17.07.2014 / Reha Muhtar - Başbakan’ın Gül mü Davutoğlu mu Olacağını Erdoğan’ın Alacağı Oy Belirleyecek...


    
……………………………………………………

 

     İki Muhteşem Kadın...

 

     89 yılının 24 Aralık’ında; Noel gecesi Paris’te bir üniversite yurdunda Alain Delon’u izliyordum...

 

     O’nun hayatında yaşadığı dramları, trajedileri, yakın çevresindeki ölümleri, ilk çocuklarını reddeder tutumunu, Romy Schneider’den ayrılışını, izleyen yıllarda aktristin intiharın, Mirelle Darc’ı, Brigitte Bardot’yu, Simone Signoret’yle kocasının Alain’in hayatındaki destekleyici rollerini, kadınları, erkekleri, ihanetleri bir film gibi izliyordum...

 

     Ünlü artistlerin yaşamlarındaki korkunç trajediler, filmografik geliyordu bana...

 

     Yaşanan dramları, okuduğumdan ve dinlediğimden, yaşayan insanların onları yaşarken içinden geçtikleri ızdırabı, acıyı, ve felaketi kavrayamıyordum...

 

     Bana trajedi dolu hayatlar, dokunaklı bir film senaryosu gibi geliyordu...

 

     ***

 

     Bu inişli çıkışlı, ihaneti bol, dostu olmayan sadakatsiz dünyayı, insanların güç, para ve şöhret uğruna ortaya çıkan zaafları olarak algılamaktan ziyade, bir film senaryosunu estetik fırça darbeleriyle muhteşemleştiren kreşendolar olarak görüyordum...

 

     Dram ve trajedilerin onu yaşayanlar için “bir film olmadığını” yaşayanların sonra ağır kırılmalar yaşayarak, bir daha kolay iflah olmaz cenderelere düştüğünü çok sonraları kavradım ben...

 

     ***

 

     Sanıyorum o gece Paris’te Alain’in kişiliğinden bu “renkli görünen, gerçekte ızdırablı hayatı” çağırmıştım ben...

 

     1990’lardan başlayarak 2010’lara kadar uzanan 20 yıllık bir zaman diliminde bu lunapark oyuncaklarını andıran inişli çıkışlı, ızdıraplı, şizofrenik yanılsamalarla keyif verici olduğu sanılan hayatın içine sanıyorum o gece girmeye başlamıştım...

 

     Keyif verici haline duyduğum özlemden değil... Senaryosundaki dramatizasyona duyduğum ilgiden...

 

     ***

 

     Bu hayatın içinde önce Abacı’yı sonra Ajda’yı tanıdım...

 

     Muhteşem bir sesin, hiçbir enstrümana ihtiyaç duymayan bir nefesin, duygusal çarpılmalarla dans edişindeki inişler, çıkışlar ve kendini korumaya  çalışmaların nahif kadınıydı Abacı...

 

     Sahnedeki sesle evindeki nefes arasında dağlar vardı O’nun...

 

     İnsandı, kadındı ve sevgi doluydu...

 

     ***

 

     Yıllar sonra, bu sanal alemin içinde yolum Ajda’yla kesişti...

 

     O’nu tanıdım...

 

     Allah’ın O’na verdiği armağanı yaşayabilmek için inanılmaz fedakarlıklara katlanan, yalnız dünyasında iki üç yakınının koltuk değnekleriyle dimdik ayakta durmaya çalışan, şarkılarını kimselere belli etmeden dışarı söylediğinden daha fazla kendi içine haykıran bir kadındı O...

 

     Bu dünyalarda hemen hiç görülmeyecek dostluklarına tanık oldum...

 

     Gönül defterimde hiçbir zaman kaybolmayacak bir “dost” olarak yazıldı...

 

     Bu gece bu iki muhteşem kadın, müzik türlerindeki farklılığa, tarzlarındaki ayrılığa, hedef kitlelerindeki ayrıksılığa karşın, birlikte sahneye çıkıyorlar...

 

     Birlikte sahne alıyorlar demiyorum, birlikte sahneye çıkıyorlar...

 

     Onların sahneye çıkacak olmaları, sahne alma deyimindeki sıradanlığın çok ötesinde çünkü...

 

     ***

 

     Sahne, ekran ve perdeden gelen pırıltılı starların, hayatlarındaki dramlar, tek başınalıklar, içine kapanmalar, kopuşlar, küsüşler “senaryosu öyle yazılmış büyük bir filmin parçaları” gibi görünür insanlara...

 

     Onların filmi öyle yazılmış diye düşünür, filmin dramatizasyonundaki kreşendolardan keyif almaya bakar ademoğlu...

 

     İzleyicinin takip ederken aldığı keyif, kahramanın içinde yaşadığı dramıdır...

 

     Bütün bu cendereden ayakta kalarak geçebilen iki muhteşem kadının öyküsüdür bu gece sahnede yaşanacak olan...

 

     ***

 

     Ben o sırada onları dinleyemeyeceğim...

 

     Uzaklarda bir sahilde...

 

     Küçük bir koyda...

 

     Onların sesi, denizlerin bütün millerini aşacak, kalbime ulaşacaklar...

 

     Onların sahnesi bu gece Ege’nin dolunayında, maviden laciverte çalan denizin hışırtısında kalbime saplanacak...

 

     Haykıracak nefesim kalmasa bile...

 

     Ellerim uzanır olduğun yere...

 

     Ve;

 

     Seninle cehennem ödüldür bana...

 

     Sensiz cennet sürgün sayılır...

 

     Gazete Vatan - 17.07.2014, Perşembe




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5766732
Online Ziyaretçi Sayısı:14
Bugünlük Ziyaret :1345

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.