Recep Uslu - Rumi Makamlar (İhoslar) Türk Müziğini Etkilemiştir Diyebilir miyiz? (Rum Kilise Müziği, Türk Müziği Etkileşimi)
“Porte Akademik”, Yıl 3, Sy. 4, 2012, S. 104-120 (İTÜ TMDK dergisi: Makam Çalışmaları özel sayısında yayınlandı)
Giriş
Türk müziğinde makamları doğru inceleyebilmenin yolu, kaynakları doğru okumak kadar doğru metodoloji ile sağlıklı bir şekilde ele almaktan geçer. Kaynakları sağlıklı bir şekilde yayınlamadan sağlıklı sonuçlara ulaşmak mümkün değildir. Bu amaçlara ulaşmak için geliştirilen metodolojileri göz önünde bulundurarak müzik tarihi kaynaklarını ele almak gereklidir. Zaman zaman Türk müziği tarihine yardımcı olacak eserler yayınlanmaktadır (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 104 xxx).
Eugene Popescu-Judetz’in makamlar kataloğunun da önemli çalışmalardan biri olduğunu vurgulamak istiyorum.
Yazının ilk amacı Popescu-Judetz’in makamlar kataloğunu tanıtmak, ardından onun eserinden hareketle “rumi” eki taşıyan makamları ve kaynakları listelemek, “rumi” eki taşıyan makamların sayısını tespitten sonra keyfiyetlerini ortaya koymak, İstanbul Rum müziğinin Türk müziğine etkisi ışığında bir sonuç çıkarmaktır. Bu iki şekilde yapılabilirdi: Birincisi rumi makamlar konusundaki tarihi bilgileri analiz, ikincisi elde bulunan rumi makamlardan notaları bulunan bestelerin müzikal analizi. Bu makalede önce nazariyat eserlerindeki makam bilgileri analiz edilecek ve anılan rumi makamlardan yola çıkılarak Rumi müziğin etkisi müzik tarihi yöntemiyle ortaya konulacaktır. İkincisi elde bulunan rumi makamlardan bestelerin notalarının bulunup bulunulmadığı tespit edilecektir. Böylece tespit edilen eserler üzerinden müzik analizi yapılabilmesi amaçlanmaktadır. Makamların kaynaklarındaki kronolojinin takip edilebilmesi için sık sık parantez içinde eserlerin yazım tarihleri belirtilecektir.
Eugene Popescu-Judetz’in Makam Kataloğu
Eugene Popescu-Judetz’in, Romanyalı olmasına rağmen, içinde bulunduğumuz ortak ürünün kökenlerini araştırdığını, Türk müziği kaynaklarına eğilimini, yayınlarından takip edebiliyoruz. O’nun çalışmalarından biri de Türk makamlarının özet kataloğu kitabıdır (Popescu-Judetz 2010)1. Bu katalogda araştırmanın sınırı, Türklerin ev sahipliği yaptığı müzik kültürü etrafında gelişen makamlar ve kaynaklarıdır. Eserin başlarında, tıpkı on yıl önce sunulan bildiri (Uslu 2001a) de dikkat çekilmek istenilen konuları doğrular nitelikte “Mecmua-i Güfteler” (Song Collections) ile edvarların (Treatises) Türk müziği tarihi içinde kaynak olarak önemine değinir. Güfte mecmuaları içinde Hekimbaşı Abdülaziz’in (ö. 1783) “Mecmua-i Güftesi”ni ayrıca başlığa taşıyıp ele almıştır (Popescu-Judetz 2010: 17).
Edvar tanıtımlarına Ahmedoğlu Şükrullah (ö? XV. yy) ile 15. yüzyıldan (Popescu-Judetz 2010: 27) başlayarak, Hagopos Ayvazian’ın (ö. 1918) 20. yüzyıl başında basılan eseri arasında makamlara kaynak olarak kullandığı edvarları tanıtmaya çalışmıştır. Biz burada eserin önemini ortaya koyan edvarların kısaca bir listesini vermeliyiz:
Kaynak olarak kullandığı edvarlardan beşi anonim olup topluca listelenmişlerdir: 1) Risale-i Musiki, Farsça 15. yy, Süleymaniye Ktp., H. Hüsnü Paşa, nr. 618, vr. 115b-120a; 2) Risale-i Musiki, 16. yy, İÜ Ktp. TY 2771, 28 vr. (Musiki Tarifine Dair Risale adıyla), 3) Edvar-ı Fenn-i Musiki, 16. yy sonu, Vienna Österreichisches Staatsarchiv ms. 390, vr. 1b-10a; 4) Risale-i Musiki, 18. yy ortası, Süleymaniye Ktp., Nafiz Paşa, nr. 1011/6, vr. 244a-248b; 5) Fî ilmi’l- makamat ve hüve’l-musiki, 1771 tarihli, Süleymaniye Ktp., Serez, 3872/2, vr. 34b-36a (Popescu-Judetz 2010: 25). Diğer edvarlar kitapta verilen kronoloji sırasıyla; Ahmedoğlu Şükrullah (1388-1470?, eseri yazım 15. yy başı), Bedr-i Dilşad (d. 1404, eseri yazım 1427), Hızır b. Abdullah (ö. 1451, eseri yazım 1441), Yusuf Kırşehri (1450 civarı, eseri 15. Yy ortası), Seydi (1500 civarı, eseri yazım 1506), Mehmed Ladiki (ö. 1494, eseri yazım 1483), Ruhperver (16. yy. başı), Ahizade Ali Çelebi (1670 civarı, eseri yazım 1675), (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 105 xxx).
Kadızade Tirevi (17. yy, eseri yazım 16. yy başı), Seyyid Sabri Çelebi (ö. 1645, Divanı’nın yazması 1101/1689 tarihli), Dimitri Kantemir (1673-1723, eser 1112/1700 tarihlidir; sonraki Kantemiroğlu nüshaları: 1) Mecmua-i Kevseri, 1770 civarı; 2) Toderini’nin 1781-1786 yılları arasında İstanbul’da bulunduğu sırada gördüğünü söylediği edvar: bk. Toderini, 1789: 218; 3) Hafız Ahmed İzzet nüshası 1216/1801 tarihli TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 2069/1; 4) Derviş Mehmed Nuri’nin 1233/1817 tarihli British Library, Or. 14353; 5) Teşrih-i Makamat-ı Musiki, İÜ Ktp., TY 804, 1279/1862 tarihli Kilerci Osman Efendi tarafından Sultan Abdülhamid Efendi için yazılmış; 6) Kantemiroğlu etkilerini taşıyan Haşim Bey Mecmuası, 1862 ve 1864 tarihli baskılarda “taksim-i küll-i külliyat” vb. tanımlar), Pseudo-Kantemiroğlu (Edvar-ı ilm-i musiki, İÜ Ktp., TY 1856, 1221/1806 tarihli Kantemiroğlu’ndan istinsah), Nayi Osman Dede (1652-1729, Rabt-ı Tabirat-ı Musiki, 1720 tarihli, Süleymaniye Ktp., Nafiz Paşa, 1247), Tanburi Küçük Artin (1734-1740 yılları, Musiki Edvarı, Ermenistan Matenadaran Ktp., ms. 9340, Ermeni harflerle Türkçe, 1740’lı yıllar), Kemani Hızır Ağa (ö. 1760 yılları, Tefhim eseri 1741 tarihli Mahmud I için yazılmıştır), Panayiotes Chalatzoğlu (ö. 1748, Athos dağında Iviron Monastery Ktp., ms. AG.I.968/397, s. 731-741 arasında olup 1724 tarihlidir), Kyrillos Marmarinos (ö. 1760, eseri 1749 tarihlidir, son iki kitap birlikte Eugenia Popescu-Judetz ve Adriana Sirli tarafından basıldı), Abdülbaki Nasır Dede (1765-1821, Tedkik-u Tahkik ve Tahririye 1794-1796 tarihlidir), Derviş Mehmed Emin (ö. 1812, Der beyan-ı kavaid, tahminen 1770 tarihli), Mehmed Hafid Efendi (ö. 1811, eserin ilk baskısı 1221/1806 tarihli), Haşim Bey (1815-1868, eserinin 1862 ve 1864 olmak üzere iki baskısı yapılmıştır), Panayiotes Kiltzanides (19. yy, 1881’de basılmış, eserde Kantemir ve Mehmed Hafid Efendi’nin eserlerinin kullanıldığı ifade edilir), Hagopos Ayvazian (1869-1918), Rukovodstvo po Vostochnoi Muzyke/ Arevelian Yerazhushdoutian Tsernarg (Handbook of Oriental Music) adlı eseri 1901’de yazılmış, Nikoghos Tahmizian tarafından Rusçaya çevrilmiş, Yerevan 1990’da basılmıştır.
Edvar tanıtımlarının ardından makam konusunu eski-yeni anlayış, coğrafi bölgelerle makam adları, değişim, gelişim, yaratıcılık gibi bazı açılardan ele almıştır. Nesillerin makam anlayışındaki farkları (Generation distinctions), eski ve yeni makam anlayışları (The kadim-cedid antithesis), makamların isimlerinden çıkarılacak notlar (Names of modes), makamların dizisi ve gelişimi (Formation and evolution of modes) başlığında edvarların aralarındaki makam bilgisi alış verişlerini ve gelişmeleri takip için edvarların doğru tarihlendirilmiş yazım kronolojisinin önemini gösteren örneklere yer vermiştir (Popescu-Judetz 2010: 69, 72, 75, 80). Çeşitlemeler ve çeşitler (Variants and variations) bölümünde gelişim ve çeşitleme konusuna dikkat çekerek sadece bestenigar makamı anlayışı üzerinden hareket ederek değişiklikleri göstermeğe çalışmıştır (Popescu-Judetz 2010: 88-93). Orijinalite ve Yaratıcılık (Originality and Creativity), başlığı altında (Popescu-Judetz 2010: 93-96) Hızır b. Abdullah’ın çeşitli nevbet tariflerinden birinde “bu nevbet rum vilayetinde olan sazendelerindir” (Popescu-Judetz 2010: 94) ifadesiyle artık Anadolu’da Türk müziğinden söz edildiğine dikkat çekmesi anlamlıdır. Bu bölümün ardından 500’e yakın makam ismi ve isimlerin geçtiği kaynakların kısaltmaları göz önüne alınarak alfabetik sırayla listelemiştir (Popescu-Judetz 2010: 97-114). Makam seyirleri ve kaynaklara göre makamlar tablolar halinde gösterilmeye çalışılmıştır. Eser tablolar ve açıklamaları ve bibliyografya (Popescu-Judetz 2010: 115-127) ile sona ermektedir. Tablo 6’yı içeren bir CD eki yer almaktadır. (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 106 xxx).
Yazarın kullandığı kaynaklar arasında dikkat çekici eserler yer almaktadır. Bunlardan biri olan Seyyid Sabri Çelebi’nin2 (ö. 1645) Divan’ında (yazma 1101/1689 tarihli nüshası: Bibliotheque Nationale, Suppl. Turc. Ms. 384, müzik kısmı vr. 52-58) makamların olduğu bilgisine ilk defa bu eserde rastlanılmaktadır. Hagopos Ayvazian’ın eseri de yeterince bilinmeyenler arasındadır. Her ne kadar tanıtımını yaptığı eserler arasında yoksa da hem makamlar listesinde KN kısaltmasıyla hem de bibliyografyasında görülen Kenzi Hasan Efendi’nin makam kitapçığının önemli bir eser olduğu anlaşılmaktadır.
Birçok Türk müzikoloğunun yapmayı tasarladığı hayallerden biri, Popescu-Judetz’in bu katalogta yapmaya çalıştığı gibi, makamları doğru ve kaynaklara dayanarak listelemektir. Rauf Yekta, Suphi Ezgi, Abdülkadir Töre gibi 20. yüzyılın ilkleri yanında, sonraki müzikologlardan Osman Ş. Uludağ, Yılmaz Öztuna, H. Sadettin Arel, Gültekin Oransay, Onur Akdoğu bu tip girişimlerde bulunmuşlardır. Popescu-Judetz, çok önemli olan bu tip girişimlerden hiç bahsetmez, bilimsel gelişmeyi takip açısından bahsetmeliydi.
Yazar eserini yazarken pek çok şeye dikkat etmek zorunda kalmış, ama eldeki malzemenin hatalarını da istemeyerek taşımıştır. Yazarın çalışması edvarları kendi anlayışında bir sırayla anlatırken yazım tarihleri üzerinde yoğunlaşmadığı için hatalar içermektedir. Bunlardan bazılarına dikkat çekecek olursak genellikle 15. yüzyıl sonlarına ait kabul edilen Kadızade Tirevi’yi, Popescu-Judetz 17. yüzyıl, eserinin yazımını ise 16. yüzyıl başı;3 17. yüzyıl başlarında yazılmış Ruhperver’i4 16. yüzyıl başı; 1690 tarihli Dimitri Kantemir’in (1673-1723) eserini 1112/1700 olarak tarihlendirilmesi yanlıştır. Özellikle kronolojiyi ortaya çıkarmak için yapılan Türkçe müzik teorileri listesi gelişmelerinden yararlanabilirdi (Uslu 2009a: 45-61).5 Makamların (Popescu-Judetz 2010: 97-114) adlarının bulunduğu kaynakların, kısaltmalarına göre alfabetik sırayla gösterilmesi metodolojik bir hatadır. Yani burada yer alan listede Abdülbaki Nasır Dede’nin eseri (1794), Ahmedoğlu Şükrullah’ın eserinden (15. yüzyıl başı)6 daha önce gösterilmiştir. Bunun yerine makamlara kaynak gösterilen edvarlar tanıtımlardaki sırayla düzenlenmeliydi. Çünkü makamların hangi kaynaklarda ilk defa anıldığını ve tarif edildiklerini ve kimler tarafından daha sonra anıldığını tespit etmek, ancak kaynakların kronolojik sıralanmasıyla mümkündür. Bu eserden yararlanacakların hataya düşmemek için kronolojik düzensizliğe dikkat etmeleri gerekir. Kantemiroğlu’nu Nayi Osman Dede’den önce anması (Popescu-Judetz 2010: 43, 51) makamların tarihsel süreci açısından doğru sonuçlar vermeyebilir. Kronolojide Nayi Osman Dede, Rabt-ı Tabirat’ın yazım tarihi esas alınarak 18. yüzyıl başı olarak değerlendirilmiş, aslında onun temsil ettiği nazariyat ekolü ve notasını yazdığı eserleri, doğum tarihinden hareketle yaşı düşünülerek 17. yüzyıl sonu olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Hızır Ağa’nın ölüm tarihi olarak 1760’ı tercih ettiğini, eserinin 1741 olarak tarihlendirildiğini kabul etmesi, düzeltilmesi gereken bilgilerdendir. Eserin 1770-1777 yılları arasında yazılmış olduğu, Hızır Ağa’nın 1796’dan sonra öldüğü yeni yayınlanan bir araştırmada ispatlanmıştır (Uslu 2009b: 41, 43). Katalogda Mehmed Ladiki, tanıtılırken adına eklenen “Çelebi” hatasına düşülmüştür (Popescu-Judetz 2010: 36). Mehmed Ladiki kaynaklarda “Çelebi” (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 107 xxx) olarak anılmaması gereken yazarlardandır. Bazı eserlerin baskılarına ve tezlerine işaret etmekle birlikte7, bazı edvarların tezlerine veya baskılarına da işaret edebilse (Ruhperver; Hızır Ağa gibi; Uslu 2009b) iyi olurdu.
Yazarın verdiği makam adlarını dikkatle kullanmak gerektiği “hiram” makamı konusunda biraz sonra verilen bilgiler açıkça ortaya koyacaktır. Buna ek olarak makamların imlaları ve yazımlarına da dikkat edilmelidir. Örneğin Ruhperver’in kaynak gösterildiği “nevi aşiran” diye bir makamın olmadığı, bunun “nevaaşiran” makamı ile aynı olduğu ve makam adının nasıl yazılması gerektiği ancak doğrudan karşılaştırmalı incelemeyle mümkün olabilir. Birleşik makamların katalogdaki gibi farklı imla ile yazılması, “neva-buselik, nevayi acem, nevi aşiran, büzürk-i kuçek” örneklerinde görüldüğü gibi, karışıklıklara neden olmakta, karşılaştırmaları zorlaştırmaktadır. Makam adlarının bitişik, tiresiz, izafetsiz yazılması modern Türkçe imlası açısından çağdaş Türk müzikolojisi için daha doğru olacaktır.8
Rumi Makamlar
Popescu-Judetz’in çalışmasını tanıtımdan sonra, eseri incelerken müzikologlar arasında tartışılan güncel bir problemi araştırma ihtiyacı hissettim: “Rumi makamlar” konusu. Bu konuya değinen başka makaleler de olmuştur. M. Cihat Can-Oya Levendoğlu’nun birlikte yazdıkları “Geleneksel Türk Sanat Müziği Terminolojisinde Çok Kültürlü Unsurlar” başlığını taşıyan makalede “Rum” kelimesinin içerdiği makamlardan sadece üçünün adı verilmiş ve “en eski Türkçe yazmalarından beri.. görülmektedir” denildiği halde sadece Hızır Ağa’nın eseri kaynak olarak gösterilmiştir (2002: 242). Bu durum konunun iyice araştırılmasının gerekli olduğunun ipucunu vermektedir. Aşağıdaki yazıda tanıtımı yapılan eserden hareketle önce “Rumi” ilaveli makamlar listelendi, Popescu-Judetz’in kaynaklarda dikkat etmediği kronoloji düzeltildi. Ardından kaynaklara göre “Rumi” ilaveli makamların tarifleri ele alındı. Listede sadece “hiram” adını taşıyan makam “Rumi” kaynaklı olabileceği şüphesiyle yer almıştır. Aşağıda makam adları incelenirken Popescu-Judetz’in hem makamlar ve kaynakları (1. liste makamlar ve yer aldığı kaynaklar listesi), hem de kaynaklarda hangi makamların yer aldığını gösteren ayrı ayrı iki listesinden (2. liste kaynaklarda bulunan makamlar listesi) de yararlanılmıştır. Bazı makamlar, makam listesinde kaynaklarıyla birlikte yer alırken, kaynakların makam listesinde yer almamış olabiliyor olduğuna dikkat etmelidir.
Dügahrumi: Popescu-Judetz’in gösterdiği tek kaynak Küçük Artin’in eseridir (1740’lı yıllar, Küçük Artin, “dügah ağaz dügah karar”).
Hicazrumi: Sadece İsmail Hakkı Bey’in arşivinde görülmektedir, 20. yüzyılda O’nun tespit ettiği veya icat ettiği makamlardan olmalıdır (Uslu 2008: 160).
Hiram: Popescu-Judetz’in bu makam için gösterdiği tek kaynak Panayotis Kiltzanidis’in eseridir (1881). Kiltzanidis’in eserinde “hiram segah ağaz segah karar”; biraz sonra tartışmaya dahil olacak olan “hüzzam, neva ağaz segah karar” şeklinde yer aldığı anlaşılmaktadır (Popescu-Judetz 2010: 153). Kelimenin diğer makam adları gibi olmadığı (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 108 xxx) hemen dikkat çekmekte ve konuyla ilgilenenlerde bir soru uyandırmaktadır. Burada belirtildiği gibi “hiram” diye bir makam var mı? Tek kaynak Panayotis Kiltzanidis’in eseri olduğu için bakıp “evet, böyle bir makam var” diyebiliriz. Kiltzanidis’in eserinde gerçekten “hiram” yazıyor. Ardından kendimize bir başka soru daha sormalıyız, acaba Kiltzanidis makam adını yanlış yazmış olabilir mi? Yoksa makam tarihimizde görülmeyen ve Kiltzanidis’in eseriyle ortaya çıkan, hatta Kiltzanidis tarafından icat edilmiş yeni bir makam olabilir mi? Bu yeni bir makam ise, eserin basıldığı 1881 yılından önceki edvarlarda yer almaması gerekir. Fakat kaynak olarak kullandığı Hafid Efendi’nin eserine ancak edisyon kritik yöntemle bakınca durumun hiç de sanıldığı gibi ortada bir “hiram” makamı olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü M. Hafid Efendi’nin eserinin birçok kopyalarında makam adının “hiram” olarak yazılmış olmasına rağmen, makamın tanımından hareketle diğer kaynaklarla da karşılaştırılarak kelimenin “hüzzam” olduğu tespit edilmiş, ortaya konulmuştu (Uslu 2001b: 21).9 Hafid Efendi’ye kadar olan kaynaklarda “hüzzam” makamının iki tane tarifi vardı. Bu durumu Popescu-Judetz’in eserinde de görebiliyoruz: Derviş Mehmet Emin’in eserindeki (ME, 1770 c.) makamlar listesinde “nr. 1297 hüzzam segah ağaz segah karar; nr. 1303 hüzzam neva ağaz neva karar” oldukları görülmektedir (Popescu-Judetz 2010: 155); Hızır Ağa’da (HA, 1741) “hüzzam segah ağaz segah karar” tanımlanmıştır, tıpkı Kiltzanidis’in “hiram” tarifi gibi. Abdülkadir Tekin de Hızır Ağa edvarı konulu yüksek lisans tezinde kelimeyi “hiram” okumuş, konunun tartışıldığı ve gerçekte kelimenin hüzzam olması gerektiği belirtilen Mehmed Hafid Efendi ve Musiki kitabını kaynak olarak kullandığı halde, kendi görüşünü savunan herhangi bir açıklama da yapmamıştır (Tekin 2003: 132).10
Hisarrumi: Popescu-Judetz’in gösterdiği tek kaynak Hızır b. Abdullah’ın eseridir (1441). Popescu-Judetz’in makamlar indeksinde (2010: 114) kaynak olarak gösterilmiş, ama Hızır b. Abdullah’ın makamlar listesinde (2010: 145) “hisarrumi” adı yer almamaktadır. Gerçekten de Hızır b. Abdullah’ın eserinde terkipler arasında geçen ama tarifi yapılmamış bir makam adıdır.
Hüzzamrumi: Anadolu edvarlarında hüzzamrumi ilk olarak Derviş Mehmed Emin risalesinde görülmüştür (1770 yılları, Derviş Mehmed Emin). Popescu-Judetz’in gösterdiği makamlar listesinde hüzzamruminin kaynakları arasında Mehmed Emin var (2010: 103) ama eserin makamları listesinde (2010: 155) yoktur. Hızır Ağa (HA, 1770-77), Hafid Efendi (MH, 1783, Popescu-Judetz 2010: 157), Pseudo-Kantemiroğlu edvarı (PK, 1806) eserlerinde “hüzzamrumi hicaz ağaz hicaz karar” olarak hep aynı şekilde tarif edilmiştir. Bu eserlerin birbirlerinden yararlandıklarına da işaret edebilir. Son kaynak olarak gösterilen Tanburi Aleksan’ın (TA, 1850 c.) makam seyirleri listelenmemiştir (Popescu-Judetz 2010: 162). Abdülbaki Nasır Dede’nin eserinde üç çeşit hüzzam (hüzzam, hüzzamkadim, hüzzamcedid) varsa da hiçbirinin tarifleri hüzzamrumiye uymamaktadır. Bu durumda Abdülbaki Nasır Dede’nin “hüzzamcedid”i yeni bir hüzzam terkibi olduğuna göre, bahsettiği “hüzzam” ve “hüzzamkadim”den başka bir de “hüzamrumi” var olmalı. Bu durumda “hüzzamrumi”yi ya eski bir hüzzam çeşidi veya 18. yüzyılda tanımlanmış ve bu yüzyılda ortaya çıkmış yeni bir makam olarak kabul edebiliriz.
Irakrumi, rumiırak: İlk kaynak anonim1 müzik risalesidir (AN1, 15. yy, Farsça, Süleymaniye Ktp., H Hüsnü Paşa, nr. 618, vr. 115b-120a), fakat anonim1’in (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 109 xxx) makamlar listesi Popescu-Judetz kataloğunda yapılmamıştır (2010: 133), seyrini buradan öğrenemiyoruz. Fakat ikinci kaynak olarak gösterilen Kadızade Tirevi (KT, 15 yüzyıl) de aynı durumdadır; ırakrumi makamının kaynağı olarak gösterilirken (Popescu-Judetz, 2010: 104), Popescu-Judetz’in listelediği Kadızade Tirevi’nin makamlar listesinde ırakrumi yer almamaktadır (2010: 150-152). Dolayısı ile “ırakrumi” 15. yüzyılda tam olarak tespit edilememiş bir makam olarak gözükmesine rağmen, makamı açıklarken “ırak makamının Anadolu’daki uygulaması” olmalıdır diyebiliriz. Ayrıca rumiırak makam adı Oransay’ın listesinde de gösterilen Mehmet Ladiki’nin eserindeki “ru-yi ırak” ile karışmış olabilir.
Nevruzrumi: Makamın en eski kaynağı Ahmedoğlu Şükrullah’ın eseridir (AH, 15. yüzyıl başı, “pençgah ağaz dügah karar”). Diğer kaynaklar: AN1 (15. yüzyıl, Farsça, anonim1), AN2 (16. yüzyıl, İÜ Ktp TY 2771, 28 vr.); AN3 (16. yüzyıl, Vienna Österreichisches Staatsarchiv ms. 390, vr. 1b-10a); AN4 (18. yüzyıl, Süleymaniye, Nafiz Paşa, 1011/6, vr. 244a-248b); AN5 (1771, Süleymaniye, ms Serez, 3872/2, vr. 34b-36a); YN (Yusuf Kırşehri, makamın kaynakları arasında görülürken Yusuf Kırşehri’nin makamları arasında nevruzrumi görülmemektedir, bkz. Popescu-Judetz, 2010: 162-163); BD (Bedr-i Dilşad, 1427, “nevruz ağaz dügah karar”); HZ (Hızır b. Abdullah, 1441, “pençgah ağaz dügah karar”); KT (Kadızade Tirevi, 15. Yüzyıl sonu, “hicaz ağaz dügah karar”); SY (Seydi, 1506, “pençgah ağaz dügah karar”); AZ (1675, Ahizade Çelebi, “pençgah ağaz dügah karar”); SB (Seyyid Sabri Çelebi, 1689, Sabri divanı, “pençgah ağaz dügah karar”); DC (Dimitri Kantemir, 1690’den “ısfahan ağaz dügah karar”); HA (Hızır Ağa, 1741) nevruzrumi kaynakları arasında yer alırken (Popescu-Judetz 2010: 107) Hızır Ağa’nın makamları listesinde nevruzrumi yer almamaktadır (2010: 141-142). Bununla birlikte Hızır Ağa’nın Tefhim adlı eserinde gözden düşen makamlar arasında nevruzruminin adı da yer almaktadır; KN (Kenzi Hasan Efendi) makamların kaynakları arasında görülürken (bkz. Popescu-Judetz 2010: 107) Kenzi Hasan Efendi’nin makamları ayrıca listelenmemiştir (bkz. Popescu-Judetz 2010: 151); KY (Kyrillos Marmarinos, 1749, “ısfahan ağaz dügah karar”); RP (Ruhperver, 17. yüzyıl başı, “pençgah ağaz dügah karar”); ME (Derviş Mehmed Emin, “pençgah ağaz dügah karar”); NO (Nayi Osman Dede, 18. yüzyıl başı) makamların kaynakları arasında görülürken, (bkz. Popescu-Judetz 2010: 107) Nayi Osman Dede’nin makamları ayrıca listelenmemiştir. (Popescu-Judetz 2010: 158); PK (Pseudo Kantemiroğlu, 1806 tarihli İÜ TY 1856 ve TY 5636, “pençgah ağaz dügah karar”); TA (Tanburi Aliksan, 1850 yılları, makamın kaynakları arasında görülürken TAnın makamlar listesi yapılmamıştır).
Yukarda görüldüğü gibi nevruzruminin 15. yüzyıldan itibaren “pençgah ağaz dügah karar” tarifi 19. yüzyıl Pseudo Kantemiroğlu edvarına kadar hep aynı tarif verilmiş olmakla birlikte başlangıç veya karar perdesi hakkında birkaç farklı görüş de yer almaktadır. Buradan çıkarılacak sonuç Ahmedoğlu Şükrullah’ın kastettiği Anadolu’daki nevruz makamı yani Türklerin anlayışındaki nevruz makamı demektir. Küçük Artin’in “nevruzrumi, hüseyni agaz dügah karar” (KA, 1740lı yıllar) tarifi aslında pek çok müzik teorisyeninin belirttiği gibi eski nevruz Anadolu’da “hüseyni” makamıdır gerçeğini yansıtmaktadır. Nevruzrumi’nin “Rıdvan” adıyla da anıldığına Gültekin Oransay işaret etmektedir (Seydi, Kadızade ve Ruhperver’den Oransay Belleteni 1990: 21). Arşivindeki kayıtlara (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 110 xxx) bakılırsa nevruzrumi makamını canlandırmağa çalışanlardan biri Muallim İsmail Hakkı Bey olmalıdır (Uslu 2008: 160).
Nihavendrumi: Ahmedoğlu Şükrullah (AH 15. yy başı), “hicaz ağaz kuçek karar” şeklinde tarif eder. Bu tarif birçok anonim müzik risaleleriyle birlikte Bedr-i Dilşad, Yusuf Kırşehri, Ruhperver, Seyyid Sabri Çelebi, Derviş Mehmed Emin aynı tarifi 18. yüzyıla kadar taşımışlardır (Oransay Belleteni 1990: 21). Diğerlerinde bazı farklar vardır: Hızır b. Abdullah (HZ, 1441), “hicaz ağaz nevruz karar”, Kadızade Tirevi (KT, 15. yüzyıl) “muhayyer ağaz kuçek karar”, Seydi (SY, 1506) “hicaz ağaz ısfahan karar”, Ahizade Çelebi (AZ, 1675) “hicaz ağaz rast karar”, Dimitri Kantemir (DC, 1700 yılları) “muhayyer ağaz, kuçek karar” eder diye tanımlamışlardır. Hızır Ağa (HA, 1777) “rast ağaz rast karar” diye tarif etmiş, Hafid Efendi (MH, 1783) aynı şekilde vermiştir. Birkaç nihavend çeşidinden bahseden Abdülbaki Nasır (AD, 1794) nihavendrumiyi “hicaz ağaz kuçek karar” olarak tarif ederken kendi zamanında kullanılmamakta olduğunu açıkça yazmıştır (2006: 54). Haşim Bey (HB, 1864, nr. 568’da “hicaz ağaz rast karar”; nr. 668’da “hicaz ağaz kuçek karar, Popescu-Judetz 2010: 142, 144) müzik eserinde iki çeşit nihavendrumi tarifi var. Tanburi Aliksan (TA, 1850 yılları) makamın kaynakları arasında görülürken makam tarifi yapılmamıştır. Küçük Artin’in nihavendrumi tarifi (KA, 1740lı yıllar, “neva ağaz rast karar”) rast karar olmasıyla Hızır Ağa’nın tarifini çağrıştırmaktadır. Nihavendrumi kaynaklarından gösterilen Hagopos Ayvazian’ın (AY, 1901), makamlar listesinde nihavendrumi yoktur (Popescu-Judetz 2010: 137). Özetle 15. yüzyıldan itibaren nihavendrumi makam tarifinin aynı olması, nevruzrumi makamında olduğu gibi, Anadolu Beylikleri Türklerinin anlayışındaki nihavent makamı anlatılmaya çalışılmış demektir.
Rastrumi: Sadece İsmail Hakkı Bey’in arşivinde görülmektedir. 20. yüzyılda O’nun tespit ettiği veya icat ettiği makamlardan olmalıdır (Uslu 2008: 160, 217 nolu defter bilgileri).
Rekbirumi: Makamın tek kaynağı Seyyid Sabri Çelebi’nin basılmamış Divanıdır (SB, 1689). Popescu-Judetz’in eserinde makamın kaynağı olarak gösterilmişken (2010: 110) Sabri Çelebi’nin eserinde geçen makamlar arasında gösterilmemiştir (Popescu-Judetz 2010: 159-161). Bu Divan’daki bilgileri görmemiş olduğu için Oransay’ın makamlar listesinde rekbirumi yer almamaktadır (Oransay Belleteni 1990: 51).
Rumi: Makamın tek kaynağı Ahizade Çelebi (AZ, 1675) gösterilmişken (Popescu-Judetz 2010: 110), Ahizade Çelebi’nin makamları arasında gösterilmemiştir (2010: 138). Bu durumda makam adının doğruluğu kaynaktan tetkik edilmelidir, diğer edvarlarda yer almaması, “rumi”nin daha çok makam adlarına ek olarak kullanılması gibi sebepler düşünülünce, Popescu-Judetz’in kelimeyi “ayrı bir makam adı” olarak yanlış değerlendirdiği ihtimalini yükseltir. Günümüz repertuvarında “Rumi” makamında müzik eseri yoktur.
Rumiısfahan: Makamın tek kaynağı anonim2 müzik risalesi (AN2, 16. yy, İÜ Ktp. TY 2771, 28 vr.) gösterilmiş ama diğer eserlerdeki makamlar ayrıca listelenmişken bu anonim2 kodlu eserdeki makamlar Popescu-Judetz’in eserinde listelenmemiştir. Makamın adı kaynaktan tetkik edilmeye muhtaçtır, “ruy-i ısfahan” olabilir. (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 111 xxx)
Sabahüzzamrumi: Makamın tek kaynağı Pseudo-Kantemiroğlu (PK, 1806 tarihli İÜ Kütüphanesi Türkçe Yazmalar, no. 1856) gösterilmiş, ancak ayrıca listelenen bu eserin makamları arasında “sabahüzzamrumi” makam adı yer almamaktadır. Makamın adı kaynaktan doğru olarak tetkik edilmeye muhtaçtır, “saba, hüzzamrumi” gibi ayrı ayrı makamlar olmalıdır. Hüzzamrumi makamının yukarda anıldığı gibi Pseudo-Kantemiroğlu edvarında geçtiğini görmüştük, ayrıca “sabahüzzamrumi” gibi birlikte tek bir terkib adı olması mümkün görünmemektedir.
Zirefkendrumi: Makamın ilk kaynağı Kenzi Hasan Efendi (KN, 17. yüzyıllar), ikincisi Anadolu dışından Küçük Artin’in eseri (KA, 1740’lı yıllar, “gerdaniye ağaz rast karar”), üçüncü kaynağı Panayotis Kiltzanidis’in eseri (KZ, 1881) gösterilmiş olmasına rağmen ilk kaynağın makamları ayrıca listelenmemiş, üçüncü eserin listelenen makamları arasında ise “zirefkendrumi” makamı yer almamaktadır (bkz. Popescu-Judetz 2010: 153-155). Oransay’ın makamlar listesinde de zirefkendrumi makamının tek kaynağı olarak Kenzi Hasan Efendi gösterilmiştir (Oransay Belleteni 1990: 32). Bu durumda nerede olduğu pek bilinmeyen, bazı özel koleksiyonlarda bulunduğu anlaşılan Kenzi Hasan Efendi’nin edvarı bir an evvel bulunup yayınlanmalıdır.
Yukarda anılan makamlardan günümüze sadece iki makamdan müzik eseri gelmiştir. Birincisi nevruzrumi makamında günümüz repertuvarında 14 müzik eseri olup bunlar Çilingirzade Ahmet Ağa, Lavtacı Andon, Farabi, Gazi Giray Han, Handan Ağa, İbrahim Ağa, Çengi Said Efendi’ye ait görülmektedir. İkincisi olan nihavendrumi makamında peşrev ve saz semaileri vardır. Bunlar nefiri Behram Ağa, neyzen Raşit Efendi ve kemani Rıza Efendi’ye ait olan bestelerdir (bkz. http://www.sanatmuziginotalari.com)
Rumi Makamların Kaynakları
Makamları alfabetik sırayla verdikten sonra dikkati çeken bir başka nokta kaynakları olmuştur. İki tip edvar kullanıldığı görülmektedir. Bunlardan biri Kırşehri’nin eserinden itibaren devam eden Anadolu edvarlarıdır. İkincisi bu kaynaklardan bazılarının Anadolu dışında yazıldığını da göz önünde bulundurmak olmalıdır. Bunlardan biri Küçük Artin’in (1740’lı yıllar) diğeri Hagopos Ayvazian’ın (1901) nazariyat eserleridir. Bunlardan ilkinde bulunan makamlar sırasıyla dügahrumi (1740 c., Küçük Artin, “dügah ağaz dügah karar”), hüzzamrumi (1740’lı yıllar, Küçük Artin, “segah ağaz segah karar”), müberkarumi (1740lı yıllar, KA, “neva ağaz rast karar”), müstearrumi (1740’lı yıllar, Küçük Artin, “neva agaz dügah karar”), sazkarrumi: (KA, 1740’lı yılar, Küçük Artin, “segah ağaz rast karar”). Küçük Artin’in andığı bu makamları Şah Tahmasb’a anlatırken Anadolu’da yapılan tarzdaki “dügah, hüzzam, müberka, müstear, sazkar” makamlarını kastetmiş olarak algılamalıyız. Nitekim diğer edvarlardaki tariflerle uyum halindedirler. Küçük Artin’in sazkarrumisi “segah ağaz rast karar” olup, Hızır b. Abdullah ve diğer edvarlarda da sazkar makamı aynı şekilde “segah ağaz rast karar”dır. Anadolu dışında yazanlardan biri de Hagopos Ayvazian olup O’nun eserinde sadece “hüzzamrumi” verilmiştir (1901, Hagopos Ayvazian, hüzzamrumi: “hüzzam ağaz dügah karar”). Yukarıda görüleceği üzere Anadolu edvarlarının hiç birinde “hüzzamrumi” bu şekilde tanımlanmamıştır. (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 112 xxx)
Kronolojik Olarak Rumi Makamların Kaynakları
Rumi makamlardan ilk söz edenleri dikkate alarak konuyu bir de kronolojik metotla değerlendirebiliriz:
Yusuf Kırşehri’nin edvarı gibi Ahmedoğlu Şükrullah’ın (15. yüzyıl başı), “nihavendrumi” için yaptığı “hicaz ağaz kuçek karar” tarifi; “nevruzrumi” için yaptığı “pençgâh ağaz dügâh karar” tarifi birçok Anadolu edvarı tarafından tekrar edilmiş ve nihayet 19. yüzyılda Abdülbaki Nasır Dede tarafından da tekrar edilip, bu makamların artık icra edilmediğini söylemiştir (Abdülbaki Nasır Dede 2006: 28). Aslına bakarsanız bu makamların her ikisi de Anadolu Türklerinin makam anlayışlarını yansıtmaktadırlar, bu nedenle “rumi” ilavesiyle belirtilmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Hızır b. Abdullah’ın (1441) söz ettiği makam hisarrumidir. Popescu-Judetz, “hisarrumi”yi makamlar indeksinde tek kaynak olarak göstermiştir (2010: 114), ama HZ’nin makamlar listesinde “hisarrumi” yer almamaktadır (2010: 145). Çünkü gerçekten de Hızır b. Abdullah terkipler arasında isimleri yazarken “hisarrumi”yi yazmış ama açıklamalar kısmında tarifini vermemiştir.
16. yüzyıla ait Anonim2 müzik risalesi (AN2, İÜ Kütüphanesi TY 2771, 28 vr.), “rumiısfahan” makamının tek kaynağıdır, fakat bu eserin içerdiği makamlar Popescu-Judetz tarafından listelenmemiştir. Böylece eser incelenmeden gerçekten “rumiısfahan” diye bir makam var mı, yoksa bir yanlış yazım mı anlaşılamamaktadır.
1675 olarak tarihlendirilmiş Ahizade Çelebi’nin eseri (AZ, 1675), “rumi” olarak adlandırılmış makamın tek kaynağı olarak gösterilmişken (Popescu-Judetz 2010: 110), Ahizade Çelebi’nin makamları arasında “rumi” makamı gösterilmemiştir (Popescu-Judetz 2010: 138). Bu durum aslında Ahizade Çelebi’nin metni yayınlanmadığı için tespit edilmesi mümkün değildir. Gerçekten “rumi” makamı var mıdır, yoksa bir yanlış okumaktan mı ibarettir?
1689 olarak tarihlendirilmiş Seyyid Sabri Çelebi’nin Divanı (SB, 1689), “rekbirumi” makamının tek kaynağı olarak gösterilmişken (Popescu-Judetz 2010: 110) Sabri Çelebi’nin eserindeki makamların listesi arasında “rekbirumi” gösterilmemiştir (2010: 159-161). Yine bu durum da incelemeyi gerektiren, kaynak edisyon kritikle yayınlanmadığı için doğruluğu ortaya konamamış makamlardan biridir.
17. yüzyıl olarak tarihlendirilen Kenzi Hasan Efendi’nin (KN, 17. yüzyıl) eseri “zirefkendrumi” makamının ilk kaynağıdır, fakat Kenzi Hasan Efendi’nin makamları diğerleri gibi ayrıca listelenmemiştir. Kenzi Hasan Efendi risalesi yayınlanmadan bu bilginin doğruluğundan şu durumda emin olamayız. Makamın ikinci kaynağı Küçük Artin’den Kenzi Hasan Efendi Türkçeye çevirmiş olabilir mi? Veya Küçük Artin eserini yazarken Kenzi Hasan’ın risalesini kaynak kullanmış olabilir mi? Bu sorular ancak Kenzi Hasan’ın risalesi bulununca çözülebilir. “Zirefkendrumi” makamının üçüncü kaynağı olarak Panayotis Kiltzanidis (1881), gösterilmiş olmasına rağmen eserin makamları arasında “zirefkendrumi” makamı yer almamaktadır (Popescu-Judetz 2010: 153-155).
1740’lı yıllara tarihlendirilen Küçük Artin (KA 1740’lı yıllar) eserinin aslında Anadolu dışında yazmış, İran şahı Tahmasb’a Anadolu müziğini anlatmak istemiştir. Dügahrumi, sazkarrumi, (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 113 xxx) müberkarumi, müstearrumi makamlarının tek kaynağıdır. Küçük Artin’in anlattığı “sazkarrumi, dügahrumi” aslında Anadolu’daki dügah ve sazkar makamları ile aynıdır (KA 1740’lı yıllar; Bunlar dışında müberkarumi (1740’lı yıllar, Küçük Artin, “neva ağaz rast karar”) ve “müstearrumi” (1740’lı yıllar, Küçük Artin, “neva agaz dügah karar”) makamları da vardır. “Hüzzamrumi” için KA ilk kaynak olarak görünmekle birlikte, diğer AY (1901, Hagopos Ayvazian, Hüzzamrumi: “hüzzam agaz dügah karar”) görüldüğü gibi buradaki “hüzzamrumi” ile Anadolu’da yazılan diğer kaynaklardaki tariflerden tamamen farklıdır.
1770 c. olarak tarihlendirilen Derviş Mehmed Emin’in yazdığı eser, “hüzzamrumi”ye kaynak gösterilmesine rağmen eserdeki listelenen makamları arasında “hüzzamrumi” görülmemektedir (Popescu-Judetz 2010: 155). Bu durum makam Derviş Mehmed Emin’in eserinde adı geçse bile tarifi verilmemiş anlamına gelmektedir. İlk defa “hüzzamrumi”yi tarif eden Hızır Ağa (eseri yazım 1777, ö. 1796?) da aynı yüzyıldadır. Hızır Ağa’nın tarif ettiği “hüzzamrumi”yi (hüzzamrumi “hicaz ağaz hicaz karar”); Hızır Ağa’yı kaynak olarak kullanan Mehmed Hafid (1783, “hicaz ağaz hicaz karar”, Popescu-Judetz 2010: 157); muhtemelen aynı kaynakları kullanan Pseudo-Kantemiroğlu edvarı (1806, PK, hicaz “ağaz hicaz karar”) ve ardından Tanburi Aleksan (1850 yılları) kaynak olarak gözükmektedir. Popescu-Judetz “hüzzamrumi”nin kaynakları arasında gösterdiği Tanburi Aleksan’ın makam seyirlerini listelememiş (2010: 162) olmasına rağmen pek farklı olmamalıdır. “Hüzzamrumi” makamının 18. yüzyılda ortaya çıktığını kabul etmeliyiz. Ancak onu ilk tespit eden Derviş Mehmed mi, Hızır Ağa mı olduğu ancak her iki edvarın makamlarının karşılaştırılması ve Derviş Mehmed’in eserini ne zaman yazdığının tespit edilmesi ile mümkün olabilir.11
1806 tarihli Pseudo-Kantemiroğlu (1806 tarihli PK kısaltmasıyla İÜ Ktp., TY 1856), “sabahüzzamrumi” makamının tek kaynağı olarak gösterilmiş olmasına rağmen daha sonra verilen eserin makamları arasında yer almamaktadır. Gerçekte ise Popescu-Judetz bu eseri “Pseudo Kantemiroğlu” tanımlamasıyla Kantemir edvarınının bir versiyonu olarak gösterir. Bu demektir ki bu 1806 tarihli nüsha Kantemiroğlu’nu kaynak kullanmıştır. O zaman “sabahüzzamrumi”nin Kantemiroğlu edvarında da olması gerekir ki kendisinin de “sabahüzzamrumi” makamının kaynakları arasında “Kantemiroğlu edvarını” göstermediği gibi, gerçekten de Kantemiroğlu edvarında böyle bir makam yoktur. Bu durumda “sabahüzzamrumi” makamı yanlış yazılmış demektir, gerçekte “saba, hüzzamrumi” gibi iki ayrı makam adı olması gerekir. Nitekim Pseudo-Kantemiroğlu’nda saba ve hüzzamrumi makamları mevcuttur. Bunun doğrusunu tespit edebilmek için ancak 1806 tarihli Pseudo-Kantemiroğlu yazması iyice tetkik edilmesini gerektirir.
Sonuç
Hiram makamı konusunda söyleyeceğimiz tespitler bu yazının ilk sonuçlarından biridir. Yukarıda yer alan açıklamalarda yer aldığı gibi, kaynaklar yeterince incelenmeden meydana gelen yanlışlara ve bunların nasıl yayıldığına bir örnek olarak “hüzzam”ın katiplerin hatasından dolayı 100 yılı aşan bir sürede, Hızır Ağa’dan (1770) Panayotis Kiltzanidis’e (1881) kadar “hiram” makamına dönüştüğünü (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 114 xxx) gösterdik. Kronolojik olarak ele aldığımızda Hafid Efendi’nin eserini kaynak olarak kullanan Panayotis Kiltzanidis gerçekte “hiram” diye bir makamı değil “hüzzam” makamını anlatmak istemiştir. Bu kelime tartışılıp incelendiği halde ortaya çıkan sonuçların (Uslu 2001b: 21) yayınlanmış olmasına rağmen yanlışın 2003 tarihli tezlere “hiram” olarak taşındığı da görülmüş oldu. Bu da gösteriyor ki 1770’lerde ortaya çıkan bir yanlış hala devam ediyor demektir. Bilim adamına düşen hassasiyetin önemi ve edvarları sistematik metotla incelemeden sağlıklı sonuçlara ulaşmanın mümkün olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Rumi makamların ilk gurubu olan “nevruzrumi ve nihavendrumi” makamlarındaki “rumi” eki “Anadolu Türklerine Ait” anlamında kullanılmasından ileri geldiği anlaşılmıştır. Bunu hem 15. yüzyıl başındaki Ahmedoğlu Şükrullah’ta hem de 18. yüzyıla ait Küçük Artin’in eserindeki tanımlamalardan anlıyoruz. Artin’in eserindeki “dügahrumi, sazkarrumi” makamları da Anadolu Türkleri’nin müzik tarzındaki hüzzam, dügâh ve sazkar demektir. Artin’in İranlılara Anadolu Türklerinin müziğini anlatırken bu farklara işaret ettiğini Cem Behar da ifade etmektedir (2011: 76). En eski kaynakların tarif ettikleri “nevruzrumi” ile “rıdvan” makamının12 aynı şey olduğunu Seydi açıkça belirtmektedir. Anadolu edvarlarındaki “rumi” mahlaslı “hüzzamrumi”nin ortaya çıkışı ise 18. yüzyıl gibi gözükmektedir. Muhtemelen ya Hızır Ağa veya Derviş Mehmed Emin’in eserinde ilk defa anılmış olmalıdır. Abdülbaki Nasır Dede’nin bu makamı “rumi” ekiyle anmamış olması bu fikri kabul etmediği anlamına da gelebilir.
Rumiısfahan, sabahüzzamrumi, rekbirumi, zirefkendrumi makamlarının nasıllığını ise ancak kaynak olarak gösterilen edvarların ortaya çıkması, bulunanların edisyon kritikleriyle birlikte sistematik metodolojiyle incelemeleri yapıldığı zaman gerçekler ortaya çıkacak demektir. Bu eserler sırasıyla 16. yüzyıla ait anonim2 (İÜ Kütüphanesi TY 2771, 28 vr.), 1675 tarihli Ahizade Çelebi risalesi, 1689 tarihli Seyyid Sabri Çelebi’nin Divanı’nın müzik bölümü, 17. yüzyıla ait Kenzi Hasan Efendi’nin müzik risalesi, 1806 tarihli Pseudo-Kantemiroğlu müzik risalesi (İÜ Kütüphanesi, TY 1856). Çünkü bu isimlerin yanlış değerlendirilmiş olma ihtimalleri üzerinde durulmuştur.
Pek çok Türkçe, Arapça, Farsça edvarı gördüğünü ve kullandığını dönem terimleriyle (kudema, müteahhirin, fi-zamanina gibi) işaret eden Abdülbaki Nasır Dede’nin eserinde “rumi” makamlardan sadece nihavendrumi vardır, diğerleri “kadim-cedid” veya değişik isimlerle yer almaktadır. Makamlardan kendi zamanında kullanılmayanları ya “kadim” ekiyle veya dönem terimleriyle birlikte özel olarak belirtmektedir. Nihavendrumi için “hicaz başlar kuçek karar verir” dedikten sonra “bizden öncekilerin gecikenlerin buluşudur amma zamanımızda tanınmamaktadır” diyerek makam tarifinin Safiyyuddin, Şükrullah’da bulunduğuna işaret eder (2006: 54). Gerçekten de Şükrullah, Hızır b. Abdullah, Kantemiroğlu edvarlarında nihavendrumi aynı şekilde tarif edilmiştir. Nasır Dede’den önce Hızır Ağa edvarında makamın tanımı değişmiş, nihavendrumi için “rast ağaz rast karar” der. Artık müzik nazariyatlarında üç çeşit tanımlı nihavendrumi vardır.
Rumi mahlaslı makam adlarından yola çıkarak İstanbul merkezli “Doğu Roma” müziğinin “Türk” müziğini nasıl etkilediğini göstermeyi amaçlamış olan bu yazıda görüldüğü gibi Popescu-Judetz’in listelediği 500’e yakın (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 115 xxx) makam isminden sadece 10 tanesi “rumi” adını taşımaktadır (hiram hariç, kaldı ki hıram kelimesi Rumcadan daha çok İbraniceyi hatırlatmaktadır ve hüzzam’ın yanlış imlasından kaynaklandığı belirtilmiştir), bunlardan altı tanesinin Anadolu Türkleri tarafından kullanılan makam anlamında kullanıldığına işaret edildi, diğer dört tanesi ise kaynakların araştırılmasıyla ortaya çıkacaktır. Eğer geriye kalan dört tanesi “rumi” olsa bile 500 makam içinde oranlama yapıldığında bu sayının ne kadar az olduğu ortaya çıkacaktır.
Rumi mahlaslı makamların elimizde bulunan notalardan sadece nevruzrumi ve nihavendrumi makamlarından birkaç tane bulunduğu, bunlardan bir kısmının 20. yüzyılda makamı diriltmek için yapıldığı, diğer birkaç tanesi ile şimdilik analiz yapılarak bir sonuca varılamayacağı anlaşılmaktadır. Kilise müziği ihosları hakkında araştırmalar ve karşılaştırmalar yapılsa bile nazariyat eserlerindeki makam ve usul adları ile diğer terimlerin (hiçbirinin Rumcadan alınmamış olmasıyla) bu etkiyi göstermediği ortadadır.
15. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar yazılmış edvarlarda Türkçe, Arapça ve Farsça dışındaki diğer dillerden kelime ve terimlerin bulunmaması Türklerin müziğine temel olan diğer Anadolu müzik kültürlerinden büyük oranda etkilenmediklerini terimler açısından da görmek mümkündür. Diğer taraftan içinde bulundukları bölgenin müziği ses sistemi açısından aynı temel üzerinde geliştiği için ancak hakim kültürün terimlerini almak etkilenmeyi daha açık şekilde göstermektedir. Eğer İstanbul’daki Kilise müziğinden bu etkilenme büyük oranda olsaydı en azından terimleri kullanan “kilise müziği notası” da Türk müziğinde kullanılıyor olacaktı. Bu yazıda ortaya konulduğu gibi, her ne kadar “Frigyen, Doryen, Lidyen”e benzeyen makam dizileri olsa bile “ellide bir” oranla etkilenmesi birlikte yaşayan toplumlar için doğaldır diyebiliriz. Kaldı ki bazı teorisyenlerin yaptığı gibi eski Yunan modlarıyla, 20. yüzyıl Türk Halk müziği örneklerini karşılaştırarak bir sonuca varmak, sebep-sonuç ilişkisi açısındansağlıklı bir yaklaşım değildir.13 Diğer taraftan bu yazı Türk müziğinin Anadolu müziklerinden “hiç etkilenmemiş” olduğunu amaçlayan bir yazı değildir. Sadece bu oranın abartıldığı gibi çok büyük oranda olmadığını, “rumi” ekli makamların sanıldığı gibi “Rum müziğine” işaret etmediğini tarihsel analiz yöntemi ve bilimsel verilerle ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Bu yazının amaçlarından biri “Rum kilise müziği” yerine kullanılan “Bizans müziği” teriminin yanlışlığına da değinmektir. Bu konuya ilk dikkati çeken müzikolog Rauf Yekta olmakla birlikte ardından Mahmut Ragıp Gazimihal gibi birçok müzikolog eserlerinde ve yazılarında bu konuyu işlemişlerdir. “Bizans müziği” başlığıyla aslında fetihten önceki “Doğu Roma” müziğinin devamı olarak görülen “İstanbul Rum Kilisesi” müziği araştırılmaya çalışılıyordu. Avrupalıların Bizans hayranlığı ve Osmanlılara karşı başlattıkları bir kampanya ile bu terim çok yaygınlaşmıştır. Fakat bu terimle yapılan araştırmalarla bir taraftan Bizans ve kilise müziği tarihi araştırılırken, diğer taraftan da Türk müziğinin aslında bir Bizans müziği olduğu iddiası işleniyordu. Bu türlü teoriler kısa zamanda Osmanlı topraklarında da yayılmaya başlandı. Türk müziği literatüründe Bizans müziğinin Türk müziğini oluşturduğu iddiası ilk defa Necib Asım Yazıksız tarafından 1918’lerde işlenmiştir (Uslu 2009c: 13). Bu görüş Ziya Gökalp’ın “Türkçülüğün Esasları” adlı eserine de yansımıştır. Atatürk devrimlerini de etkileyen bu görüşe karşı Rauf Yekta, Mahmud Ragıp Gazimihal, Hüseyin Sadettin Arel, Ulvi Erguner’in yayınlanan yazılarının (Rauf Yekta 1889, 1926; Gazimihal 1937; ayrıca bkz. Uslu 2009c: 8-13) bazılarında Avrupalı müzikologlardan verdikleri örneklerle bunun doğru olmadığını belirten önemli yazıları vardır. (xxx Porte Akademik, sy. 4, s. 116 xxx) Bugün hala yanlış olarak “Bizans müziği” terimiyle CD’ler yayınlanmakta, konserler verilmekte, kitaplar yayınlanmaktadır. Başlangıçta tarihsel anlamda “Doğu Roma” müziğini gerçekten araştırmaya yönelik bu araştırmaların bir kısmı, Osmanlı dönemi “İstanbul kilise müziğini” anlatan eserlerdir. 1453’den sonra Bizans müziğinden söz etmek tarih terminolojisi açısından yanlıştır, çünkü “Doğu Roma” devleti yıkıldıktan sonraki dönemler için “Bizans müziği” ve “Bizans müzisyenleri”nin varlığından söz edilemez. Ayvazoğlu ve Behar’ın da ifade ettiği gibi Fâtih döneminde yıkılan Bizanslıların icra ettikleri müziğin Türk müziğine büyük oranda tesirini söylemek ise mümkün görünmemektedir (Ayvazoğlu 1998: 22; Behar 1987: 96-97). 15. yüzyıl müzik eserlerinde kullanılan terimler ve çalgılardan da bu sonucu çıkarabilmek mümkündür. Çünkü Eugene Borrel ve Echard Neubauer gibi müzikologların belirttiği gibi Fâtih, 1453’te İstanbul’u aldığında nüfusu çok azalmış olan şehir ciddi ve etkileyici bir müzik geleneğinden yoksun durumdaydı (E. Neubauer, DBİst.A, V, 523; E. Borrel’in fikirleri için Gazimihal 1937: 85, 89-93).14 Diğer taraftan bir müziğin tesir altında kaldığını gösteren değerler çalgılar, terimler, formlar ve müzik sesleridir. Osmanlıların 15. yüzyılda yazdıkları eserlerin hiç birinde İstanbul’da yaşayan gayr-i müslim diğer milletlere ait çalgılar, formlar, terimler yer almamaktadır. Bu durum müzik sesleri noktasına kadar etki altında kalmadıklarını göstermektedirler. Diğer taraftan İstanbul kilise müziğiyle karşılaştırıldığında zaten Osmanlıların müziği daha teknik gelişmeye ve estetiğe sahipti.
Günümüzde ise Türkiye’de bu yanlışlık gerek müzik yazarları gerekse bazı müzikologlar tarafından devam ettirilmektedir. Her şeyden önce tarihçilerden İlber Ortaylı, Halil İnalcık ve benzeri tarihçilerin dediği gibi “Bizans devleti/ İmparatorluğu” gibi bir devlet yoktur. Bununla kastedilen başkenti İstanbul olan “Doğu Roma Devleti”dir. 20. yüzyıl başlarında bazı Avrupalı tarihçilerin yanlış ve maksatlı olarak ortaya attıkları, bu adla yazdıkları yüzlerce kitap adıyla yaydıkları bu yanlışı devam ettirmemek için kelime dikkatle ve “Doğu Roma Devleti” gibi terimler kullanılmalıdır. Müzikologlar da aynı hassasiyeti göstererek “Bizans müziği” değil, “Doğu Roma müziği” veya “Rum Kilise Müziği”, “İstanbul Rum Kilise Müziği”, “Osmanlı Rum Kilise Müziği” terimlerinden birini bilimsel gerçeklik adına kullanmalıdırlar. Aynı şekilde “Bizans notası” demektense “Kilise müziği notası/ İstanbul Kilisesi Müzik Yazısı/ İstanbul Rum Kilisesi Müzik Yazısı” daha doğru terimlerdir. Veya icat edenlerin adlarıyla anmak daha doğru olabilir.
Popescu-Judetz’in makamların doğru bir listesini yapmak için ortaya koyduğu eser bir nihayet değildir. Müzik teorisi kaynaklarının edisyon kritik, bilgiyi sınıflandırma metotlarıyla incelenip ortaya konulmasından sonra daha sağlıklı bir liste ortaya koymak mümkündür ve Türk müziği tarihi için gereklidir.
Referanslar
Agayeva, Sureyya, Recep Uslu. 2008. Ruhperver. Ankara: Ürün yayınları
Ayvazoğlu, Beşir. 1998. “Müzik ve Cumhuriyet” Türk Yurdu. 134: 22- 32.
Bardakçı, Murat. 2012. Ahmedoğlu Şükrullah. İstanbul: Pan Yayınları
Behar, Cem. 1987. Klasik Türk Musikisi Üzerine Denemeler. İstanbul
________. 2011. Şeyhülislam’ın Müziği. İstanbul: Yapı kredi Yayınları
Can, M. Cihat, Oya Levendoğlu. 2002. “Geleneksel Türk Sanat Müziği Terminolojisinde Çok Kültürlü Unsurlar”. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi. 22(3): 242-253
Doğrusöz, Nilgün. 1997. Ankara Genel Kütüphane 131 Numarada Kayıtlı Risale-i Mûsiki'deki Makaleler (Sanatta Yeterlik Tezi). İstanbul: İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Gazimihal, Mahmut Ragıp. 1937. Balkanlarda Musiki Hareketleri. İstanbul
Nasır Dede, Abdülbaki. 2006. Tedkik u Tahkik. (haz.) Yalçın Tura. İstanbul: Pan Yayınları
Neubauer, Echard. 1994. “Musiki Hayatı: 15. ve 16. yüzyıllar” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. İstanbul, 5: 523
Oransay Belleteni. 1990: Gültekin Oransay Derlemesi (haz. Serhad Durmaz-Yavuz Daloğlu), İzmir
Popescu-Judetz, Eugenia, Adriana Ababi Sirli. 2000. Sources of 18th Century Music: Panayiotes Chalatzoglu and Kyrillos Marmarinos Comparative Treatises on Secular Music, İstanbul: Pan Yayınları
Popescu-Judetz, Eugenia. 2010. A Summary Catalogue of the Turkish Makams, İstanbul: Pan Yayınları
Şirinova, Zümrüt. 2009. “Ahmedoğlu Şükrullah Tarihçi mi, Musiki Nazariyatçısı mı?” Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 40: 257-266
Taranç, Berrak. 2007. Akdeniz Müziğinin Türk ve Yunan Kökenleri. İzmir: Ürün yayınları
Tekin, A. 2003. Hızır Ağa’nın Musiki Risalesi Adlı Yazma Eserinin Transkripsiyonu ve Dönemin Edvarları ile Mukayesesi (yüksek lisans tezi). İzmir: Dokuzeylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Uslu, Recep. 2001a. "Türk Müziği Eğitim Tarihinde Güfte Mecmuaları ve İnceleme Esasları Üzerine Tespitler" Müzikte 2000 Sempozyumu (haz. Göktan Ay). Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., s. 158-168
_________. 2001b. Mehmet Hafid Efendi ve Musiki. İstanbul: Pan Yayınları
_________. 2008. “İlk Folklor Derlemecilerinden İsmail Hakkı Bey Arşivinin Önemi” Folklor Edebiyat. 14 (54): 160
_________. 2009a. “Türkçe Müzik Teorisi Eserleri Nasıl Çalışılmalı?”, Folklor/ Edebiyat, 58: 45-61
_________. 2009b. Saraydaki Kemancı: Hızır Ağa ve Eseri. İstanbul
_________. 2009c. “Fatih Döneminde Dini Müzik (Türk, Ermeni, Bizans Etkileşimi)” Nağmeden Gönüle Musiki: Diyanet Avrupa Aylık Dergi. (sy. 211’in eki): 8-13
Yekta, Rauf. 1889. “Rum Kiliselerinde Musiki” İkdam. (sy. 1930): 17 Teşrinievvel
________. 1926. “Milli Musikimize Karşı Yanlış Telakkiler” Yeni Ses. (sy. 232): 19 Teşrin http://www.sanatmuziginotalari.com
____________________________________________________
1 Bu çalışmada yer alan kısaltmaların bir kısmı gerekli yerlerde açıklanmış olmakla birlikte bazıları alfabetik sırayla şu şekildedir: b.: bin, oğlu; d.: doğum tarihi; İÜ: İstanbul Üniversitesi; Ktp.: Kütüphane; ms: Manuscripte anlamında elyazması; nr.: numara, no; ö. Ölüm tarihi; s.: sayfa; TSMK: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi; TY: Türkçe Yazmalar; vd: ve devam eden sayfalar; vr.: varak, yaprak; yy.: yüzyıl.
2 Sultan IV. Murad’ın 1623-1640 yılları arasındaki nedimlerinden biridir.
3 Popescu-Judetz belkide haklı olabilir, nitekim nihavend-rumi’yi D. Kantemiroğlu gibi “muhayyer ağaz kuçek karar” tarif etmesi aynı yüzyıla ait olmalarını muhtemel kılmaktadır; diğer taraftan 15. yüzyıla ait anonim edvardaki ırakrumi’nin bir tek bu eserde olması da Kadızade’nin 15. yüzyıla ait bir eser olabileceği fikrini desteklemektedir. Bu konuda daha etraflı karşılaştırmalar yapılmalıdır; konu hakkında yapılan tezlerde bu durum açıklığa kavuşturulmamıştır; Popescu-Judetz ise eserinde Kadızade Tirevi’yi niçin 17. yüzyıl kabul ettiğine dair bir açıklama getirmemektedir.
4 Agayeva-Uslu çalışmasında eserin 17. yüzyıl öncesinde yazılmış olamayacağı gerekçelerle açıklanmıştır.
5 Recep Uslu, “Türkçe Müzik Teorisi Eserleri Nasıl Çalışılmalı” başlıklı makalesinde hem metodoloji/yöntembilim hem metodoloji dışında Türkçe müzik teorileri yüzyıllara göre sıralanmaya çalışılmıştır.
6 Burada Ahmedoğlu Şükrullah Çemişkezeki veya Amasyalı Ahmedoğlu Şükrullah hakkında yeni yayınlanan araştırmalara işaret etmek gerekiyor. Şüphesiz Popescu-Judetz bu anlamda eleştirilemez ama edisyon kritik veya sistematik müzikoloji yöntemiyle edvarların incelenmesinin önemini vurgulaması açısından önemlidir. Şükrullah’ın eseri ve hayatı hakkında iki kişi doktora tezi yapmıştır: Biri Ramazan Kamiloğlu (2007), diğeri Zümrüt Şirinova (2008). Biri müzikoloji, diğeri dil açısından ele almıştır. Şirinova, Şükrullah’ın hayatı hakkında yayınladığı makalede, daha önce yayınlanan edvarlar listesinde ‘Çemişkezeki’ olduğuna işaret edildiği gibi (Uslu 2009a: 53), Amasyalı Şükrullah ile Ahmedoğlu Şükrulllah Çemişkezeki’nin aynı kişi olmadığını (Şirinova 2009: 257-266), Şükrullah Çemişkezeki’nin Sultan II. Murat zamanında yaşamış bir yazar olduğu, müzik eseri dışında Zehretül-edeb adında Farsça sözlük yazdığı, atalarının Isfahan’a uzandığı, babası Ahmed’in Kadı olduğu, kendisinin de Çemişkezekli olduğunu yazar. Yukardaki çalışmalara hiç değinmeyen Murat Bardakçı ise tarihçi ile müzik eseri yazan kişinin aynı Şükrullah olduğunu yazmaktadır: M. Bardakçı, Ahmedoğlu Şükrullah , İstanbul: Pan Yayıncılık, 2012, s.xvi.
7 Yalçın Tura, Tedkik u Tahkik; Recep Uslu, Mehmed Hafid Efendi; E. Popescu-Judetz ve Adriana Sirli; Nilgün Doğrusöz, AGK 131 Numarada Kayitli Risāle-i Musikideki Makaleler (Sanatta Yeterlilik Tezi: 1997), Istanbul Teknik Üniversitesi Konservatuvarı
8 Birkaç örnek ‘nevabuselik, nevaacem, nevaaşiran, büzürkkuçek’ yazılmalıdır.
9 Yavuz Daloğlu, Hızır Ağa çalışmasında kelimeyi ‘hüzzam’ olarak okumuş, ama kelime yazmalarda ‘hiram’ imlasıyla olduğu halde nasıl ‘hüzzam’ olması gerektiğinin gerekçelerinden söz etmemiştir. Ancak Hafid Efendi’nin çoğu yazmalarında kelimenin ‘hiram’ imlasıyla yazılmış olduğu görülmüş ve yeni bir makam adı, imlasının doğru olup olamadığı Uslu’nun Mehmed Hafid Efendi ve Musiki eserinde tartışılmıştır (2001a).
10 A. Tekin yuksek lisans tezinde, “hiram segah kopup çargah, neva, nimhisar, evc, nimhisar, segah karar kıla, hiram-ı Rumi nim hicaz kopup … hicaz karar kıla” diye çevirmiştir (Tekin 2003: 132, 135). Tezde kullanılan ‘hiram’ ismi hatalıdır. Öncelikle tezinde bahsettiği gibi Hızır Ağa’nın Musiki Risalesi adlı bir yazması yoktur ve Süleymaniye Kütüphanesindeki Hafid Efendi (nr. 291) yazması da Hızır Ağa edvarının Hafid Efendi’nin yazdığı bir özetleme çalışması olup Hızır Ağa’nın Tefhim’ine göre eksik cümlelerin bulunduğu bir nüshadır. Yazar bunu sayfa 166’da dile getirirken Hızır Ağa’dan sonra yazılmasına Tefhim’in Topkapı Sarayı Kütüphanesinde bulunmasını delil getirmiştir. Aslında bu sebebin bilimsel hiç bir önemi yoktur, en önemli gerekçe yazmanın üzerinde Hafid Efendi’nin tarih taşıyan mührü olmalıdır. Öte yandan tezde pek çok yerde görülen bir diğer hata Kantemiroğlu’nu 18. yüzyıl nazariyatçısı olarak sayılmasıdır. Eserlerin karşılaştırılmasında amaç ya değer veya gelişimi takip olmalıdır. Gelişimin doğru tespiti, kaynakların doğru tarihlendirilmesi ve bilgilerin doğru değerlendirilmesiyle mümkündür.
11 Oransay Belleteni’inde Derviş Mehmed’in Kavaid-i Tanbur’unda hüzzamrumi makamı gösterilmemiş (gerçekte var olduğu halde bkz. Doğrusöz), Hızır Ağa’da gösterilmiştir (Oransay Belleteni 1990: 32).
12 ‘Rıdvan’, aynı zamanda Türk kültüründe cennet meleklerinden birinin adıdır.
13 Berrak Taranç, eski Yunan modlarıyla 20. yüzyıl Türk halk müziği örneklerini karşılaştırıp, müzik örneklerinde Yunan modlarını aramış ve etkileşimi göstermeğe çalışmıştır. Berrak Taranç, eserinde 51'i İç Anadolu, 35'i Doğu Anadolu, 32'si Ege, 25'i Marmara, 16'sı Karadeniz, 15'i Akdeniz, 7'si Güneydoğu Anadolu bölgelerine ait 127 türküdeki Türk müziği makam dizilerinin antik Yunan ve kilise modlarıyla örtüştüğünü; Anadolu'da birlikte yaşayan Türk ve Yunan halkları, müziklerindeki mod ve makamlardan, şarkı sözlerinden, yaşam biçimlerine kadar birçok benzerlikleri olduğunu söyler (Berrak Taranç. Akdeniz Müziğinin Türk ve Yunan Kökenleri. İzmir 2007, tür.yer.). Buradaki tespitler sonuç olarak doğru olabilir. Ancak aynı zaman dilimi örneklerinde karşılaştırma yapılamadığı için bu araştırma sonucunda Yunan müziğinin Türk müziğini etkilediğini söylemek metodik olarak doğru değildir.
14 Bu konuda ilk eleştirel yazıyı Rauf Yekta yazmıştır. Daha sonra Mahmut Ragıp Gazimihal, Atinalı müzikolog Melpo Merlier’in eserinden hareketle ‘Rum kilise müziği’ne Yunan ve Avrupa müzik yazarları tarafından ‘Bizans müziği’ denildiğini belirterek kelimenin yanlış kullanıldığına işaret etmektedir. E. Borrel’in bu kullanımı doğru bulmayan fikirleriyle başlayan, Bizans ve Eski Yunan müziğinin Türk müziği etkileşmesi konusuna da açıklık getirmeye çalışmıştır. Bunları yeterince değerlendirmek isteyenler ve bilimsel gerçeklere uygun değerlendirmelere ışık tutacak kısa bir bibliyografya yayınlanmıştır (Uslu 2009c: 8-13).