01.10.2017 / Tuncer Cücenoğlu - Rusya Ufa’dan İnsan Manzaraları

Ufa'dan İnsan Manzaraları


     Tiyatronun usta kalemi Tuncer Cücenoğlu, 7-14 Eylül’de jüri üyesi olarak katıldığı Rusya Ufa’daki “6. Tuganlık (Kardeşlik) Tiyatro Festivali”nden izlenimlerini “Aydınlık” için yazdı.

 

     Boris N. Mandzhiev çok önemli bir aktör ve rejisör. “Kalmık Bassangov”dan gelmiş. Benimle tanıştırılınca beni “Ölmeden klasik olmuş yazar” diye tanımladı. “Sizin Rusya’da kartvizitiniz ‘Çığ’ (Lavina). Hangi ile gitsem ‘Çığ’ çıkıyor karşıma. Artık ‘Çığ’dan nefret ediyorum” dedi, gülüştük.

 

     Boris tıpkı Gogol’un kahramanları gibi bir tip. Bunu kendisine söylediğimde gülerek “Ben Müfettiş’i oynadım” dedi.

 

     Günün sürprizini de yapmakta gecikmedi. “Ufa Tatar Tiyatrosu’nda 1996 Yılında Aziz Nesin’in ‘Hadi Öldürsene Canikom’ adlı oyununu sahneye koydum. Kuşkusuz Tatarca. İki kadın oyuncu Saviya Sirayeva ve Dariga Fayzulina bugün 82 ve 83 yaşındalar. O kadar başarılı oldular ki ‘En İyi İkili Oyuncu Odülü’nü aldılar. Aziz Nesin’i yazdıkları dışında tanıma şansına ulaşamadım maalesef.” Boris, benim isteğim üzerine ertesi gün iki kadın oyuncuya ulaşmaya çalıştı. Boris’le birlikte fotoğraflarını çektirecek ve izlenimlerini öğrenecektim. Ama Boris, tüm çabasına rağmen ulaşamadı onlara. Biri zaten Ufa dışındaydı. Diğeri de hastaydı ve gelemedi. Boris’le sıcak bir dostluk kurduk giderayak. Kentine dönmek zorundaydı. Bir çok eleştirmen ve tiyatro adamı gibi o da Moskova’da yayımlanan “Literaturnaya Russia Edebiyat Dergisi”nde K. Miziev’in benimle yaptığı söyleşiyi okumuş ve “Sen bir dehasın” diye övgülerle yüceltmişti beni.

 

     Ben Türkiye’ye döndükten sonra da Boris bana, “Ah Bir Yoksul Olsam” adlı oyunumu müzikal olarak “Kalmık Bassangov Ulusal Tiyatrosu”nda sahneye koyacağını duyurdu.

 

     Boris’le yeniden karşılaşacağım için çok mutluyum.

 

     Oleg Hanov’dan Etkileyici Bir Anı

 

     Oleg Hanov’un çok önemli bir aktör ve rejisör olduğunu söylemiştim. Benim “Ziyaretçi” adlı oyunumu Rusçasından okumuş ve çok beğenmiş. “Sahneye koymak istiyorum” dedi. Bana “Bu oyunu yazmandaki temel amaç nedir? Hangi olay etkiledi seni?” diye sordu. “Annelerin özverisi. Gerçek bir olay beni çok etkilemişti” dedim “Oğlu genç yaşında bitkisel yaşama giren bir anne, oğlunun başından yıllarca ayrılmamıştı. Oğlu 5 yıl kadar sonra öldüğünde ertesi gün kendisi de öldü. Olay uzaktan da olsa akrabalarımızın başından geçti ve beni çok etkiledi. Ziyaretçi oradan hareketle yazdığım bir oyundur” dedim. Oleg Hanov dedi ki:

 

     “Annem çok önemli bir kadın oyuncuydu. 56 yaşında kanserden yitirdik onu. Hava sıcaklığı eksi 40 dereceydi ve mezarı araç gereç yardımıyla kazmaya çalışıyorduk. Zorlukla saatlerce uğraşıp parçalar halinde buzlanmış toprak parçalarını kaldırıp annemi gömdük. Üzerine de buz parçalarından oluşan toprağı sıkı sıkı doldurmaya çalıştık. Mayıs ayı geldiğinde buzlar erimeye başlamıştı. Tekrar kabristana geldik ve bozulmuş/çözülmüş mezar toprağını açmaya çalıştık. Bir taraftan da göz yaşlarım akıyordu. O sırada bir adam geldi, özellikle beni seyrediyordu. Annemin fotoğrafını görünce sordu: ‘Eşin miydi?’ ‘Hayır annemdi’ dedim. ‘Ama bu çok genç’ dedi. Ben ‘Gençlik fotoğrafını koymuştum mermere’ dedim. Adam ‘O zaman iş değişti’ dedi. ‘Annen seni doğururken yüzlerce çığlık atmıştı. Şimdi sen de gözyaşlarınla borcunu ödüyorsun O’na.”

 

     Hanov’a dedim ki “Biliyor musun anneni ilk gelişinizde neden kolayca veremediniz toprağa?” Merakla baktı yüzüme. “Çünkü toprak onun genç yaştaki ölümünü bir türlü kabul etmiyordu...”

 

     Hanov’un öyküsü beni derinden etkilemişti. Otel odasına çıkıp kendi annemin ölümünü anımsadım ve sarsıldım. Aşağıya indiğimde tercümanım Natali oturmuş köşeye, ağlamaktaydı. “Ne oldu?” diye sordum Natali’ye. “Hanov’un annesiyle ilgili anlattığı şeyler beni çok üzdü” dedi, gözlerini mendille silerken... Natali’nin duyarlılığı nasıl da benziyor halkımızın tepkilerine. Ruslar bize çok benziyorlar, hem de pek çok.

 

     Hanov’un “Ziyaretçi” adlı oyunumu seçmesinin nedenini de böylece anlamıştım.

 

     Vislov’dan Erdoğan’a Mesaj

 

     Boris’ten başka Moskova’dan gelen eleştirmen Aleksander Vislov ve Kazan’dan gelen eleştirmen Niyaz Iglam’ın da “Çığ” oyununun “Rusya Federasyonu”nda yaygın olarak sahnelenmesiyle ilgili bana sürekli göndermeler yapması tabii ki sevindiriciydi. Festivale gelen “Hakas Özerk Cumhuriyeti” oyuncularının “Biz de ‘Çığ’ oynadık” diyerek bana iltifat edip armağanlar sunması, hiç kimsenin dikkatinden kaçmadı. Ben “Rusya Federasyonu”nda çeşitli kentlerde 20 “Çığ” oynandı diye bilirken Hakas’larla bu sayı 21’e çıkmış, daha sonra da “Adige Özerk Cumhuriyeti”nin başkenti Maykop’ta da “Çığ”ın çerkezce sahnelendiğini duymakla bu sayı 22’ye ulaşmıştı. Aleksander Vislov artık beni her görüşünde “Lavina” (Çığ) diyerek tezahüratta bulunuyordu. En sonra dayanamadı ve herkesin içinde ilginç bir öneri getirdi: “Cücenoğlu, senin ‘Çığ’ oyunun Rusya’da bugüne kadar görülmemiş bir başarıya ulaştı. Hemen hemen tüm Rusya’da sahnelenen bir oyuna dönüştü. Rusya’da bütün ‘Çığ’ları buluşturacağımız bir ‘Çığ’ (Lavina) festivali yapılsın. Erdoğan da buna katkı sağlasın.” Ben “Hangi Erdoğan?” diye sorduğumda da “Cumhurbaşkanınız Erdoğan” dedi. Niyaz Iglam da O’nu destekledi. “Biz Erdoğan’ı takip ediyoruz. Geçenlerde Erdoğan dedi ki ‘Biz kültür-sanat olayında başarısız olduk.” Aleksander ekledi: “İşte O’na bir fırsat. Erdoğan sponsorluğunu yapsın ve Rusya’da ‘Çığ Festivali’ gerçekleşsin. Bu olay dünyada yankılanır.”

 

     Onlara “Bu önerinizi Türkiye’deki röportajlarda duyuracağım” dedim. “Siz de Başkanınız Putin’e duyurun. Belki O da destek olacak bu işe” diye de ekledim.

 

     Cumhurbaşkanı Rüstem Hamitov’un Daveti

 

     Cumhurbaşkanı Rüstem Hamitov’un daveti festivalin jüri üyeleri, eleştirmenler ve Moskova’dan tiyatro adamlarının da katılımıyla yapıldı. Bu güzel beraberlik, Hamitov’un özelde tiyatro, genelde tüm sanat dallarına verdiği önemi belirten anlamlı konuşmasıyla başladı. Ardından katılımcılar yaptıkları konuşmalarda, festivalin başarılı organizasyonuyla ilgili teşekkürlerini dile getirdiler. Ben de kısa bir konuşma yaptım ve dedim ki “Rusya Federasyonu’na ve onu oluşturan halklara Türkiye halkının selamlarını getirdim. Özellikle Türkiye aydınları, sanatçıları ve genelde halkımız Rusya’yla ilişkilerin gelişmesinden hoşnuttur. Çünkü biz emperyalizme karşı verdiğimiz ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı”mızda bize maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyen Rusya ve onun büyük kültürünü oluşturan halklar olduğunu biliyoruz. Dünyanın dengesi bozulmuştur. Tek kutuplu dünya ise halklara beklentilerinin aksine özgürlük ve barış değil, acı ve gözyaşı getirmiştir. ‘Rusya Federasyonu” bugünlerde dünyadaki dengenin yaniden kurulması için savaşım veriyor. İnanıyorum ki Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesi bu dengenin kurulmasında iki ülkeye de büyük katkı sağlayacaktır. Bu konuda sanat, en büyük yardımcımız olacaktır. Ben bir Türk oyun yazarı olarak daha eşitlikçi ve barış dolu bir dünya özlemimizin sanat ve sanatçıların katkısıyla gerçekleşeceğine inanıyorum. Özellikle ülkelerimizde sanata evet dememiz gerekir. Sanata evet diyerek bunu gerçekleştiriyorsunuz siz. Bizim ülkemizde de bu isteğimiz karşılanır umudundayım. Dün gece 100. doğum yılını kutladığımız büyük şair Kaysın Kuliev’in bir yaklaşımı da beni çok etkiledi. Diyor ki büyük şair: “Milliyetçilik faşizmi getirir” Öyleyse Rusya Federasyonu’nda ve her yerde halkların kardeşliği, birliği dünyada sağlıklı bir düzenin kurulmasını sağlayacaktır.”

 

     Konukların alkışları inanılmazdı. Yerime oturduğumda takdir eden bakışları üzerimde hissetmek harikaydı. Anlaşılan Natali de söylediklerimin hakkını vererek yapmıştı Rusça çeviriyi.

 

     Sayın Cumhurbaşkanı da yanıt olarak şunları söyledi:

 

     “Sanatçılar solcudur. Çünkü onlar daha iyi bir dünya kurulsun istiyorlar. Zaten insanların yüreği de soldadır. Onları takdirle ve saygıyla karşılıyorum. Yolları açık olsun.”

 

     Bunları söyleyen bir Cumhurbaşkanının önünde saygıyla eğiliyorum.

 

     Nureyev Olayı

 

     Dünyaca ünlü dansçı/balet Rudolf Nureyev 1938 yılında Baykal Gölü yakınlarında doğmuştur. Müslüman bir Tatar ailesinin tek erkek çocuğudur. Çocukluğu ve gençliği SSCB’nin Başkırt Özerk Cumhuriyeti Başkenti Ufa’da geçmiştir. 1955 yılında o zamanki adıyla Leningrad’da “Kirov Bale Okulu”nu bitirir. 1958’de “Leningrad Kirov Balesi”ne katılır ve hızla tanınmaya başlar. 1961 yılında “Kirov Balesi”nin Paris turnesi sırasında yurdunu terk eder. Tüm dünyada ünlenir. 1989’da uzun süredir beklediği SSCB’ye giriş izni yönetimce verilince ülkesine geri döner.

 

     Boris’in anlattığı: “Ufa Devlet Opera ve Balesi’ne geldiğinde ülkesini terk etmesi nedeniyle Nureyev’e ilgi gösterilmez, binanın duvarına yaslanarak ağlar. Nureyev 1993 yılında Paris yakınlarında 54 yaşında ölür ve ‘Rus Mezarlığı’na gömülür.”


     Aydınlık Gazetesi - 01.10.2017, Pazar




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5798264
Online Ziyaretçi Sayısı:28
Bugünlük Ziyaret :1250

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.