01.12.1964 / Ermukan Saydam - Müzikçilerimizin Ağır Görevleri


    
Çok sesli müzik kuralları ile eğitilmiş bütün müzikçilerimiz çevreleri ile tam bir uyuşmazlık içindedirler. Bunun nedeni yurt ölçüsünde gereken müzik düzeyine erişememiş olmamızdır.


    
Batı ülkeleri sanatçılarının da tam bir mutluluk içinde olmadıkları muhakkak. Fakat bu mutsuzluk, hoşnutsuzluk, bizde olduğu gibi müzikçinin çevresi ile uyuşmazlığından çok, her sanatçıda bulunan bazı kişisel duygulardan, kaygılardan ileri gelir. Mesela; sanatçının, kendikendini aşmada daha mükemmel olana erişmede uğradığı güçlüklerin verdiği bunalım, istediği mevkie erişememenin verdiği öfke ve üzüntü, meslekdaşlarına karşı duyduğu kıskançlık vb. gibi.

     Müzikçilerimiz sadece batılı meslekdaşlarının üzüntüleri, endişeleri içinde olsalardı kendilerini bugün olduklarından çok daha mutlu hissederlerdi. Onlar herşeyden önce yurtlarının müzik düzeyi ile yaptıkları iş arasındaki korku verici uçurumu görmekte; ana, baba, arkadaş, komşu... Bir kelime ile yurtdaşları ile aralarındaki müzik anlayışı farkının doğurduğu acıyı duymaktadırlar. Bu acı müzikçinin duyarlığı, sanatına bağlılığı, müzik kültürünün derecesi ile orantılı olarak büyür.

     Bu acının etkisi altında bazı müzikçilerimiz, çalıştıkları kurumdaki görevlerini tam bir disiplin, bağlılık ve titizlikle yaptıkları gibi bunu kafi görmeyerek gerek kurumlarının ıslahı, gerekse yurdumuzun müzik sorunlarının çözülmesi ve genel müzik eğitimimizde yararlı olabilmek için bütün gayretleri ile uğraşmaktadırlar. Ancak acınarak söylemek gerekir ki; kendini feda edercesine uğraşan bu müzikçilerimizin sayısı pek azdır. Bunun aksine bazı müzikçilerimiz de adeta birincilerle alay edercesine; tam bir rahatlık ve umursamazlık içinde yaşayıp gitmektedirler. Bazılarımız da işini ve evini çevreden ayırmış içine kapanmış sessiz sedasız yaşar. Tabii ki bunlardan başka kendine özgü hayat şekilleri bulmuş müzikçilerimiz vardır. Her ne olursa olsun müzikçinin çevre ile uyuşmazlığının verdiği hoşnutsuzluk ve yurdumuzun müzik sorunlarının yavaş yavaş aydınlığa çıkması O’nu yurdunun müzik düzeyinin yükselmesi için günlük çalışmasından gayrı bir şeyler yapan meslekdaşlarına katılmaya zorlamaktadır.

     Fakat hoşnut olmıyan müzikçi genellikle bu hoşnutsuzluğu çalışmakta olduğu kurumda belli etmektedir. Çalıştığı yerde işlerin bozuk düzen gitmesi O’na yeis ve umutsuzluk verir. Kurumu yönetenlerden ve meslekdaşlarından şikayete başlar; yöneticilerinin, daha yüksek kademedeki ilgili yöneticilerin ve nihayet politikacıların da çoğu zaman sağlam bir müzik kültürü almamış olduğunu unutarak: “Niçin düzeltmiyorlar, neden bunu veya şunu yapmıyorlar?” diye söylenip durur. Sayın müzikçi! Niye düzeltmezler, niçin yapılması gerekenleri yapmazlar diye söylenip durman boşunadır. Neden mi? Çünkü onlar bu işi yapamazlar da ondan. Onların senin istediklerini yapabilmeleri için yeterli müzik kültürü olan bir kamu oyunun murakabesi altında olmaları ve bizzat kendilerinin bu işleri düzeltecek bir müzik anlayışına sahip olmaları gerekirdi. Bu olmadığı sürece senin şikayetlerin boşa gidip duracaktır. Hele bu şikayetlerin parça buçuk, bir esasta toplanamıyan, şuurlu olmaktan yoksun, günlük kelimeler ve davranışlarla anlattığın genel hoşnutsuzluğunun bir belirtisi olmaktan ileri gidemedikten sonra...

     Yöneticilerin, müzikçilerin isteklerini yerine getirebilmeleri için müzikçilerin parça buçuk şikayetlerini bir sistem, bir esas içinde toplayabilmeleri, şahsi çıkar ve tutkularının etkisinden kurtularak birlik olup isteklerinin kabulü için gerekli savaşı yapacak durumda olmaları şarttır.

     Yurdumuzda müzik sorunlarını en iyi bilenlerin müzikçiler olduğu göz önüne alınarak şunu söylemek gerekir: Müzikçi mensup olduğu kurumu kendisi yönetmelidir. Bunun en güzel örneğini “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nda bulabiliriz. Bu topluluk yurdumuzun iftihar edebileceği bir seviyeye erimiştir. Neden? Çünkü bu topluluk kendi kendini yönetir de ondan. Bu orkestranın uyanık müzikçileri bundan yedi yıl önce çıkan kanunları için gerekli savaşı vaktinde yapmışlar ve bu yasanın, müzikçinin kurumunu yönetmesine imkan verecek şekilde olmasını sağlamışlardır. Diğer müzik kurumlarımızın yasaları buna imkan vermiyorsa, müzikçilerin kurumlarına ait yasanın tadili için şuurlu bir şekilde mücadele etmeleri ve bu arada elele vererek yöneticilere fikirlerini kabul ettirmeleri, bu şekilde kurumun yönetimine katılmaları lazımdır. Bu şekilde kurumunu en kısa zamanda bozuk düzen işlemekten kurtaracak olan ülkücü müzikçi onun halka en yararlı şekilde faaliyet göstermesini de sağlıyacaktır. (Mesela ‘Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Anadolu Turne Konserleri, Pilot Kent Konserleri, Okul Konserleri, Üniversite, Halk, Sanat Konserleri vb. faaliyetleri gibi).

     Yapacakları faaliyetlerle çevrenin, çok sesli müzikle ilgilenmesinde ve müziksel eğitiminde yararlı olacak müzik derneklerinin açılmasını, devamını sağlıyacak olanlar da aydın müzik severler ve müzikçilerdir. Yine bu kişilerin gazete ve dergilerde yurdumuzun müzik sorunları ve bunların çözümü ile ilgili fikirlerini açıkça yazarak kamu oyu, yöneticiler ve politikacılar üzerinde etki yapmaları lazımdır.

     Şimdi denecek ki: Zaten işi güç olan müzikçinin bir de kurumunu yönetmesini istiyorsun; talebelerle başa çıkmakta güçlük çeken müzik öğretmenlerinin, günlük işlerinin yükü altında ezilen müziksever aydınların, müzikçilerin dernekler kurmalarını istiyorsun; yazmalarını, konser ve konferans vermelerini, konser düzenlemelerini istiyorsun; daha bin bir çeşit iş istiyorsun onlardan. Sonra gene denecek ki; bütün bu ağır görevleri müzikçilerin omuzlarına yüklemek, onları sadece çökertmeye yarıyacaktır. Bunlardan önce ikincisine cevap verelim:

     Ülkücü ve aktif insanları inançlarının gerçekleşmesi için yapacakları iş, ne kadar güç olursa olsun, çökertemez. Sanatçıları çökerten şey umutsuzluk, bunun sonucu olarak da içine düştükleri gevşeklik ve eylemsizliktir.

     Bütün bu ağır görevleri müzikçilerimizin omuzlarına yüklemenin doğru olup olmıyacağına  gelince; yurdumuzun müzik seviyesini yükseltmek mecburiyetindeyiz. Bunu başaracak olanlar ancak ve ancak müzikçilerimizdir. Bu böyle iken bu kadar işin müzikçiye yüklenmesinin doğru olup olmıyacağını tartışmak yersizdir ve müzikçimiz de kendine düşen bin bir çeşit ağır görevi üzerine almak mecburiyetindedir.

     Ancak birkaçımızın üzerine bu ağır görevleri yıkıp da diğerlerimizin “İşte yapıyorlar ya” diyerek ve arkadaşlarının adeta ezilerek çalışmasını gördükleri halde buna aldırmayıp keyiflerine bakmaları her halde büyük bir haksızlıktır.

     Yurdumuzda müzik alanında her ileri atılan adımı üç beş ülkücü müzikçinin gayretine borçlu olduğumuzu unutmıyalım. Bu üç beş kişi yüzler ve binler olduğu zaman yurdumuzun müzik düzeyi inanılmayacak kadar yükselecektir. Aksi halde hoşnutsuzluk içindeki müzikçilerimizin torunları da kendilerinden daha mutlu olmıyacaklardır.

     “Ankara Filarmoni Aylık Müzik Dergisi”nden alınmıştır. - Aralık 1964, Yıl: 1, Sayı: 3, Sayfa: 1-4.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5792481
Online Ziyaretçi Sayısı:45
Bugünlük Ziyaret :419

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.