29.08.2013 / İdil Biret - Maestro Niyazi ve Bakü
“Sovyetler Birliği”ne ilk defa büyük Rus piyanisti Emil Gilels’in daveti üzerine 1960 yılında gidip onaltı konser vermiştim. Moskova’da “Çaykovski Salonu”nda verdiğim resital sonrası benimle görüşmeye gelen dinleyicilerden genç bir adam, “Bahçeye ne zaman geleceksiniz?” diye sorunca çok saşırmış, “Bahçeye gitmek için hava çok soğuk” diye cevap vermiştim (Kasım ayında idik ve kar yağıyordu). Aldığım cevap beni daha da şaşırtmıştı: “Bahçe sıcaktır.” Bu konuşma, ilerde “Bahçe”nin Azerbeycan’ın Bakü şehri olduğunu keşfedene kadar aklımda bir soru işareti olarak kalmıştı.
İlk Konser
“Sovyetler Birliği”ne 1961 yılında yaptığım ikinci turnede konser vereceğim şehirler arasında Bakü de vardı. Bir resital, bir orkestralı konserim olacaktı. Orkestralı konseri şef Maestro Niyazi (Tagizade) idare edecekti. “SSCB”de daha önce gittiğim şehirlerde hep methini duymuştum. Azeri kültürünün en önemli temsilcilerinden bir müzisyen olduğunu biliyordum. Niyazi Bey çok canlı, neşeli ama aynı zamanda son derece kararlı bir insandı. Ben o sıralarda Rahmaninov’un “Paganini’nin Bir Teması Üzerine Rapsodi”sini yeni çalıştığımı bir konuşma esnasında kendisine söylemiştim. Bunu duyunca hemen, “O halde bu eseri konserde çalmalısın” dedi. Ben biraz tereddütle, “Aman efendim bu eseri yeni çalıştım, kendimi hazır hissetmiyorum” dememe rağmen Niyazi Bey, “Kuzucuğum, bu eseri birlikte çalacağız” diyerek diretti. Ben tekrar, “Rapsodiyi hiç orkestra eşliğinde çalmadım. Nasıl olacak?” dediğimde, Niyazi Bey şunları söyledi: “Sen de inatçısın, ben de. Ama ben senden de fazla inatçıyım. Rapsodiyi programa koyduruyorum.” Sonra beraber bu yapıtı birkaç kez orkestrasız çalıştık. Niyazi Bey bu arada bana bu eserin çalınışı hakkında çok değerli ipuçları verdi. Konser hiç aksamadan, güzel geçti. Sonradan Rahmaninov’un bu konçertosu en sık çaldığım eserler arasına girdi. Onu her çalışımda Niyazi Bey’i sevgi ve saygı ile anıyorum.
Tagizade Müzesi’nde Türk Sanatçılar
“Hazar Denizi” kıyısındaki Bakü çok güzel bir şehirdir. Oraya yaptığım ziyaretlerde fevkalade misavirperver, hoş insanlarla tanışmıştım. Niyazi Bey’in evinde çok sevdiği eşi Hacer Hanım’ın elinden çıkan lezzetli yemekleri yemiştim. Bu sefer “Gebele Festivali”nde verdiğim konserler sonrası Bakü’ye uğradığımda, gidişimde Niyazi Bey’in müzeye dönüştürülen evini gezerken eski günleri hatırladım. Niyazi Bey ve eşi, “Bülbül Sokak 21 Numara”daki binanın dördüncü katında çok mütevazi üç küçük odadan ibaret bir dairede kalıyorlardı (misafir/çalışma, yemek ve yatak odaları). Benim ziyaretlerimden sonra aynı kattaki diğer daire ile birleştirilen evleri daha genişlemiş. Büyük bir salon ilave olmuş. Şimdi orada tam kuyruklu bir piyano var ve zaman zaman küçük konserler oluyormuş. Ev müzenin duvarları Niyazi Bey’in verdiği konserlerin afişleri, birlikte çalıştığı veya tanıdığı önemli kimselerle çekilmiş resimlerle dolu. Türkiye’den benimle olan resimleri dışında, birlikte Bakü’de konser verdiği Ayla Erduran, Ayşegül Sarıca ve Yüksel Koptagel’in fotografları vardı. Ayrıca, Mükerrem Berk (flüt sanatçısı, eski CSO mudürü), Adnan Saygun, Nazım Hikmet ve Hayati Asılyazıcı ile çekilmiş fotoğrafları da gördüm. Bir de Türkiye’de idare ettiği Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu”nun büyük boy afişi vardı duvarda. Müzeyi gezdikten sonra salondaki piyanoda, orada bulunanlara Chopin’in bir eserini çaldım (Etüd Op. 25 No. 7). Sonra bizi gezdiren müze müdürü Bay Bayramov Rıza Refikoğlu, Bn. Dr. Alla Bayramova ve diğer yetkililerle birlikte bir akşamüstü çayı içtik, hazırladıkları lezzetli börekleri de tattıktan sonra vedalaşıp ayrıldık. Giderken arkamızdan bir sürahi su döktüler. Bu adet onlarda da varmış. Ne de olsa, dedikleri gibi, “Bir millet iki devletiz”... Şimdi ben de bizde olan Niyazi ile ilgili belge ve fotoğrafları müzenin arşivine konulmak üzere onlara ileteceğim. İleride bir konser vesilesi ile tekrar Bakü’ye gitmek kısmet olursa bunları da duvarda yerini almış olarak görmeyi ümit ediyorum.
Aydınlık Gazetesi - 29.08.2013, Perşembe