13.10.2017 / Tunca Arslan - Kervan Yolda Kaldı


     Neresinden bakılırsa bakılsın haftanın sinema olayı, “Kervan 1915” filminin daha ilk haftası dolmadan gösterimden çekilmesi.

 

     İktidara yakın yönetmenlerden İsmail Güneş’in Ermeni tehciri meselesine eğilen filmi geçen hafta 90 salonda gösterime girmiş, ilk üç gününde hemen hiç ilgi görmeyerek ancak 1237 seyirci toplayabilmişti.

 

     Tarihe ve tehcire bakış açısı bir yana, öyküsü ve sinematografisi açısından hayli olumsuz tepkiler alan filmi çarşamba akşamı seyretmeyi planlamıştım ki elimi daha çabuk tutmam lazımmış... “Kervan 1915”in yapımcısı Aynur Güneş ve senaryo yazarı-yönetmen İsmail Güneş, yaptıkları açıklamada dağıtım sorunları ve sinema salonlarının kötü niyetli tutumlarından ötürü, gösterimi devam etmekte olan filmi geri çektiklerini açıkladılar. Anlayacağınız, filmi seyretme fırsatı bulamadım.

 

     “Görülüyor ki, bundan böyle, gişe açısından tekellerin ilgisini çekmeyen ulusal yapımlar seyirciyle buluşamayacaktır. Sinema seyircisi tarafından izlenilmek istendiği halde, önemli lokasyonlarda vizyona giremeyen filmimiz ağır darbe almıştır. Seyircilerimiz gerek sosyal medyadan gerekse kişisel ilişkilerle bizlere ulaşıp filmi kendilerine yakın merkezi lokasyonlarda bile bulamadıklarını iddia etmektedirler” denilen açıklama genel doğruları ifade etmekle birlikte bana gene de biraz tuhaf geldi doğrusu.

 

     Açıklama Örtüsü

 

     Öncelikle adet olarak 90 salon, günümüz koşullarında çok da kötü sayılmaz... “Kervan 1915” seyirciyi biraz etkileyebilen bir film olsaydı, bu 90 salonda ilk üç gün en az 30-35 bin seyirciyle buluşabilir, kendi çapında bir yankı yaratabilirdi gibime geliyor. Kaldı ki salon sayısı ve “lokasyon” meselesi film gösterime girdikten beş gün sonra mı geldi akla? Açıkçası, bu açıklamayla filmin ticari başarısızlığının örtülmeye çalışıldığını düşünüyorum.

 

     “Filmimizin sinema seyircisiyle buluşamadığı bir sistemde daha fazla yer almak istemiyor ve üzülerek ‘Kervan 1915’i vizyondan çekiyoruz” diyerek “sisteme” dikkat çekmek iyi güzel de dağıtım sorunları uzun yıllara (en azından 15 yıla!) dayanıyor ve İsmail Güneş bu tür köklü sorunların öncelikli olarak gündeme getirileceği yer olan “Kültür Bakanlığı”nın yolunu bilmeyen bir sinemacı değil.

 

     İsmail Güneş zorlasın, biz de destek verelim, çıksın bir kültür bakanı ya da başbakan, elini masaya vurarak “Amerikan filmlerine kota getirmek” için kolları sıvasın, “tekelleşme” nasıl gideriliyormuş hep beraber görelim.

 

     Kusturica’nın Laneti

 

     Bir açıklama da “eli sıkılmayan adam” Semih Kaplanoğlu’ndan geldi bilindiği gibi... “Adana Film Festivali” töreninde karşılaştığı protestonun ardından içinde bolca “açık faşizm” söylemi geçen cümleler kuran Kaplanoğlu, 3 Ekim’de yaptığı basın açıklamasında “Kültür Bakanlığı’ndan hibe”, “İsrail’den ödül aldı”, “Antalya’da Emir Kusturica’yı yuhalattı” iddialarına hiç de tatmin edici olmayan karşılıklar verdi.

 

     İster politik, ister kültürel ve sanatsal açıdan olsun, “AKP” cenahının böylesi bir olaydan ilk kez mağduriyet üretemediğini, çok çabalamalarına karşın mağdur pozları takınmakta başarısız olduklarını görüyorum. Meltem Cumbul elini uzatmadı ve zarifçe sırtını döndü diye 10 gündür konuşup duruyorlar ama olmuyor, olamıyor...

 

     2010’da “Altın Portakal Film Festivali”ne konuk olan Emir Kusturica’ya, sırf Yugoslavya’nın birliğini savunmuş olduğu için, dönemin “Kültür Bakanı” Ertuğrul Günay’la birlikte hükümet destekli “açık faşizm” uygulayıp “nefret suçu” işleyen, dokuz yaşındaki oyuncusunu bile hiç utanmadan bu kampanyaya alet eden Kaplanoğlu şimdi çıkmış “Lahey Adalet Divanı”ndan falan bahsediyor...

 

     O zaman da söylemiştim, “Kaplanoğlu bu rezaletin altından kalkamaz” diye... Yedi yıl geçti, “Kusturica’nın laneti” peşini bırakmıyor ve bırakmayacak görüldüğü gibi.


     Aydınlık Gazetesi - 13.10.2017, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765369
Online Ziyaretçi Sayısı:9
Bugünlük Ziyaret :559

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.