11.05.2015 / Müfit Semih Baylan - Fazıl Say ve Sorular
Fazıl Say, “Memur sanatçı arkadaşım, bir dakika beni dinle” demeden önce bu tavırlara neden gerek duyduğunu açıklamalı.
Yarattığı bu kaos ortamıyla, zaten zor şartlarda prova yapıp konser gerçekleştiren senfoni orkestralarının ipini çektiğinin farkında mı?
Konserinize geleceğiz diye telefon açan dışişleri diplomatlarının “gelme” diyerek yüzüne telefon kapattırdığı doğru mu?
Dış basına, özellikle Alman basınına (içerde ‘Kültür Bakanlığı’ ile hükümetle ne sorunun olursa olsun) ülkeyi küçük düşürücü açıklamaları neden verdiğinin açıklmasını getirmesi gerekmez mi?
Türkiye’de sayıları bir kaç taneyi geçmeyen interaktif müzik gazeteleri içinde Fazıl Say ile ilgili en çok haber yapan bir gazetenin editörü olarak O’nu savunurken, duygusal eksende sergilediği çocuksu tavırlarından dolayı yaratılan şu rezil ortamdan duyduğum rahatsızlık neticesinde “yeter artık” deme noktasındayım.
Açıkçası Fazıl Say tüm bu tavırları sadece ve sadece belirlediği “kaşesi” için mi yapıyor? Düşündüğü o memur sanatçı arkadaşları, kardeşleri lafı güzaf mı?
Fazıl Say gibi üretken, çalışkan ve dahi bir sanatçının tabii ki kaşe hakkı olacak.
Ancak “CSO”da ya da bir başka orkestrada çoğunluğu oluşturan akitli sanatçılar günler günler süren uzun provalarda günlük ortalama net 50 TL.’ye arşe sallarken, O 50 bin Euro’lardan falan söz eder ve bunun tamamını isterse... Fazıl Say’ın yazılarında sözünü ettiği o insancıl duruş nerededir?
Hep tarafında olduğum ve şu yazı itibarıyle ikinci kez böylesine sorular sorarak eleştirdiğim Fazıl Say’ı asla hoşgörü ile karşılayamam.
Çünkü bu davranışları ile başta “CSO” olmak üzere tüm orkestralara zarar veriyor.
Şu siyasi ortam içinde, “Kültür Bakanlığı”nın emrindeki orkestralar zaten güç bela repertuvar yapıp sahne alabilirlerken, Fazıl Say’ın bu tavırları orkestraların yaşam mücadelesinin tuzu biberi oluyor.
Şu “Carmina Burana” meselesi. Komik, komik ötesi hatta... Fazıl Say o yazıyı bilinçli yazmamış ise dikkatli olmalıydı. Bizi yönetenler zaten öküzün altında bırakın buzağıyı, iguana yumurtası bile arıyorlar. O nedenle hele hele dahi denilen bir sanatçının çok dikkatli olması gerekmez mi?
Her davranışı ile orkestraların yaşam damarlarını felce uğratmıyor mu?
Ben biliyorum, “CSO”dan kaç kere teklif getirdiler kendisine ama şu kadar kaşe tutarından aşağı olmaz deyip kestirip attığını.
Gelin bunu siz anlamlandırın sevgili okurlar.
Yukarıda sözünü ettiğim üzere, dış basına, özellikle Alman basınına verdiği demeçler, son derece düşündürücü ve yakışıksız değil mi?
Bir sanatçı vatandaşı olduğu ülkeyi ne olursa olsun, dış basına bu şekilde şikayet eder mi? Hadi şikayet etmemiş olduğunu düşünelim. Bu açıklamaların bir şikayet olduğu düşünülemeyecek mi?
Hindistanlı yazar Salman Rüşti, “Şeytan Ayetleri” adlı kitabından dolayı hakkında ölüm fermanı çıkaran ülkesini dış basında bir tek sözcükle dahi eleştirdi mi?
Son olarak “Devlet Çok Sesli Korosu”nun aldığı Fazıl Say ile çalışmıyoruz kararı, ne kadar düşündürücü.
Bu kararın Türkçe açıklaması, “Devlet sanat toplulukları kimsenin özel mülkü değildir” anlamına gelmektedir.
Bir yıl öncesine kadar “Devlet sanat toplulukları olmadan hiç bir şey yapamam” diyen Fazıl Say, şimdi Genco Erkal’ın da onayıyla “Nazım Oratoryosu Korosu” kurma kararı almış.
Peki, ama nereye kadar?
Fazıl Say’ı eleştiriyoruz diye bize kızanlar, çeşitli ideolojik söylemlerle eser ortaya koyarak yine o kesimin sanatçısı olmayı hedefleyenleri eleştirmek tabii ki hakkımızdır.
Trabzon - 11.05.2015, Pazartesi