24.07.2014 / Müge İplikçi - Kayıplar


    
Bu hafta içinde iki önemli insan yaşamlarımızdan akıp gitti. Biri Verda Erman’dı diğeri ise Sevda Şener.


     Ayrı ayrı çok önemli değerlerdi. Ancak ikisini bir arada tutan, en azından bu yazıda birlikte düşünmeme yol açan temel unsur, yaşamlarımıza getirdikleri sanatın ışığı olsa gerek.


     İkisi de bugün, kimileri tarafından, neredeyse önemsizleştirilmek istenen iki alanın önde gelen temsilcilerindendi. Klasik müzik ve tiyatro.


     Verda Erman piyanodaki üstün yeteneğini kanıtlamış uluslararası kıymetli bir piyanistimizdi. Aynı zamanda “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nın da solistiydi.


     Sevda Şener ise yetiştirdiği sayısız öğrenci dışında, tiyatronun ne olup ne olmadığını yazdığı sayısız kitapla bize aktarmış hocaların hocası bir akademisyendi. “Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi”, bu satırların yazarı da olmak üzere, çoğumuza eşikler sunmuş, tiyatronun izlediği yol konusunda toplumların dünya görüşlerinin ne kadar önemli olduğunu anlamamıza katkı sağlamıştı. Belki de sırf bu kitabı izleyerek bugün Türkiye’nin sanattan ne beklediğini ya da sanata nasıl bir anlam yüklediğini bulmak bile mümkün olabilirdi! Neler yaşamakta olduğumuzu gerçekten düşünebilmek için önemli bir çıkış noktası olabilirdi, evet. Ekonomik ve kültürel iniş çıkışların toplumun sanata ve sanatçıya bakışını nasıl belirlediği, nelerin öne çıkarıldığı, neyin gerilerde bırakıldığı, görmezden gelindiği, yok sayıldığı, vb. Ve elbette tüm bunların tiyatroya, genel olarak sanata nasıl yansıdığı, yansıyacağı, yansıtılacağı...


     Sanatın İşlevi


     Gerçekten de başta tiyatro olmak üzere sanat bizlere gerçek failleri göstermesi açısından benzersizdir. Tüm kaçılan delikleri, sahtekarlıkları, sıradanlıkları, ve evet bayağılıkları da dolaysız olarak gösteren, aktaran, dahası insanın insan olduğunu doğrudan hissettiği ve karşısındakine de bunu hissettirebileceği olanaklar silsilesidir tiyatro ve sanat. Hem yaşamın içinde hem de dışında olabilen bir nokta.


     Kanaatimce şu aralar asıl ihtiyacımız olan kendimizin dışına çıkabileceğimiz, kendimize bakabileceğimiz ve olup bitenleri gerçekten “düşünmeye” başlayabileceğimiz böylesi bir noktanın  varlığıdır. Yaşam kadar kendimizi de seçebileceğimiz bir nokta... Bu noktadan kendimizi görebilmenin adını ise koysa koysa yine en iyi sanat koyabilirdi.


     Ancak... Önümüz tıkalı. Eskiden bir kültür kanalı olan “TRT-2” bile yok artık, biliyorsunuz. Var da yok. Bir iktidar savaşının içine düştü kaldı. Tıpkı Türkiye edebiyatının yurtdışına çevrilmesine destek veren “TEDA” gibi. Öte yandan gazeteler kültür sanat sayfaları yerine magazin sayfaları yapıyor artık... Okullarda felsefe okutulmuyor.


     Sanatın ve düşüncenin önünün bu kadar kesilmesine gel de şaş şimdi.


     Gazete Vatan - 24.07.2014, Perşembe




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5785159
Online Ziyaretçi Sayısı:32
Bugünlük Ziyaret :936

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.