27.01.2010 / Zafer Yümlü - Yasak Aşk

     Yine bir ocak ayı ve yine bir “Aşk-ı Memnu”. Yani yasak aşk.

     Her yeni yılda depreşir bu “Aşk-ı Memnu”. Yaşam aşkı. Daha uzun ve daha zengin yaşama hırsı. Yasaktır. Sadece bir yere kadar elimizdedir bu isteği gerçekleştirmek. Son noktanın nerede olduğu bilinemez. Yüzyıllar boyunca insanla içiçe olmuştur bu duygular. Savaşlar, entrikalar yaşanmıştır nice. Romanlara, dizilere, filmlere konu olmuştur bu destansı aşk ve savaşlar.

     Truva, Benhur, Gladyatör ve diğerleri.

     Film dedik. Sinema sektörü artık tüm dünyada kabullenilmiş dev bir sektör. Senaryosu, oyuncuları, müziği ve çekimi ile çok büyük bir sanat ve ticaret olayı. Mesela Malta adasının en büyük geçim kaynaklarından biri sinema. Devasa film platoları var ülkede. Birçok önemli Hollywood filmi çekiliyor bu platolarda. Bu sektör sayesinde turizm açısından da bir çekim merkezi oluyor Malta adası. Ekonomisi kalkınıyor.

     Peki ya bizim ülkemizde?

     Ülkemizde de kısır bir dönemden sonra sinema sektörü tekrar hareketlenmiş durumda. Ancak dev prodüksiyonlardan ne yazık ki çok uzağız. Sinema sektörüne de diğer sanat dallarına baktığımız gibi dar bir açıyla bakıyoruz. Tek düşüncemiz bilet satışı.

     Çocukluğumda yazlık sinemada izlediğim birkaç filmi anımsıyorum şimdi. “Çağrı”, “Superman”. İlginç ve cesur filmlerdi. Suriyeli yönetmen Mustafa Akad’ın bir filmi idi “Çağrı”. Başrolde Anthony Quinn. Maurice Jahre’nin müziği ile Oscar’a da aday olmuştu çekimine Suudi Arabistan’da başlanıp Libya’da bitirilen bu film. Devasa çöller ünlü yıldızlarla buluşmuş, farklı kültürler bu film sayesinde tanınmıştı.

     Daha sonra “Çöl Aslanı” adlı başka bir dev prodüksiyonu daha imzalamıştı Mustafa Akad. Libya’lı ulusal kahraman Ömer Muhtar’ı anlatmıştı bu filmde. Eğer terör kurbanı olmasaydı Fatih’i, Selahaddin Eyyubi’yi de taşımak istiyordu beyaz perdeye. Olmadı.

     Şimdi düşünelim bizim eksiğimiz ne diye?

     Coğrafi olarak Malta Adası’ndan onlarca kez büyüğüz. Yüzlerce medeniyetin yaşadığı onlarca şehrimiz ve tarihi mekanlarımız, binlerce yıllık bir tarihimiz var. Teknolojimiz, kaliteli yönetmenlerimiz, oyuncularımız ve iş gücümüz var.

     Peki eksiğimiz ne?

     At gözlüğünü çıkartmamak. Bir Çanakkale savaşının, bir Mevlana’nın, bir Dumlupınar faciasının, bir Barbaros’un filmlerini yapamıyorsak bu bizim kendi eksiğimiz.

     Film yapmak demek sadece gişe hasılatı demek değildir. O film sayesinde ülkenin tanıtımı ve diğer sektörlerinde kazanması hedeflenir. Son model arabalı Behlüller, makyajlı köylülerle olmuyor bazı şeyler. Dizilerde çocuklarımızı tüketime ve teröristlere özendirerek olmuyor. Her anlamıyla kültürel zenginliğimizi taşımak lazım beyaz perdeye. Uygarlıkları, yaşantıları, müzikleri, dansları. Hint filmlerini düşünsenize bir. Peki ya uzak doğu filmleri...

     Belki uzun yaşam aşkı elimizde değil ama sinema aşkı elimizde.

     Pek çok emekçimiz çaba harcadı bu aşk için.

     Öyleyse şimdi sıra bizde.

     27.01.2010, Çarşamba - İzmir




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5783931
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :727

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.