05.12.2017 / Yavuz Alogan - Ankara’nın Taşına Bak


     Gençliğimizde belleğimize yerleşen o türküyü Ruhi Su söylerdi, sesi okul kantinlerinde ve miting meydanlarında çınlardı: “Ankara’nın taşına bak / Gözlerimin yaşına bak / Biz düşmanı esir ettik, şu feleğin işine bak.”

 

     ……………………………………………………

 

     Melih Gökçek, seçimle göreve gelen ve sınırsız borçlanabilen bir belediye başkanının kent estetiğini kendi beğeni seviyesine nasıl düşürebileceğini gösteren tarihi bir örnek oldu. Şehrin estetiğiyle tıpkı legolarıyla oynayan haşarı bir çocuk gibi oynamış, sanatın içine tükürmüş ve Ankara’yı kasabalaştırmıştır.

 

     Bu yüzden sadece onu suçlayamayız elbette. AKP, taşradan getirdiği bir memur ve esnaf ordusuyla Ankara’ya yerleşti ve şehir bu ordunun estetik anlayışına, alışveriş eğilimlerine uygun bir değişim geçirdi. En merkezi semtler, don gömlek, ıvır zıvır satan dükkânların istilasına uğradı ve şehrin çevresi yabancı markaların teşhir edildiği, insanların “şahane hayat yanılsaması”yla vakit öldürdükleri rüküş AVM’lerle doldu. Kızılay ve Sakarya’daki bazı sokaklar gecenin bir vaktinde kılık değiştiren batakhanelere dönüştü. Kitapçılar ve tiyatro binaları azaldı, birahaneler ve sarhoş muhabbeti çoğaldı. Ayrıca bir şehrin her sokağında, Kuğulu Park’ın içinde bile kebapçı olur mu? Ulus’taki tarihi Akman pastanesi (Akman bozası!) nasıl kebapçı oldu? Kebap arz ve talebindeki artış neyin göstergesidir?

 

     ……………………………………………………

 

     Eskiden Ankaralı, Zafer Meydanı ile Akay Kavşağı arasındaki bölgeye “Bulvar” derdi. Bulvara “çıkılır”dı. Bulvar’da gezilirdi. Yol boyunca uzanan, yaz aylarında masaları kaldırıma taşan, “Yeşim,” “Yaprak” gibi Türkçe isimleri olan, hem çay hem konyak içebileceğiniz, herkese göre her türlü yiyeceğin bulunduğu, güzel hafif müzikler çalınan, içi şık ve özenli, dışı tenteli mekanlar vardı.

 

     Kızılay’daki “Gökdelen”in terasına “Set Kafeterya” denirdi. Yaz geceleri Pekin Kırgız orada opera şarkılarını türk hafif müziğine ve napoliten parçalara katarak söyler, sesi bütün Kızılay’a yayılırdı. Binanın, şimdi bir telefon şirketinin adi reklam panosuyla kasten (KASTEN!) kapatılan bir duvarında parlak metal harflerle, “Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister” yazısı göze çarpardı.

 

     Ankara’yı ilk kez 1959 yılının karlı bir Şubat gecesi İstasyon’dan ailece bindiğimiz bir faytonla Maltepe’ye giderken gördüm. Kim ne derse desin 60’lı yıllar Ankara’nın en umut dolu, en canlı, en özgür dönemiydi. Şimdi “Devlet Opera ve Balesi Binası”nı satılığa çıkarıyorlarmış. Altını mescit, üstünü kebap sarayı yapmalarını öneriyorum!

 

     ……………………………………………………


     Aydınlık Gazetesi - 05.12.2017, Salı




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5761215
Online Ziyaretçi Sayısı:11
Bugünlük Ziyaret :1159

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.