 yılında, Ali Uçan yönetiminde “Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı”nda “Türk Halk Ezgilerinin Kemana Uyarlanmasının Keman Eğitimi Yoluyla Müzik Öğretmenliği Eğitimine Yansıyabilirliği” başlıklı çalışmasıyla “Doktora” derecesini aldı. 1988-1994 yılları arasında “Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi”nde “Müzik Tarihi ve Teorisi” öğretim görevliliği ve “Müzik Hazırlık Okulu” Müdür Yardımcılığı görevlerini birlikte yürüttü. “Bilkent Üniversitesi”ndeki çeşitli bölümlerden öğrencilerinin hazırladığı küğ ödevlerinden oluşan “Kim Kapattı Şu Müziği?” isimli kitabı geniş çevrelerce ilgiyle karşılandı. Alpagut’un 2010 yılında “Bilim ve Ütopya Kitaplığı”nda “Müzik Sorunlarına Bakışta Atatürk’ün İzleri” isimli kitabı yayımlandı. 1994’de göreve başladığı “Abant İzzet Baysal Üniversitesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı”nda başta keman eğitimi olmak üzere çeşitli lisansüstü derslere girdi. Kuruluşundan itibaren etkin akademik görevlerde bulunarak, bu kurumda “Doktora” programının kuruluşundan sorumlu olan Alpagut, 2011’de aynı kurumda profesörlük derecesine yükseltildi. Bağlama sanatçısı Kemal Bilsel Sarısözen ile birlikte 2003’de kurduğu “Anadolu Güneşi Müzik Topluluğu” ile yurt içi ve yurt dışında pek çok dinleti vermiştir. Bağlamanın eksenliğinde halk ezgilerinin otantik özelliklerini rahatsız etmeden, batı çalgılarıyla modernize edilmesini içeren bir anlayışla durmaksızın dinletilerini sürdüren “Anadolu Güneşi”, şimdiye değin yurt dışında; Pakistan (2 kez), Malezya, Macaristan, Ürdün, Suriye, Makedonya, Avustralya, A.B.D, Fransa, Almanya, Çin ve Kanada’da dinletiler gerçekleştirmiştir. Alpagut 2006 Malezya, 2008 İtalya, 2010 Çin, 2012 Yunanistan “ISME” (International Society for Music Education) dünya konferanslarına “Anadolu Güneşi” ile keman yorumcusu/grup lideri olarak veya bildiri sunarak katılmıştır. Alpagut, 2012’den bu yana yönetim kurulu üyesi ve “Uluslararası İlişkiler Sekreteri” olarak çalıştığı “MÜZED” (Müzik Eğitimcileri Derneği)’nin “2018 ISME Dünya Konferansı”nın 12 ülke arasından İstanbul’a alınması yönündeki dernekçe sürdürülen çalışmalara öncülük yapmıştır. Bu bağlamda, “MÜZED”in ilk uluslararası etkinliği olan ve 17-19 Nisan tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen “İpek Yolu’nda Müzik Kültürü ve Eğitimi” Müzed Bölge Konferansı’nda “Eş Başkan” görevinde bulundu. “2014 Brezilya Porto Alegre 31. Dünya Konferansı”nda, 2018’de “33. ISME Dünya Konferansı”nın İstanbul’da “MÜZED” tarafından organize edilmesi kararının alınmasında “Türk Delegasyon Başkanı” olarak ülkemizi temsil etti. Çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezi yöneten Alpagut’un, kemanın yapısal özellikleri, tarihsel özellikleri, keman eğitimi, kemanın temel teknikleri gibi akademik çalışma alanları başta olmak üzere; diğer disiplinlerle toplumsal gelişmeleri birlikte irdeleyen, ulusal ve uluslararası birincil ve ikincil indekslerde taranmış çeşitli makale ve bildirileri bulunmaktadır.
Alper, Özgür İbrahim:
1979 yılında Konya’da doğdu. 1991 yılında “Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”na girerek İrfani Özdemir ile obuva çalışmalarına başladı. Alain Boeglin, Aykut Doğansoy, Vagıf Süleymanov ile oda küğü; Hikmet Şimşek, Rengim Gökmen, Ertuğ Korkmaz, Erol Erdinç ve İbrahim Yazıcı ile de orkestra çalışmaları yaptı. Özgür İbrahim Alper “Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası”nın Belçika, Hollanda, Lüksemburg’a yaptığı dinleti dolaşısı ile yurt içi etkinliklerine katılmıştır. 1999 yılında “Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası”nın sınavını kazanmış olan sanatçı 2000 yılında sınıf atlayarak mezun olmuştur. “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası” ile de bir mevsim çalışan sanatçı “Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası” ve “Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası”nın Suriye dış gezilerinde ve sayısız yurt içi dinletilerinde obuva ve korangle çalmıştır. Birden fazla grupla oda küğü çalışmalarında bulunan ve dinletiler veren Özgür İbrahim Alper kendisini dünyaca tanınmış Albrecht Mayer ve Stefan Schili gibi obuva sanatçılarına dinletebilme fırsatı bulmuştur. Sanatçı çalışmalarına “Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası”nın bir sanatçısı olarak devam etmektedir.
Alsancak Küğbilim Halkası:
"Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Küğ Bilimleri Bölümü"nün 1983'de kurulan "Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi"ne bağlanmasının ardından bölümün eğitim kadrosu içerisinde çıkan kargaşadan kaynaklanan ve "12 Eylül Askeri Darbesi"nin İzmir uzantılı destekleriyle uygulanan, sorgusuz-sualsiz diye bilinen 1402 sayılı sıkıyönetim yasasına kılıf uydurup sonra beraat eden, ama o zamanlar "Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Küğ Bilimleri Bölüm Başkanlığı" görevinden alınarak "İzmir Alman Kültür Merkezi"nde almanca dersi vermeye zorunlu bırakılan ve bu stresin sonucunda da 1989 yılında 50'li yaşlarında kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan; Türkiye'nin ilk Türk küğ bilimi profesörü Gültekin Oransay'ın öğrencilerinin isteklendirmesiyle Oransay'ın İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ndeki Hisar Apartmanı'nın çatı katında bulunan kütüphanesinde önce haftada bir, sonra onbeş günde bir olarak gerçekleştirilen toplantılar ve bu toplantılar sonucunda yayınlanan "Küğsel Yapraklar Dergisi"nin devamının sınırlı sayıda basılması ile Türkiye'nin ilk ney ve santur metodununun Ayhan Sarı tarafından bulunduğunun tesbiti gibi birçok ilki perçinleyen ve toplantı tutanaklarıyla varlığını kanıtlayan ilk Türk küğbilim grubudur. Üyeleri Prof. Dr. Gültekin Oransay, Ayhan Sarı, Yavuz Daloğlu, Fırat Kutluk ve şimdi meslekle ilgisi olmayan Yetkin Özer, Serhat Durmaz ve Serap İlhan Herkert ile daha sonra neyzen Selami Bertuğ olan "Alsancak Küğbilim Halkası" varlığını Gültekin Oransay'ın 1989 yılındaki vefatına dek sürdürmüştür. Bu topluluk tarihe ülkemizin ilk akademik küğ bilim kurulu olarak geçmiştir.
Alt Basamak:
Eğer basamak oluşturan notalar asıl notaların altlarında yer almakta ve bunlar işitildikten sonra asıl notalara çıkılmaktaysa, bu tür basamak notalara “alt basamak” ismi verilir.
Alt Çeken:
Herhangi bir sesin, meydana geldiği andan itibaren çekim etkisi altına girdiği alt üçüncü doğuşkanına “alt çeken” adı verilir. “Çekim Gücüne Ait Temel Kanun” maddesinde incelediğimiz örnekte anases olan do’nun, alt çekeni, alt üçüncü doğuşkanı olan “fa sesi”dir. Kısacası, do, fa sesinin, yani alt çekeninin çekim gücüne bir süreliğine dayansa bile, sonunda ona gider. Do sesi, fa sesine gidince artık anases niteliğini yitirir ve yerini fa sesine birakır. Artık anases fa ve onun üst ve alt doğuşkanlarıdır. “Çekim Gücüne Ait Temel Kanun” maddesindeki örnekte bir düz ve bir de noktalı ok işareti bulunmaktadır. Do’nun alt fa’ya ya da onun inceden sekizlisine gitmesi arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü, ince fa, bu sesin ikinci doğuşkanı, yani bir sekizli inceden aynısıdır.
Alt Doğuşkanlar:
Herhangi bir uzunlukta, örneğin on santimetre uzunluğunda bir telin şu sesi verdiğini varsayalım:
Sonra, telin boyunu hep onar santimetre arttıralım ve her arttırışımızda çıkan sesi inceleyelim, sırasıyla şu seslerin sıralandığını görürüz:
Yukarıdaki örnekte sesler inici bir zincir gibi sıralanmıştır. Burada sıralanan sesleri “Doğuşkan Sesler” maddesinde yer alan ilk çıkıcı sesler örneğindeki zincir ile karşılaştıralım:
Çıkıcı Sesler Zinciri:
Do 1 - Do 2: Sekizli (6 perde)
Do 2 - So 3: Beşli (3 1/2 perde)
So 3 - Do 4: Dörtlü (2 1/2 perde)
Do 4 - Mi 5: Üçlü (2 perde)
Mi 5 - So 6: Üçlü (1 1/2 perde)
So 6 - Sibemol 7: Üçlü (1 1/2 perde)
Sibemol 7 - Do 8: İkili (1 perde)
Do 8 - Re 9: İkili (1 perde)
Re 9 - Mi 10: İkili (1 perde)
Mi 10 - Fadiyez 11: İkili (1 perde)
Fadiyez 11 - So 12: İkili (1/2 perde)
İnici Sesler Zinciri:
Do 1 - Do 2: Sekizli (6 perde)
Do 2 - Fa 3: Beşli (3 1/2 perde)
Fa 3 - Do 4: Dörtlü (2 1/2 perde)
Do 4 - Labemol 5: Üçlü (2 perde)
Labemol 5 - Fa 6: Üçlü (1 1/2 perde)
Fa 6 - Re 7: Üçlü (1 1/2 perde)
Re 7 - Do 8: İkili (1 perde)
Do 8 - Sibemol 9: İkili (1 perde)
Sibemol 9 - Labemol 10: İkili (1 perde)
Labemol 10 - Sobemol 11: İkili (1 perde)
Sobemol 11 - Fa 12: İkili (1/2 perde)
Dikkat edilecek olursa birbiri ardından sıralanan aralıklar giderek küçülmektedir:
1 ve 2 arası sekizli, 2 ve 3 arası beşli, 3 ve 4 arası dörtlü, 4 ve 5 arası büyük üçlü, 5 ve 6 arası küçük üçlü, 6 ve 7 arası küçük üçlü, 7 ve 8 arası büyük ikili, 8 ve 9 arası büyük ikili, 9 ve 10 arası büyük ikili, 10 ve 11 arası büyük ikili, 11 ve 12 arası küçük ikili vd……….
Bir telin boyunu eşit bir şekilde arttırma yolu ile elde ettiğimiz ses zinciri, bir telin titreşimi sonucunda doğal olarak oluşan doğuşkanlar zincirine -inici yönde- tamamen uymaktadır.
Bir telin boyunu eşit bir şekilde arttırma yolu ile elde edilen ses zincirine, ilk telden çıkan anasesin “alt doğuşkanları”, kısaca alt doğuşkanlar adı verilir.
“Alt doğuşkanlar”ın varlığı bilinmektedir, fakat bunları, “üst doğuşkanlar” gibi işitmemiz mümkün değildir. Bunun nedenleri fizik bilimi tarafından açıklanmıştır. Ancak, burada bu nedenleri incelemeyeceğiz.
Alt Kısa Basamak:
Kısa basamaklar asıl notaların yarım veya bir perde altında bulunurlarsa “alt kısa basamak” ismini alırlar. Bkz. Kısa Basamak. Üst Kısa Basamak.
Alteracion:
(İsp.) Bkz. Alterasyon. Alteration. Altération. Alterazione. Veraenderung.
Alterasyon:
Değişim, dönüşüm. Farklı nitelik kazandırma. Değişim, değiştirme. Bozma, bozulma. Değişme, değişiklik, değişen şey. Başkalaşma. Tadilat. Tebdil. Bkz. Alterasyon. Altération. Alterazione. Alteracion. Veraenderung. Küğ sanatında “modülasyon” yapılmaksızın tonalitenin dışında kalan sesleri tonalitenin uyguları dahilinde kullanmaya “alterasyon yapmak” denilir. Caz küğünde “altere edilmiş sesler” pek sık kullanılır ve bu konuda bağlayıcılık anlamında bir kısıtlama bulunmaz. Bir yaratının bağdanmasında “alterasyon” ögesine sıklıkla başvurulduğunu görürüz; bağdar(lar) yaratısı/yaratılarını vücuda getirirken kullandığı/kullandıkları dizinin/dizilerin tonal derecelerini yarım ton kalına ya da inceye taşıyarak “alterasyon”lar yapar/lar. Bu gerçekleştirilirken tonalitenin kalıpları dışına çıkılmaz, o tonun dereceleri yarım adım tizleştirilir ya da pesleştirilir. Uyumsal yapı tarafından desteklenmediğinde bu tür seslere geçici olarak kullanılan değiştiriciler nitelemesiyle yaklaşılır, ancak uyumsal yapı tarafından desteklendiğinde aynı tür seslere “altere edilmiş uygular” ismi verilir. “Alterasyon” kelime anlamıyla “değiştirici bir simge kullanılarak bir sesin yüksekliğini değiştirmek” olarak betimlenebilir. Küğ sanatında “alterasyon” kavramına ilişkin bir uygulama örneğini aşağıda görebilirsiniz:
Örnek I.: Altere Edilmemiş Uygu Gidişi
Örnek II.: Altere Edilmiş Uygu Gidişi
Alteration:
(İng.) Bkz. Alterasyon. Altération. Alterazione. Alteracion. Veraenderung.
Altération:
(Fr.) Bkz. Alterasyon. Alteration. Alterazione. Alteracion. Veraenderung.
Altération Harmonique:
Bkz. Armonik Alterasyon.
Alterazione:
(İt.) Bkz. Alterasyon. Alteration. Altération. Alteracion. Veraenderung.
Alternamente:
Değişimli, sıra ile çalmak.
Alternando:
Bkz. Alternamente.
Alternativo:
Seçenekli, dönüşümlü, değişimli. Bkz.: Alternamente.
Altın, Özer:
“Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Klasik Türk Müziği Korosu”nun kurucusu, Türk küğü eğitmeni, keman sanatçısı Özer Altın 31 Mart 2007 tarihinde Ankara'da öldü. Özer Altın için 2 Nisan 2007 Pazartesi günü saat 11.00'de “Atatürk Kültür Merkezi”nde bir tören düzenlendi. 78 yaşında hayatını kaybeden Özer Altın “TRT Ankara Radyosu”nda 36 yıl görev yaptı.
1955 yılında İstanbul’da doğdu. “Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü”nden mezun olduktan sonra, eğitimini “Viyana Devlet Küğ ve Sahne Sanatları Yüksek Okulu”nda (Viyana Küğ Üniversitesi) Prof. Senta Benesch ile sürdürdü ve Almanya’nın Detmold kentinde Prof. Stephan Haack ile tamamladı. İtalya’nın Arezzo kentinde, “Arezzo Uluslararası Yaz Kursları”na aktif olarak katıldı. “Viyana Küğ Akademisi Dinleti Orkestrası”, “Salzburg Mozarteum Opera Orkestrası” ve “Arena di Verona Opera Festival Orkestrası”nda ünlü yönetken ve yalkıcılarla çalıştı. “Paderborn-Detmold Viyolonsel Altılısı”yla Almanya’da çok sayıda dinletiye katıldı. 1984 yılında yurda dönen sanatçı, 20 Ocak 2015 tarihine değin “İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası” çello sanatçısı olarak görev yaptı ve bu kurumdan emekli oldu. Yurt içinde ve dışında çok sayıda dinletide yer aldı. Bu arada çeşitli yıllarda “Mimar Sinan Solistleri”, “Akbank”, “Milli Reasürans” gibi bazı özel orkestralarda da çaldı. “Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü”nde çello öğretim üyeliği yanı sıra, “Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”nda “Çalgı Yapımı, Onarımı” ve “Yaylı Çalgılar Tarihi” dersleri de vermiş; değişik dönemlerde “İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası” yönetim kademelerinde Yönetim Kurulu Üyeliği, Müdür Yardımcılığı ve Program Koordinatörlüğü görevlerinde bulunmuştur. “Açık Radyo” ve “Borusan Klasik”te programlar yaparak sunmuş; yaylı çalgıların yapımı ve tarihçesiyle, uluslararası çoksesli küğ konularını kapsayan konferanslar vermiştir. Daha küğ yaşamının ilk yıllarından başlayarak çalgı yapımı, yaylı çalgıların gelişim süreci ve sesin oluşumu konularına büyük ilgi duymuş ve zaman sürecinde bu adeta bir tutkuya dönüşmüştür. 1987 yılından bu yana aktif olarak yaylı çalgı yapım ve onarımı ile uğraşmakta olup, 30’dan fazla keman, viyola ve viyolonsele imza atmıştır. Çalgıları yurt içinde ve dışında, ertikten sanatçılar tarafından kullanılmaktadır. Şu anda “Yaylı Çalgılar Tarihi” ile ilgili bir kitap üzerine çalışmaktadır. 2016 yılında “İstanbul Filarmoni Derneği” Başkanlığına seçilmiş ve bu görevi 5 yıl sürdürmüştür.
İstanbul’da 1957 yılında Marko Yafet ve Emel Yafet’in üçüncü çocukları olarak dünyaya geldi. “Moda İlkokulu”, “Kadıköy Kız Lisesi” (Matematik Bölümü), “İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü” eğitimleri yanı sıra “İstanbul Belediye Konservatuvarı”nda Reşit Erzin’in öğrencisi olarak başladığı viyolonsel eğitimini, kendisiyle “İstanbul Devlet Konservatuvarı”nda sürdürdü ve 1979 yılında “Yüksek Bölüm”den “pekiyi” derece ile mezun oldu. Konservatuvar eğitimi boyunca kardeşleri Sarah ve Engin Yafet ile “Yafet Üçlüsü” olarak verdikleri dinletiler oda küğü tutkusunun tohumlarını atmıştır. Alman hükümetinin verdiği “DAAD” bursu ile “Detmold Küğ Akademisi”nde Andre Navarra’nın yalkıcılık sınıfına kabul edildi. 1984 yılında bu akademiyi de “pekiyi” derece ile bitiren sanatçı, uzun süre “Detmold Küğ Akademisi Dinleti Orkestrası” ve “Paderborn-Detmold Viyolonsel Altılısı”nda çaldı. 1982 yılında “Salzburg Oda Orkestrası” ve “Salzburg Gençlik Dördülü”nün üyesi olarak “Salzburg Festivali”ne katıldı. On yıl boyunca (1986-1996) “İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”nda öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1984 yılında verdiği sınavla kabul edildiği “İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Çello Grubu”nda her kademede görev alarak 2011 yılında emekli oldu. 1989-1999 yılları arasında Seher Tanrıyar ve Şafak Mula ile kurdukları “Boğaziçi Üçlüsü” ile yurt içi ve yurt dışında düzenli dinletiler vermişlerdir. Kendilerine ithaf edilen eserlerin de ilk seslendirilişlerini ve kayıtlarını yapmışlardır. “Akbank Oda Orkestrası”, “Milli Reasürans Oda Orkestrası” ve birçok oda küğü topluluğunun yanı sıra 1994 yılında katıldığı “Borusan Oda Orkestrası” ve devamında “Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası” bünyelerinde de görev almaya devam ederek 22 yıl boyunca etkin olmuştur. Çellist ve lüthier Alp Altıner ile evlidir. Kızları Derya Altıner yüksek mimar olarak akademik kariyerini sürdürmektedir.
Küğ öğretmeni olan Zeki Altınkaya 1956 yılında Adana'da doğdu. İlk ve orta okulun ardından liseyi de Adana'da bitiren Altınkaya Ankara "Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü"nü kazandı. Mezun olduktan sonra ilk görev yeri Elazığ "Atatürk Lisesi" oldu. Askerlik görevini tamamlamasından sonra Adıyaman "Gölbaşı Lisesi"ne atandı. Eş durumundan Adana "Cumhuriyet Orta Okulu"na gelen Altınkaya sırasıyla "Süreyya Nihat Oral" ve son olarak "Gazi İlköğretim" okullarında çalıştıktan sonra emekli oldu. Altınkaya emeklilikten sonra bir müddet "Natürel Müzik Merkezi"nde çalışmıştır.
Sanatçı 1979 yılında İzmir’de doğdu. 1994 yılında “Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı”na girerek eğitimine opera sanatçısı Çavlan Gencer ile başladı, David Tchumburidze ile devam etti. “Mersin Devlet Opera ve Balesi Orkestrası”nda “sözleşmeli sanatçı” olarak görev aldı ve üç kez yalkıcı olarak yer aldı. “Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi”nde Oleg Yakuboviç ile çalışmalarını sürdürdü. “Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası” ve “Akdeniz Gençlik Senfoni Orkestrası” ile İspanya, Fransa ve Fas’ta dinletilere katıldı. Çorum’da yapılan “Oda Müziği Dalında Yılın Genç Müzisyenleri Yarışması”nda, “Bilkent Nefesli Sazlar Beşlisi” ile birincilik kazandı. “Borusan Filarmoni”, “Çukurova Senfoni Orkestrası”, “Bursa Bölge Senfoni Orkestrası”, “Antalya Senfoni Orkestrası” ve “Karşıyaka Belediyesi Senfoni Orkestrası”yla dinletiler yaptı. Sanatçı 2001 yılından bu yana “Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası”nda çalışmaktadır. Sanatçı 2014 yılında kurulan “Yunus Emre Nefesli Beşlisi”yle yurt içi ve yurt dışında konserler vermeye devam etmektedir.
“Marmaris Filarmoni Derneği Yönetim Kurulu” Başkanı ve “Bodrum Filarmoni Derneği Yönetim Kurulu” üyesi sanatçı 1949 Adana doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Antakya’da, lise ve üniversite eğitimini İstanbul’da tamamladı. 1971 yılında “İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi”nden mezun oldu. 8 yaşında önce öğretmen olan babasından ve daha sonra küğ öğretmeni Sadık İpek’den keman dersleri aldı. 15 yaşında İstanbul’da Ali Aslan Kızılçay ve Ali Avcıoğlu ile viyolonsel, Fethi Kopuz ile oda küğü çalıştı. “İktisat Fakültesi”ndeki öğrencilik yıllarında (1968) “İstanbul Üniversitesi İktisatlılar Kuarteti”ni kurdu. Bu tarihle birlikte “Darülfünun Defteri”ne “İstanbul Üniversitesi ilk oda küğütopluluğu” kaydı düşüldü. 1970-1980 yılları arasında “Kadıköy Halk Eğitim Merkezi”nde Orhan Borar yönetimindeki “Oda Orkestrası”nda ve “Hanesyan Oda Orkestrası”nda, 1980-1996 yılları arasında “İstanbul Filarmoni Derneği Oda Orkestrası” ve “Kopuz Oda Orkestrası”nda viyolonsel çaldı. 1980 yılında “Kopuz Oda Orkestrası”nın kuruluşunda görev aldı. 1996 yılında Marmaris’e yerleşen Altınöz, aynı yıl “Marmaris Oda Orkestrası”nı kurarak dinletilerine başladı. 1998 yılında “Marmaris Oda Orkestrası”nı kurumsallaştırmak amacı ile “Marmaris Filarmoni Derneği”ni kurdu. Yurt içinde ve yurt dışında “Marmaris Oda Orkestrası” ile yüzü aşkın dinleti verdi. 2000 yılından başlayarak dernek bünyesinde ve “İlçe Milli Eğitim” ve “Halk Eğitim Müdürlükleri” ile yapılan protokoller ile açılan kurslarda viyolonsel ve keman dersleri vermektedir. 2012-2013 öğretim yılından itibaren 2018 yılına kadar “Muğla Güzel Sanatlar Lisesi”nde viyolonsel ve oda küğü derslerinde ücretli öğretmen olarak görev yaptı. Bu dönemde ve daha sonraları yetiştirdiği öğrenciler, bugünün başarılı sanatçıları olarak Ahmet Yaşar Altınöz’ün gurur kaynağı oldu. 2016 yılında “Bodrum Filarmoni Derneği”nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Halen “Marmaris Filarmoni Derneği Yönetim Kurulu” Başkanlığı ve “Bodrum Filarmoni Derneği Yönetim Kurulu” üyeliği görevlerinde bulunmakta olan Altınöz, bir taraftan “Marmaris Oda Orkestrası”nda viyolonsel sanatçısı olarak çalışmakta ve dernek faaliyetlerini yürütürken diğer taraftan 20 yıldan bu yana “Marmaris Yankı Gazetesi”ni yayınlayarak çalışmalarını sürdürmektedir. Obuva sanatçısı Pelin Altınöz Güven ve dans eğitmeni-ekonomist Alper Altınöz adlarında iki çocuk babasıdır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı olan Ali Altıntaş “İstanbul Şehir Tiyatroları”nın “Yönetim Kurulu”na başkanlık yapmaktadır. Altıntaş, “Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü”nün ardından, Amerika’da ekonomi eğitimi görmüş olup “Şehir Tiyatroları” ve “Kültür İşleri” Altınbaş’a bağlıdır.
Altist:
"Alto-Violon", yani viyola çalgısını çalan sanatçı.
Alto:
(İt.) Kalın kadın veya çocuk sesi. Çalgılarda tenor ile sopran arası ses. Viyola'ya verilen diğer isim. Bir diğer deyişle "viyola" da "alto" bir çalgıdır.
Kayseri’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1984 yılında “Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bilimleri Bölümü”nden mezun oldu. 1986 yılında “Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanat Dalları Bölümü”ne küğ okutmanı olarak atandı. Lisans Bitirme çalışmasını“Türkiye’de 1912-1929 Yılları Arasında Yapılan Halk Müziği Derleme Çalışmaları”olarak yaptı. Çeşitli halk çalgıları ile seslendirilmek üzere “Çoksesli Türküler”, “İki Bağlama için İki Sesli Ezgiler”, “Halk Çalgıları ve İki Ses için Türküler” ve “Dört Sesli Koro İçin Çeşitli Türkü Düzenlemeleri” yaptı. Çeşitli küğ dergilerinde yazılar yayınladı. 1982 yılında “1. Müzik Bilimleri Sempozyumu”na, 1987 yılında“Türk Halk Oyunlarının Sahnelenmesinde Karşılaşılan Problemler Sempozyumu”na, 1988 yılında “1. Müzik Kongresi”ne, 1990 yılında “Türk Halk Oyunlarının Öğretiminde Karşılaşılan Problemler Sempozyumu”na,1997 yılında “Balıkesir 1. Türk Müziği Sempozyumu”na, 2013 yılında “Ölümünün 50. yılında Muzaffer Sarısözen Sempozyumu”na, 2016 yılında “Yeniceli Aşık Sıtki Baba ve Popülerlik Çerçevesinde Kültür ve Sanat Sempozyumu”na birer bildiri ile katıldı. 1990 yılında “Uygulamalı Temel Bağlama Eğitimi”, 1992 yılında “Teknik Bağlama Eğitimi-Usuller”, 1997 yılında “Teknik Bağlama Eğitimi-Düzenler”, 1999 yılında “Teknik Bağlama Eğitimi-Yöresel Çalış Biçimleri” isimli kitapları yayınladı. Çeşitli “Halk Eğitim Merkezleri”nde bağlama kursları düzenledi. 1990 yılında “İzmir Konak Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi”nde bağlama ve gitar kurslarını yönetti. “Dokuz Eylül Üniversitesi”ne bağlı çeşitli fakültelerde “Türk Halk Müziği Toplulukları” oluşturarak dinletilerde bu toplulukları yönetti. 1990 yılında “Dokuz Eylül Üniversitesi Türk Halk Müziği Topluluğu”nu oluşturdu. Yurt içi ve yurt dışındaki birçok dinleti ve festivalde bağlama çaldı. Halk oyunlarına çeşitli çalgılarla eşlik etti. “Milli Eğitim Bakanlığı Türk Halk Müziği Koro Yarışmaları” seçici kurul üyesi ve bu kurslardaki öğretim görevliliğinin yanı sıra halen “Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanat Dalları Bölümü”nde görev yapmaktadır.
Alzamente di mano:
Elçinli çalgılarda bir elin diğeri üzerinden çaprazlanması.
Alzamento:
Yükselme.