Tuncer Olcay / Ahmed Adnan Saygun ve Niyazi Tagizade


    
İnsan hayatında öyle anlar vardır ki o anı ömrü boyunca unutamaz. İşte benim de sanat hayatımda iki dev sanatçının tanışıp onların karşılıklı olarak sanatlarına duydukları heyecana şahitlik etme anımı sizlerle paylaşmak istedim...


     Yıllar sonra Ahmed Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu” “Ankara Devlet Opera ve Balesi”nce 1973-1974 yılı programına alınmış ve de Azeri Türk’ü asıllı Niyazi tarafından yönetilecek diye duyuruldu.


     O gün geldiğinde hepimiz merak ve heyecanla yerlerimizi almış, konzertmaister İlhan Özsoy akordu yaptırmış bekliyorduk. Orkestra çukurunun önünde kısa boylu çelimsiz, esmer, sert yüz hatlı, gözlerinin içi gülen, lacivert üzerine ince beyaz çizgili bir takım elbise giymiş, sol yakasında kırmızı kurdelesiyle kızıl yıldız madalyasını taşıyan bir zat, orkestra çukurundaki şef podyumuna bir elini destek yaparak atladı.


     İşte Niyazi’yi benim ve orkestra arkadaşlarımın ilk görüşü böyle oldu.


     Değneği eline alıp vurmaya başladığında daha ilk ölçüde usta bir orkestra şefi olduğunu anladım. Zaman içinde ne denli büyük bir yorumcu, hoca ve orkestradan aldığı ses renkleri ile çok büyük bir müzik adamı ile çalıştığımızı gördüm ve de sevindim.


     Birçok usta şefle unutamadığım yorum ve çalışmalar yaptım, ama Niyazi bir başka idi. Bu ustayı genç şeflerimizden tanıyan Gürer Aykal kolunun altına “Yunus Emre”nin partisyonunu almış, Niyazi’nin orkestrayı çalıştırmasını şef podyumunda Niyazi’nin dizinin dibinden yönetmesini ve ustalığını yakından takip edip notlarını alıyordu. Nitekim Aykal da ileriki yıllarda çok güzel, ustaca yorumu ile Saygun’un daima takdirini kazanmıştır. Saygun “Yunus Emre Oratoryosu” ve diğer tüm eserlerinin seslendirilmesinde önceliği daima öğrencisi Gürer Aykal’ın almasını ve yönetmesini istemiştir.


     Niyazi, bu ustalığı yanında Yunus’un felsefesini bilmediğimizi anladıkça Yunus’u tanımamızı isterdi, bu icra ile Yunus’un nefesini veremezsiniz diye eleştirir, üstün hocalığını göstererek “Yunus Emre”yi anlayıp yorumlamamız için çırpınır, istediği rengi alana kadar bütün enstrüman bilgi ve tekniklerini öğretirdi.


     Niyazi Tagizade ile yapacağımız bu konserin “Ankara Radyosu Müzik Yayınları” müdürü rahmetli Faruk Güvenç’i ikna ederek naklen yayınlanması ve kaydının yapılmasını sağladım. İşte o günden sonra “Türkiye Radyoları”nda “Yunus Emre Oratoryosu” artık Türkçe olarak yayınlandı.


     Ama Niyazi ile birlikte yaptığımız bir icra vardı ki bugün bile hatırladıkça ürperirim. Oratoryo Konya’da icra edilecekti. Konya’ya vardığımızda ilk iş olarak “Mevlana Türbe ve Müzesi”ni ziyaret edip gezdik ve konser akşam kapalı salonda yapıldı. İşte, Niyazi ile yaptığımız bu konserde başka, ama bambaşka bir icra çıktı ortaya... Mevlana’nın ve Yunus’un ermişliği tüm sanatçıları etkiledi,  müthişti. Konser sonrası otelimizde Niyazi ile yaptığımız sohbette şu kanıya vardım. Tanrı’ya erişmenin en güzel yönü sanatla oluyor.


     Ahmet Adnan Saygun, Mustafa Kemal Atatürk’e ithaf ettiği “Köroğlu Operası”nı yazarken hep Niyazi’nin yönetmesini düşledi ve de 23.07.1973 günü düşü gerçek oldu. Ne yazık ki 25.07.1973 günü ikinci kez sahnelenen eser bugüne kadar bir daha sahnelenmedi.


     Bakın Saygun Niyazi Tagizade’yi nasıl tanımlıyor: “Niyazi Tagizade müziği, beni ve Köroğlu’nu gayet iyi bilir. Köroğlu müşterek kahramanımızdır. Bu operayı yazarken hep Niyazi’yi düşündüm. Bunu en iyi şekilde yalnız O’nun seslendireceğini hayal ettim. Ve bugün bunun hakikat olmasının haklı sevinci içindeyim. Köroğlu, konusu itibariyle zulüm altında inlemiş insanların mücadelesini ve insanlık idealini dile getirmektedir. İşte bu benzer yönden ötürü bu eserimi Büyük Atatürk’e ithaf etmiş bulunuyorum.”


     Tagizade ise “Köroğlu”nu şöyle tanımlıyordu: “Köroğlu bir kahramanlık, temizlik, mertlik örneğidir. ‘Tüfek icat edildi, mertlik bozuldu’ sözü de O’nun büyük mertliğini en güzel şekilde dile getirir. Köroğlu bir asil değildir. Zulme karşı ayaklanan bir halk kahramanıdır. Bizim Azerbaycan’da her körün oğlu Köroğlu olmaz derler. Bu kahraman da körün oğlu değildir, Köroğlu’dur. ‘Köroğlu’nun atmosferi bana çok yakın olduğu için bu operaya ayrı bir hisle sarıldım. Saygun bu eserini öylesine bir Türkiye ikliminde yazmıştır ki operanın tümü burcu burcu Anadolu kokmaktadır. Samimi olarak söylüyorum, Avrupa’nın pek çok ülkesinde Türklerdeki kadar iyi kompozitörler yoktur. Türklerin sanat alanında elde ettikleri bir zafer beni de memleketimin insanlarını bahtiyar kılar. ‘Köroğlu Operası’nın sanat dünyasında bir Türk zaferi şeklinde tecelli edeceğine inancım tamdır. Beni çok sevindiren hususlardan biri de Saygun’un bu güzel operasını ‘Atatürk’e ithaf etmiş olmasıdır. ‘Atatürk’ de tıpkı ‘Köroğlu’ gibi millete sembol olmuş bir kahramandır. İkisi de aynı dava uğruna mücadele etmişlerdir. Ancak Atatürk, Köroğlu’nun yapmak isteyip de yapamadığı işi gerçekleştirdi.”


     Rahmetli Adnan Saygun’u ve Niyazi Tagizade’yi tanımanın mutluluğu içinde saygıyla anıyorum.


     Tuncer Olcay




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5796889
Online Ziyaretçi Sayısı:25
Bugünlük Ziyaret :1209

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.