D. Mehmet Doğan - Bürokratik Sanatlar ve Kültür Bakanı

Doğan, D. Mehmet

     “Devlet Opera ve Balesi” ve “Devlet Tiyatroları”nın 60. kuruluş yıldönümü dolayısıyla sadece “Kültür Bakanı”nın konuşmadığı tahmin edilebilir.

     Gecede “Devlet Opera ve Balesi” Genel Müdürü Rengim Gökmen ile “Devlet Tiyatroları” Genel Müdürü Lemi Bilgin de konuşmuş.
Bilgin, tiyatronun hayatın temelini oluşturan pek çok unsuru bünyesinde barındırdığını belirtmiş ve “kendimizi ve yaşadıklarımızı en iyi anlatabildiğimiz yer burasıdır. İnsanlık bu sahnede kendini görmekte ve anlatmaktadır. Aslında Itrî de Çaykovski de aynı şeyi anlatmaktadır” demiş. Bize göre, kendisinden sonra konuşan genel müdürden rol çalmış! Bu sözü o etse idi, kıymeti harbiyesi olabilirdi. Fakat onun böyle bir söz etmesinin imkan ve ihtimali yoktur.

     “Devlet Opera ve Balesi” Genel Müdürü Rengim Gökmen yaptığı işin köksüzlüğünü ve bürokratik defolarını örtmek için hemen “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk”ten hüccet getirmiş. Bu arada bir hayli uçmuş. Meğer Türkiye’de sanatın temellerini Ulu Önder atmışmış! Bu ya cahilane bir laf, ya da hamakat mahsulü büyük bir gaf! Türkiye’de hiçbir sanatın temelini Atatürk atmamıştır. Genel müdürün sahası olan opera ve bale de cumhuriyetten sonra Türkiye’de bilinen ve uygulanan sanatlar değildir. Mesela, XIX. yy.da bir opera klasiği olan Aida’nın Beyoğlu’nda aynı gecede üç ayrı topluluk tarafından sahnelendiği görülmüştür!
Biz bu sanat bürokratlarını bırakalım, Kültür Bakanı’na dönelim. Bakan da protokol icabı Atatürk’e atıfda bulunmaktan geri kalmamış. Oysa asıl İnönü’den söz etmeli idi. 60 yıl önce Türkiye’nin cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi. Kuruluş O’nun döneminde gerçekleşmiştir. “Sergi Binası”nın “Opera Binası” haline getirilmesini O emretmiş olmalıdır. Zaten binanın bir yerlerinde onun büstü vardır.

     Opera İtalya’da 16. yüzyılda ortaya çıkmış bir sanat. Türkçesi “musıkili temsil” olabilir. Fakat bugüne kadar bu sanata dünya çapında katkıda bulunan ülkeler İtalya’dan sonra Fransa, İngiltere ve Almanya’dır. Bu Avrupa ülkeleri dışında operada mutlaka sözü edilmesi gereken bir ülke aranırsa, bu da Rusya’dır.

     Bakan bey bunları bilmezmiş gibi “Değerli sanatçı arkadaşlarımız, farklı alanlardan, klasik, modern ve gelenekselin modernleştirilmiş biçimleriyle bize güzel etkinlikler sundular. Her birisi sahne aldığı alanda son derece başarılıydı. Umarım siz de keyif almışsınızdır. Bir şeyi itiraf etmem gerekiyor ki Türkiye Cumhuriyeti Devlet Tiyatrosunun ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Opera ve Balesinin 60. yıl dönümünde bence biraz daha farklı bir içerik görme hakkımız ve beklentimiz vardı” demiş.

     Bakan kendini kandırıyor olabilir, fakat kimseyi kandırmasın. Türkiye için bu sanatlar bürokratik sanatlardır. Halka inmesi, millileşmesi mümkün değildir. Çünkü zemini yoktur. Bunu bilerek, devletin batı klasik sanatına milletin vergilerinden keserek yaptığı katkıyla övünebilir. Evet Türkiye Devleti, kendisine ait olmayan bir sanata büyük bütçe desteği vermektedir. Bunun için bürokratik bir yapı oluşturmuştur, binlerce kişi istihdam etmektedir. Belki de bu kurumların topladığı seyirci personel sayısını zar zor geçmektedir.

     Türkiye’nin bu klasik batı sanatlarına kendine özgü katkı yapmasının mümkün olmadığı ortada. Bugüne kadar, dünya çapında bir opera veya bale eseri ortaya konulamadı. Zaten ortaya konulabilmiş “yerli” eserler bir elin parmaklarını zor geçer. Bu sanatların Türkiye’de icrası ise, vasat veya vasatın biraz üzerindedir. Operada makbul olan, orijinal dili ile söylemektir, bilhassa İtalyanca icradır. Türkiye Devleti bu iş için ayırdığı bütçeyi, Avrupa’nın bu sanatın merkezi olan ülkelerinden çok kaliteli topluluklar getirerek kullanabilir. Bir iddiaya göre, bütün gerçek seyircilerini bu sanatın esas merkezlerine uçakla gönderip getirebilir!
Bu ulusalcılık maskaralığına gerek yoktur. Bu sanatlar yerlileşemez, millileşemez.

     Bir çok sebep var fakat sadece bir tanesini zikredeceğim. 1930’larda yani konuşmalar sırasında sürekli atıfta bulunulan Atatürk döneminde, batı sanatı milli sanatla asla imtizaç edemeyecek şekilde ayrılmıştır. Batı müziğinin akademik öğretimi için kurum oluşturulmuş, Türk müziği yasaklanmış ve kendi öz müziğimizin öğretilme imkanı ortadan kaldırılmıştır. Batı tarzı mektepte yetişenler kendi müziğini değil bilmeyi, bilmemeyi ve küçümsemeyi marifet saymışlardır.

     Dil devrimi ile eş zamanlı olarak müzik dilini değiştirmek için de harekete geçilmiştir. Bu hususta köklü adım atılmış, kendi müzik dilimiz merkezden kesin olarak uzaklaştırılmış, batı müziği devletin resmi müzik dili olmuştur. Cumhuriyet yöneticileri, Türkçe yerine Latinceye veya Latin esaslı bir dile geçmemizi sağlayabilselerdi, müzik siyasetleri de tam başarıya ulaşabilirdi!
Ne zaman ki dilimizi tam değiştiririz, batı dillerinden birini seçeriz, müziğimizi de tam değiştiririz ve o zaman bu sanatlara gerçek katkımız olur!

     D. Mehmet Doğan – Vakit Gazetesi, 09.12.2009

     * * * * *

     Vakit Yazarı D. Mehmet Doğan’a Sayın İsmail Aksu’nun Yanıtı:

     Çok değerli grup arkadaşlarım;

     Vakit yazarı bu yazıyı yazdığı zaman, Vakit gazetesi yönetimine bir yazı yazarak, tüm bu düşüncelerin bilgi eksikliğinden kaynaklandığını, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağını, bilmedikleri bir konuda fikir yürütmelerinin doğru oladığını, opera-bale-klasik müziğin bir batı sanatı değil evrensel sanat olduğunu, geleneklerine son derece bağlı olan Japonların bile bu sanatı yaygınlaştırmaya çalıştıklarını, Osmanlı devrinde padişahlarımızın bu yöndeki çalışmalarını vs. vs. yazdım, örnekler verdim. Hemen ardından da bana aşağıda okuyacağınız bir yanıt geldi. Bu yanıtı saklıyordum, ama madem bu konu bu grupta tartışılıyor, ben de sizinle paylaşmak ihtiyacı d uydum. Umarım sizler uygun yanıtlar verirsiniz. Herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum.

     Saygılarımla...

     ____________________

     Vakit Gazetesi'nin Yanıtı:

     Sayın İsmail Aksu,

     İlginiz ve eleştirileriniz için çok teşekkür ederiz. Gazetemizin genel olarak opera ya da baleye karşı herhangi bir olumsuz duruşu bulunmamaktadır. Ancak gazetemiz Türkiye halkının kültürel ve dini değerlerine karşı yasakçı bir tutum takınanların bale ve operayı yüceltmesini eleştirmektedir. Yazarlarımızın opera ya da baleyi eleştirmeleri kendi kişisel görüşleridir. Siz nasıl ki medeni bir şekilde tersi bir görüşü dile getirdiyseniz aynı şekilde sizin iddialarınızın tersini de başkaları dile getirebilmektedir. Sizin dindar olup olmadığınız ya da bale veya operaya ilgi duyup duymadığınız ne bizleri ilgilendirir ne de başkalarını. Zira bunlar tamamen sizlerin tasarrufunda olan şeylerdir. Ancak Türkiye'de sizlerin sanatsal kaygılarla ilgilendiğiniz opera ve bale üzerinden dindar halka düşmanlık yapılabilmektedir. Mesela, insanların ilahi okuması ya da Kur’an okuması kötü birşeymiş gibi televizyonlarda ve gazetelerde karalama yapılabiliyor. Yine aynı şekilde ilahi okuyan çocuklar için muhtıra verilebiliyor. Bale ve opera için yaş sınırı konulmazken, Kur’an öğrenmek isteyen çocuklar için yaş sınırı konulabilmektedir. Medeni ülkede Kur’an okuyan da, ilahi okuyan da bale ve opera yapan da özgür olmalıdır ve devlet bunları icra eden vatandaşlarını korumalı, hatta ilgiliyse teşvik etmelidir. Ancak ülkemizde sizin de bildiğiniz gibi insanlarımızın kendi kültürel değerlerini yaşamalarını ve o kültürel değerlerden oluşabilecek zenginlikleri üretmelerine izin verilmemektedir.

     İlginiz için tekrar teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

     _____________________

     Sayın Ersin Antep'in Konuya İlişkin Görüşleri:

     Sayın Mehmet Doğan’ın yazısı ile ilgili birkaç hususu ele almak isterim.

     Sayın Doğan bir konuda çok haklı! Bence de “Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü” ile “Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü”, kuruluş olarak 60. yılı kutlamamalı! Zira onların tarihi çok daha eskilere, yaklaşık 130-140 yıl önceye dayanmaktadır. Ahmet Mithat Efendi’nin ilk çevirileri, Zati Arca idaresindeki ilk Türk Tiyatrosu, Türk oyuncu kadrolu ilk temsil olan Norma’nın üzerinden aşağı yukarı bu kadar yıl geçmiştir. Daha doğru bilgiler için, arşivleri biraz daha karıştırmamız gerekir.

     Sayın Doğan’ın içine düştüğü bir başka yanılgı ise Türk Müziği’nin yasaklanması konusudur. Türk Müziği’nin bir devlet projesi olarak yasaklanması sözkonusu değilken dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın direktifi doğrultusunda kısa süreli bir yanlış anlaşılma sözkonusudur. Halk müziği için hiçbir zaman yasağın sözkonusu olmadığı, bugün “Klasik Türk Musikisi” ya da “Türk Sanat Müziği” olarak adlandırılan müziğin radyoda yayın ağırlığının düşürülmesi, “Çoksesli Müzik” ya da “Klasik Batı Müziği” gibi adlandırılan türün yayın ağırlığının çoğaltılması yönündeki bir tavsiye veya prensibin yanlış uygulanması sözkonusudur. Konuyla ilgili olarak Mustafa Kemal’in de sıkıntı duyduğu kimi hatıralarda aktarılmaktadır.

     Opera’nın bir bürokrasi ya da “Devlet Sanatı” ifadesinden öykünülmesi ise bambaşka bir konuyu ilgilendirmektedir. Yaklaşım ve dünya görüşü... Öyle ki, siz şayet toplumun en çok paylaştığı müzik olarak eğlence müziğini ön plana alıp “Devlet Sanatı”na dönüştürürseniz etkisi, sürekli şeker iseyen çocuğa şeker verip metabolizmasının işlerliğini kötüleştirmeniz şeklinde olacaktır. Topluma da alıştığı ve kolay anladığı eğlence müziklerini devlet eliyle götürdüğünüzde, geçici tatminden ötesine ulaşılamayacaktır. Ülkede caz müziği, çoksesli müzik vb. gibi türlerde ne kadar ilgili var olduğunu tespit edebilmiş değiliz. Sorun zaten bu müziklerin götürülmesinin uygun görülmesi değil, götürülme biçiminin ince hesaplarla kurgulanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim sayın Doğan, son 3-4 dönemki “Opera ve Bale Genel Müdürleri”nin “Öylesine Bir Dinleti” gibi yapımlarla, dejenere etmeden ve özgün projelerle “götürülme ve sunulma biçimi”nde ne denli doğru ve başarılı olduğunu etkinlik sonrasında kapıdaki izlenimlerle edinebilir. Elbette yetkililer, sayın Doğan ya da benim gibi her temsilin sonunu bekleyemeyen ya da her temsile yetişemeyenleri düşünüp, böyle durumlarda “dinleyici tespit, görüş ve önerileri”ni defterlerle kayıt altına alıp muhafaza etmeli ve “oralara gidemeyenler” olarak, bizlere böyle durumlarda kolaylıkla aktarabilmelidir.

     Elbette Ürdün, Mısır gibi Ortadoğu ülkelerinde bu müziklerin icra edildiğini, devletlere bağlı orkestra ve kurumlar olduğunu bildirirsek sanırım, sayın Doğan için farklı bir açkı da yapmış oluruz.

     Klasik Müzik Grubu iletisi’nden alıntıdır. 16.12.2009, Çarşamba




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5768237
Online Ziyaretçi Sayısı:14
Bugünlük Ziyaret :608

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.