Mehmet Emin Kakan - Cinuçen Tanrıkorur'un Mahur Devr-i Kebir Bestesi ve Bir Hatıra [1]

Mehmet Emin Kakan

     Tanrıkorur’un konumuz olan eseri; bizim müziğimizin “Beste” formlarının içinde; melodik örgünün gelenek içinden süzülüp gelen dikkat çekiciliğiyle beraber, bu hayranlık uyandıran melodi güzelliğinin insanı kavrayıvermekte hiç de hasis olmamasıyla dikkatimizi çekmekte, aynı zamanda elimizdeki eserin, 20. yüzyılın son çeyreğinde vücuda getirildiğine inanmakta bizi biraz da zorlamaktadır.

     Eserin esin kaynağı bir gazeldir. Neşati’nin söz konusu gazelinin özellikle matla’ı, Bizim Edebiyatımız’a aşina olanların dillerinden ve kalemlerinden düşürmediği başka bir hazinedir. Hem de öyle bir hazinedir ki, belki de binlerce hatip konuşmasında beyte farklı manalar yükleyerek yer vermiş ve belki de sayısı binlere yaklaşan veya geçen yazanlar da yazdıklarında bu beyte yer ayırmışlardır.

     Besteye konu olan gazel’in matla’ı ve diğer beyti şöyledir:

     Gitdin amma ki kodun hasret ile canı bile
     İstemem sensiz olan sohbet-i yaranı bile

     Sîneden derd ile bir ah edeyim kim dönsün
     Aksine çerh-i felek mihr-i dırahşanı bile

     Açıklaması şöyledir:

     Gittin; fakat, canı hasretle beraber bırakıp gittin.
     Ben sensiz olan dostlar sohbetini bile istemem.

     Dert ile bağrımdan öyle ah edeyim ki, gökyüzü,
     Hatta onun parlak güneşi bile tersine dönsün, “kıyamet kopsun”.

     Gazel, gerek yazıldığı 17. yüzyılın diğer şairlerine ve gerekse takip eden yüzyıllar içindeki şairlere “tahmis” gibi değişik şiir formlarında yazma isteğini de ortaya çıkarmıştır. Bu hislerle hareket eden çok kıymetli şairlerimiz, birbirinden farklı hazinelerin elimize geçmesine sebep olmuşlardır.

     Cinuçen Tanrıkorur’un “Beste”si de adeta melodi ile Neşati’ye bir “tahmis” gibidir.

     Söz konusu olan bizim müziğimiz’in eseri, Beste formunun bizim müziğimiz içindeki genel-geçer kullanımında fazlaca şahit olmadığımız 3. hanenin “terennümsüz” bestelenmesiyle de farklı bir örnek konumunda yer alır.

     Merhum hocamız, Beste’sinde gazelin matla’ı ile dördüncü beytini alıp işlemiştir.

     Tanrıkorur’un gazelden niçin bu iki beyti seçtiği konusunda bir bilgimiz yoktur. Ama niçin bu gazeli, niçin “Mahur” makamını ve niçin “Beste” formunu seçtiği hakkında “kesin” addedilecek bilgimiz mevcuttur.

     Kısaca, şu sıralarda üzerinde önemle durduğumuz konuyla ilgisini açıklamaya çalışayım:

     Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı tanımayanımız ve edebiyatımız içindeki önemli yerini bilmeyenimiz yoktur. Bizim müziğimizle ilgilenenler için Tanpınar’ın yeri ve önemi diğer edebiyatçılarımızdan çok farklıdır. Müziği edebiyatımız içinde ele alış şekliyle de çok kişinin dillendirdiği Asaf Halet Çelebi ve Abdülhak Şinasi Hisar’dan da farklıdır Tanpınar.

     Bizim müziğimiz “söz”le yoğurulmuş bir müziktir. Yüzyıllardır edebi eser verenlerle bestekarlarımızı hep “kol kola” görürüz. Ancak Tanpınar, ortaya koyduğu “edebi” eserlerinin içinde bizim müziğimizden “edebi” bahsedişiyle diğer yazarlardan tamamen ayrı bir konumda bulunur. Aynı zamanda övgüye çok layık bir şair olan Tanpınar’ın bizim edebiyatımızın vazgeçilemezleri arasına girmiş olan nesirleri, bizlere bizim müziğimizi bir bestelenmiş müzik eseri olarak vermez ama bestelenmiş eserlerimizi ve bizim müziğimizin asli karakterlerini kelimelerle adeta bir “nesir melodisi” halinde zihnimizle beraber kalbimizin derinliklerine koyuverir.

     Hatıra:

     Ahmet Hamdi Tanpınar’la ilgili yoğun bir çalışma dönemine girdiğim son aylarda müzik topluluğumuzda gene Tanpınar’la ilgili olarak ikinci hocam merhum Tanrıkorur’un devr-i kebir “Mahur Beste”sini konuyla ilgisini gözeterek geçmeye karar verip repertuvara dahil ettim. Tanpınar’ın  romanlarının içeriğinde geçen ve bir romanına da isim olan “Mahur Beste”nin aslında var olmadığının farkında olmakla beraber, söz konusu olan Neşati’nin gazelinin hocamız tarafından bestelenmesi sebebiyle de içimde bir ferahlık hissini hep duymuştum.

     Fazla zaman aralıkları vermeden hâl-hatır sormaya çalıştığım, “Bizim Müziğimiz”in nadir san’atkârlarından birisi olan sayın Reha Sağbaş’ı [4] telefonla aramıştım. Küçük bir “telefon sohbeti” olarak düşünüp yapmaya başladığım bu konuşma, Tanpınar projesi’nden bahsettiğim zaman farklı bir akışa sahne ve daha önce bilmediğim bazı şeyleri öğrenmeme sebep oldu.

     Öğrendiklerimden birisi Tanrıkorur’un Mahur Beste’sinin neden ve niçin bestelendiği hususu idi. Tanrıkorur’un devr-i kebir Mahur Bestesi bakınız nasıl bir hikayeye sahip:

     Münir Nurettin Beken [5], doktorası için Amerika’daydı. Beste tarihi 28 Ocak 1991 olan bu eserin bestelendiği tarihlerde Cinuçen bey de renal transplantasyon için Amerika’da Washigton D. C.’de bulunuyordu.

     Beken, Tanpınar’ı okumuş (Huzur filminin müziklerini yaptığını hafızanızda tutunuz. Beken, büyük bir ihtimalle bu filmin müziklerini yaptığı için Huzur romanıyla ilgiliydi. Kendisiyle eğer görüşmek kısmet olursa bu okumuş olduğunuz hatıramı gerekirse yeniden kaleme  alacağım ve sizlere bilgi vereceğim) ve “Huzur”da da geçen Mahur Beste’yi çok merak etmiş. Ziyaretine gittiği sırada da hocamıza sormuş: “Efendim, Tanpınar’ın sözünü etmiş olduğu Mahur Beste’yi resitalimin repertuvarına dahil etmek istiyorum. Acaba bu eserin notalarına sizin aracılığınızla ulaşmam mümkün olabilir mi?” [6]

     Tanrıkorur, biraz düşünür ve cevap verir: “Reha’cığıma telefon açıp hemen göndermelerini söyleyeyim…”

     Gerçekten hocamız, o hasta halinde bile etkisinden bir şey kaybetmeyen ses tonuyla Reha beyi telefonla arayıp, böyle bir beste’nin olup olmadığını, var ise repertuvardan bir fotokopisini hemen fakslamasını rica ederler.< /span>

     Reha bey de bizim müziğimizin en geniş arşivini elinde bulunduran dünyadaki belki birkaç kişiden birisi olması sıfatıyla hemen kendi arşivleri içinde aramaya başlarlar. Fakat tarama sonucunu görünce çok şaşırırlar: Tanpınar’ın romanlarında sözünü ettiği böyle bir eser yok! Var olan sadece Mahur Beste’nin hayali…

     Taramasını başka arşivlerde de yapar ama sonuç değişmez.

     Bunun üzerine hemen Cinuçen beyi arayarak durumu bildirir. İşin hazin tarafı resitalin verilmesine 4-5 gün kalmıştır.

     Cinuçen bey, çok sevdiği ud virtuozumuzun “Tanpınar” heyecanının önünü kesmek istemez. Bu yüzden de hemen “Mahur" makamında “Beste” formunda bir eseri hasta yatağında bestelemeye başlar. Eser iki gün içinde tamamlanır.

     Beken’e haber gönderilir, gelip besteyi teslim alması istenir.

     Beken Cinuçen beyin nota ve yazı hattıyla eseri büyük bir heyecan içinde teslim alır.

     Fakat bilmediği bir şey vardır: Cinuçen bey bestesinin üstüne ismini yazmamıştır. Eser Neşati’nin gazelinin, bestekarı bilinmeyen yani “La edri” bir eser olarak eline verilmiştir. Belki de bu sırada Beken duyduğu heyecan ile Tanpınar’ın bir bestekar ismi verdiğini bile hatırına getirmez.

     Münir Nurettin Beken, Tanpınar’ın romanında okumuş olduğu “Mahur Beste”nin, üstelik Cinuçen beyin kaleminden çıkmış olmasının verdiği heyecanıyla bir koşuda gider, eser üzerinde çalışmalarını yapar ve “Tanpınar’a esin kaynağı olan bu eseri”(!) resitalinde büyük bir başarıyla sazı ve sözüyle seslendirir.

     Beken, bu eseri geçerken şu durumun da farkında değildir: “müteaddit” geçildiğini zannettiği bu eser, kendi sazı ve sesiyle aslında “Dünya Premier”ini yapmaktadır.

     Resitalden sonra Cinuçen beyi ziyaretinde resitalin başarısını olduğu gibi Cinuçen beye anlatır. Cinuçen bey belki de “müstehzi” bir gülümsemeyle dinlediği “Mahur Beste” icrasının anlatımının sonunda, olanı-biteni Beken’e anlatır ve notayı isteyerek üzerine bestekarının ismini yazıp, Münir Nurettin Beken’e ithaf yazısını da ihmal etmez.

     Bu hatırayı siz sevgili topluluk arkadaşlarıma ilgili notanın arkasında yazılı olarak verirken bir durumun farkında olduğumu ve sizlerin de bunun farkında olmasını özellikle istirham ederim:

     Münir Nurettin Beken, hem yaşanan bu olay, hem de olayla ilgili eserin ilk icracısı olarak, merhum çok sevgili hocamız ile bu hadisenin aktarıcısı, önemli şahidi Reha Sağbaş beraberinde Bizim Müziğimiz’in tarihinin aynı zamanda farklı bir yaprağı haline gelmişlerdir.

     Hiç şüphem yok ki, Tanpınar’ın sadece ve sadece “1” (bir) tanecik günün romanı halinde yazdığı dev eseri, eser içinde geçen “Mahur Beste” nin sadece “2” (iki) gün içinde, romandan çok sonra dünyaya nadide bir müzik eseri olarak gözlerini açması nedeniyle; herhalde şu demlerde Tanpınar ve Tanrıkorur’un karşılıklı konuşarak gülüştükleri bir sohbet konusu oluyordur.

     Her ikisinin de mekânı cennet olsun…

________________________________________

[1] Bu yazının “Hatıra” kısmı, Dergâh Dergisi’nin 212. sayısında (Ekim 2007), Sh. 20 yayınlanmıştır.

[2] Antalya Tabip Odası Müzik Topluluğu Yöneticisi

[3] Açıklamanın alındığı kaynak: Onan, Halil Necmettin; İzahlı Divan Şiiri Antolojisi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1997

[4] Reha Sağbaş, şu anda yaşadığımız yüzyılın önemli kanunilerinden birisidir. Müzik tarihimiz ondan 21. yüzyılın içinde bahsedecektir. Ömrünün uzun ve verimli olmasına duacıyız. Sağbaş’ın kanunda sahibi olduğu üslûbu bazen “Deran” üslûbu gibi dile getirilse de Deran’ın üslûbundan farklıdır. Üslûplar konuşulurken bu konu ayrıca dile getirilecektir. Sağbaş da, Tanrıkorur hocamızdan feyz almış ve almaya devam eden san’atkârlarımızdandır. Aynı zamanda Hocamız rahmetli olduktan sonra geride kalan çok kıymetli ailelerine her konuda yardımcı olmaya çalışan aile dostlarıdır.

[5] Münir Nurettin Beken, 1964 doğumlu değerli bestekar ve icracılarımızdan birisidir. Yüksek lisans eğitiminden sonra Maryland Üniversitesi'nin sağladığı bursla doktora çalışması için ABD'ye gitmiş ve çalışmalarını halihazırda orada sürdüren bir sanatkarımızdır. Ud ve tanbur sazlarımıza vakıf bir virtuozumuzdur. Kendisi Cinuçen Tanrıkorur hocamızın pek çok takdirine mazhar olmuş, önem verdiği sazendelerin arasındadır. Tanrıkorur, bestelemiş olduğu hatırı sayılır bir miktarda saz ve benim bildiğim (ki, bunu sayın Reha Sağbaş’tan öğrendim) bir adet de sözlü eserini Beken için ve Beken’e ithafıyla bestelemiştir. Bu bestelenen eserlerin hepsi, Beken’in gene kendi verdiği resitallerde icra da edilmiştir. Beken, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın aynı adlı eserinden televizyona uyarlanan “Huzur” filminin ve gene Tanpınar’ın “Yaz Yağmuru”nun (35mm) film müziklerini de hazırlamış olan bestekarımızdır.

[6] Bu yazdığım hatırada geçen konuşmalar bir kurgudur.

     Dr. Mehmet Emin Kakan [2]
     Antalya Ocak 2007




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5796698
Online Ziyaretçi Sayısı:28
Bugünlük Ziyaret :1198

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.