15.09.2013 / Levent Kırca - Oyun İçinde Oyun


     İçerdeki “Can”larla bir şekilde haberleşiyorum. Kah ziyaretlerine gidiyorum, kah onlar bana yazıyorlar. Çocukları ziyaretime geliyor. Velhasıl, irtibatı kopartmıyoruz. Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve Uğur Mumcu'nun dışında, sahnede iki de paşamızı oynuyorum. Çetin Doğan ve Semih Çetin.


     Geçenlerde Semih Çetin Paşa’dan bir mektup aldım. Yanında bir de paket. Pakette ne vardı biliyor musunuz? Paşamızın Amiral şapkası. Şapkanın içinde de kartviziti. Çok duygulandım. Bu şapkayı bana oyunda takmam için göndermiş. Ne var ki ben onu sakladım. O bir kahramanın şapkası. Evimin başköşesinde, ışıklı bir camekanın içinde bana bakıyor. Ben de ona baktıkça, bir yurttaş, bir sanatçı olarak sorumluluklarımı hatırlıyorum.


     Pablo Picasso


     Picasso’nun bir tablosu.. Pardon kim Picasso? Hani Kenan Evren’in, eserlerine bakıp da “Bunu çocuk da yapar” dediği kübizmin öncüsü, dünya çapında bir ressam. O’nun resimlerine bakıp da “Bu, budur” diyemezsiniz. Ancak, kendinize göre yorum yaparsınız.


     “ATV Kanalı”nda O’nun bir resmini yayınlarken, kadın göğsüne benzettikleri bir kısmı “buz”layarak sansür etmişler.


     Yok artık çüş, deve!


     Çüşü, deveye söyledim. Kimse üstüne alınmasın.


     Picasso’nun resmine değil de, ülkenin resmine bakın. Bu ülkede artık sanattan söz etmek mümkün mü?


     Sanatın olmadığı yerde, özgürlükten söz etmek mümkün mü?


     Türk Bayrağı


     Anadolu'da Mehmet Ali Öz isimli bir kardeşimiz evleniyor, düğün yapacak. Bahçe süsleniyor, sazlar hazır. Mehmet Ali vatanını seviyor. Asıyor bayrağını bahçede bir köşeye. Gelin hanım gelinliğiyle at sırtında getiriliyor baba evinden. Davullar dövülüyor. Herkes mutlu.


     ...............................................


     Orhangazi


     Biliyorsunuz, “İçerdekiler” oyunu ile “Anadolu Turnesi”ndeyiz... Gittiğimiz her yerde binlerce insan izliyor oyunu.


     Kısaca arz edeyim;


     Oynamak üzere indiğimiz şehir, kaza, her neresiyse otele dahi gitmeden, direk açıkhava tiyatrosuna gidiyoruz. Dekorumuzu birlikte kuruyoruz, kostümlerimiz ütüleniyor. Hatta bu hazırlıkları yaparken vakit yetişmiyor, seyirciyi de salona almak zorunda kalıyoruz. Binlerce insan kapı önünde. Bekletemezsiniz... Yaşlısı var, hastası var, tekerlekli iskemleyle geleni var, her neyse...


     Geçen, Bursa’da oynadık. Orhangazi’ye geçtik. Şimdi aktaracağım olay Orhangazi’de oldu. Hazırlığımız bitti. Açıkhava tiyatrosunun önüne, bir yığın polis geldi. “Polis Bayramı” gibi.


     Vardım, yanlarına...


     Dediler; “Burada, her gösteriyi protesto eden bir gurup var. Konsermiş, folklormuş, alaturka, alafranga farketmiyor. Bu geceki oyunda da, böyle bir şey olabilir. Üstünüze alınmayın.”


     “Peki, tamam”...


     Oyun başladı. Henüz başları...


     Salonda iki binin üzerinde seyirci var. Sol tarafdan, 15-20 kişilik bir (çoluk, çocuk diyebileceğim) grup, ayağa kalkıp, sahneye “Allahu Ekber” nidalarıyla, bir şeyler atmaya başladılar. Önce, biz taş atıyorlar zannettik. Sonra anladık ki, sadece taş değil, yumurta da var... Hiç bir oyuncu arkadaşım ve ben sahneyi terketmedik. İnanır mısınız, korkmadık da...


     “İşçi Partisi”nin Bursa İl Başkanı genç kardeşimiz sahneye fırlayıp, etrafı yatıştırıcı sözler sarfetti.


     Ben, bize yumurta ve taş atan gençlere hitaben;


     “Bugüne kadar ‘Azınlık’la 150, ‘İçerdekiler’ oyununu ise 55. sefer oynuyoruz, böyle bir şeyle ilk kez karşılaşıyoruz. Sizin yumurtanız, taşınız, sopanız hatta bıçaklarınız var... Ama, bizim silahımız yok. Sopamız vs.de yok. Sadece, sanatımızla burdayız”... gibilerden konuştum. Biraz sonra, halk (seyirci) yaka paça, derdest edip attı bu provokatörleri dışarıya. Kapının önündeki polis grubu, sadece seyretti olup biteni.


     Hepimiz dualarımızı edip, öyle çıkmıştık sahneye. Bize yumurta atarken ki “Allahu Ekber” nidaları yanlış, yersiz ve düzmeceydi, çok zorlama bir eylemdi. Hepsi tembih edilip, ezberletilmişti. Bu provokasyoncuların, oradaki “AKP Gençlik Kolları” olduğunu öğrendiğimizde hiç şaşırmadık. Hükümetin, Tayyip’in politikasıydı bu. Bölmek, parçalamak, bizi birbirimize düşürmek...


     Aynı gençler, kendilerini sakinleştirmeye çalışan halka bıçak çekmişler... Yani, “Taksim Gezi Parkı”ndaki “Palalılar” durumu...


     Benim arkadaşlarım, bu saldırganların resmini çektiler. Bu resimleri, polise teslim ettik. Elbette ki polis, gerekeni yapmayacak. “AKP Hükümeti”, “AKP”li saldırganı tutuklar mı? Ne mümkün, bunun adı “İleri Demokrasi”...


     Bıçaklı gençler, merkezden yevmiyelerini almaya giderken, biz de oyunumuza devam ettik.


     Kimse ne korktu, ne çekindi. Çok düzmece, amatör bir saldırıydı. Ciddiye bile, almaya değmez. Onlar tahrik oluyorlardı. Çünkü, biz T.C. vatandaşıydık.


     Hepsi bu...


     Aydınlık Gazetesi - 15.09.2013, Pazar




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5756858
Online Ziyaretçi Sayısı:17
Bugünlük Ziyaret :702

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.