01.01.1984 / Kemal Gür - Klasik Batı Müziğinden Seçmeler


    
Bundan birkaç yıl önce “Devlet Konservatuvarları”nın yüksek bölümünü dışarıdan bitirmek için yasal bazı olanaklar sağlanmış ve bu olanaklardan pekçok müzikçi, şu ya da bu yollarla yararlanmışlardır. Yüksek bölüm bitirme sınavlarına dışarıdan katılanlar arasında, büyük yaş farkları olduğu gibi düzey farkları da çok belirginleşmiştir. Örneğin çaldığı çalgının adını oldum olasıya yanlış söyleyenlerin yanısıra kendi kendini çok iyi yetiştirmiş, pırıl pırıl müzikçiler yanyana sınavlara giriyorlardı.


     Bu sınavlar boyunca geçen olaylar bir küçük kitapçığı dolduracak kadar çok. Bunlardan bazıları, iyi anlatıldıkları ya da yazıldıkları takdirde dünya güldürü yazınında en önde yer alacak kadar gülünçlü, bazılarıysa yıllarca belleklerde kalacak bir utanç olayı tatsızlığında...


     Biz yeri geldiğinde her iki türden örnekler yazmağa çalışacağız.


     Koro sınavına giren 3 genç adam. Bunlardan ikisi zeki, esprili, olayların gülünecek yanlarını kolayca görebilecek kişiler. Bir tanesi, çok yanlış bir toplum değerlendirmesi sonucu biraz saf görünen, ama hiç de öyle olmayan biri. Sınav öğretmeni ciddiyeti, bilgisi ve genelde çok disiplinli oluşuyla tanınmakta. Öğretmen öğrencilere 3 sesli bir parçanın notalarını verir. Rastlantıyla mı yoksa bir gayeyle mi bilinemez, ama bas partisi, bizim saf görünen gencimize düşer. Hepsi partilerini şöyle bir gözden geçirirler, sonra öğretmenin tempo vurmasıyla notalarını düzgün bir şekilde söylemeğe uğraşırlar. Sınav fena gitmemektedir. Öğretmen memnun, öğrenciler memnun.


     Ama bas partisi, ezgi ve armonik yapının gereği olarak gittikçe kalın seslere inmektedir. Bas partisinin sorumlusu genç, bu gittikçe pesleşen sesleri çıkarmada zorlanmaktadır. Nihayet bir an gelir, bizim delikanlı, notada gördüğü kalın sesi, bütün uğraşılarına rağmen çıkartamaz. Ağzını açmış, ses tellerini gevşetebileceği kadar gevşetmiş...    ...ama olmuyor.


     Bu sırada, öğretmen, bas sesi duyamayınca, bizim delikanlıya soru dolu gözlerle döner. Delikanlı ağzını açmış, sesi çıkarmağa çalışıyor; ses yok.


     Öğretmen tempo vermeğe devam ederken delikanlıya doğru seslenir:


     - “Bas partisini duyamıyorum. O sesi duyamıyorum. Nerede o ses?...”


     Bizim delikanlı, büyük bir telaş içinde sağ elinin işaret parmağını, fırın gibi açılmış ağzının çok yakınına getirerek ses çıkmayan gırtlağını gösterir.


     .........................................................................


     Müzikçilerin birbirlerini çekememeleri, bu çekememezliklerini bazan çok kırıcı, alaycı tümcelerle dile getirdikleri öteden beri herkesçe bilinir. Bu durum sade bizde değil, hemen bütün ülkelerde aynıdır. Okuduğumuz ve işittiğimiz kadarıyla, gelişmiş ülkelerde, müzikçilerin, meslekdaşları ya da onlarla ilgili herhangi bir yapıt, yorum vb. hakkında kullandıkları deyimler, tümceler çok insafsızca, haşince de olsa bir zerafet, zeka, espri ambalajı içinde oluyor. Aşağıda anlatacağımız olay, kanımızca, ambalajı yukarda belirtilen özelliklere sahip ender bir taşlama.


     Zamanı için oldukça tanınmış sayabileceğimiz orkestra kemancılarından biri, Saint-Saens’in ünlü “Introduction et Rondo Capriccioso”sunu orkestra eşliğinde çalar.


     Konserden biriki gün sonra başka bir orkestra kemancısının, konseri veren arkadaşı için söylediği tümce:


     - “Konser genellikle iyiydi...    ...Orkestra, şef...    ...Solist...    ...Hepsi çok iyiydiler...    ...Solist ‘Introduction et Rondo Capriccioso’yu çok iyi çaldı gerçekten...    ...Ama hangi makamda çaldığını anlayamadım, siz anladınız mı?”


     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 12. Yıl, 125. Sayı ile Ocak 1984 tarihinde basılan nüshasından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5687258
Online Ziyaretçi Sayısı:34
Bugünlük Ziyaret :862

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.