01.06.2017 / Zafer Yümlü - Barbaros Hayrettin
Başlığı okuyunca ünlü Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin’den bahsedeceğimi sandınız sanırım.
Yanıldınız.
Toplum olarak istatistiklere göre yaşayan bir halkız. Falanca araştırma şirketi şunu demiş, filancası bunu demiş. Enflasyon şu kadar, işsizlik bu kadar, suç oranı çuvalla, cehalet ise boyumuzu aşacak kadarmış.
Bütün bu oranlar ve istatistikler yazılı ve görsel basın ile insanlara sunulur. Ama en güzel gösterge sokaktadır, toplu taşımalardadır aslında. Görmek isteyenin bakması yeterlidir. İşin ilginç tarafı, lafa gelince mangalda kül bırakmayan yerel yöneticilerin hiçbirini toplu taşımda göremezsiniz. Otobüse, metroya, vapura binemez onlar. Karizmaları sarsılır.
Ben biraz anlatayım. Hasta ve engelli sayımız aşırı artmıştır. Bozulan genler ve zararlı yiyecekler sayesinde hemen her ulaşım aracında bir otistik veya down sendromlu görmek çok kolay. Bu kardeşlerimizin bakılacağı veya eğitileceği adam gibi hiçbir kurum yok ülkemizde. Olanlar da istismarcı veya para tuzakları. Belediyeler ise “down cafe” gibi sözde onları hayata kazandıran ama aslında toplumdan soyutlayan veya otistik kardeşlerimizin kullanıldığı korolarla hoş görünmeye çalışırlar herkese.
Uyuşturucu kullanımı, ilkokula kadar inmiş durumda. Sigara, artık çok masum. Psikolojisi bozuk, işsiz kişilerin en iyi arkadaşı oldu “Bonzai”. Uyuşturucu, her yerde bulunabilmektedir. İşsizlik deseniz doruk yapmış, dilencilik en karlı iş haline gelmiştir. Her yerde dilenciliğin çeşitli türlerini görmek mümkündür. Hırsızlık ve dolandırıcılık meslek halini almıştır. İletişim kuramayan, kendini toplumdan soyutlamış, düşünemeyen, kambur, sağır bir nesil oluşmaktadır.
Kısacası toplu iğne ve tenis topundan ibaret istatistiklerin halkla alakası yok. Toplumun psikolojisi bozuk. Peki, psikolojinizin iyi olması için ne yaparsınız? Sanat, spor gibi sosyal aktivitelerle uğraşırsınız. Bu şekilde hem ruhen hem de fiziksel olarak sağlıklı olursunuz.
10 Mayıs 2017 tarihli kanun ile “Milli Eğitim Bakanlığı”, “Güzel Sanatlar Eğitimi”nden elini çekti. Bundan sonra işleyişin nasıl olacağı belli değil. “Milli Eğitim”, sadece sınavlara yarış atı yetiştirecek gibi görünüyor.
Sanat ve spor ile uğraşmak kişinin beynini açar, fiziğini geliştirir. Ufkunu genişletir. Günümüzde iş başvurularında kurumlar, kişinin kendini ifade edebilmesine, katıldığı sosyal projelere ve aktivitelere dikkat etmektedir.
Geçtiğimiz günlerde Nil adlı bir kızımız “Harvard Üniversitesi”ne %100 bursla kabul edildi.
Neden mi?
Nil’in projeleri, hedefleri vardı. Bu hedefleri bir kompozisyonla anlattı üniversiteye. “Ne olursam olayım tekrar Türkiye’ye dönüp ülkeme hizmet edeceğim” dedi. İleride ne iş yaparsa yapsın bir gün ülkesine dönüp elde ettiklerini diğer çocukların da yakalaması ve hak ettikleri eğitimi alabilmeleri için girişimlerde bulunmak istediğini söyledi. Türkiye’deki eğitim sisteminden, sınavların gerçek bir ölçüt olmadığından, “PISA” sonuçlarının çok düşük çıktığından, bu sistemin kısa vadede değişip değişemeyeceğinden söz etti. Türkiye’deki çoğu çocuğun maalesef gelecekle ilgili hayal kurmadıklarını ve bu sebeple kendileri için uygun olmayan üniversitelere sadece sınav sonucuna göre girmek durumunda kaldıklarını anlattı.
Yöneticilerin göremediğini anlattı yani “Harvard”a.
Viyolonsel ve piyano çalıyordu Nil. Ufku genişti. Havada kaptılar kızı.
Şimdi gördünüz mü gerçek istatistiği? Gözle görülen için grafiklere gerek yok. Bakmanız yeterli.
Bunlar, bir lise öğrencisinin görebildiği gerçekler. Anketler ise bakmasını bilmeyen toplumun görmesi istenilenler.
Ne demiş şarkıcı Barbaros Hayrettin?
“Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur!”
İzmir - 01.06.2017, Perşembe