05.01.2018 / Tunca Arslan - ‘Star Wars’: Gelecekçi Gericilik


     Bir yönetmenin belli bir tema ve karar çerçevesinde her biri bağımsız öykülerden oluşan filmler çekmesi, sinema tarihinde daha çok “üçleme” olarak çıkıyor karşımıza. Sergio Leone’nin “Dolar Üçlemesi” (“Bir Avuç Dolar”-“Birkaç Dolar İçin”-“İyi, Kötü, Çirkin”), Kryzstof Kieslowski’nin “Üç Renk Üçlemesi” (“Mavi”-“Beyaz”-“Kırmızı”) ya da Lütfi Akad’ın “Göç Üçlemesi” (“Gelin”-“Düğün”-“Diyet”) akla hemen gelen, unutulmazlık kazanmış, tekrar tekrar seyredilebilecek örnekler.

 

     Ama örneğin beş adet “Recep İvedik”, üç adet “Düğün Dernek” filmi çekilmesinin konumuzla bir ilgisi yok kuşkusuz… Çok belli ki onlar sekize dokuza, belki de 15’e kadar vardıracaklar seriyi. Zaten iş “üçleme”yi aşıp “beşleme”ye falan dayanınca işin tadı kaçıyor, beyazperdeyi televizyon dizisi mantığıyla kotarılmış yapımlar kaplıyor, saçma bir karmaşa yaşanmaya başlıyor. Hele bir de aradan yıllar geçtikten sonra ille de “ilk serüvenin başına” dönmeye karar verilmişse…

 

     Açıkçası, 1979’dan beri süren şu “Star Wars” serisini hiçbir zaman sevemedim, tüm dünyada çılgınca süren “Güç sende olsun!” mavrasını ve “ışın kılıcı”na hayranlığı hiçbir zaman kavrayamadım, bana “vasatlık sınırlarını aşmakta zorlanıyor” duygusu veren bu filmlerin her seferinde güce tapınma ayinlerine dönüştürülmesine ve bir endüstri halini almasına hep şaşırdım.

 

     Bilime Karşı İnanç

 

     18 Aralık 2015’te bu köşede, serinin yedinci halkası “Yıldız Savaşları: Güç Uyanıyor” için şöyle demiştim: “Doğrudan doğruya çocuklara ve ergenlere seslenen içerik ve estetiğe sahip, öyle ‘Uzay Yolu’ ya da ‘Uzay 1999’ gibi bir zamanların sevilen televizyon dizilerinin cazibesinden ve nostalji duygusundan çok uzak, ‘Alien’ler gibi heyecan verici ve düşündürücü olamayan, Kubrick’in ‘2001: Uzay Yolu Macerası’nın, Tarkovski’nin ‘Solaris’inin, Nolan’ın ‘Yıldızlararası’nın felsefi derinliğinden nasiplenmemiş, dev bütçeli bir atari gösterisinin tüm dünyada haftalar öncesinden ‘merakla beklenir kılınması’, öncelikle sinema yazarlarının değil sosyologların, iletişim ve hatta siyaset teorisyenlerinin açıklaması gereken bir ‘sorun’ gibi görünüyor.”

 

     Gene aynı düşüncedeyim… Sekizinci film “Star Wars: Son Jedi”, artık fanatik hayranlarının bile tarif etmekte zorlandığı “Star Wars serisinin üçüncü üçlemesinin ikinci filmi” niteliğiyle, iyiliğin de kötülüğün de aynı kaynaktan çıktığını, bolca “direniş” söylemi eşliğinde bir “uzay operası” yapısında anlatmaya çalışıyor. Önceki filmlerde ABD muhafazakar ideolojisine uygun biçimde manevi ve ataerkil değerlere vurgu yapılıyorken bu kez “kadınların gücü ve iradesi” daha baskın hale geliyor. İyilerin kötülerden kaçarken “vuruşarak çekilme” öyküleri, kah “yeni sağ”, kah “yeni sol”la soslanmış halde sunuluyor ama değişmeyen tek şey, akıl ve bilime karşı inanç ve gizemin öne çıkarılması.

 

     Mistik Aksiyon

 

     1977-1983 yılları arasında çekilen “orijinal üçleme”de anlatılanların öncesinde geçen bu serüven, elinizde “efsane”ye dair bir “Kim kimdir?” haritası yoksa, olan biteni takip etmekte ve kahramanları ayırt etmekte epeyce zorlanacağınız ama bana sorarsanız böylesi çabaya değmeyecek türden bir bilimkurgu-aksiyon örneği. “Disney”e “Lucasfilm”i satın aldıran ticari zekanın bu işin peşini bırakmayacağı, uzaya mistisizm pompalamaya devam edeceği anlaşılıyor.

 

     Anlayacağınız, bundan sonra gelecek “Serinin üçüncü üçlemesinin üçüncü filmi” de son olmayacak ve Ünsal Oskay’ın deyimiyle “gelecekçi gericilik”, yüzde 90’ı karanlıkta geçen serüvenlerle “Aydınlanma-Modernizm” karşıtı tavrını, seyirciyi adeta efsunlayarak ve aklını başından alarak sürdürecek.


     Aydınlık Gazetesi - 05.01.2018, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765028
Online Ziyaretçi Sayısı:6
Bugünlük Ziyaret :378

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.