14.05.2014 / Zafer Yümlü - Kıyamet


    
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar “Kıyamet ne zaman kopacak” diye.


     - “Ben ölünce” demiş.


     Yıllar önceki bir makalemde yazmıştım: “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” diye. Sanat dünyamızdaki yozlaşmayı, bindiğimiz dalı kestiğimizi anlatmıştım orada.


     İşte şimdi kıyamet geldi. “TÜSAK”.


     Herkes isyanlarda. Sanat kurumları kapatılacak, sanatçılar işsiz kalacak, ülke karanlığa bürünecek v.s. Yasa tasarısı şekillenmeye başlayınca, sokaklarda yürüyüş yapmaya başladılar. Halktan destek istiyorlar. Halk da şaşkınlıkla olanları izliyor. Çünkü bilmiyor. Onlara ne sanat ne de “TÜSAK” anlatılmadı. Sanat kurumları, hep uzak kaldığı, hor gördüğü halktan destek istiyor şimdi. “TÜSAK”ın meclise gelmesi yakınlaşınca ana muhalefet partisi konu ile ilgili komisyon kurmuş. İllerde, ilçelerde bu yasanın zararlarını halka anlatacaklarmış.


     Yumurta kapıya gelince halkı hatırladılar yine.


     Peki şimdiye kadar akılları neredeydi? Çünkü keyifleri yerindeydi. Çift maaşlar, teşvikler, burjuva, bohem yaşantılar, çalmadan ve operada rol almadan bankamatik memurluğu, hazır maaşla büyütülen bale göbeği.


     Eğri oturalım, doğru konuşalım şimdi. “TÜSAK” yasa tasarısı yeni bir olay değildir. 2003’ten beri hükümetin hazırlığını yaptığı bir projedir. Bu projenin gerçekleşmesi için çeşitli raporlar hazırlanmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda da hükümet tarafından bir yasa tasarısı oluşturulmuştur. Bu gayet doğaldır. Yıllardır bunun olacağına kimse inanmıyordu. Onlara göre imkansızdı. İmkansız sandıkları işin gerçekleşeceğini anlayınca tepkiler başladı. Peki kim tepki gösteriyor en çok “TÜSAK”a?


     Kadro isteyen yeni mezunlar, konservatuvar öğrencileri, kurumlara gireli birkaç yıl olmuş sanatçılar, sözleşmeli sanatçılar, ülkeye ve işine gönlünü vermiş sanat emekçileri.


     Bir de gizliden gizliye “TÜSAK” taraftarı olan sanatçılarımız var. Kim mi bunlar?


     Yıllardır kanunen yasak olduğu halde hem senfonide hem de otellerde, restoranlarda, düğünlerde çalanlar, emekliliğine birkaç yılı kalanlar, daha fazla emekli ikramiyesi almak için iple çekiyor kanunu. Anadolu’nun sıcağından kurtulup bir sahil kasabasında yaşamak hedefleri. Geride kalanlara ne olacakmış, konservatuvar öğrencileri nasıl iş bulacakmış umurlarında bile değil. Olaya tamamen “duygusal” yaklaşıyorlar yani.


     Türkiye’de bunlar yaşanırken geçtiğimiz günlerde Avusturya’da bir Türk, yılın bestecisi seçildi.


     Kim mi? Murat Üstün.


     Otuz yıldır Avusturya’da yaşıyor Murat Üstün. “İzmir Konservatuvarı”nın yetiştirdiği bir korno sanatçısı ve besteci. “Feldkirch Senfoni Orkestrası”nın şefi. Yıllardır ter döküyor gurbette. Eserleri, Avrupa orkestralarında çalınıyor, öğrenciler yetiştiriyor. Türk kültürünü tanıtıyor.


     Türkiye’de hiçbir basın organı bunu yayınlamadı. Onlar için haber değeri yoktu çünkü, önemsizdi. Burnu “Kaf Dağı”nda klasik müzik dergilerimiz, yok saydı O’nu. Gereksizdi.


     İşte gerçek bu.


     Biz kendi sanatçımızı hor görürken, yabancılar yere göğe sığdıramıyor. Kendi sanatçımıza, kendi kültürümüze yabancıyız. Bizim ülkemizde bizim bestecilerimizin eserleri çalınmazken, Avrupa’da onlar dinleniyor. Bizim ülkemizde sözde sanat eleştirmenleri hala burjuva makalelerinde yarı Türkçe yarı İngilizce yazılarla hava atarken Avrupalı, Türk halk ezgilerini öğreniyor.


     Demek ki müstahak bize. Kendi kıyametimizi kendimiz hazırlıyoruz çünkü.


     14.05.2014, Çarşamba - İzmir




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5784316
Online Ziyaretçi Sayısı:12
Bugünlük Ziyaret :801

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.