15.02.2017 / Mehmet Yuva - Cem Karaca ve Ozan Arif


     Bu yazımızda sizi Almanya senelerine götüreyim. 80 cuntasından mütevellit Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan siyasi örgüt liderleri ve sanatçıların büyük bir bölümünü; öğrencisi olduğum “Frankfurt Üniversitesi”nin menzasında (yemekhane), kafeteryasında, kütüphanesinde veya amfi salonlarında tanıdım. Türkiye tarihine mal olmuş istisnasız tüm “sol” örgüt temsilcileri ve müzisyenlerinin uğradığı, yemek yediği, konuşma yaptığı, konser verdiği yeni adresti Almanya. Ankara-İstanbul-İzmir üniversitelerinin, konferans salonlarının, muhalif müzik etkinliklerinin, on binlerce insanın katıldığı yüzlerce mitingin yeni temsilcisiydi “Frankfurt Üniversitesi” ve “Gurbet Alamanya”.

 

     Türkiye’de adı sanı tedavülde olan ama varlığını hissetmediğim onlarca şahsiyet ve örgütü Frankfurt’ta tanıdım. “Sağ” ve “dinci” örgütler mevcuttu ama “sol” o kadar çok güçlü ve egemendi ki “sağ” yapılanmaları bırakın; bir miting yapmayı, konserlerini bile kalabalık bir polis koruması altında ancak güç bela yapabiliyorlardı.

 

     Sol Alemin Ozanı

 

     “Sol” ve “sağ” alemin iki önemli ozanı Cem Karaca ve Ozan Arif ile burada tanıştım. Kimlik ismi “Muhtar” olan Cem Karaca; Bir Türk “Azeri” Alevi tiyatro oyuncusu Mehmet İbrahim Karaca ile Bir Türk “Ermeni” tiyatro ve sinema oyuncusu İrma Felekyan (Toto Karaca) çiftinin evladı. 8 Şubat 2004’te henüz 59 yaşında kaybettiğimiz Cem Karaca’nın mezarı, 7 Nisan 1980’de vefat eden babası Mehmet İbrahim Karaca’nın defnedildiği “Seyid Ahmet Deresi Mescidi Kabristanı”ndadır.

 

     Cem Karaca, 1979’da 80 cuntasından önce Almanya’ya çıktı. Ancak hakkında birçok dava açılmıştı. Bu sebeple 7 Nisan 1980’de vefat eden babasının cenazesine katılmadı. 1983’te vatandaşlıktan çıkarıldı. 1985’te Almanya’yı ziyaret eden Başbakan Özal ile görüştü. Özal’ın şahsi müdahalesi ile başlatılan “hukuk süreci” tamamlandı ve 1987’de Türkiye’ye döndü. Bundan dolayı “sol” alemin ozanı Cem Karaca ağır eleştirilere maruz kaldı. Özal’dan yardım istemesi, gurbette kalıp mücadele etmesi yerine Türkiye’ye dönmesi; “sol” cenahta Karaca’nın “davadan döndüğü” fikriyatını dürttü. Cem uzun bir müddet bunun ağırlığı altında yaşadı.

 

     Cem Karaca ile Köln’de tanıştık. “Frankfurt Üniversitesi”nde bir müzik etkinliğine davet ettik. 6 bin mark ücrette anlaştık. Yarısını peşin, kalanı geceden sonra ödedik. Plaklardan, kasetlerden dinlediğimiz tanıdığımız Cem Karaca ile şahsen konuşma ve coşkulu bir konserine öğrenci harçlığım 500 mark ile sponsorluk yapma onuruna nail olduk. Bu anıyı inşallah bir gün ayrıntılı anlatırım.

 

     Ülkücü Camianın Ozanı

 

     Ülkücü camianın Ozanı Arif Şirin (Ozan Arif); öğretmen, şarkı sözü yazarı ve bestekardır. 1949 Giresun doğumludur. Ozan Arif ile 1985’te Stuttgart’ta tanıştık. Amanos dağı zirvesinde yer alan “Kapı Suyu Köyü”nden “Türkmen” Hidayet Öztürk abimizin yardımlarını şükranla anarım. Her tatilde evinde ağırlardı. Almanya’da büyüyen çocukları için duyduğu “asimile olabilirler” “Almanlaşabilirler” endişesi Hidayet abiyi kemiriyordu.

 

     “Solcu” Hidayet, çözümü önce camilerde aradı. Diyanetin, Erbakan Hocanın, Başbuğ Türkeş’in ve daha nice isimlerle faaliyet gösteren camilerde aradığı hidayeti bulamadı. “Sağ” ve “milliyetçi” ve “muhafazakar” siyasi partilere meyilli oldu. Ülkücü camianın medarı iftiharı Ozan Arif’in konserine davet etti. Böylece hayatımda ilk kez “faşist”, “ırkçı”, “kafatasçı”, “çirkin bıyıklı” diye geldiğimiz camianın Ozanı Arif’i dinlemeye gidecektik. Konseri protesto için “sol” örgütler yürüyüş ve engelleme kararı almış. Konser binasının etrafı polis kaynıyor. “Ya oraya gelen ‘solcular’ beni tanırsa? Ya aralarında tanıdık kimseler varsa ve beni görürlerse?” ne diyecektim. Bu durumu nasıl izah edebilirdim?

 

     Cahilce “Evet” Deme!

 

     En nihayet salona girdik. Ozan Arif’i beklerken elinde “Başbuğ” Türkeş’in fotoğrafı salonda koşan gençler belirdi. Malum sloganlar atıldı. Ben ise salondaki “ülkücülerin” kafasına odaklıydım. Kafa yapıları bizden farklı mı? Yüz hatları ayrı mı? Kime ve neye benziyorlardı bu “kafatasçılar” dikkatlice analiz etmeye çalışıyordum. Ve en nihayet bu pala hilal bıyıklı Arif sahnede göründü. Sözlerini garipsesem de sesini çok beğenmiştim. Ayrıca yüzü nurluydu. Demek ki “ırkçı” da olsa bazı insanlar “güzel” olabiliyordu.

 

     Ve aradan bir hayat geçti. Ozan Arif’in “Hayır..” diye haykır ki, bizi satanlar duysun, Türkiye’de Türklüğe, Türk’e çatanlar duysun… ‘pe-ka-ka’yı daha dün boşayanlar utansın!.. Fetö ile nikahsız yaşayanlar utansın!.. Ata sözüdür ata, domuz gönü post olmaz, bunların hiç birinden ülkücüye dost olmaz… Sakın evet deyip de yılanları koruma! Hırsızı, hırsızlığı, çalanları koruma... Yasa diye yapılan planlara “hayır” de… Bütün bu yalanlara, dolanlara “hayır” de. O on sekiz maddeyi, iyi oku, iyi bak... Gayesi vatan değil, kişileri korumak!.. Cahilce “evet” deme; bizi satan kurtulur! Arif’çe hayır de ki; belki vatan kurtulur!..” şiirini okudum. “Allah, Allah bu nur yüzlü palabıyıklı adamda yanılmamışım” dedim.

 

     Aydınlık Gazetesi - 15.02.2017, Çarşamba




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5760818
Online Ziyaretçi Sayısı:21
Bugünlük Ziyaret :949

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.