01.11.2016 / Zafer Yümlü - Şofben Gazı
Yeni sezon açıldı. Orkestralarımız, uzun bir tatilden sonra konserlerine başladı.
Devletten maaş alarak hiçbir şey üretmeden sezonun bitmesini iple çeken sanatçılarımız için bir işkence sezonu daha başladı yani. Devletin memuru olan sanatçılarımızdan konserler izleyeceğiz. Mozartlar, Shostakovichler, Tchaikovskiler dinleyeceğiz.
Klasik müzik dinleyicisinin sayısı dünyada bellidir. Beş milyon nüfuslu İzmir’de bu konserler için ayrılan salonların koltuk sayısı beş bini bulmaz.
Peki neden? Antik çağdan günümüze kalan Efes antik tiyatrosunda bile 24.000 koltuk varken modern İzmir’de sayı neden 5.000’i zor buluyor?
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki düşünce yapısı olarak Antik çağdan bile gerideyiz. O dönemde tiyatrolarda hem oyunlar, hem de toplumun görüşünün alındığı toplantılar gerçekleştiği için bu kadar büyük alanlar yapılmış. Demokrasi varmış.
Bizde nerdeeee?!
Çoksesli müziğin, insan beynini geliştirdiği bilimsel bir gerçektir. Mozart, Beethoven, Brahms gibi dünyaca ünlü bestecilerin hepsi eserlerinde kendi halk ezgilerinden motifler sergilemiştir. Bizde ise halk hep hor görülmüş, kendi kültürümüz tu kaka sayılmıştır.
“İzmir Devlet Senfoni Orkestrası”nın bu sezon gerçekleştireceği 33 konserde seslendireceği Türk besteci eseri sayısı sadece 7. Proje konser yok. Özel orkestralar da ondan farklı değil.
Michael (Maykıl) hayranlığına devam yani.
Bu sezon diğer sezonlardan biraz farklı gerçi. Orkestralar, hükümete iyi görünme derdinde. Devletin memuru sanatçılar, işlerini kaybetme korkusuna düştü iyice. Yıllardır bir “TÜSAK” korkusu da vardı zaten.
Öncelikle şunu belirteyim ki “TÜSAK” veya adı her ne olursa olsun orkestraların ve sanat kurumlarının işleyişine dair revizyon yapılmalıdır. Çağdaş bir revizyon gereklidir. Ülkemiz bu konuda Avrupa’dan çok geridedir. Bu revizyonun yapılmasının gerekliliği, ülkemizin bazı önemli sanat adamları tarafından yıllar önceki hükümetlere de söylenmiş ama yapılmamıştır. Bu revizyonu kimin yapacağı değil, revizyonun nasıl yapılacağı önemlidir.
Memur sanatçı olmaz. Çünkü memur sanatçı özgür olamaz. Sanatçı, proje ve fikir üretmelidir. Bu projeler, devlet ve özel sektör tarafından desteklenmelidir. Halk ile iç içe olmalıdır.
Devlet sanatçısı da olmaz. Milletin sanatçısı olur. Çünkü devletler, siyasi partiler tarafından oluşturulan kurullar tarafından yönetilir. Bir siyasi partinin sanatçısı olmaz. Ancak sanatçılar, ülkenin ve ülke sanatının geliştirilip tanıtımına yönelik ulusal ve uluslararası çalışmaları nedeni ile devlet tarafından ödüllendirilebilir.
Ülkemizde devlet sanatçılığı vasfına sığınıp havadan maaş alan, öğrenci yetiştirmeyen, yurt dışında yaşayan sürüyle insan var. Yıllarca bu paye gerekli gereksiz herkese dağıtıldı. İşin suyu çıktı. Dünya çapında bir orkestramız ya da orkestra şefimiz yokken herkes kendini buğday ambarında tavuk sandı.
Kendi bestecilerimizin eserlerini seslendirmek yerine Chopin’e (Şopen) “Şofben” diyen bir toplumu eğitmeyip onları cahil bırakarak boya kovası görünümlü kokoşlara hava atmaktan vazgeçelim artık.
Chopin mi bu ülkenin çocuğu? Adnan Saygun mu? Halk, Neşet Ertaş’ı mı tanıyor? Necil Kazım Akses’i mi? Bunu düşünmek gerekli.
Bu ülkenin, şofben gazına ihtiyacı yok.
İzmir - 01.11.2016, Salı