12.08.2016 / Volkan Yosunlu - Sanat Korkakların İşi Değildir!

Kaçak Saray Yıkılsın Tiyatro Yapılsın


    
Demokrasiden, özgürlüklerden, barıştan ve insanca yaşam isteğinden yana saf tutan sözleşmeli, kadrolu, bağımsız çalışan sanat emekçileri seslerini tek perdeden çıkartmadığı sürece, daha önceki birçok sezon gibi bu işçi düşmanı sözleşmelere imza attığı sürece; birinin elinden alınmaya çalışılan bir mikrofonu başka bir sanatçı bileğine yapışarak tutmadığı sürece bu silah bizlere çevrilmeye devam edecek. Yani halimizi özetleyen ve mücadele berraklığımıza giden yol şu cümlelerin el ele vermesinde saklı. “Artık sanatçıların da zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur!”

 

     Ortalık toz duman. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hangi derenin suyuna el batırılsa dipten çamur çıkmakta. Kamunun onlarca kurumunda, yargıda, iş dünyasında kaynayan kazan sokakta, vapurda, otobüste, işyerlerinde, mahallelerde yaz sıcağından daha derin bir yakıcılıkta. Birbirine güvenmeyen, büyük işaret parmağının gösterdiği yeri düşman belleyen bir iklim sardı etrafı. Ama tüm bu çamuru diplere yayan elin aslında yıllardır bunu hazırladığını ve tüm sorunların bugün oluşmadığını kabul etmezsek, tüm bu çamur yığınıyla nasıl mücadele edeceğimizin berraklığına ulaşamayız diye düşünmekteyiz.

 

     Evet, hiçbir askeri darbe kabul edilebilir değildir. Ülke ve dünya tarihi; askeri darbelerin ölüm, işkence ve hak gaspları demek olduğunu zaten öğretmiş durumda. Bildiğimizi tekrar etmek, kendimize verdiğimiz değeri küçültmekten başka bir şey değil. Darbeciler bu ülke halklarına daha yaşanılır bir ülke vadedemezdi, ancak darbeyi bastıran iktidarın da yaralarımıza merhem olmayacağı çok açık. Neden mi? Hemen cevaplayalım.

 

     Son günlerde sanat dünyasında yaşananlara göz atmak gerekirse; önce “Dostlar Tiyatrosu”nun oyunlarının “OHAL” kapsamında yasaklanması haberi geldi kulaklara. Yenikapı kürsüsünden devletlilerin ağızlarından dökülen mısraların, yıllardır emek mücadelesinde saf tutmuş tiyatro emekçilerinin sesiyle duyulması yasaklandı. Anlamsızlığın daniskası “güvenlik tedbirleri” gerekçe gösterilerek hem de. Sosyal medya ve çeşitli siyasetçilerin müdahalesiyle karar iptal edildi ve yasak kalktı. Ardından “İstanbul Şehir Tiyatroları”ndaki kazan kaynamaya başladı. 40 alim bir araya gelse bu arkadaşlarımızdan 1 Fethullahçı çıkaramayacakları 26 tiyatro emekçisi (6 kadrolu, 20 sözleşmeli olmak üzere) bir telefonla açığa alındı ya da işten atıldı. Yazılı hiçbir belge olmadan. Çünkü bu saçmalığı uygulamaya koyan karanlık akıl, henüz yazacak derli toplu üç cümleyi bir araya getirememiş anlaşılan. Bir de utanmadan gerekçe olarak “performans eksikliği nedeniyle” deyivermişler arkadaşlarımızın kulaklarına. Performans eksikliği dediğiniz şey sahne üstünde işlemez, diyelim ki işledi bunu ölçebilecek yegane değer de her akşam gözlerinin önünde ter akıttığımız seyircilerimizdir. Sizlerin imamesi eğri tespihleriniz değil.

 

     Hadi bu hukuksuzluk bir şekilde çözülecek diyelim, peki bugüne dek süren hukuksuzluğu ne zaman konuşacağız? “Şehir Tiyatroları”nda, “Devlet Tiyatroları”nda sözleşmeli olarak çalışan oyuncu ve teknik ekiplerin bu güne dek gasp edilen hakları ne olacak? Taşeronlaştırılan, maaşları bazen kuruma malzeme alım bütçesiyle karşılanan (İzmit Şehir Tiyatrosu), yıllarca kurumda çalışmalarına rağmen iş sözleşmelerinin mevsimlik düzenlenmesi sebebiyle her sezon sanki yeni bir işe başlıyormuş gibi gösterilen (istisnasız her ödenekli tiyatroda yaşanan durum budur), bundan dolayı aslında hiçbir tazminat hakkına da sahip olamayan tiyatro emekçilerinin yaralarını ne zaman konuşacağız? Daha doğrusu bu yarayı taşeron sistemiyle, güvencesizliği hayatın her alanına zerk eden kirli, sermayeci aklı ne zaman sorgulayacağız? Bir yandan da bu son hamle ile asıl amacın “Şehir Tiyatroları”nın birçok oyununu oynanamaz hale getirmek olmadığını kim bilebilir? “Bize biat etmeyen, iktidarın sözünü yüceltmeyen perde varsın kapansın” denilmediğini kim bilebilir?

 

     Bu karanlık aklın parti ayrımı da yok bir yandan. Yani aynı kirli akıl ve güvencesizlik adı sosyal demokrat olan “CHP”li belediye dahilinde “Bakırköy Belediye Tiyatroları”nda da onlarca arkadaşımızın emeğini hiçe saymamış mıydı daha geçtiğimiz sezon? Hatta aynı tiyatronun bu yıl çalışmayı kararlaştırdığı yeni sezon oyunlarının provalarının durdurulması neyle açıklanabilir ki emek düşmanlığından ve kadrolaşma hastalığından başka?

 

     İktidarın silahı açık. Benim gibi düşünmezsen, benim yanımda saf tutmazsan emeğinin karşılığında kazandığın ekmeğini alırım elinden diyor pervasızca, sakınmadan. Ürettiklerimiz sonucunda kazanacağımız hakkımız olanı, bir lütuf gibi sunmaya devam ediyorlar hala. Ya işsiz kalırsam korkusunu salıyorlar içimize, repliklerimize. İktidar olanaklarını tıpkı Sıla’ya yaptıkları gibi adeta “Sana kazanç şansı bırakmam, konserini iptal eder, yok ederim” diyerek bir silaha dönüştürmekteler. Benim rengimden değilsen, ışığı yok eder rengini silerim demekteler.

 

     Demokrasiden, özgürlüklerden, barıştan ve insanca yaşam isteğinden yana saf tutan sözleşmeli, kadrolu, bağımsız çalışan sanat emekçileri seslerini tek perdeden çıkartmadığı sürece, daha önceki birçok sezon gibi bu işçi düşmanı sözleşmelere imza attığı sürece; birinin elinden alınmaya çalışılan bir mikrofonu başka bir sanatçı bileğine yapışarak tutmadığı sürece bu silah bizlere çevrilmeye devam edecek. Biz yalnızlaşmaya, perdeler kapanmaya, riyacılar riyaya, ricacılar ricaya devam edecek.

 

     Yani halimizi özetleyen ve mücadele berraklığımıza giden yol şu cümlelerin el ele vermesinde saklı. “Artık sanatçıların da zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur” ve sevgili Sevinç Erbulak’ın söylediği “Sanat korkakların işi değildir!”

 

     http://sendika14.org sitesinden alınmıştır. - 12.08.2016, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5750820
Online Ziyaretçi Sayısı:6
Bugünlük Ziyaret :467

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.