01.12.1984 / İsmail Baha Sürelsan - Münir Mazhar Kamsoy’un Mektuplarından...


    
Bebek, 15/Haziran/1965

 

     “Hal tercememi, ‘Bayrak’da neşretmek lutfunda bulunmuşsunuz. Bana, hiçbir arkadaşım, bu kadar yakınlık göstermemişdi. Bunun, beni ne kadar mütehassis ettiğini tasavvur edemezsiniz. Zaten, daha evvel eski evimde bana, hakkımdaki yazınızı okuduğunuz zaman heyecanlanmış ve bu tehassüsü (duygulanmayı) belirtmekten kendimi alamamışdım. Duygularımı arz etmeğe çalışırken, müşkil-pesend (güç beğenir) bir eleştirici tarafından naçiz eserlerime ve şahsıma değer atfedildiğini görmekle duyduğum gururu ifşa etmekden kendimi alamıyorum.”

 

     “Benim naçiz eserlerimin birkaçının notasının sizde olmadığını sanıyorum. Mesela, ‘Bestenigar Saz Semaisi...’ Bunun vaktiyle IV. hanesini beğenmemişdiniz. Diğer hanelerin ahengine uymadığını söylemişdiniz. Başka bir dördüncü hane yapmak için hayli uğraşdım. Semai usulünde bir hane yapdım amma, sonra, kendim de beğenmedim! Ondan sonraki çalışmalarım da bir sonuç vermedi. Eskisi, inad etti kaldı!”

 

     Bebek, 15/Temmuz/1965

 

     “Beni tanıtmak için ne kadar uğraşıyorsunuz. Bütün bunlara layık mıyım diye düşünüyorum ve mahcub oluyorum. Hatırasını unutamayacağım samimi ve yalnız sanat aşkıyle dolu olan toplantılarımızda dostlarıma yeni bir hava getirmek için bestelediğim naçiz eserlere değer atfedileceğini hiç tahmin etmemişdim. Dostlarımın takdirkar nazarları, benim için hakiyki bir haz ve teşvik kaynağı idi. Amma, tenkidler de olmaz değildi yani. Bütün bunlar benim için en büyük mükafatlardı. Bu eserler eğer bir değer taşıyorlarsa, bunun ilham kaynağı, hatırasını bir türlü unutamadığımız bu toplantılarımızdır. Ben de, hiç olmazsa, bu kubbede hoş bir sada bırakabilmek mazhariyyetine erişmiş olduğumu düşünmekle mesud ve bahtiyar seviniyorum.”

 

     Münir Mazhar Bey’in, benim de hissiyatıma tercüman olarak, hatırasını bir türlü unutamadığımızı belirttiği bu toplantılarımız, önceleri, cumartesiyi pazara bağlayan gecelerde olmak ve bilahire de pazarları öğleden sonraları başlayarak ta... gece yarılarına kadar devam etmek suretiyle, 1945’den itibaren, yirmi yıldan fazla bir süre devam etmişdi. Gerek sürekli, gerek arada sırada bu toplantılarımızda bulunmuş olanların ekserisi, şimdi artık aramızdan ebediyyen ayrılmış bulunuyorlar. Hatıralarını ta’ziz maksadiyle, şu anda hatırlayabildiklerimi yazıyorum:

 

     Fasiha Akalın (keman), Cemal Selek (keman), Eczacı Tevfik Kaynak (tanbur), Ömer Altuğ (tanbur), İbrahim Ziya Özbekkan (ud), Faruk Kayacıklı (bestekar, udi), Suphi Ziya Özbekkan (bestekar), Fehmi Tokay (bestekar), Fevzi Mikelay (kanun)... Hatırlayamadıklarım da dahil, Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve mağfireti üzerlerine olsun.

 

     “Makaalemin ikinci kısmını, maalesef, henüz tamamlayamadım. Orada vasıl olacağım sonuç, bilmem hoşunuza gidecek mi? Filhakiyka, ‘Dini Musikimiz’in tek sesle icra zorunda kalınan kısmı, devam edip gitmek zorundadır. Diğer taraftan ‘Batı Müziği’ ve bilhassa caz müziği te’siri altında gelişeceğini tahmin ettiğim çoksesli müziği de önlemek mümkün olamayacaktır. Bunların ikisini bağdaştırmak mümkin olamayacağına göre, ‘Halk Müziği’ni de çoksesliye götürmek güçlüğü karşısında, bu üç akımın da kendi sahalarında, paralel olarak, belki biribirilerini etkileyerek, devam edeceğini tahmin ediyorum.Vasıl olduğum sonuç, böyle acayip birşey oluyor. Ben, ‘Devlet’in leh ve aleyhde müdahalesini hiç istemiyorum. Herşey bırakılmalı, zaman tekamülü kendisi yapacakdır...

 

     Bu konuları beraber münakaşa etmek ve fikirlerinizden faydalanmak isterim.”

 

     Bebek, 15/Temmuz/1965

 

     “Kemanda, zaten virtüozluk için çalışmadım. Çalışta, bir yığın teknik hatalarım vardı. Bir iddiam da yokdu ve hiçbir zaman olmadı. Yalnız bu kusurlarıma rağmen bazı arkadaşlarım, refakatimden hoşlandıklarını söylerlerdi. Mesela Süreyya Bey... (Musa Süreyya Bey, 1884-1932)... Birgün, eski Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu) müsamerelerinden birinde, bir arkadaşı, niçin beraber çalmak için beni tercih ettiğini sormuşdu. Süreyya Bey:

 

     - Eserlere kendine has bir sentiment (duygu) koyuyor. Onun için O’nunla çalmakdan zevk duyuyorum. Beni kendi alemine sürüklüyor. Tuhaf bir cazibe... demişdi.

 

     Bunu temeddüh (böbürlenme) için söylemiyorum. Rasim Ferid’lerde, armonize ‘Türk Müziği’ parçaları çalışırken, ‘Riyaset-i Cumhur Orkestra’ şefi Halil Onayman, grubun birinci kemancısı olarak, Sedad Ediz’in yerine beni geçirmişdi. Buna hayretle bakan Rasim Ferid Bey’e:

 

     - ‘Türk müziği parçaları çalıyoruz. Ona gerekli duyguyu, ancak Münir Mazhar veriyor...’ demişdi.

 

     İşte ben de bunlarla yetiniyorum. Yoksa, başka bir meziyetim yok. Keman tutmasını bile beceremediğim için, ancak dostlar arasında çalarım.”

 

     Keman tutmasını bile beceremediğini söyleyen Münir Mazhar Kamsoy’un, meşhur bestekar kemani Tatyos Efendi’nin öğrencisi olduğunu hatırlamak, bu ibareyi, rahmetlinin, sırf mahviyetkar ve çelebi mizacının bir tezahürü olarak kabul etmek için başlıbaşına kafi bir sebep teşkil eder...

 

     “Musıki ve Nota Dergisi”nin 1984 Aralık sayısından alınmıştır. (Cilt: 2, Sayı: 24, Sayfa: 5+7).




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5768356
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :643

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.