01.04.1964 / Çetin Altan - Danıştay ve Bir İstifa


     Bağımsızlık, sorumluluğu da o nisbette arttırır. Türkiye’de “27 Mayıs”tan sonra üniversite ve yargı müesseselerinin kavuştuğu bağımsızlık aynı ölçüde bunların sorumluluğunu da arttırmıştır. Ancak bu sorumluluğun ne ölçüde şuurlanmış olduğu tesbit dışı kalmaktadır.

 

     Bugün hükümet istese de istemese de bağımsız müesseselere hiçbir şekilde karışamamaktadır. Bu, ileri ve olumlu bir hamledir. Yalnız bu bağımsızlığın sorumsuzluk şekline yönelmesi tehlikesi de kenarından köşesinden kendisini göstermeye başlamıştır.

 

     Bunların biri yürütme organlarının “Danıştay”ın “Tehiri icra” kararlariyle dikkati çekecek şekilde frenlenmesidir ki bunun üzerinde önemle durmak zorundayız.

 

     Derhal bir örnek sunalım:

 

     Geçenlerde “Anlkara Devlet Konservatuvarı Disiplin Kurulu” üç öğrenci için “Birer ay okuldan uzaklaştırma” cezası vermiştir. Bu ceza, öğrencilerin ne geleceğine ne de ders durumlarına balta vuracak bir kıyasıyalık taşımamaktadır.

 

     Öğrenciler birer dilekçe ile “Danıştay”a başvururlar. “Disiplin Kurulu” cezasının, “Danıştay”ın dava sonunda vereceği karara kadar uygulanmamasını isterler. “Danıştay” da, olayın öteki yüzünü “Konservatuvar”daki ilgililerden öğrenmek ihtiyacını duymaksızın, öğrencilerin dosyasını incelemeksizin, cezanın dava sonuna kadar uygulanmamasına, yani “Tehiri icra”ya karar verir. Öğrenciler de ellerini kollarını sallayarak okula dönerler.

 

     Aynı tarihte aynı cezaya çarptırılan başka öğrenciler, “Danıştay”a başvurmadıkları için cezalarını çekerlerken, “Danıştay”a başvurmuş olanlar cezadan kurtulmuş olurlar.

 

     “Danıştay”daki davalar bazan aylarca değil, hatta yıllarca sürmektedir. Üç öğrenci hakkındaki dava da kimbilir ne zaman sonuçlanacaktır? Belki o zaman öğrenciler okulu bile bitirmiş olacaklardır. “Disiplin Kurulu”nun cezası haklı görülse bile, bir sonuç sağlanmış olmayacaktır. Bunu gören öteki öğrenciler “Disiplin Kurulu”nu ciddiye almayacaklar ve okul idaresinin otoritesi sıfıra inmiş olacaktır.

 

     Nitekim “Danıştay”ın bu kararı karşısında konservatuvar müdürü ünlü kompozitörlerden İlhan Usmanbaş ve “Disiplin Kurulu” üyeleri derhal görevleriden istifa etmişlerdir. Usmanbaş’ın bütün aydınlara örnek olacak istifası 17 sayılı “Opus Dergisi”nde yayınlanmıştır. Ve kararın nasıl verildiği bu istifada açıklanmaktadır.

 

     Şimdi bütün Türkiye okullarındaki öğrencilere verilmekte olan disiplin cezalarının, “Danıştay”a başvurulduğu takdirde davanın sonuna kadar uygulanmaması bir gelenek durumuna girerse bunun sonu ne olacaktır?

 

     Öğretmeni saymıyan, arkadaşını döven, hatta daha da beter işler yapanlar, “Danıştay”da açacakları davaların sonuna kadar -birkaç yıl- disiplin kurullarının ceza uygulaması dışında kalacaklardır. O sırada okulu değiştirir, okumaktan vazgeçer yahut okulu bitirirlerse, karar aleyhlerinde çıksa bile bir anlam taşımıyacaktır.

 

     Bu tutum başka alanlarda da yürütme organlarını tehdit etmektedir. Bir genel müdür, ahbap yardımına dayanılarak alınan bir sağlık raporuyla işine gelmiyen ve aylığı tıkır tıkır işlerken, başka yerlerde de öalışan bir memuru denetliyememektedir. “Danıştay”ın “Tehiri icra” kararından çekinmektedir.

 

     Hiç değilse “Danıştay” “Tehiri icra” kararı verdiği zaman, davayı onbeş gün içinde sonuçlandırmalıdır. Suçlu olması da mümkün bir kişiyi birkaç yıl disiplin cezalarından masun bırakmamalıdır.

 

     Ayrıca bağımsız müesseselerin çalışma şekillerini, verdikleri kararları, dava sürelerini ilim adamları, araştırmacılar gözden geçirmeli ve bunları halka bir kitap halinde yaymalıdırlar. Çelişen kararlar, uzamalar ortaya çıkmalıdır. Böylece bağımsız müesseseler de kamu oyu önündeki sorumluluklarını daha iyi anlarlar.

 

     Biz bağımsızız, istediğimizi yaparız, dilersek üniversitedeki dersimize gitmez, dilersek bağımsızlığımızı gönlümüzce yapacağımız yorumlarla kullanırız düşüncesi kaybolmalı ve sorumluluk şuuru iyice uyanmalıdır.

 

     “Danıştay” kararları ve üniversite üzerine yazılmış ve kamuya malolmuş kaç eser vardır? Bağımsızlık arttıkça halka karşı açıklık ve objektif araştırma da beraber artmalıdır ki, siyasi derebeyliklerden kurtulma çabaları, başka derbeylikler yaratmasın.

 

     Bilim adamlarımızdan, düşünürlerimizden, araştırmacılarımızdan yargı organlarının verdikleri kararların halkın gözü önünde incelenmesini ve ortaya çıkarılmasını bekliyoruz. Hatta yargıçların, emekliye ayrıldıktan sonra, sicilleri dahi yayınlanmalı, müsbet, menfi verdikleri kararların bilançoları çıkartılmalıdır. Bu bağımsızlığı katiyen bozmaz, fakat sorumluluğu bugünkünden çok daha iyi sağlar. Böylece “kim kime dum duma” anlayışının yarattığı çok önemli bir boşluk da dolmuş olur.

 

     Milliyet Gazetesi - 27.04.1964, Pazartesi

 

     Faruk Güvenç tarafından yazılan ek:

 

     Doğu Kafası

 

     “Danıştay”ın bir displin cezasının uygulanmasını sadece bir tarfın müracaatına dayanarak durdurması üzerine konservatuvar müdürü İlhan Usmanbaş’ın istifa ettiğini geçen sayımızda bildirmiş ve değerli müzikçinin istifa dilekçesini bu sütunlarda aynen yayınlamıştık. Bu olay aydın çevrelerde bir bomba gibi patladı ve umutsuzluk, karamsarlık yarattı. Çetin Altan’ın “Milliyet”de yayınlanan yazısını yan sütunlarda okuyacaksınız. Bu arada İlhan Usmanbaş’ın “bu gibi bir konuyu istifa sebebi yaparak davasını yarım bırakmasını” gerçekçilikle bağdaştıramayan bir kafa da çıktı. Evet, Türkiye’nin gerçeği taviz vermektir, boyun eğmektir ve sandalyelere yapışmaktır. İlhan Usmanbaş, batılı kafasıyla, sağlam ve namuslu prensipleriyle müdürlük kotuğunda daha fazla oturamazdı. Şimdi “Milli Eğitim Bakanı” o koltuğa oturtacak tek bir müzikçi bulamıyacaktır Türkiye’de. Cezalandırılan öğrencilerden birinin babasının nüfuzlu büyük bir memur olduğunu da duymayan kalmamıştır ve bu meselede “Milli Eğitim Bakanlığı” konservatuvar müdürünün arkasında yer almamıştır. İşte biz buyuz, böyleyiz. Kim demiş Türkiye Avrupa’dadır diye; Türkiye doğuda, Asya’nın göbeğinde! Şimdi “konservatuvar”ın başına “gerçekçi” bir memur getireceğiz; dili olmayacak, kulaklarını tıkayıp gözlerini yumacak ve sağdan soldan rüzgarlar estiği vakit eğilecek, bükülecek, hem öğrenci babaları rahat edecek, hem “Milli Eğitim Bakanı”!

 

      ____________________________________


     Aylık olarak yayınlanan “Opus Dergisi”nin 2. Yıl 18. Sayı ile Nisan 1964 tarihinde basılan nüshasının 1. sayfasından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5787886
Online Ziyaretçi Sayısı:24
Bugünlük Ziyaret :532

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.