14.07.2007 / Zafer Yümlü - Akdeniz Akşamları!


     
Yaz geldi.

     Nereden mi anlaşılıyor?

     Eskiden halk arasında karpuz kabuğunun suya düşmesi buna işaretti, ama artık değişti; sırtlarında gitar bir sürü insanın ortalığa çıkması ile anlaşılıyor bu.

     Bu insanlar üç mevsim ortalıkta görünmeyip sadece yaz mevsiminde yaşadıkları anlaşılır ve havaların ısınması ile beraber kıyılara doğru yol almaya başlarlar. Uzun saçları ile 68'lilere özendikleri sanılır ama ne yaptıkları da belli değildir. Üç akor ile onbeş parça çalabilme yeteneğine sahiptirler. Bostanlı iskelesinde her mevsim yaşayan bir örneğini görebilirsiniz!

     Şimdi gelelim yaz mevsiminin kültürümüzdeki artı ve eksilerine...

     Bilindiği gibi yaz aylarının başlaması ile beraber senfoni orkestraları ve operalar tatile girerler. Ülkemizde ortalama dört ay tatil yapma özelliğine sahiptir bu kurumlar!

     Dışardan bakıldığında dinleyici için çok elit bir kurum gibi görünse de içi tam bir muammadır bu kurumların. Kim ve ne için çalıştıkları tartışma konusudur. Her anlamda bir sistemsizlik karmaşası içinde bulunan ülkemizin ne yazık ki kaos içindeki kurumlarıdır. Şeflerin krallığında ve bürokrasinin saçmalıklarında çırpınıp dururlar. Avrupa’daki örnekleri ile alakaları olmadığından konuk olarak gelen iyi şefler şok olurlar bunları görünce.

     Partisini çalamayan elamanlar, göbekli baletler, şefin müzikal direktiflerine karşı gelen çalıcılar, ciddiyetsizlik, daracık orkestra çukurları içinde her an başlarına bir balerin ya da bir nesne düşmesi korkusuyla çalan orkestra, bitse de gitsek diyen elemanlar v.b.

     Peki nedir bu çarpıklığın kaynağı? Esas onu düşünmeli!!!

     Olay eğitimden başlıyor. 1930'lardan bu yana çok şey değişmiş. Aslında o zaman da bazı çarpıklıklar varmış, ama bu kadar da değil. (Bakınız: P. Hindemith’in 1936 tarihli raporu)

     Gerçek bir vatanseverlik ve idealistlik ile kurulan "Ankara Devlet Konservatuvarı" ile "Riyaset-i Cumhur Senfoni Orkestrası" o dönemin şartlarına göre epey iyi kurumlarmış.

     Ülkenin daha 1926'da Avrupa turnesine çıkmış bir orkestrası olması çok önemli bir olgu.

     Ancak ilerleyen zaman dilimleri içinde olan bitenler ne yazık ki durumu günden güne bozuyor. Konservatuvar hocalarının yetersizliği, öğrenim gören kişilerin ve mezun olanların ne olacağı karmaşası tam bir muamma. Avrupa'da solistlik, orkestracılık, eğitimcilik olarak ayrılan bu kurumun bizde ne olduğu belirsiz. Öğrenciler hocaların tatmin aracı durumunda. Sevgisiz kurumlarda herkes birbirine bıçak biliyor.

     Belirli bir kültür politikasının da olmayışı bu karmaşaya destek veriyor. Bırakın "Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası"nı, Hikmet Şimşek'in kuruluşunda büyük emeğinin geçtiği diğer orkestraların da hiçbirinin kadrosu tam değil.

     Standartlarda ortalama bir senfoni orkestrasının kadrosu 120, operanın da 1000 kişi olması gereklidir; ancak ülkemizde hiçbir kurum bu sayıya erişememiş. Devlet kurumlarda süresi dolmuşları emekli edip yerine yenisini almıyor, kadro ümidi verilerek sosyal güvencesiz ücretli öğrenci çağrılıyor. Ancak o da bir süre sonra kaçıyor, zaten küçük olan kadro daha da küçülüp kapanmaya yüz tutuyor.

     Bu durumda çaresiz kalan konservatuvar mezunları ya bar çalgıcılığı ya da değişik meslekler yapıyor.

     Bazı yazarlarımız olayları hala toz pembe olarak görürken bunlar sadece gerçeklerin bir kısmı. Yaz aylarında düzenlenen ve halk için olduğu şüphe götüren festivallerle iş bitmiyor.

     Bilmem hangi yabancı orkestradaki şefin bagetinin ucundaki estetik mi önemli yoksa bizim kültürel yozlaşmamız, ülkemizdeki konservatuvar mezunlarının işsizliği ve açlığı, kurumların tükenmişliği mi?

     Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan sanat kurumlarının çalışmalarına gıpta ederken günümüzde konservatuvarların kütüphanelerindeki notalar çöpe atlıyor!

     Bütün bunların suçlusu yine biziz. Çalışmadık. Elele vermedik. Atam, izindeyiz deyip yattık. Toplumu cahil bıraktık. Eğitmek yerine tepeden inme kültür verdik. Üretmek yerine tüketmeye yönlendirdik. Üreten, çalışan insana salak dedik. Sahte cennetlerde yaşattık kendimizi.

     Bugün insanlar tiyatroya gitmek yerine o paraya sigara içerek kendini ve çevresini zehirliyorsa, doğru bir solfej ve teori eğitimi almadan bir ayda çocuğunun Paganini olmasını istiyorsa, Kordon Boyundaki çalgıcılarla konservatuvar mezunlarını bir tutuyorsa, belgesel yerine aptalca dizilerle beyinler uyuşturuluyorsa, Mardin Mardin olalı senfoni orkestrası gibi bir azap görmediyse suç kimin?

     O yüzden sırtlarında gitarlar, sahillere doğru yola çıkan insanlara kızmayalım. Özendikleri Anadolu Rock efsaneleri de sağlam bir klasik eğitim almıştı ilk başta, ama bu onların umurunda bile değil. Yapılanları tekrarlamak yetecek onlara.

     Ne diyorduk?

     Akdeniiiz akşamlarııı, bir başkaaa ooluuyooor!

     İzmir - 14.07.2007, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5783443
Online Ziyaretçi Sayısı:22
Bugünlük Ziyaret :620

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.