01.02.1992 / Önder Kütahyalı - Müziğin Evrensel Dili


    
Müzik sanatı, yazına ve tiyatroya kıyasla epey talihsiz görünüyor. Bir ölçüde şiirde ve resimde de olduğu gibi toplumlar, son derece somut verilerden yola çıkarak, bu sanatın kapsamını iyice genişletmektedirler. Söz gelimi, “Türk Sanat Müziği Çocuk Korosu”nun söylediği ilkel ve beceriksiz ezgiler, yazık ki, müziktir. “Heavy Metal”in gürültüsü, “Rock” türünün tüyler ürpertici ürünleri, yerli filmlere “Synthesizer” ile yapılan geri plan müzikleri, “Arabesk” ve daha nice çirkinlikler, tümüyle onun kapsamına girmektedir.

 

     Anılan türlerin bazıları bizim buluşumuzdur, kimileri de evrensel olmalarına karşın yerele eğilimlidir. Her biri, teknik yönden müziğin sadece bir ögesine yer verir ve onu abartır. Buna göre ya tartım başat bir işlev yapar ya da her şey ezgide yoğunlaşır.

 

     Varılan sonuç, müzikbilim açısından ilgi çekici olabilir. Nedir ki, estetik dışılık, çirkinlik ve bayağılık, müziğin hakkını gözeterek düşünen çağdaş insanı tedirgin etmektedir. Nitekim “Arabesk” sözcüğü, sadece belli bir müzik türünü değil, aynı zamanda beğeniden yoksun bir yaşam tarzını da anlatır olmuştur.

 

     Evrensel nitelikler taşıyan gerçek müzik sanatı ise her şeyin üstündedir. Hiç kuşkusuz onun da kökeni yerel müziktir ve günümüzde bile bu kaynaktan beslenebilmektedir, ancak o, insan duygularının tümüne yer verir. Ayrıca, uyanış çağından başlayarak kendini gereğinden fazla yinelememiş, sürekli gelişmiştir. Kazandığı görünüm ile edindiği içerik, “Dünya Uygarlığı”nı kabullenen her toplumun beklentilerini doyurabilmektedir. Son yıllarda, evrensel müziğin yaratıcılarında göze çarpan karamsarlığa, ödüncülüğe ve eskiye dönme eğilimine karşın, 21. yüzyılda, çağımıza kıyasla çok daha hızlı ve köktenci bir müzik gelişmesine tanık olunacaktır.

 

     Evrensel müziğin dili, insanı eşsiz bir duygu ortamına sürükler. Dili oluşturan gereçler, görsel sanatlardaki rengin ve biçimin, müziksel karşılıklarından yararlanılarak, usçu bir düzene sokulur. Böylece müzik, duygulanma ile birlikte düşünmeyi de gerekli kılar. Bütün kavramlar, sözle anlatılması güç bir soyutlama ile dile getirilir. Başka bir açıklama ile müzik dinleyen kişi, duygulanmanın ve düşünmenin ilginç bireşimi içinde mutlu ya da mutsuz olur, çünkü müzik, kendisini yaratmış olan çağın yankısıdır. Onun sık sık öbür güzel sanat dallarıyla birleşmesi, 21. yüzyıla yaklaşılırken, birleşmenin dozunu epey artırmış gibi görünmesi, bu sanattaki temel özellikleri değiştiremez.

 

     Evrensel müziğin tutarlı gelişimi, duygusallığı, usçuluğu ve inandırıcılığı, yakın tarihte, kimi devlet adamlarını yüreklendirmiştir. Atatürk’ün müzikle yıllarca ilgilenmesi, onun hakkında söylediği coşkulu sözler, Adenauer’in Almanya’yı kalkındırmaya başlarken ülkesinin bestecilerine ve öbür sanatçılarına duyduğu güveni açıkça belirtmesi, çarpıcı örneklerdir.

 

     Diktacılar ise, müziğin gücünden ürkerler. Hitler ile Stalin’in ülkelerindeki evrensel müzik yaratıcılığına ve etkinliklerine koydukları yasaklar, uygarlık tarihinin ibretle okunması gereken sayfalarını oluşturmuştur.

 

     Son yıllarda Türkiye’de, içine düşülen bunalımın sonucu olarak, “Lozan Antlaşması”ndan “İstiklal Mahkemeleri”ne, “Takrir-i Sükun Yasası”ndan “27 Mayıs Devrimi”ne değin pek çok şey sorguya çekiliyor. Evrensel müziğin uzlaştırıcı dili de zaman zaman gündeme getiriliyor, bu sanatın toplum katmanları üzerindeki etkisi konuşuluyor.

 

     Nitekim, 31 Temmuz 1991 tarihli “Cumhuriyet Gazetesi”nde yayımlanan ve Evin İlyasoğlu’nun yönettiği bir müzik söyleşisinde devlet sanatçısı sayın Aydın Gün, ilginç bir noktaya değinmiştir. Sanatçıya göre müziğin evrensel sesini en derinden duyması gereken kesim, olgucu bilimlerle uğraşan kişilerdir. Sayın Gün, bilimi “şımarık” sözcüğü ile nitelendiriyor. Bu alanda varılan heyecan verici sonuçlar, bilim adamına her şeyi unutturmuş gibidir. Oysaki sanatsız ve kültürsüz bilim olmaz.

 

     Evrensel müzik, eşsiz nitelikleriyle bilim adamı için güzel bir uyarıdır. Açıklamamızı somutlaştırmak üzere, J. S. Bach’ın yedirimli klavye için 48 prelüd ve fügünden, ikinci kitaptaki iki sayılı do minör fügü alalım. Bestecinin bu kısa parçada ortaya koyduğu usçuluk, saatlerce tartışılabilir, ancak güzellik yönünden vardığı sonuç, sözcüklerle kolayca açıklanamaz. Usçu kuralları eksiksiz uygulayacak başka bir müzikçinin tatsız tuzsuz, fakat bilimsel yönden kesinlikle doğru bir füg yazması ise son derece olasıdır. Bunun gibi binlerce örnek, sanat yaratıcılığının bilimi aşan gizini ortaya koymaktadır. Böyle bir yaratma gizini, yaşamın pek çok olgusu için de geçerli saymak gerekir. Müzik, evrensel sesiyle ve sonsuz anlatım gücüyle bilime alçak gönüllülüğü aşılayabilirse, bilim adamını yaşamın katı kurallardan oluşmadığına inandırabilirse, bu alandaki gelişim, insanın yararına olmak üzere daha da hızlanacaktır.

 

     Bizde bilim adamı, evrensel müzikle ya da öbür güzel sanat dallarından biriyle yeterince ilgilenmediği zaman, çarpıcı bir çelişkinin simgesi olabilmektedir. Küçük bir örnekle söylersek, bilim adamı, üniversitede verdiği matematik dersinin kusursuzluğu ve olağanüstülüğü ile hayranlık kazanmakta, ders okuttuğu anfide yer bulunamamaktadır. Buna karşılık aynı bilim adamı siyasa ile uğraştığında, Osmanlı’ya ve dinci yönetime duyduğu özlemi saklamamakta, eskiye dönülmesi yolunda sık sık telkin yapmaktadır, çünkü O, çağımızın dünyasına yalnızca matematiğin penceresinden bakmış, kendisine özgü duygu dünyasında ise eskiden kopamamıştır.

 

     Bilim üzerindeki olumlu etkisinin yanı sıra müzik sanatı, özellikle genç kuşaklar arasındaki anlaşmazlıkların uzlaşmaya, düşmanlıkların dostluğa dönüşmesinde önemli bir işlev yapmaktadır. Yine “Cumhuriyet”in 27 Temmuz 1991 tarihli sayısında çıkan bir yazıda sayın Bülent Ecevit, Tabachnik yönetimindeki “Akdeniz Gençlik Orkestrası”nın Antalya’da “Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu”nda verdiği dinletiden bazı izlenimleri aktarıyordu. Yazıda, müziğin evrensel dili yoluyla, çeşitli ülkelerin gençleri arasında oluşan dostluğa ağırlık verilmişti.

 

     Orkestraya Ankara’dan katılan konservatuvar öğrencisi, bir hristiyan ile bir yahudi arasında müzik yapmanın keyfini dile getiriyordu. Yunanlı genç, Türk öğrencilerle sıcak dostluklar kurduğunu, aynı şeyi siyasa adamlarından da beklediğini söylüyordu. Öbür ülkelerin müzikçi gençleri de bu sanatın yarattığı dostluk havasını övüyordu.

 

     Peki ama, müziğin sesleniş alanı yalnızca bilim adamlarıyla ve gençlerle sınırlı mı tutulacaktır? Hiç kuşkusuz hayır, yukarıda değindiğimiz yazılar, sadece iki örnektir. Evrensel müziğin zengin anlatım gücü, duygu alanının genişliği, düşündürücülüğü, yücelticiliği ve birleştiriciliği, ülkemizdeki insanların bütününe aşılanmalı, özümsetilmelidir. Aydınımız, işçimiz, esnafımız ve köylümüz, dünyaya bu sanatın penceresinden bakabilmeli, böylece, çağı yakalama yolundaki en önemli adım atılmalıdır.

 

     Şimdilik ütopya gibi görünse de bir şeylerin hızla değiştiği ülkemizde böyle bir mutlu sona er ya da geç ulaşılacaktır. Ne var ki, ilk adım, sadece çalmakla, söylemekle ya da dans etmekle yetinmeyen, müziğin felsefesiyle öz niteliklerini iyi anlamış, son derece bilinçli sanatçıların yetiştirilmesidir.

 

     21. yüzyıla hızla  yaklaşılmasına karşın, Türkiye’nin evrensel müzik ile ilgili sorunları çözümlenememiştir. Sanat ve eğitim kurumlarımızın karşılaştığı güçlüklere ek olarak, piyasa müziğinin en bayağı örnekleri günün modası olmakta, onları insanımıza sunan kişiler baş tacı edilmektedir. Hafif müzik ile caz, kendilerine özgü işlevlerinden uzaklaştırılarak, müzik sanatının odak noktaları gibi gösterilebilmektedir. Geleneksel müzik türlerimiz, çağdaşlaşmaya büyük istek duyan toplumumuzda, çağımızın koşullarına uygun düşen bir yörüngeye oturtulamamıştır. Bu durumda olumlu yöndeki değişimin itici gücünü evrensel müzik ile uğraşan kesimin oluşturması zorunludur.

 

     Dünya olaylarına baktığımız zaman, yakın geleceğin büyük bir devingenlik taşıyacağını, şaşırtıcı yeniliklere ve önemli değişmelere gebe olduğunu duyumsuyoruz. O dönemde iş başına gelecek müzikçiler, günümüzün genç kuşaklarından, özellikle de öğrencilerinden oluşacaktır.

 

     Dileğimiz, “Akdeniz Gençlik Orkestrası”nda çalan Türk çocuğunun, evrensel müziğin dili sayesinde edindiği dünya görüşünü, sorumluluk aldığı yıllarda da koruması ve yaşama geçirmesidir. Böylece müzik sanatı, ülkemizde sevilip yaygınlaşacak, onunla ilgili sorunlar çözümlenecek, daha da önemlisi, genel kalkınma hızlanacaktır.

 

     “Orkestra Aylık Müzik Dergisi”nin 1992 Şubat sayısından alınmıştır. – (Yıl: 31, Sayı: 222, Sayfa: 2-6).




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5685446
Online Ziyaretçi Sayısı:5
Bugünlük Ziyaret :495

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.