22.10.2016 / Kemal Ateş - Yeşilçam’da Bir Rum Kızı Deniz Tanyeli


    
“Yörük Ali” filmine kadar birkaç filmde figüran oynamış, “Yedi Köyün Zeynep”I filmiyle adını duyurmuş. Bu filmi o kadar iyi iş yapmış ki, patron ikinci kez para ödemiş O’na...

Tanyeli, Deniz-1 

     “Tanyeli” adı şimdiki kuşağa bir dansözü anımsatır, oysa asıl “Tanyeli” 1950’li yılların ünlü bir sinema oyuncusuydu. Adı çabuk unutulsa da, Deniz Tanyeli’ni Zeki Müren’in “Berduş” filminden anımsayanların sayısı sanırım epeycedir. Bu güzel yıldız sessizce ayrıldı aramızdan.

 

     1955 yılında Celal Atik’le oynadığı “Yörük Ali” filmi, O’nun ikinci başrolüydü. Yönetmen Esat Özgül’ün bu filmi, sinemamızda bir olimpiyat şampiyonunun oynadığı ilk güreşçi filmi. “Neşter ve Madalya” romanı bu filmle, “Yeşilçam”la, Celal Atik’in “Yeşilçam”a girişiyle başlayacak, sonra olaylar “İzmir Şehir Tiyatroları”na kadar gidecekti. Görüşmek istediğim yüzlerce kişi arasındaydı Deniz Tanyeli, Şile’de köşesine çekilmiş sessiz sedasız bir yaşam sürüyordu. Telefonunu buldum, sözleştik, evinde çok sıcak, içten karşıladı beni. Elleriyle pişirdiği adını bilmediğim yemekler yedik, sohbet ettik. “Sen denizi seversin,” diye kardeşi Yasef’in verdiği denizi gören bir evde yalnız yaşıyordu; sohbetimize eşlik eden komşu hanım da bir süre sonra ayrılınca, baş başa uzun uzun konuştuk.

 

     Dinç görünüyordu ama zihni bedeninden çok daha yorgundu. Konuştukça anladım ki çok büyük acıları olmuş, sıkıntılar yaşamış.

 

     “Yörük Ali” Filmi

Tanyeli, Deniz-2 

     İleride yaşamını değiştirecek olayların başlangıcı, benim o gün sorular sorduğum, Celal Atik’le Boyabat’ta çevirdikleri “Yörük Ali” filmine dayanıyordu. “Yörük Ali” filmine kadar birkaç filmde figüran oynamış, “Yedi Köyün Zeynep”I filmiyle adını duyurmuş. Bu filmi o kadar iyi iş yapmış ki, patron ikinci kez para ödemiş O’na. Deniz Tanyeli adını veren de bu filmin yönetmeni Muharrem Gürses. Asıl adı Efeminya Özmavridis. Rum asıllı, bir mermer ustasının kızı, mermerden yontulmuş gibi de düzgün bir fiziği, güzel bir yüzü var. İri yarı değil, çok ufak tefek de değil. Boyabat’ta “Yörük Ali”nin çekimleri 1955 Haziranı’nda başlıyor. Söyleşiler sırasında Muharrem Gürses şöyle bir şey söylüyor: “Hayatta kaybettiklerin de bir gün kazanç olabilir!” diyor.

 

     Setin Gözdesi

 

     Bu güzel kıza çekimler sırasında ilgi duyan bir değil, iki üç erkek var. İki erkeğin ilgisi çok açık... Biri Celal Atik, çok yakışıklı bir adam; O’na aşık olan kadınlar, “Gözlerinin içi böyle güzel gülen bir adam daha görmedik!” diyorlar. Atik evli, hem de üç karısı var. Öteki, Memduh Yükman da evli. Ufak tefek, çelimsiz biri, konuşkan, kültürlü, dolu bir adam. Deniz, bu çelimsiz adama ilgi duyuyor.

 

     1957 yılında “Berduş” filmiyle o büyük şöhretini kazandığı günlerde, adam karısını boşuyor, Deniz’le evleniyor, sinemayı yasaklıyor. Kimsenin Deniz’e yakıştıramadığı o çelimsiz adam uslanacak gibi görünmüyor, Ajda Pekkan’la bile dedikoduları çıkıyor. Deniz mutsuz evliliğini bitiriyor, Memduh Yükman çok erken yaşta ölüyor. Ondan olan oğluyla birlikte Fransa’ya gidiyor. Oğlu bir Fransız kızıyla evleniyor. Annesi gibi O da evliliğinde mutlu değil. Fransız kız, yok sayıyor kocasını sanki, değer vermiyor. Bu mutsuz evlilik intihara kadar götürüyor çocuğu.

E. Özgül 

     Deniz Tanyeli evladıyla gittiği Fransa’dan yalnız dönüyor. Bu güzel kadının kaybettikleri kazanca dönmüyor, bu kayıplar, bu acılar öyle kazanca dönecek türden değil. İçin için yiyip bitiriyor.

 

     Zaman zaman telefonlaşıyorduk. Özellikle bayramlarda, önemli günlerde... “Neşter ve Madalya”yı daha ben göndermeye fırsat bulamadan alıp okumuş. Güzel sözler söyledi bana. Yüreğim ağzımda dinledim. Çünkü evliliğini, özel yaşamını yazmıştım, istemediği şeyler olabilirdi... Yazdıklarıma hiçbir itirazı yoktu. Yalnızca bir şeye üzülmüş. Neden kitabın sonunda teşekkür ettiğim yüzlerce kişi arasında adının olmadığını sordu. Unutmuşmuydum adını? Uzun uzun, titizce hazırladığım listeden adı kim bilir nasıl çıktı ya da unutuldu, unuttum. En yakınınıza, en sevdiğinize düğün davetiyesi vermeyi unutursunuz ya, böyle bir şey.

 

     Anılarını yazıyordu, epeyce bir bölümünü okuttu bana. Yayınlanacak kıvamda değildi, bu nedenle bir yayınevi öneremedim. “Yeşilçam”ın dedikoduları, aşkları, kavgaları olmayınca okunmazdı, yayımlamazlardı da. Bu kadarını söyledim O’na... Anneannesini çok sevdiğini anlatmıştı. Güzel kokarmış. Çocukluğunda O’nunla uyumaktan mutlu olurmuş. Gözleri açık uyurmuş anneannesi. Nedenini bilmek istermiş, soramazmış da... Kendilerine “gavur” dedikleri için mi acaba? Çok üzülürmüş bu “gavur” sözüne. Bu sözü duyunca hemen annesinin eşarbını başına alır, en yakın camiye koşar, dua edermiş.

 

     Sonunda neden gözleri açık uyuduğunu anlamış anneannesinin. 6-7 Eylül olaylarında Beyoğlu’nda, Memduh Yükman’la sevgili olduğu günlerde elele bir pastaneden çıktıklarında, elleri sopalı o büyük güruhun ortasında kalınca anlamış... Bir insan neden gözleri açık uyur, o zaman anlamış.

 

     Aydınlık Gazetesi - 22.10.2016, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5806633
Online Ziyaretçi Sayısı:6
Bugünlük Ziyaret :338

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.