21.10.2015 / Mustafa Öner Uzun & Erhak Elinç - Klasik Türk Müziği Enstrümanı Olan Tamburun Yapımında Kullanılan Ağaçların Çalgının Tınısına Etkisinin Belirlenmesi


     
Özet

 

     Türk Müziğinin icrasında önemli bir işleve sahip olan, telli ve mızraplı çalgılar grubunda yer alan Tanbur üzerine yapılan bu çalışmanın amacı; tanbur yapımında kullanılan ağaçların, çalgının ses tınısına olan etkilerini tespit etmektir. Bu amacı gerçekleştirebilmek için literatür tarama ve alan araştırması yöntemleri kullanılmıştır. Geleneksel bir çalgı olan Tanbur, 17. yüzyılın ortalarından itibaren yapısal olarak çok fazla değişime uğramadan günümüze kadar gelebilmiştir. Tanbur kelimesi etimolojik açıdan incelenmiş ancak, araştırmacıların konuyla ilgili farklı görüşleri nedeniyle net bir bulguya ulaşılamamıştır. Tarihsel süreç içinde  bu çalgının Türk kökenli ve özellikle Ermeni kökenli pek çok icracısı ve yapımcısının olduğu tespit edilmiştir. Tanbur icracıları için; çalgının kullanışlılığı, dayanıklılığı ve tınısı vb. unsurlar büyük önem taşımaktadır. Çalgı yapımcılarının, bu hususları göz önünde bulundurarak elde ettikleri deneyimler usta çırak ilişkisi ile nesilden nesle aktarılmış ve günümüzde çalgı eğitiminin verildiği akademik kurumlar açılmıştır. Bu bağlamda, “Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Çalgı Yapımı Bölümü”nde görev yapmakta olan, tecrübeleri ve donanımlarıyla alanlarında her biri birer uzman olarak tespit edilen öğretim elemanlarıyla nitel görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerin ışığında, önem sırasıyla, çalgının ana bölümleri olan kapak (ses tahtası), tekne ve sap yapımında kullanılan ağaçların anatomilerinin ses tınısını etkileyen önemli bir etken olduğu, ancak istenilen ağaçların tedariki konusunda ilgili birimlerin olmamasının kendilerinin çalışma koşullarını güçleştirdiği sonuçlarına varılmıştır. Yukarıda genel hatlarıyla sunulmaya çalışılan bu araştırmanın alana kaynaklık edeceği öngörülmektedir. Konuyla ilgili araştırma yapacak bilim insanlarına; konunun tüm unsurlarıyla ortaya konulabilmesi için deneysel çalışmaların yapıldığı farklı akademik birimlerin ve şahıs atölyelerinin araştırmaları, devlet kurumlarına ve özel sektöre ise; çalgı yapımında kullanılacak ağaçların tedariki ile ilgili birimler açmaları önerilmektedir.

 

     Giriş

 

     Bu araştırma, Geleneksel Müziğimizin belli başlı çalgılarından olan Tanburun yapımında kullanılan ağaçların çalgının ses tınısına etkisinin ortaya konduğu “Afyon Kocatepe Üniversitesi”ne bağlı “14.DEVKON.02” numaralı bir bilimsel araştırma projesidir.

 

     Araştırma, konuyla ilgili yapılan literatür taraması ve 14 Ocak 2015-16 Nisan 2015 tarihleri arasında “Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü”nde uzman kişilerle yapılan nitel görüşmenin verilerinin yorumlanmasını içermektedir.


 

     Alanda uzman kişilerle yapılan görüşmelerden; Geleneksel Türk Müziği Çalgılarından tanburun tekne, ses tahtası ve sap olmak üzere üç kısımdan oluştuğu sırasıyla ses tahtası, tekne ve sapın yapıldığı ağaçların sertlik ve yoğunluklarının sesin tınısını belirlemede başlıca unsurlar olduğu tespit edilmiştir.


 

     Problem


 

     Klasik Türk Müziği enstrümanı olan Tanburun yapımında kullanılan ağaçların çalgının tınısal özelliklerine etkileri nelerdir?


 

     Amaç


 

     Çalışmanın amacı; tanbur yapımında sıklılıkla kullanılan ağaçların ses rengine olan etkisini tespit etmeyi ve icracıların çalgıyla ilgili beklentilerini karşılamada hangi unsurların göz önünde bulundurulması gerektiğini ortaya koymaktır.


 

     Önem


 

     Bu araştırma, Geleneksel Türk Müziği sazı olan Tanburun tınısal özellikleri hakkında yapılan ilk sistematik çalışma olması veilgililere kaynaklık edeceği düşünüldüğünde önemli olduğu öngörülmektedir.


 

     Sınırlılıklar


 

     Bu çalışma konuyla ilgili yapılan literatür taraması ve 14 Ocak 2015 ile 16 Nisan 2015 tarihleri arasında “Ege Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü”nde uzman kişiler olan Yrd. Doç. Dr. Maruf Alaskan, Öğr. Grv. Veyis Yeğin, Öğr. Grv. Cengiz Coşkun ve Öğr. Grv. Aytaç Akarçay ile yapılan nitel (yapılandırılmamış) görüşmelerin verilerinin yorumlanması ile sınırlandırılmıştır.


 

     Yöntem


 

     Bu araştırmada, literatür tarama ve alan araştırması yöntemleri kullanılmıştır.


 

     Bulgular


 

     Tanbur adlı çalgıya ilişkin kavramların ve kuramların kaynak taramaları sonucu ortaya konmasının araştırma konusuna bir temel oluşturacağı düşünülmüştür.

 

 

     Etimolojik ve Tarihsel Açılardan Tanbur


 

     Tanbur, Türk Müziğinin telli ve mızraplı çalgılar grubunda yer alan geleneksel bir çalgıdır.


 

     Tanbur kelimesinin etimolojisi üzerinde çok durulmuştur. Yabancı yazarlar, lügat ve ansiklopedilerde bunun kaynağı hakkında çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bu çabayı en çok Arap ve Fransız yazarlar göstermiştir. Arap yazarlar kelimeyi tanbur olarak ele alıyorlar ve aslında Farsça olan ve kuzunun kuyruğu anlamına gelen “dünbe-i bere”den Arap söyleyişi ile “danba-i bara”dan değişime ve gelişime uğradığını yazıyorlar.


 

     Fransız yazarlar da çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. “Larousse” ve “Darmester” gibi büyük lügatlar da “tanbur” kelimesi üzerinde durmuşlardır. Farsça davul derisi demek olan “tebir”den geldiğini söylemişlerdir. Hanry Reynaud adlı Fransız yazar “tanbur” kelimesinin kaynağını Keldenice “ta-ba-ur” deyimine bağlıyor. Deyim; “at derisiyle şarkı söylemek” anlamına geliyor. Deyimi teşkil eden kelimelerin toplam yapısı “tanbur” kelimesiyle çok yakınlık göstermektedir.


 

     İngiliz bilgini Francis W. Galpin Sümer medeniyeti üzerinde yaptığı incelemeler sırasında tanbur’un kaynağını akla en uygun şekilde tespit edecek deliller vermiştir. Tanbur kelimesi Sümerce “Pantur” kelimesinden değişmiştir. Sümerce “küçük yay” anlamındadır. Bunu bir çalgı aletine isim olarak vermek mantığa ters düşüyorsa da Sümerce ile yakın dil ilgileri olan Gürcü’lerin bugün dahi yapısı itibariyle tıpkı tanbura benzeyen sazlarına “Pantur” demeleri Galpin’i haklı çıkarır durumdadır.


 

     Yunanlılar Greklerden kalma ki onlar da eski Türk kavimlerinden almışlardır, tanbur benzeri üç telli bir saza “Pandura” demektedirler. Bu da Galpin’i doğrular.


 

     “Mezopotamya”da yapılan kazılarda çıkartılan kabartmalarda, yapısı tanbura benzeyen çalgı aletleri vardır. Bu medeniyetler MÖ. 2000 senesine aittir.


 

     Araştırmalar ilk tanburun iki telli olduğunu göstermektedir. Daha sonra sap ve gövdede değişiklikler olmuş, tel sayısı arttırılmış, yeni yeni sazlar ortaya çıkmıştır. Hazar denizi civarında yaşayan Kırgızlar ve Kalmuklar, bugün tanburu ilkel haliyle iki telli olarak kullanmaktadırlar.


 

     Tanbur Türk’ün malıdır. Bunun en kuvvetli tanığı Türk’ün özbeöz malı olan halk sazıyla yakınlığıdır. Ne var ki tanbur “Klasik Türk Müziği”nin daha çok sayıda dizilere ve seslere ihtiyacı nedeniyle daha geniş ses alanına ve dolayısıyla perdelere sahiptir. Tanbur İran ve eski Arap musikilerinde revaç kazanmıştır. Halife I. Yezid’in (681-683) tanburi olduğunu biliyoruz. Fakat sazı Türkler geliştirerek bugünkü şekline getirmişlerdir. Türk tanburu daha büyük olduğu için buna Araplar “tanburül-kebirit-türki” (büyük Türk tanburu), ”tanbüri’t Türki” (Türk tanburu), “tünbüril-Horasâni” (Horasan tanburu) demişlerdir. “Tünbürü’l-Bağdat” (Bağdat tanburu) denilen ikinci çeşit, Arap tanburu idi ve daha küçüktü. (Öztuna, 1976: 300-302)


 

     “Eski Fransız dilbilimci Castell ‘Dictionnaire Heptglotte’ adlı eserinde Arapça “TaNaBa” köküne göre; “tanburün”, “tonburün” ve “tınbardin” ile “tanabir”kullanmıştır. Sözcük eski kaynaklarda bugün söylendiği gibi değil de, “tonbur, tunbur” şeklinde geçer. Belirgin örneği Farabi’nin “Kitabü’l Musiki ül-Kebir”inde görülmektedir. Kelime örtülü ve orada “vav” kullanılmış olarak açık bir şekilde “tunbur”dur.


 

     Bugünkü şeklini İstanbul’da “Tanbur-i Kebir-i Türki” çıktıktan sonra almıştır. Nitekim Evliya Çelebi (17. yy) çalgı adını “tı” harfinden sonra “elif” koyarak kesin bir şekilde belirtmiştir. Ortaçağda İstanbul’da hala “tunbur” diyenlerin olduğu da çağdaşı Meninski’de (işiterek yazmış olmalı ki) görülmektedir.


 

     İlkel tanbur çalgısına Mezopotamya’da İ.Ö 2000 yılı başlarında, ortalama 4000 yıl önceki çağlarda rastlanmaktadır. İlk zamanlar tek, ardından iki telli olan bu çalgı bugün bile “Hazar Denizi” civarındaki Kırgızlar ve Kalmuklar’da kabile çalgısı olarak yaşamaktadır. Zaman içinde değişikliklere uğrayarak geliştirilmiş ve değişik boy ve türleri ortaya çıkmıştır. Bunlar gerek sapın kısaltılması, gerek tını kutusunun büyütülüp küçültülmesi, gerekse tellerin değiştirilmesiyle oluşturulmuşlardır. İlkel tanburdan esinlenilerek yapılmış çalgılar arasında ud, kopuz, çöğür, banjo, gitar, bağlamagiller ve mandolini saymak mümkündür.


 

     İlk çağda Asya’nın gelişmiş ülkelerinde Mısır, Mezopotamya ve Eti medeniyetlerinin taş üzerine kabartma resimlerinde tanbur örneklerine rastlanmaktadır. O çağlarda madeni, ipek ve kiriş tel bilinmediği için dayanıklı bitkilerden bükülerek yapılan teller kullanılıyordu ve bu teller de fazla gerilemediğinden daha kalın seslere akort ediliyordu.


 

     Uygurların önemli merkezlerinde biri olan Kızıl’da bulunan fresklerde en erken 5-6. yy’a ait örneklerde tanbura benzer çalgılara da rastlanır. Bu resimlerden birinde; bir mağaranın sol duvarında yer alan kompozisyon iki bölüm halindedir. Taht üzerinde bağdaş kurmuş olarak oturan genç Bothisattva’nın ili yanında ona müzik yapan iki figür bulunur. Sağdaki arkaik bir arp, soldaki ise tanbura benzer bir çalgı çalar. Buradaki tanburun gövde bölümü çalanın göğsü üzerinde sap aşağı doğru durur bir konumdadır. Ayrıca sağ elin şeklinde de çalgıyı mızrapsız olarak çaldığı anlaşılmaktadır. Yine Kızıl şehrinde 600-650 yıllarından kalma başka bir freskte günümüz tanburuna çok benzer; gövdesi yarımküre şeklinde ve uzun saplı bir çalgı görülmektedir. Bu resimde çalgı yine göğüs düzeyinde çalınmakta ve burguların görülmesine karşın dört telli olduğu anlaşılmaktadır.


 

     İslam yazılarında tanbur ismini ilk kez Abulfarac Ali İbn Al’Hossein “Kitab-ü l-Agani” (10. yy) adlı kitabında İ.S 7. yy’daki bir halk söylentisini anlatırken kullanmıştır. 8. yy’a ait bir kitap olan “Dar ilm-i Musiki”de de üç çift teli bulunan bir tanbur anlatılmaktadır.


 

     Tanburun ilk geniş açıklamasına 10. yy’da Farabi’nin “Kitab-ü l-Musiki” adlı eserinde rastlanır. Yazar öğrenim gördüğü Horasan ve Bağdat ülkelerinin başlıca mızraplı çalgılarından ikisi kısa, ikisi uzun saplı “Horasan tanburu” ve “Bağdat tanburu” olarak bahsetmiştir. Bunların şekil ve boyca farklı türlerinin bulunduğunu, kirişlerinin genellikle ikili sesdaş olarak takıldığını da belirtmiştir. Sözü edilen bu çalgılar Şabi’l’lere (10. yy) maledilirler.


 

     “Tanbur ai-Mizani” diğer adıyla “Tanbur al-Bağdadi” Irak ve İran’ın güney ve batısında kullanılmıştı ve saplarında beşsek (pentatonik) dizi şeklinde bağlanmış perde bağları bulunuyordu. Horasan tanburu ise bu ülkenin kuzey ve doğusunda gözdeydi. Her ikisi de iki telli olmakla birlikte, Tanbur al-Horasani” bazen üç telli olabiliyordu. Görüldüğü üzere Farabi’nin ortada “vav” harfiyle belirttiği tanburun 10. yy’da iki çeşidi vardı.


 

     Ünlü gezgin İbn Batuta gezi anılarında tanburu da anlatmıştır. 14.yy sonlarında Emir Bin Hıdır Mali tarafından yazılan “Kenz-üt-Tuhat”da çağın çalgılarının dokuzunun anılmasına karşılık, içlerinde tanbur yoktu. Maragalı Abdülkadir (1630?-1435) “Cami-ü l-Elhan”da Tanbur-i Kebir-i Türki” (bu çalgı Türk yazarlarının çoğunluğunca belirtildiği gibi yarım küre şeklinde olup bugünkü tanbur değildir) adlı bir çalgıdan bahsetmekte ve Türklere özgü olduğunu söyleyerek şu bilgileri vermektedir:


 

     “Kasesi ve sathı ‘tunbur-i şirvinan’ınkinden biraz daha küçük, sapı isas daha uzundur. Yüzü düzdür. Alışılmış olan düzeni alttaki tel ile onun üzerindeki tel aralığının dörtlü olmasıdır. Bu saza bazıları iki, bazıları da üç tel bağlarlar.” Yazar “tunbur-i şirvinan”ın armudi gövdeli ve iki telli olduğunu belirtmektedir.


 

     16. yy.’da yaşamış şairlerden Revani’nin “İşretname” adlı eserinde diğer çalgıların yanı sıra tanburdan da bahsedilmektedir. Türkçe el yazmasında aynı çağın üç telli çalgısı, “Exhibition of Persian Art” Londra 1931’de Mrs. Macey tarafından kopyalanmıştır. Bu çalgının şimdiki örneği “South Kensington Museum”da bulunmaktadır.


 

     16. yy.’da tellerinin madenileştiği görülen tanburun artık günümüzdeki şeklini almaya başladığı görülmektedir. “1582 Şenliği” üzerine bir surname yazmış olan tarihçi Gelibolu’lu Ali, diğer çalgıların yanı sıra tanburu şöyle anlatmaktadır: “nite ki tanbur bir levend-i mahbur, evbaşlara baş koştuğu meşhurudur.”


 

     16. yy. minyatürleri incelendiğinde fasıl tanburu görülmekle birlikte, onun yerine tını kutusu uddan biraz büyük, sapı bugünki uddan az uzun, az perdeli veya perdesiz olabilen uda benzer bir çalgı görünüyor ki, Gazimihal buna “kopuz” adını vermiştir. 16.yy’a ait diğer bir belgede ise III. Murad (1574-1595) zamanında sarayda tanburcu Ubeydi, Tanburi Derviş Hasan, Tanburi Hafi adında üç çalıcının olduğu anlaşılmakta ve çalgının şekli konusu karanlıkta kalmaktadır.


 

     17.  yy. sonlarından itibaren tanburun bugünkü şekliyle ilgisi olup olmadığı konusunda artık kuşku kalmamaktadır. 18. yy.’da sayıları artan tanbur çalıcıları, 19.yy’da daha da çoğalmışlardır.


 

     Dr. Suphi Ezgi’ye kadar gelen usta İshak dönemi tanburlarında bir sekizli için 24 aralıklı 25 perde bunuyordu. Dolayısıyla yapımcılar bir sekizliye 25 ses gelecek şekilde perde bağı takmaktaydılar, daha önce belirtildiği gibi hammadde olarak çoğunlukla abanoz kullanılıyordu ki, bugünde aynı hammaddeyi kullanan yapımcılar bulunmaktadır.


 

     Bu yazılanlardan anlaşılabileceği üzere 17.yy.’dan önce bildiğimiz manada bir tanbur çalgısından söz edilemez. İsim, öteden beri uzun saplı telli çalgılar için ortak kullanıldığından, gerek yerli gerekse yabancı yazarlar tarafından bilerek ya da  bilmeyerek sürekli karıştırılmıştır. Tanbur bugünkü şeklini 17. yy. ortalarından sonra almış, 18.yy.’ın ilk yarısında perde bağları iş gördüğü müziğin gereklerini tam olarak karşılayacak düzeye getirilmiştir. O zamandan bugüne şekil olarak hiç değişmeyen tanbur, sadece her çalgıda olduğu gibi uç noktalarda bazı değişiklikler yaşamıştır. 20. yy.’ın ilk yarısında göğüs tahtasının ortasına 5-6 cm. çapında bir delik açılmış, tını yönünden olumlu etki sağlanamadığından, 1950’lerden kısa bir süre sonra bu delikten vazgeçilmiştir.


 

     Tanbur bütün devirlerde “Türk Musikisi”nin sazı olmuştur. 17. yy. ortalarında, Evliya Çelebi yalnız İstanbul’da 500 kadar profesyonel icracı bulunduğunu kaydeder. Türk Musikisinin bu en gözde aleti, asırlardan beri klasik metodla çalınmış, icra edile gelmiştir. Son zamanlarda Tanburi İshak, III.Sultan Efendi, Osman Bey, Ali Efendi gibi musikişinaslar çok temiz ve klasik mektebin bütün kaidelerine uyarak tanburu icra etmişlerdir. Dr. Suphi Ezgi bu metodu son temsilcilerinden öğrenerek zamanımıza intikal ettirmiştir. Diğer taraftan hocası Ali Efendi’nin serbest ve duyguları ifade edebilen icrasının tesirinde kalan Cemil Bey, tanburu ilhamın kendisini sevkettiği tarzda icra etmek suretiyle yeni bir mektep tesis etmiştir. Cemil’in görülmemiş ve kimseye nasip olmamış dehakâr müzikalitesi ile teshir edilen bütün musikişinaslar, kemençede olduğu gibi tanburda da O’nu taklide çalışmışlardır. İleri derecede kabiliyet gösterenler arasında Kadı Fuat Efendi sayılabilir.


 

     Hüseyin Sâdettin Arel sazın azami imkânlarını dikkate alarak eserler yazmıştır. Cemil Bey sazı keman, kemençe veya viyolonsel gibi yayla çalma çığırını açmıştır. Fakat bu tür icrada zayıf ses çıkarmakta ve icrası güç eserlerde icrada zorlanılmasıyla karşılaşılmaktadır. (Sarı, 2012, 55-67)

 

     Tanbur İcracıları

 

     15. Yüzyıl

 

     Tan. Muslihiddin (Fatih zamanı)

     Tan. Şadi (Fatih zamanı 1451-81)

     Tan. Mudurnulu Zari

 

     16. Yüzyıl

 

     Tan. Ubey (III. Murad zamanı, 1574-95)

     Tan. Derviş Hasan (III.Murad zamanı)

     Tan. Hafi (III.Muradzamanı)

     Tan.Hacı Kasım (-1600?)

 

     17. Yüzyıl

 

     Tanburacı Mehmed

     Tan. Hanende Mehmed Çelebi Hafız Post (1630-1694)

     Tan. Benli Hasan Ağa (Edirne 1607-1662)

     Tan. Angelikli Angeli (1615?-1690)

     Tan. Musevi (ölm. 1690?)

     Tan. Enfi Burnaz Serhanende Hasan Ağa (1670?-1729)

 

     18. Yüzyıl

 

     Tan. Mustafa Çavuş (1700?-1770)

     Tan. Dilhayat Kalfa (1710?-1780)

     Tan. Halsar

     Tan. Burnaz Hasan (ölm.1729)

     Tan. Osman Ağa (III.Mustafa zamanı 1757- 1774)

     Tan. Eyüb Ağa (I.Abdülhamid zamanı 1774- 1789)

     Tan. Müsahib Ali Ağa (I.Abdülhamid zamanı 1774-1789)

     Tan. Aşık Mustafa Çavuş (-1745?) Tan.Haham Moşe Fao Musi (-1770)

     Tan. Hanende Küçük Mir Cemil Zaharya (-1740?)

     Tan. Sermüezzin Denizoğlu Emin Ağa (1750?-1814)

     Tan. İshak (1745*-1814)

     Tan. Müsahib Şehrnyari Hafız Mehmet Sadık Ağa (1757?-1815)

     Tan. Reis’ül Küttab Mahmud Efendi (1760?- 1807)

     Tan. Müsahib-i Şehryari Hacı Numan Ağa (1750-1834)

     Tan. Zeki Mehmed Ağa (ölm.1750)

     Tan. Ali Çavuş (III.Mustafa zamanı 1757-1774)

     Tan. Müsahib Mustafa Ağa (sataydabulundu- ğu yıl 1790)

 

     19. Yüzyıl Başları

 

     Tan. Ahmed Ağa

     Tan. İzzzed Ağa

     Tan. Salih Ağa

 

     19. Yüzyıl

 

     Tan. Arif Mehmed Ağa (1794?-1843)

     Tan. Müsahib-i Şehryari Zeki Mehmed Ağa (1776-1846)

     Tan. Hızır Ağa (-1830?)

     Tan. İsmed Ağa (-1870?)

     Tan. Neyzen Kuyumcu Samatyalı Oskiyam (1780?-1870?)

     Tan. Şeyh Celaleddin Dede Ef. (1841-1907)

     Tan. Noacı Aleksan (1815-1864)

     Tan. Ali Efendi (1836-1902)

     Tan. Neyzen Sinekemani Kozyatağı Rıfai (1824-1897)

     Tan. İsmail Ağa (-1880?)

     Tan. Kapril (-1890?)

     Tan. Küçük Osman Bey (1825?-1900)

     Tan. Büyük Osman Bey (1816-1885)

     Tan. Selanikli Udi Kılıçcı Ahmed Tevfik Ef. (1836-1885)

     Tan. Mehmed Bey (-1895?)

     Tan. Hanende Nikoğos Ağa Taşcıyan (1836-1885)

     Tan. Tırnova’lı Karaoğlan Dimitri (1836-1910)

     Tan. İzzad Bey (1872-1906)

     Tan. Hacı Kirami Ef. (1840-1909)

     Tan. Cemil Bey (1871-1916)

     Tan. Aziz Mahmud Bey (1870-1929)

     Tan. Ahmed Bey (1866-1912)

 

     20.Yüzyıl

 

     Tan. Muhiddin Erev (d.1894)

     Tan. Faize Ergin (1894-1954)

     Tan. Refik Şemseddin Fersan (1893-1965)

     Tan. Ahmed Neşet Bey

     Tan. Ömer Bey

     Tan. Kadıköylü Fahri Bey

     Tan. Hafız İzzeddinGerçekler

     Tan. Atıf

     Tan. Hikmet Bey (1890-1923)

     Tan. Hatıf Bey (ölm. 1925)

     Tan. Kadı Fuat Efendi (T. Cemil Bey’in öğrencisi)

     Tan. Kemal Batanay (d.1893)

     Tan. Dürrü Turan (1883-1961)

     Tan. Garbis (-1925)

     Tan. Mesud EkremCemil(1902-1963T.Cemil Bey’in oğlu)

     Tan. Udi Selahaddin Pınar (1902-1960)

     Tan. İzeddin Ökte (d.1911)

     Tan. Ahmed Tevfik Ober (d.1900)

     Tan. Ömer Altuğ (1905-1965)

     Tan. Ercümend Batanay (d.1927)

     Tan. Sadun Kemali Aksüt (d.1932)

     Tan. Nejdet Yaşar (d.1920)


 

     Tanbur Yapımcıları


 

     Kaynaklar ışığında, Tanbur sazının geçmişten günümüze belli başlı yapımcıları aşağıda belirtilmiştir:


 

     Abdülaziz zamanından bu yana hafızalarla nakledilen bazı isimler mevcuttur. Bu kişilerin hepsi münhasıran tanbur yapmamaktadır. Ud, lavta, kemençe..vb. aletlerin yanı sıra tanbur yapanlar çoğunluktadır.


 

     Baronak (1834-1900): Ermeni asıllıdır, Vasil’in ustasıdır.

 

     İzmirli: Asıl adı bilinmiyor. Bu isimle tanınmıştır. Baronla aynı devrede yaşamıştır.

 

     Manol (1845-1915): Rum asıllıdır. Bilhassa udlarıyla ünlüdür.

 

     Aleksan: Ermeni asıllıdır. Manol’la aynı devrede yaşamıştır. Tanbur yapmıştır. Ud’ları Manol’unkinden zariftir.

 

     Vasil (1875-1915): Ermeni asıllıdır. Baron’un çırağıdır.

 

     Hüseyin Usta: Vasil’den 20-25 yaş daha küçüktür. Bu duruma göre doğumu 1900 civarlarına rastlar. Beyazıt’ta Simkeşhane” de denilen “Sırmakaş Hanı”ndaki dükkanında çalışırdı.

 

     Hamza Usta: Manol’un çırağıdır. Zamanın sanat okulu mezunudur. Belli bir dükkanı yoktur. Onnik Usta Hamza Usta’dan faydalanmıştır.

 

     Arşak Köseyan: Manol’dan daha ustadır ancak ses bakımından Manol üstündür.

 

     Tersan Tazşan Hakkı: Asrımızın ilk yarısında yaşamıştır. Belli bir dükkanı yoktur. Amatör bir saz yapımcısıdır.

 

     Murat Usta: Tanburları zariftir. “Kadıköy Halkevi”nde bazı çeşitli enstrümanlar ve bu arada bir de viyolonsel yapmıştır ki o vakit İsviçre’den getirilen viyolonselden çok daha güzel ses vermiştir.


     Kapıdağlı İlya Usta: Birçok saz arasında tanbur da yapmıştır. Kapıdağlı İlya Usta'nın sonradan temayüz etmiş Mustafa Usta namıyla bir kalfası vardır. Fakat bunun hangi Mustafa olduğu tespit edilememiştir.

 

     Ziya Usta: Müezzin Ziyade derlerdi. Evinin altındaki dükkanda çalışır, yalnız tanbur ve tamirat yapardı. Yirminci asrın ilk yarısında tahminen 1910-1965 yılları arasında yaşamıştır.

 

     Galip Usta: Üsküdarlıdır. Arşak Usta'nın ayarında, belki ondan daha üstündü. Bilhassa ud yapımıyla uğraşmıştır. Güzel tanburlar yapmıştır.

 

     Durri Turan: Tanburlarının teknelerini başka ustalara genellikle Ziya Usta’ya yaptırır geri kalanını kendisi yapardı. Klasik tavırda çalardı.

 

     Agah Usta: Dükkanı Kumkapı’daydı. Nisfiye ve tanbur çalardı.

 

     Haluk Recai (1912-1972): Kemençe çalardı. Çok zarif, süslü, ustalıklı tanburlar yapmıştır. Her yaptığı tanbura Nazlı, Safinaz, Suzidil gibi adlar verirdi. Evindeki atölyesinde çalışırdı.

 

     Mehmet Ali Gürpınar: Şemsi Yastıman’ın Beşiktaş’taki saz evinde çalışmış, Hadi Usta'nın kalfalığını yapmıştır.

 

     Onnik Garipyan: Ermeni asıllıdır. Hem yapım hem de ses bakımından kıymetli, güzel tanburlar yapmıştır. Tanburlarının çoğunun üste gelen kısmının kenarında bir oyuk vardır ve içerisinde Onnik yazar.

 

     Cafer Açın: İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü”nde görev yapmış, ayrıca bütün sazların yapımı hakkında bir kitap hazırlamıştır.

 

     Macit Usta: Agah Usta’nın dükkanında çalışmaktaydı.

 

     Mahir Gürpınar: M. Ali Gürpınar'ın oğludur. O da saz yapımını Hadi Usta'dan öğrenmiştir.

 

     Mustafa Eseli: Kayseri’nin Talas nahiyesindeydi.

 

     Ali Öztürk: Cafer Usta’nın çırağıdır.

 

     Turan Demireli: 1948 Sivas doğumludur. Aslen Erzurumludur. “İstanbulTeknik Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Temel Bilimler Lavta Bölümü”nden mezun olmuştur. “İTÜ Devlet Konsevatuvarı Çalgı Yapım Bölümü”nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, halen İstanbul’un Bebek semtinde kendi atölyesinde enstrüman yapmaktadır (Akan, 1986: 1-5).


 

     Tanburun Teknik  Özellikleri, Tınısı ve Akordu


 

     Teknik Özellikler


 

     Tanbur sap üzerinde alt yegah telinde tiz neva perdesine kadar 2 oktav, tiz neva perdesinden ses tablasına doğru yarım oktav, üst kısımda da kaba yegah teline geçerek aşağıya doğru 1 oktav’lık bir ses sahası ile toplamda 3.5 oktavlık net ses sahasına sahiptir.


 

     Tanbur 3 ana bölümden ve yardımcı parçalardan oluşur:


 

     1. Sap genel tercihle 104 cm’lik sap ölçülerinde yapılsa da 110-112 cm ölçülerinde olan saplar da nadiren tercih edilir. Ağaç olarak gürgen, akaju, Honduras maunu, göknar ağaçları sap masifini oluşturur. Sap gerek siyaha boyanır gerekse masif halinde cilalanıp bırakılır.

 

     2. Kapak (ses tablası) genel olarak ladin veya göknar ağaçlarından, kapağın yapısal ve sertlik-yumuşaklık durumuna göre 1.5 mm ila 1.2 mm arası inceltilerek kullanılır. Ses tablası cilalanmaz bu yüzden nem ve hava şartlarından çabuk etkilenilir, dikkat edilmesi gerekmektedir. Tanburun en fazla başına gelebilecek kaza, kapağının (ses tablası ya da göğüs) kırılmasıdır. Tanburun kapağında, benzeri Türk müziği enstrümanlarında (ud, lavta) var olan taşıyıcı parçaları (balkon) yoktur. Kapak gövdeden içeri doğru kavisli olup bu şekil; sap doğrultusundan tel takacağına doğru kapağın çökertilerek yapıştırılmasıyla elde edilir. Kapağın yüzeyinde sadece, ayakları bu kavise uygun açıda şekillendirilmiş eşik bulunur. Eşik, teller ve kapağın arasına sıkıştırılarak sabitlenir, yapıştırılmaz, dolayısıyla hareketlidir.

 

     3. Tekne kısmı 23-21-19 dilim genelinde, bazı durumlarda daha fazla veya daha az dilimle de yapılabilir. Teknesi ceviz, maun, pelesenk, kelebek, dut, venge, ardıç, çınar, paduk, vs. gibi ağaçların, 3-4 mm kalınlık ve 4-5 cm eninde (uçlara doğru sivrice) kesilip ıslatılıp ısıyla yuvarlatılarak, sade veya filetolu şekilde ütü ve tutkalla çevrilmek suretiyle yapılır.

 

     4. Bu üç ana parça dışında burgular, kemikbaş eşikler, ardıç veya porsuk ağaçlarından yapılma hareketli alt eşik, ayna, tel takılacağı ve perde olarak kullanılan 0.40 - 0.45 - 0.50- 0.60 mm ölçülerinde değişik misinalardan oluşur.


 

     Tanburun Tınısı


 

     “Mızrap yardımıyla didilen tel, eşik aracılığıyla sesi ses tablasına iletir. Burada titreşen ses, tını kutusuna geçer, çarpma ve yansıma yoluyla dalgalanarak çoğalır. Tekrar ses tablasına çarpan titreşim, damarlar yoluyla içten dışa doğru dalgalar halinde yayılarak, kendine özgü tınısıyla kulağa ulaşır.


 

     Çalgı derinden gelen duygulu, tok, nazlı, tannan bir tını özelliğine sahiptir. Kendine özgü tınısının oluşmasında göğüs tahtası ve tellerin kalınlığı birbiriyle ters orantılıdır. Ses tablasının ince olduğu durumlarda ve tını sevilmemişse tel kalınlıkları artırılarak ses tekrar denenir. İstenilen telin bulunmaması durumunda kalın veya kalınca eşikler kullanılabilir. Eşiğin yüksekliği ve gereken yerde durması sesin sağlıklı çıkması açısından önemlidir. Göğüs tahtasının yumuşak yani emici olması ve üzerindeki damarların seyrekten sıklığa doğru gitmesi titreşimin rahatça ilerlemesine neden olur. Ayrıca ses kutusu duvarlarının sert oluşu sesin yansıyarak dolaşımını sağlar. İyi bir tını için hammaddelerin gereken kalınlık ve kurulukta olması, iç ve dış yapının her türlü yapım artığından arındırılmış olması, tellerin gereken kalınlıkta ve kaliteli olması, sesdaş tellerin aynı cinsten ve birbirleriyle barışmış olması gerekir. Tanbur icrasında kullanılan mızrabın hammaddesi bağa ismi verilen, okyanus kaplumbağalarının kabuklarından elde edilen malzemedir. Tanbur tınısını en iyi bu malzeme verdiğinden dolayı tercih sebebidir.” (Sarı, 2012, 67)


 

     Akord ve Teller


 

     Tanburda çeşitli akortlar kullanılabilmektedir. Özellikle icra edilecek makama hatta esere göre akort değiştirilebilir.  Ancak buna rağmen klasik bir akort sistemi mevcuttur. Geleneksel tanbur akordu şu şekilde yapılır. (Parantez içindeki rakamlar kullanılan tel kalınlıklarıdır.) (Aşağıdan yukarıya doğru):


 

     Sekiz telli tanburlarda akord:

 

     (1-2) = Türk müziği Yegah (Re) - Batı La (A), (0.30-0.35 mm çelik tel)

     (3-4) = Türk müziği Kaba Rast (Sol) - BatıRe (D) Türk müziği K. Dügâh (La) - Batı Mi (E), (0.40 mm bronz tel)

     (5-6) = Türk müziği Yegah (Re) - Batı La (A), (0.30-0.35 mm çelik tel)

     (7) = Türk müziği Kaba Rast (Sol) - Batı Re (D) & Türk müziği K. Dügah - Batı Mi (E), (0.40 mm bronz tel)

     (8) = Türk müziği Kaba Yegâh (Re) Batı La (A), (0.60 mm bronz tel)


 

     Yedi telli tanburlarda akord:

 

     (1-2) = Türk müziği Yegâh (Re) - Batı La (A), (0.30-0.35 mm çelik tel)

     (3-4) = Türk müziği Kaba Rast (Sol) - Batı Re (D) Türk müziği K. Dügâh (La) - Batı Mi (E), (0.40mm bronz tel)

     (5-6) = Türk müziği Yegâh (Re) - Batı La (A), (0.30-0.35 mm çelik tel)

     (7) = Türk müziği Kaba Yegâh (Re) Batı La (A), (0.60 mm bronz tel)


 

     Yedi telli tanburlarda farklı tel bağlama şekli:

 

     (1-2) = Türk müziği Yegâh (Re) - Batı La (A), (0.30-0.35 mm çelik tel )

     (3-4) = Türk müziği Kaba Rast (Sol) - Batı Re (D) & Türk müziği K. Dügâh (La) - Batı Mi (E), (0.40 mm bronz tel)

     (5) = Türk müziği Yegâh (Re) - Batı La (A), (0.30-0.35 mm çelik tel)

     (6) = Türk müziği Kaba Rast (Sol) - Batı Re (D) & Türk müziği K. Dügah - Batı Mi (E), (0.40 mm bronz tel )

     (7) = Türk müziği Kaba Yegâh (Re) Batı La (A), (0.60 mm bronz tel)


 

     Tanburdaki en alttaki bir çift çelik tel diyapazondan (440 Hz.) iki oktav aşağıda ses verecek şekilde akortlanır ve bu sese Yegâh adı verilir. Yani tanburda:


 

     Yegah = 110Hz.,

     Neva = 220Hz.,

     Tiz Neva = 440Hz.’dır.


 

     Ağaç Bilgisi


 

     Çalgı yapımında kullanılan ağaçların ses tınısına etkilerini belirleyen ağaçların sınıflamaları, yapıları, kullanım alanları vb. bilgileri ortaya koymak konunun daha bütüncül bir yaklaşımla ortaya konmasını sağlayacağı öngörülmüştür.


 

     Bilinen ağaç türleri belli başlı özelliklerine veya konusu bitki olan bazı bilim dallarına göre çok farklı biçimlerde tasnif edilmişlerdir.


 

     Yaprak yapılarına göre:

 

     * iğne yapraklı

     * grup yapraklı

     * tekil veya geniş yapraklı

     * yapraklarını dökenler veya dökmeyenler


 

     Görünüşlerine göre:

 

     * geniş taçlı

     * uzun taçlı

     * piramit taçlı vb.


 

     Kabuk yapılarına göre:

 

     * düz kabuklu

     * kışır kabuklu

     * düşer (kavlar) kabuklu vb.


 

     Ana malzemesi ağaç olan çalgı yapım sanatı açısından bakıldığında ağaçlar, niteliklerine veya kullanıldıkları yerlere göre üç grupta tasnif edilir.


 

     Renklerine göre; siyah, kahverengi, kırmızı, sarı ve beyaz grup gibi. Bu tasnif gruplamasında estetik görünüm ön plandadır.


 

     İkinci sınıf gruplaması, ağaç malzemelerinin (kolay ya da zor) işlenebilme özellikleri dikkate alınarak yapılır.


 

     Sertliklerine göre:

 

     * yumuşak veya hafif ağaçlar; özgül ağırlığı 0.15-0,55 ile 0,55 gr/cm3 olanlar

     * orta sertlikteki ağaçlar; özgül ağırlığı 0,55- 0,75 ile 0,80 gr/cm3 olanlar

     * sert veya ağır grup ağaçlar; özgül ağırlığı 0,80 gr/cm3'den yukarı olanlar.


 

     Bu gruplamalarda özgül ağırlıkları baz alınır. Ölçümlemeler yapılırken ağaçların hava ile nem konsantrasyonunu tamamlamış olması yani hava kurusu olması gerekir. Bu tasnif gruplamaları yalnızca çalgı yapım sanatı açısından değil, ana malzemesi ağaç olan tüm imalat iş kolları bakımından da önemlidir.


 

     Çalgı yapım sanatı açısından ayrı ve önemli bir tasnifleme ise konstruktif bakımdan yapılabilir. Bu gruplamada ağaç malzemenin işlevselliği ve mesleki teknik bilgi birikimleri baz alınarak üç başlık altında yapılabilir.


 

     * Döş, göğüs, kapak veya ses tablası da denilen ses tahtalarında bulunan ağaçlar.

     * Yaygın olarak tekne tabir edilen yansıtıcılarda bulunan ağaçlar.

     * Ses bakımından daha az öneme sahip, çalgıların gövdeleri dışında kalan uzuvları sıralanır. Sap, tuşe, burguluk vb. yerlerinde kullanılan ağaçlar.


 

     Ses tahtaları yansıtıcıları ile birlikte ses (akustik) kutusunu oluştururlar. Çalgılar tarihi içerisindeki en büyük keşif olan ses kutusu, çalgının tüm ses olaylarının cereyan ettiği bölümüdür ve genellikle çalgının gövdesini oluşturur. Klasik çalgıların ses kalitesini, niteliğini belirleyen ve onun hem cinsleri de dahil diğer çalgılardan ayırt eden, onu özel kılan tınısıdır. Tınıyı etkileyen faktörler şunlardır:


 

     * Teller, tellerin cinsi, çapı, yoğunluğu, genişliği vs.

     * Tellerin ne ile titreştirildiği, arşe, mızrap, tokmak, iterek, çekerek vs.

     * Eşik, hangi malzemeden ve ne şekilde yapıldığı

     * Ses tahtası, hangi ağaçtan ve ne şekilde yapıldığı, varsa destek elemanları (bas veya diğer kirişler, direkler, ses delikleri vs.)


 

     Hangi iklim kuşağında ve hangi özelliklere sahip olursa olsun dünyamızdaki bütün ağaçlar, iki büyük bilim sistematiği içerisinde incelenir:


 

     * Angiospermae, tohum tomurcuğu kapanmış olanlar

     * Gymnospermae, tohum tomurcuğu kapanmamış, açık tohumlular


 

     Açık tohumlular aileleri içerisinde yer alan ağaçlar dünyamızda ilk oluşan ağaçlardır.


 

     İç yapıları bakımından daha basit yapılıdırlar, tek eşeyli cinslerdir ve polenleri dişi çiçeklere rüzgarlar aracılığı ile ulaşır. Yaşayan bütün örnekleri odunsudur ve sekonder kalınlaşma, daire biçimindeki kambiyum halkasının çatlaması sonucunda oluşur. Açık tohumlular; tüm ağaç taksonları içerisinde küçük azınlığı oluştururlar ancak bütün klasik akustik çalgıların ses tahtaları yalnızca bu küçük azınlık içerisindeki belli başlı taksonlardan seçilerek yapılır.


 

     Davon ve karbon devirlerinde dünyanın tüm coğrafi bölgelerinde tam bir egemenlik kurduğu tahmin edilen Gymnosperm’lerin aksine bitkiler, acununun en gelişmiş türleri olan angiospremler, açık tohumlulardan milyonlarca yıl sonra tebeşir formasyonunun ilk katmanlarında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.


 

     Gymnospermler sistematiği içerisinde hurma, yelpaze, mızrak ve fil kulak yapraklıları bir kenara bırakırsak Coniferae (kozalaklılar) en önemli üst aileyi oluştururlar. Kozalaklılar, günümüzde dünyamızın birçok coğrafi bölgesinde 500 kadar taksonu, 50’ye yakın cinsi ile 7 büyük aile olarak ormanlar kurmalarına karşın en önemli üyeleri:


 

     * Kozalakları tam belli olmayanlar ve

     * Kozalak oluşumları tam ve belirgin olanlar şeklinde iki büyük üst aile içerisinde yer alırlar.


 

     Gymnosperm sistematiği içerisinde yer aşan Taxacease, Podorcarpaceae ve Cephalotaxaceae gibi porsukgiller veya yalancı porsukgiller gibi ailelerin hemen tamamı (kuzey yarım kürede yayılabilenler hariç) güney batı Çin, Himalayalar ve Japonya coğrafyasında yaygınlık gösterir. Türkiye’de bulunmaz. Aynı  biçimde Araucariaceae (arokaryagiller) Güney yarım küre ve Şili’de ormanlar kurmuşlardır.


 

     Ses Tahtaları


 

     Bütün klasik akustik (telli) çalgıların ses tahtalarının tamamı Coniferae (kozalaklılar) üst ailesi içerisinde, en önemli aile olan Pinaceae (çamlıgiller) ve Taxodiacea (suservigilleri) ile Cuprassaceae (servigiller) ailelerinden seçilirler. Pinaceae (çamlıgiller), 10 cins ve yaklaşık olarak 200 civarında taksondan oluşur, çok fazla boy ve çap yapabilen üyelere sahiptir. Aile türleri Kuzey yarım kürede yatay ve dikey olarak geniş coğrafi alanlara yayılmıştır. Yurdumuzda da geniş ormanlar meydana getirmiştir. Bu aile içerisinde Picea (ladin), Abies (göknar), Tsuga canadensis (Kanada çamı) ve Cedrus libani (Lübnan sediri) taksonlarını inceleyeceğiz. Taxodiaceae (su servigilleri), jeolojik devirlerde ılıman ve nem oranı yüksek bölgelerde çok yaygın olarak yetiştiği tespit edilmiş 9 cins bilinmektedir. Ülkemizde Kütahya ve Kızılcahamam civarında Sequoia taxodium taksonlarının fosillerine rastlanmıştır. Günümüzde işletilen linyit yataklarının oluşumu büyük ölçüde bu ağaçlar sayesindedir. Aile Taxodium (bataklık servisi), Sequoia (sahil sekoyası), sequoiadendron (mamut ağacı) adlı üç taksonu ile Amerika ormanlarında Gymnospermlerin en ihtişamlı örneklerini oluşturur. Yine bazı önemli örnekleri Japonya ve Çin’de doğal ormanlar kurmuşlardır. Athrotaxis üç türü ile Tasmanya ormanlarında, Matesequoia (Shusia Çin su ladini) taksonu ile yalnızca Çin’de bulunmaktadır.


 

     Cuprassaceae (servigiller); Coniferae üst ailesi içerisindeki ikinci büyük aileyi oluşturur; 16 cins ve yaklaşık 140 civarında türden meydana gelir. Genellikle her dem yeşil ortaboylu ağaçlardır. Anadolu’da yaygın ve dağınıktır. Ege ve adalarında, Kıbrıs ve İran’ın kuzey bölgelerinde yaygınlık gösterir. Avrupa’nın Akdeniz kıyılarına Anadolu’dan götürülmüş ve yetiştirilmiştir.


 

     Ses tahtalarında kullanılan ağaçların bazı makroskopik ve mikroskopik özellikleri:


 

     Picea Orientalis (Doğu Ladini): Düzgün gövdeli, maksimal 60 m. boy, 2 m. çap yapar. Toprak yüzeyinden 20-25 m’lik gövde kısmından ses tahtaları çıkartılabilir. Kuzeydoğu Anadolu’da 1200 ile 2400 rakımda yetişir, nemli ve verimli toprakları sever. Öz ve diri odun enine kesitte renk farkı göstermez, renk sarımsı beyazdır. Boyuna kesitte rendelenen yüzey ipeksi parlaklık verir. Yıllık halkalar arası renk ve yoğunluk farkı belirgindir. Reçine kanalları enine kesitte açık renkli noktalar halinde, radyal kesitte çok ince çizgiler halinde görülür. Öz ışınları çıplak gözle görülmez, tek sıralı, maksimal 11 hücre yüksekliğinde yapı kurar, homojen değildir. Yaz odunun traheidlerinin çeperleri kalın, radyal çapları çok küçüktür. İlkbahar odunu traheidlerinin çeperleri ince, lümenleri geniştir. Teğet çapları 20-40 µm, uzunlukları 1300-4300 µm’dir. İlkbahar odunu traheidlerinin radyal çeperindeki geçitler tek sıralıdır, nadir olarak iki sıralı geçitlere rastlanır. Boyuna paranşim bulunmaz, öz ışın paranşim hücre çeperleri kalın ve çok sayıda geçit içerir. Odunu yumuşak ve hafiftir. Hava kurusu özgül ağırlığı 0.40-0.45 gr/cm3tür. Kolay kurur, çatlama ve çalışma eğilimi azdır, rahat işlenir. İyi tutkal tutar, zor cilalanır.  Daralma yüzdeleri radyal yönde %3.6, teğet yönde %7.8, hacimsel daralma %11.9 dur.


 

     Abies (Göknarlar): Ülkemizde Toroslar, Balıkesir, Doğu ve Batı Karadeniz bölgelerinde yetişir ve bu yörelere göre de adlandırılır. En makbulü Doğu Karadeniz Göknarıdır (abies nordmanniana). 50 m. boy yapar, 800-1600 m. rakımlarda gürgen ve çam ormanları içinde yaygınlık gösterir. Ladinler gibi yalnız sahile bakan yamaçlarda değil, iç bölgelerde de örneğin; Koyulhisar-Şebinkarahisar arasında da yaygınlık gösterir. Göknarlar dekoratif ve gösterişli yapıları nedeniyle park ve bahçelerin peyzajlarında aranırlar. Güçlü ormanlardan ziyade mevcut ormanlarda dağınık olarak yaşarlar. Verimli topraklara gereksinim duymazlar. Yıllık halkalarda odun sınırı net ve belirgin, kızılımsı sarıdır. Diri ve öz odununda renk farkı görülmez. Rendelendiğinde yüzeyler parlak görüntü verir. Reçine kanalları yaz odunu içinde, enine kesitte, açık renkte noktacıklar halinde görülür. Öz ışınları çok ince ve küçüktür, çıplak gözle görülmez, tek sıralı ve homojen yapıda paranşim hücrelerinden oluşur. Maksimal 30-40 hücre yüksekliğinde yapı kurar. Dikili durumda yaralanmalar karşısında travmatik reçine kanalları oluşabilmektedir. Yaz odununda traheid çeperleri kalın, raydal yönde yassılaşmış olarak görülür. İlkbahar odunu çeperleri ince, lümenleri geniştir. Traheidlerin çapları 25-65 µm, uzunlukları 3400-4600 µm’dir. İlkbahar traheidlerinin radyal çeperinde tek sıralı, nadir olarak iki sıralı geçitler vardır. Odunu yumuşak ve hafiftir, ağırlığı 0,40-0,45 gr/cm3tür. Daralma yüzdeleri radyal yönde %3.8, teğet yönde %7.6, hacimsel daralma %11.5’tir.


 

     Tusuga Canadensis (Kanada Çamı): Her dem yeşil, 30 m. boy alabilen, nadir piramit görünümlüdür. Adını Kanada’dan almıştır ancak daha çok Amerika’da yaygınlık gösterir. Tsuga’nın sert iklim şartlarına göre direnci yüksektir. Kabuğunda reçine bulunmasına karşın odununda yoktur ancak travmatik yaralanmalarda reçine kanalları oluşabilmektedir. Çabuk büyür fazla ışığa gereksinim duymaz, besince zengin ve serin toprakları sever. Dekoratif ve güzel görünümü nedeniyle Avrupa’da park ve bahçelerin peyzajında aranan ağaçlardandır. Boyuna traheidlerde kanallı geçitler 1-2 sıralıdır. Öz ışınlarının maksimal yüksekliği 25 hücre kadardır ve heterojendir. Hücre çeperleri enine kesitte yuvarlak değil, bal peteği gibi altıgendir, dolayısıyla hücreler arasında boşluk yoktur. Odunu yumuşak, rengi açık ve koyu kahve tonlarındadır, öz odunu morumsu koyu kahvedir. Kolay yarılmasına karşın mukavemet gücü yüksektir. Hava kurusu özgül ağırlığı 0,45-0,50 gr/cm3tür. Tusuganın daralma yüzdeleri ile ilgili bilgiler ne yazık ki elimizde yoktur. Ancak deneyimlerimize dayanarak, ladin ve göknar üzerinde tespit edilen değerlere çok yakın değerlerin tusuga için de söylenebileceğini tahmin edebiliyoruz.


 

     Cedrus Libani (Lübnan-Toros sediri): Her dem yeşil, düzgün ve dolgun gövdeli ağaçlardır. Ülkemizde halk arasında katran adı da verilmiştir. Gençken piramit görünümlü, yaşlı ağaçlarda tepe iyice bozulur ve şemsiyemsi bir görünüm alır. Doğal ormanları Lübnan’dan Toroslar’a kadar yayılmıştır. Odunu ilk çağlardan beri beğenilen, aranan ve her zaman çok değerli olmuştur. Göknar ve karaçamlarla birlikte zengin topraklara ihtiyaç duymadan, 1200-2000 m. arasındaki rakımlarda yaygınlık gösterir, 40m.’ye kadar boy yapabilirler. Kolay ve çabuk kurutulabilir, kolay yarılır, fazlasıcaklıktareçinesızmalarıoluşur,tutkalı tutması iyi, cilalanması zordur. Öz ve diri odunu kırmızımsı ve sarımsı beyaz olarak belirgin biçimde birbirinden ayrılır. Öz odun kahvemsi tonlarda da görülebilmektedir. Yıllık halkalar belirgindir, öz ışınları çıplak gözle görülmezler, travmatik reçine kanalları görülür. Yaz odunu traheidleri radyal yönde yassılaşmış ve kalın çeperlidir. Traheid çapları 35 µm, uzunlukları ise 3200 µm'dir. İlkbahar odunu traheidlerinin radyal çeperleri üzerindeki kenarlı geçitler tek sıralı olup, nadiren iki sıradır. Boyuna paranşimler, yıllık halka sınırında teğet sıralıdır. Öz ışınları maksimal 30 hücre yüksekliğindedir. Hava kurusu özgül ağırlığı 0.43-0.50 gr/cm3tür. Daralma yüzdeleri radyal yönde %3.3, teğet yönde %5, hacimsel daralma %9.2 dir.


 

     Juniperus foetidissima (Kokulu ardıç): Küçük piramit gövdeli, 15 m. boy yapabilen, koyu yeşil görünüşü nedeniyle bölgesel olarak kara ardıç adını almıştır. Suriye’den Makedonya’ya geniş ancak dağınık bir yayılım gösterir. Ülkemizde Toroslar bölgesinde yaygınlık gösterir. Öz odunu koyu kahvedir, odunu sarımsı kahve ve güzel kokulu, kolay işlenen, dayanıklı bir yapısı vardır. İyi tutkal tutar, zor cilalanır. Yıllık halkalar dardır, keskin hatlarla belirgin değildir. Yaz odunu ince ve koyu kahve tondadır. Traheidlerinin son birkaç sırasında radyal yönde yassılaşma görülür ve kalın çeperlidir. Traheid çapları 30 µm, uzunlukları 3700 µm’dir. Traheidlerinin radyal çapları üzerinde tek sıralı geçitler vardır, nadir olarak iki sıralı görülür. Öz ışınlarının maksimal yüksekliği 13 hücre ve homojendir. Boyuna paranşim hücreleri yıl halkalarının içinde dağınık durumdadır, enine kesitte teğet sıralar oluşturur, reçine kanalları bulundurmaz. Hava kurusu özgül ağırlığı 0.40-0.50 gr/cm3tür. Daralma yüzdeleri radyal yönde % 4.1, teğet yönde %4.8, hacimsel daralma % 8.3’tür.


 

     Cupressus Sempervirens (Adi servi) ve Cryptomeria Japonica (Japon çamı) Taksonlarının Makroskopik ve Mikroskopik karşılaştırılması:


 

     “Adi servi” doğal olarak Hazar denizinin güney sahillerinde Batı Anadolu ve Akdeniz sahilleri ile Rodos, Kıbrıs, Girit adalarında bulunur. Eski çağlarda İtalya’ya da götürülüp yetiştirildiği bilinmektedir. Ülkemizin doğal florası içerisinde yer alır. Cryptomeria (Japon kadife çamı) ise doğal olarak Japonya ormanlarında bulunmaktadır. Herhangi bir ağaç türünün bilimsel adı başında veya sonunda bir yer veya ülke adı geçiyorsa bu ağaç türünün doğal ormanları sadece bu ülkede bulunuyor demektir. Oregon çamı, tsuga canadensis, cedrus libani gibi. Bu ağaçların yetiştiği coğrafi bölgelerin yapısı ve iklim koşulları dünyanın başka bölgelerinde aynılık ya da yakın benzerlik gösteriyorsa söz konusu ağaçlar bu bölgelere taşınıp, çoğaltılabiliyor. Taşınan ağaçlar, yeni vatanlarında ormanlar da kurabilir ancak bu ağaçların anatomik yapıları da mutlaka değişim göstermektedir, hatta zamanla ayrı bir takson haline gelebilmektedir. Doğu Karadeniz bölgemizin iklim şartları cryptomeria’nın doğal biçimde yetiştiği yerler ile yakın benzerlik gösterdiğinden, 1930’larda Mersin bölgesinde pilot olarak yetiştirilen okaliptuslar gibi cryptomenia’lar da ülkemizde üretilmiştir. Cryptomeria’ya Doğu Karadeniz bölgemizde, dekoratif ve güzel görünümünden dolayı bölge insanları tarafından, “Japon kadife çamı” adı verilmiştir. Günümüzde ormanlar kurabilecek seviyeye gelen “Japon kadife çamı” anatomik bakımdan ülkemizin servileri ile şaşılacak derecede benzerlik göstermektedir.


 

     Cupressus Sempervirens (Adi servi): İlkbahar traheidlerinin radyal zarları üzerinde oldukça küçük, tek sıralı, nadir olarak da iki sıralı kenarlı geçitler vardır. Yaz odunu traheidlerinin radyal ve tanjansiyel zarları üzerinde küçük kenarlı geçitler vardır. Öz ışınları az sayıda (mm2de 25 adet), tek sıralı nadiren iki sıralıdır. Öz ışınları maksimal yüksekliği 30 hücreden oluşur. Öz ışını paranşim hücrelerinin tanjansiyel zarları ince ve geçit içermez, horizontal (yatay) zarlar kalın nadir olarak geçit içerir, ayrıca diş oluşumu vardır. Kalınlaşma yerlerinde 2-4 büyük kenarlı cupressoid tipinde geçit vardır. Boyuna paranşim çok miktarda vardır, tanjansiyel sıralar lin (çizgisıra) halinde dizilmiştir. Transversel zarlar ince ve geçit içermez. Vertikal (boyuna) zarlar oldukça kalın ve elips şeklinde büyük geçit içerir.


 

     Cryptomeria Japonica (Japon kadife çamı): İlkbahar odunlarının traheidlerinin radyal zarları üzerinde oldukça küçük tek sıralı, nadiren iki sıralı kenarlı geçitler vardır. Yaz odunu traheidlerinin radyal zarları üzerinde küçük kenarlı geçitler, bazen de tanjansiyel zarlar üzerinde geçitler vardır. Öz ışınları az sayıda (mm2de 30 adet), teğet kesitte tek sıralı veya iki sıralı hücrelerden oluşur. Öz ışınlarının maksimal yüksekliği 15 hücreden oluşur ancak 1-4 hücrelidir. Öz ışını paranşim hücrelerinin tanjansiyel zarları çok ince ve geçit içermez, transversel zarlar oldukça kalın ve geçit içerir, ayrıca diş oluşumu vardır. Kalınlaşma yerlerinde (ilkbahar traheidlerinde) 2-6 adet taxsodioid (basit) tipte geçit vardır. Boyuna paranşim dağınık olarak çok miktarda,transversel zarlar ince ve geçit içermez. Reçine kanalları yoktur.


 

     Cryptomeria ve Juniperus Foetidissima Üzerinde Denemeler:


 

     “Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü”nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Veyis Yeğin bu konu hakkında “İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi”nde görev yapan hocası Burhan Aytuğ ile birlikte yaptığı çalışmayı şöyle anlatıyor:


 

     “Aytuğ hoca ile birlikte odun anatomisi çalışırken, aslında bir ağaç uzmanı değil de ağaç cahili olmamı anlamam uzun sürmedi. Oysa konservatuvar yıllarında “Ağaç Teknolojisi” derslerinden hep 100 alıyordum.


 

     Aytuğ hocanın daha ilk derslerinde dikkatimi çeken bazı önemli konular vardı. Ses tahtalarında kullandığımız bütün ağaçlar, gynospermea (açık tohumlular) sistematiği içerisinde yer alan conifereae (kozalaklılar) üst ailesi içerisinde yer alan türlerdi. Anatomi derslerinde gynospermlere karşı oluşan bu merakım her nedense hiç bitmedi. Sanki akustik çalgıların tını ve ses olaylarıyla ilgili tüm sırlarının cevapları bu taksonların odunlarında gizliydi. İşte yine bu meraklarla çalıştığım laboratuvarların birinde, elime tesadüfen geçen bir ağaç parçası benim farklı düşüncelere ve nihayetinde bir dizi denemelere girişmeme neden oldu. Bu ağaç parçası “cryptomeria” idi. Eğrilme ve bükülmeye karşı son derece dirençli olan “cyrptomeria”, bu özelliğine karşın şaşılacak derecede hafifti. Bu özelliklere sahip ağaçlar, uzun saplı çalgılar için ideal saplık malzeme olabilir. Uzun saplı çalgılarda, çalgının sapının hafif olması icracı yasayısız yarar ve avantaj sağlar. Ancak; örneğin tanbur akortlandığında, telleri çalgının ses tahtası üzerine 78.5 kg. kuvvetlik bir baskı oluşturur. Çalgı sapında kullanılan ağacın bu gerilme kuvvetine karşı koyabilecek fiziksel özelliklere de sahip olması gerekir.


 

     Cryptomeria’nın tanbur sapında denenmesi son derece başarılı sonuç verdi. Cryptomeria’yı işlerken, çıplak gözle fiziksel özelliklerinin şaşılacak derecede servi’ye (cupressus sempervirens) benzediğini farkettik. Bu iki türün anatomik yapısını incelediğimizde şaşkınlığımız bir kat daha arttı. Aytuğ hocaya göre ‘farklı ağaç taksonlarında bu derece bir benzerlik kolay kolay görülebilecek bir durum değildi.’ Klasik kemençenin ses tahtasında genellikle servi bazen de sedir kullanılmaktadır. Cryptomeria’nın fiziksel ve iç yapısının servi ile yakın benzerlik göstermesi, onun kemençe ses tahtası yapımında kullanılabileceğini göstermektedir. Üstelik cryptomeria’nın bükülme ve eğrilmeye karşı gösterdiği sert direnç, onu ses tahtası olarak daha ince kalınlıklarda kullanabileceğimiz gösterir. Bu durum ise kemençe ses tahasının rezonans genliğini ve bilinen rezonans değerlerini değiştirecek yeni ve farklı bir sonucu ortaya koyacaktır.


 

     Ses tahtaları üzerinden enteresan sayılabilecek farklı bir araştırmayı da klasik kemençe sanatçısı Sedat Altınöz’ün bize aktardığı bir olaydan sonra yaptık. Sedat Altınöz,dinlediği bir radyo programında,Tanburi Cemil Bey’in ‘Andelip’ isimli kemençesinin ses tahtasının ardıç ağacından yapıldığını anlatan bir radyo programına şahit olduğunu anlatmıştı. ‘Juniperus’ (ardıç) ağacının bazı yazarlara göre yaklaşık 60, bazı yazarlara göre de 40 çeşidinin olduğu yazılmaktadır. Ülkemizde de oldukça geniş bir ardıç yayılımı mevcuttur, özellikle Toroslar bölgemizde yaygınlık göstermektedir. Benim bu anlatılara ilgi göstermemin asıl nedeni ise ‘Juniperus’ (ardıç) taksonlarının ‘coniferae’ (kozalaklılar) üst ailesi ve ‘cuprassacae’ (servigiller) içerisinde yer alıyor olmaları idi. Ancak hangi ardıç taksonu ses tahtası yapılmaya uygun olabilirdi? Deneysel sezgilerim, çalgı yapımcılığı anlamında yaygın olarak kullanılan Jun, excelsa ya da Jun, sabina taksonlarının ses tahtası olarak iyi bir sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Yine deneysel sezgilerime dayanarak, bu ardıcın jun, foetidissim (kokulu ardıç) olabileceğini düşünerek, öz kesitten, yıl halkaları son derece düzgün biçimde, birkaç ses tahtası çıkartarak, klasik kemençede denedim.Her iki kemençenin de son derece güçlü, volümlü seslere sahip olduğuna bir grup kemençe dostu ile şahitolduk.”


 

     Odunun makroskopik yapısı söz konusu olduğunda, durmadan devamlı olarak değişen iklim ve coğrafik yapılara göre bünyesini kuran, koşullar değiştikçe daha uygun coğrafik bölgelere gidemediği için, yeni koşullara göre kendini yeniden yapılandıran bir canlıdan söz ediyoruz demektir. Ancak buradan ağaçların, ortaya çıkacak tüm koşullara ayak uydurabileceği sonucu çıkartılamaz. Ağaçlar koşullara göre yapı adaptasyonlarını, ırsi yapıları izin verdiği ölçüde değiştirebilirler. İklim ve coğrafik koşullar veya bir takım çevre koşulları, bu canlıların yaşamlarını tehdit edecek seviyede değişim gösterirse, bu canlı türlerinin nesli de yer yüzünden yok olabilir. Bu açıdan bakıldığında ağacın homojen bir malzeme olmadığı anlaşılır. Kaynağı canlı olan hiçbir malzeme homojen değildir. O halde odunun anatomik yapısının oluşmasında ırsiyetinin dışında dış çevre koşullarının da büyük etkisi vardır.


 

     Odunun kullanılacağı yerde ne derece yararlı olabileceği onun iç morfolojisinin incelenmesi dolayısıyla özelliklerinin saptanmasından sonra kesin olarak belirlenebilir. Sağlanılan hammaddede istenilen özelliklerin olup olmaması, yok ise bu özelliklerin oduna kazandırılması odun teknolojisinden yararlanmayı gerektirir. Uygulamada istenilen sonuçlara ulaşabilmek odun anatomisinin önemini kavramak ve bu alanda sürekli araştırmalar yapmakla olanaklı olabilir. Günümüzde çalgı yapımcılığında ağaçlarla ilgili bilinen ve yararlanılan bilgi birikimlerinin tamamı kuşaklar arası gelen deneme yanılma yoluyla elde edilen ampirik bilgilerdir. Elbette bu bilgiler de önemlidir ancak çoğu zaman yanıltıcıdır ve bunlara dayanılarak bilimsel kuram oluşturulamaz. Yeğin,www.musikidergisi.com 15.06.2015.


 

     Sonuçlar


 

     “Klasik Türk Müziği enstrümanı olan tanburun yapımında kullanılan ağaçların çalgının ses tınısına etkisinin belirlenmesi” adlı bu araştırmada, literatür taramaları ve alan betimlemeleri ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:

 

     * Türk Müziğinin telli ve mızraplı çalgılar grubuna giren Tanbur yaklaşık 17. yüzyıl ortalarından beri bu günkü şekliyle varlığını sürdüren geleneksel bir çalgıdır.

 

     * Tanbur kelimesinin kökeni hakkında araştırmacıların farklı görüşleri göz önünde bulundurulduğunda kesin bir sonuca ulaşılmamaktadır.

 

     * Çalgının geçmişten günümüze pek çok Türk ve Ermeni kökenli önemli icracı ve yapımcıları bulunmaktadır.

 

     * Tanbur sazı üç ana kısımdan oluşur. Bunlar: 1. Sap 2. Kapak (ses tablası - ses tahtası) 3. Teknedir. Tellerin titreştirilmesini ve ses çıkarılması için kullanılan mızrap da bu çalgının önemli bir parçasıdır.

 

     * Çalgının kendine özgü tınısının ortaya çıkabilmesi sap, kapak, tekne ve mızrabı oluşturan hammaddelerin birbirine uyumu ve icracının ustalığıyla doğru orantılıdır.


 

     * Ülkemizde çalgı yapımına dönük bir ağaç kesim birimi bulunmamaktadır. Bu çalgı yapımcılarını olumsuz yönde etkilemekte ve çalışma koşullarını ağırlaştırmaktadır.


 

     * Hangi ağaçların bir çalgının hangi kısımlarında kullanılabileceği geçmişten günümüze deneme yanılma yoluyla sürdürülmüştür.


 

     * Günümüzde ise artık iyi bir tanbur yapımcısı, öncelikle ağaç anatomisi hakkında teorik ve pratik donanıma sahip olmalıdır. Ampirik (deneysel) akademik çalışmalara ağırlık vermelidir.


 

     * Tanburun ses tınısını etkileyen kısımların başında ses tahtası gelmektedir. Bu kısımda kullanılmak üzere; özgül ağırlığı, direnci, inceliği kalınlığı ve ses iletim yüzdesi gibi unsurları düşünüldüğünde “ladin ağacı” en çok tercih edilendir. Daha sonra ise “göknar ağacı” gelmektedir.


 

     * Tanburun ses tınısını etkileyen önemli unsurlardan birisi de eşiktir. Eşik, genellikle rengi ve sesi iletimi nedeniyle ardıç ağacından yapılmaktadır. Tınıyı etkileyen diğer bir etken ise tellerdir. Telin yoğunluğu, çapın uygunluğu ve tabii ki titreşimi sağlayan mızrabın yapısı sesin tınısını önemli ölçüde etkilemektedir. İstenilen tınıyı elde edebilmek için, mızrap yapımında genellikle “bağa” adı verilen okyanus kaplumbağalarının kabuğu kullanılır.


 

     * Tanburun ses tınısını etkileyen ana kısımların ikincisi gövde ya da teknedir. Üzerinde ses tahtası yer alır. Teknenin içindeki akustik, tınıyı belirleyen önemli bir etkendir. Teknenin yapımında yapımcılar tarafından genellikle orta sertlikteki ağaçlar tercih edilmekle birlikte, bazı icracılar metalik bir tını elde etmek amacıyla sert ağaçları tercih ederler. Bu yüzden son 20-30 yılda bir moda akımı gibi sert ağaçlara (Abanoz, Pelesenk, Yılan ağacı gibi) yöneliş görülmektedir. Orta sertlikte olan “Maun” ağacı tanburun geleneksel icracıları tarafından geçmişte sıklıkla kullanılan bir ağaç olarak göze çarpmaktadır. Aynı zamanda “meyve cevizi” ve “kayın” ağaçları gibi orta sertlikteki ağaçlar da kullanılmaktadır. Tanburun davudî tonunu yakalamak genellikle orta sertlikteki ağaçlarla mümkün olmaktadır. Her ne kadar tekne yapımında bir çeşit ağaç tercih edilirse de, birden fazla ağaç kullanılacaksa ağaçların fiziksel özelliklerinin birbiriyle uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. Aksi durumda ses özellikleri ve dayanıklılık açısından beklenen randıman alınamaz.


 

     * Tanburun ses tınısını etkileyen üçüncü ve son ana kısım saptır. İcracılar tarafından sapın hafif olması tercih edilir. Sapın aynı zamanda gerilme kuvvetine direnç göstermesi gerekir. Ayrıca sap yapılacak ağaç çok iyi kurutulmalıdır. Ağaç doğal olarak en az dört yıl kurutulmalıdır. Bu koşullar göz önünde bulundurulduğunda gürgen”, “maun” , “Cryptomeria” (Japon çamı) en sık kullanılan ağaçlardır.


 

     Kaynakça

 

     Açın, C. (2004) Tambur Yapım Sanatı, İstanbul

     Akan, E. (1989) Tanbur Metodu, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir

     Armağan, İ. (1983) Yöntem Bilim-1 Bilimsel Yöntem, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, İzmir, s. 82-84

     Aytuğ, B. (1959) Türkiye Göknar (Abies Tourn) Türleri Üzerinde Morfolojik ve Anatomik Araştırma, İstanbul: İ.Ü. Orm. Fak. Dergisi Seri A, Cilt 9, Sayı 2.

     Aytuğ, B. (1997) Odun Anatomisi Ders Notları, İstanbul: İ.Ü Orm. Fak

     Berkel, A. (1954) Lübnan Sedirinin Teknik Vasıfları ve Kullanım Yerleri Hakkında Araştıma, Tarım Bak. Orm. Gen. Müd. Yay. Sayı 93, Ankara

     Bozkurt, A. Y. - Göker, Y. (1996) Fiziksel ve Mekanik Ağaç Teknolojisi, İstanbul: İ.Ü. Orm. Fak. Yay. 436

     Bozkurt, A. Y. - Erdin, N. (2000) Odun Anatomisi, İstanbul: İ.Ü. Orm.Fak. Yay. 466

     Cebeci, S. (2002) Bilimsel Araştırmave Yazma Teknikleri, Alfa Yayınları, İstanbul

     Elinç, E. (1994) Tanbur’un Tarihçesi, Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Lisans Bitirme Tezi, İzmir

     Güleç, İ. H. (2000) Gereç Bilgisi, Yayımlanmamış Ders Notları, İstanbul

     Kaplan, A. (1964) The Conduct of İnquriy. Methodology for Behavioral Science, Chandler

     Karasar, N. (2009) Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara

     Özalp, N. (2000) Türk Mûsikisi Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul

     Öztuna, Y. (1976) Türk Mûsikisi Ansiklopedisi, İstanbul: M.E.B Yayınları

     Sarı, A. (2012)Türk Müziği Çalgıları, Nota Yayınları, Ankara


 

     İnternet Kaynakları

 

     http://www.musikidergisi.net/?p=1140, Çalgılara Can Veren Ağaçlar, Veyis Yeğin 15.06.2015


 

     1. Görüşme


1. Görüşme

 

     Öğr. Grv. Cengiz Coşkun - Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü (14.01.2015)

 

     2. Görüşme


2. Görüşme

 

     Yrd. Doç. Dr. Maruf Alaskan - Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü (14.01.2015)

 

     3. Görüşme


3. Görüşme

 

     Öğr. Grv. Aytaç Akarçay - Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü (12.03.2015)

 

     4. Görüşme


4. Görüşme

 

     Öğr. Grv. Aytaç Akarçay - Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Çalgı Yapım Bölümü (12.03.2015)


 

     __________________________________________

     Uluslararası Hakemli Müzik Araştırmaları Dergisi, E-Dergi, Aralık 2015, www.uhmadergisi.com, Doi:10.17370/UHMAD.2015514654




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5796871
Online Ziyaretçi Sayısı:28
Bugünlük Ziyaret :1209

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.