29.03.2017 / Mehmet Ulusoy - Ulusal Devrimci Kültür mü, Postmodern Alçalış Kültürü mü?


     Geçen yazımızda, “Milli Kültür Şurası”nın temel stratejisini ve esaslarını oluşturan “AKP”nin kültür anlayışına ve siyasetine değinmiştik. Bu yazımızda ise, kültür-sanat alanında en çok kalem oynatan Hasan Bülent Kahraman’ın konuyla ilgili fikirlerini ele alıp tartışacağız. Bilindiği gibi, Kahraman, küreselci postmodern teorinin Türkiye’deki en yetkin temsilcisi ve yazarlarındandır.

 

     Yandaş gazete “Sabah”ın yazarı Hasan B. Kahraman’ın, “Milli Kültür Şurası”nın sözde milli/ulusal söylemine karşı bazı itirazları var. 8 Mart tarihli köşe yazısında ilk itirazını, “Bugünkü kültürün popüler kültürle, kültür endüstrisiyle kurduğu ilişki nasıl olacak?” sorusu ile dile getiriyor. “Popüler kültür” ve “Kültür Endüstrisi”nin 20. yüzyılda ve günümüzde kapitalist-emperyalist kültürün tipik biçimi olduğunu bilmeyen yok. Pek tabii, bunların, günümüzde de küreselci “Tüketim Kültürü”nün, bir diğer adı ile postmodern kültürün temel bileşenleri olduğu, Batı merkezli kültür ve sanat akımlarıyla ilgilenen herkesin malumu.

 

     Kahraman’ın, ulusal kültürle ciddi “sorunu” olduğunu, hatta esasında ona karşı olduğunu biliyoruz. Ulusal kültürle kavga eden, ancak açıkça ifade etmekten kaçındığı temel düşüncelerini, sözkonusu köşe yazısında, sorularla karışık şöyle ortaya koyuyor: “Bir ülkede üretilen kültürü ‘milli’ ve ‘gayrı milli’ diye ikiye ayırmak sorunlu. Hangi kıstaslar belirleyecek bu milliliği veya gayrı milliliği? Bugün çağdaş veya güncel sanat diye bir olgu var dünyada ve Türkiye’de. Hayli etkin, canlı, geniş ve güçlü bir alan. Bunu ‘gayrı milli’ mi sayacağız, milli mi?”(*)

 

     “Popüler Kültür”: Ulusal Kültürün Karşıtı

 

     Kahraman zor durumda! Aydınlanmacı, ulusalcı “Kemalist Cumhuriyet” kültürüne kitaplar dolusu saldırılarında fikirlerini açıkça ortaya koymaktan çekinmezken “AKP” yandaşı bir gazetede nedense pek çekingen. Öncelikle O’nu bu sıkıntılarından bir nebze olsun kurtarmaya çalışalım. Böylece gazetede ifade edemediği, ama kitaplarında, makalelerinde daha rahat ifade ettiği fikirlerini açıklamasına yardımcı olalım. Ama aslında, yukarıdaki soru cümlelerinin içinde fikirlerinin özü mevcut...

 

     Nedir Kahramanın’ın özellikle kültür-sanat alanında teorisyenliğini ve sözcülüğünü yaptığı düşüncelerin özü? Her şey bir tarafa, en başta şunu vurgulayalım: Postmodernizm, bütün içeriğiyle, görünüşte bütün “farklı” söylem biçimleriyle, ulusa, ulusal devlete karşıt bir ideoloji ve kültürdür. Dolayısıyla uluslaşmanın aydınlanmaya, akla, bilime, ilerlemeye, üreticiliğe ve yaratıcılığa dayanan, ilkelerini reddetmektedir. Kahraman’ın kapalı bir şekilde olumladığı “Popüler Kültür”, bütün bu ilke ve değerlerin reddine ya da değersizleştirilmesine dayanıyor. Maddi ürünlerin yanında düşünsel, sanatsal, ahlaki, bütün manevi ürün ve kültürel değerleri de sıradan tüketim malzemesine indirgeyen, budalalaştırılmış tüketicinin ilkel, bayağı hazzını, keyfini biricik ölçüt olarak kutsayan bir kültürdür bu.

 

     Yani özetle, “Popüler Kültür”, küreselci kapitalizmin tipik kültürel biçimidir. İçindeki “popüler” (halka ait) kavramı, halkın haklarını, özgürlük ve refahını sağlama amacını değil, halkı aldatma, kazıklama amacını içeren bir kavramdır. Postmodernizm, emperyalizmin, ulusal devletleri yıkmak için kullandığı etnik ve cemaat/tarikat kültürlerine özgürlük savunusunu da doğrudan veya dolaylı olarak içermektedir.

 

     Peki, ideolojik ve toplumsal olarak mafyalaşmış bir emperyalist sistemi savunan, onun kültürünü üreten bir düşünceden ulusal/milli bir kültür çıkar mı? Postmodern kültür, aynı zamanda Batı’da bugün egemen olan “Tüketim Toplumu” ve “Tüketim Kültürü”nün düşünsel arka planını, ideolojik gerekçesini oluşturuyor. Çünkü postmodernizm, hastalık düzeyindeki, yani asalakça yağmalamak, tahrip etmek, -geleceğe karşı sorumluluk ahlakından da kopmuş olarak- maddi-manevi her şeyi “hemen şimdi” denetimsizce ve sınırsızca tüketmek manyaklığı olarak, üretimden kopmuş bir tüketiciliğin düşünce ve davranış biçimidir. Bu ise, Türkiye gerçekliği, ulusumuzun değerleri, beklentileri ve özlemleri ile taban tabana karşıt bir kültürü ifade eder. Türkiye gibi borç batağına sokularak ekonomisi çökertilmiş ezilen bir dünya ülkesinin en temel sorunu, Batı’nın aksine, ekonomi, kültür-sanat her alanda üretime yönelmesi, yoğunlaşması değil mi? Türkiye’nin acilen ve hızla üretim ekonomisini ve üretim kültürünü geliştirmesi, maddi ve manevi üretimin bütün dinamiklerini harekete geçirmesi gerekirken, postmodernizmin savunduğu “Tüketim Kültürü” masalının ulusal kültürle ortak bir yanı olabilir mi?

 

     Postmodern Küreselci Hayallerin Sonu

 

     Ulusal kültür ve emperyalist postmodern kültür arasındaki karşıtlık ilkesel olarak ya da esasları açısından böylece netleştikten sonra, Kahraman’nın “bir ülkede üretilen kültürün ‘milli’ ve ‘gayrimilli’ olarak ayrılması”nın “sorunlu” olduğu iddiası havada kalıyor. Gerçekte yazar, bu ayrımın yanlışlığını; dahası, bütün “ulusal kavramların önemini yitirdiği küresel bir çağda”, aslında, ulusal/milli bir kültür ve sanattan söz edilemeyeceğini söylemek istemektedir. Oysa, milli ve gayrimilli ayrımı, her şey de olduğu gibi kültür ve sanatta da ekmek ve su kadar önemlidir bugün.

 

     Diğer yandan, bir ülkede üretilen kültürün milli ve gayrimilliliğini ayırmak hiç de zor değildir. Hele hele bu milletin arkasında 20. yüzyılın emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık, ulusal egemenlik ve ulusal kültür amaçlı yüzlerce mücadele deneyimleri varken. Ayrıca, sorunun doğru cevabını bulmak açısından muhatap Tayyip Erdoğan ve “AKP” yöneticileri değildir. Çünkü, onlar da milli ve gayrimilli ayrımını çarpıtmaktalar; gerçek anlamda bir milli/ulusal kültür yaratma gibi bir amaca ve niyete sahip değillerdir. Eğer H. B. Kahraman sorunun doğru ve net cevabını almak istiyorsa, ulusalcılarla, Atatürkçü devrimcilerle tartışması gerekir. Biz buradayız!.. Kahraman gibi, gerçeklerin şokuyla Batı merkezli boş hayyallerin iflas etmekte olduğunun çıkmazlarını yaşayan Batıcı, liberal aydın ve sanatçılarla, her düzeyde ve boyutta tartışmaya hazırız.

 

     Ayrıca şunu da ekleyelim: Bugün bütün o küreselci hayallerin, devrimci tarih ve ulusalcılık karşıtı belletilmiş gevezeliklerin, şımarıklıkların sonuna gelindi. Küreselci ve postmodern hayallerden, yalanlardan, en önemlisi de Batı merkezli önyargı ve şartlanmalardan, şablonlardan kurtulma zamanı...

 

     Batı’nın Çöplük Mallarını Postmodern Tüketme Kültürü

 

     Ne var ki, şu acı gerçeği de “dost acı söyler” misali hatırlatmak bir görev: Çürüyen ve çöken Batı’nın, bataklığa, çöplüğüne dönüşmüş mallarını postmodern tüketim kültürünü hücrelerine kadar benimseyen ve içselleştiren Kahraman gibi aydınların bu bataktan kurtulmaları bir hayli zor görünüyor. Öyle ki, “Bugün çağdaş veya güncel sanat diye bir olgu var dünyada ve Türkiye’de. Hayli etkin, canlı, geniş ve güçlü bir alan. Bunu ‘gayrı milli’ mi sayacağız, ‘milli’ mi?” ifadesinde “çağdaş” veya “güncel” olarak nitelenen “sanat”, tam da bu çöplük mallarından başkası değildir. Çünkü bunlar, çağdaş estetik ve sanatın ilkelerini, bu ilkelerin odağında yer alan insanın özgürleşme, güzelleşme ve yükselmesi amacını reddeden, aksine, çürümenin, alçalmanın, sıradanlaşmanın ve her türlü toplumsal sorumluluğu reddetmenin “estetiğini” savunan “sanat” anlayışlarıdır.

 

     Evet, Türkiye’de, ulusundan/milletinden, tarihinden, aydınlanmacı çağdaş değerlerden kopmuş, Batı’nın çöplerinin, atıklarının ahmak tüketicisi marjinal bir çevre vardır. Marjinal ama ne yazık ki ülkemizin düşünsel ve kültürel hayatında bir hayli etkililer. Çünkü, Batıcı, işbirlikçi sermaye çevrelerinin desteği, koruması ve reklamı-pazarlaması ile bu etkili konuma gelmişlerdir.

 

     Bu nedenle, onların “güncel sanat” diye reklamını yaptığı, moden çağın ölçüt ve değerleri açısından ise kesinlikle sanatsal ve estetik bir nitelik taşımayan, kitsch’leşmiş bir kültürün parçası olan, kendi ifadeleriyle “post sanat” ve “post estetik” ürünleri hala sanat diye insanlara yutturulabiliyor. Bu çöplük malzemelerin izleyicileri, aslında onları sanat olarak algılamak, anlamak ve gerçekten estetik bir haz duymak için izlemiyorlar. Çoğunlukla ulusuna ve kendine yabancılaşmış bu post sanatsever ve izleyiciler, onları, Batı’da sanat adına sunulan en son moda “akımlar” olduğu için ve “yeni” bir şey bulmak yanılgısıyla izliyorlar. Böylece, dostlar alışverişte görsün misali boy gösterdikleri sözkonusu ortamlarda Tanzimatçı, köksüz bir kimliği yeniden üretebilmenin telaşı içindedirler.

 

     Sonuç olarak, iki açık ve net tercih var ortada. Ya çürüyen emperyalizmin maddi-manevi atıklarına dayanan bir postmodern kültür ya da kendi emeğimize, özgün üretim ve yaratımımıza dayanan, kendi toprağımız ve tarihimizden beslenen bir ulusal kültür; ikisinden birini seçmek zorundayız.

     _________________________________________________

     (*) Hasan Bülent Kahraman, “Kültür Şurası” başlıklı yazı, Sabah gezetesi, 8 Mart 2017.


     Aydınlık Gazetesi - 29.03.2017, Çarşamba




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5737462
Online Ziyaretçi Sayısı:12
Bugünlük Ziyaret :686

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.