23.03.2018 / Tunca Arslan - Osman Şahin Olmak


     Bu yıl 37. kez gerçekleşecek “Uluslararası İstanbul Film Festivali”nin onur ödülleri geçen Aralık ayında açıklanmıştı. “Antalya Altın Portakal” ve “Adana Altın Koza”nın gündemden büyük oranda düşmeleriyle “biricik” festivalimiz haline gelen ve önümüzdeki 6 Nisan’da başlayacak olan “UİFF”, bu yıl da Türk sinemasına büyük katkılar sunan üç sanatçıyı onurlandıracak açılış gecesinde.


 

     Ödüller, yedi yaşından beri tiyatro sahnesinde ve setlerde rol alan oyuncu Perihan Savaş’a, yönetmen olarak tam 168 filme imza atan, “Yeşilçam”da bir yıl içinde en çok film çeken yönetmen unvanını elinde bulunduran Aram Gülyüz’e ve sinemamıza en çok eser vermiş olan usta edebiyatçı Osman Şahin’e takdim edilecek. Festivalin emek ödülüne değer görülen isim ise “Atlas Sineması”nın müdürü, genç-yaşlı sinemaseverlerin çok yakından tanıdığı Cevdet Pişkin oldu.

Savaş, Gülyüz, Şahin ve Pişkin’i bir kez daha kutluyorum.


 

     100 Sahnenin 99’u...


 

     Osman ağabeyle sık sık görüşüyorum ve edebiyatımıza, sinemamıza dair anılarını dinleme ayrıcalığına sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Geçenlerde anlattığı bir anısını, daha doğrusu sinema dünyamızın halleri ve “yıldız” oyuncuların sinemaya bakışına dair küçük bir anekdot aktarmak, “Osman Şahin olmak”ın ne anlama geldiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.


 

     25-30 yıl öncesi, belki daha da eski... Yapımcıların, yönetmenlerin Osman Şahin’in peşinden koşturduğu, ya bir öyküsünün haklarını satın almak ya da yeni senaryo yazdırmak istediği günler... “Yeşilçam”da yapımcılık ve yönetmenlik de yapmış ama asıl şöhretine rol aldığı vurdulu kırdılı filmlerle ulaşmış, halkın çok sevdiği, yakışıklı mı yakışıklı, 300’den fazla filmde başrol üstlenmiş çok ünlü erkek oyuncu Osman Şahin’le görüşmek istemiştir. Kendisine bir senaryo yazmasını talep etmektedir ama bir de şart koşmuştur: “Yazılacak senaryoda 100 sahne olacaksa, en az 99’unda ben mutlaka görüneceğim. Parayı düşünme...”


 

     Osman ağabey, dünya sinemasında büyük şöhret sahibi kimi oyuncuların, örneğin Laurence Olivier, Orson Welles gibi isimlerin çok az sahnede yer aldıkları halde çok önemli başroller üstlendiklerini anlatır, yüzde 99’unda başrol oyuncusunun mutlaka görüneceği bir filmin dezavantajlarından vs. söz eder. Ne anlatırsa anlatsın, yararı olmaz. “Yıldız” oyuncu ısrarlıdır, fakat Osman Şahin geri adım atmaz... Sonunda ünlü oyuncunun “Anlaşamayacağız seninle”demesiyle görüşme biter.


 

     “Kalemini satmamak”ın küçük bir örneğidir bu olay, bir yandan da Osman Şahin gibi büyük bir edebiyatçı olabilmenin temel şartlarından biri ortaya konulmuştur yıllar önce. İşte bu nedenle, bir kez daha saygın bir festivalde onur ödülüne değer görülmektedir Osman Şahin.


 

     “Bir Martıyım Ben”


 

     İzmir’in Torbalı ilçesinde, dağ başındaki bir tavuk çiftliğinde dört kişi arasında geçen olayları anlatan “Martı”, haftanın yeni filmlerinden... Sıkıcı ve boğucu atmosferin hakim olduğu mekanın bakıcısı Yakup ve karısı Mediha ile çiftliğe çalışmaya gelen Rıza ve karısı Nurgül’ün “Çehovyen” öyküsü, başarıyla kotarılmış “kesişen karakterler” ve iç dünyaların sorgulanması sürecine sokuyor seyirciyi.


 

     “Martı”, senaryoya da imza atan Erkan Tunç’un yönetmen koltuğuna oturduğu ilk film ve Tunç, geçen yıl “Ankara Film Festivali”nden en iyi senaryo ödülü kazanmıştı. İyi bir film “Martı”... Öte yandan, “Dedemin Fişi”, “Dönerse Senindir” ve “Düğüm Salonu” gibi yapımlardaki performansı bir yana, İrem Sak’ın ne denli güçlü bir oyuncu olduğunu kanıtlayan ilk film olma özelliğiyle de sinema tarihimizde yer bulacağına eminim.



     Aydınlık Gazetesi - 23.03.2018, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765220
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :483

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.