30.06.2018 / İnci Özdil - Devlet Konservatuvarları Kıskaca mı Alınıyor?
“MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı’nın bulunduğu yerleşkeden çıkarılmasına karşı hep birlikte kararlı mücadelemizi sürdüreceğiz.”
“Ankara Devlet Konservatuvarı Binası”nın “Mamak Belediyesi”ne tahsis edilerek lokantaya dönüştürülmesi ve “MSGSÜ Konservatuvarı”na yönelik tahliye kararı; bu kurumların cumhuriyetle özdeşleşen asırlık tarihlerinden koparılma, mekansız bırakılarak, şehir dışına itilerek toplumdan uzaklaştırılmasıdır.
“Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) İstanbul Devlet Konservatuvarı”nın 26 Haziran’da “Dolmabahçe Sarayı Baltacılar Dairesi” olarak bilinen yerleşkesini boşaltması istenmiş, 20 Nisan 2017 tarihli yazı ile “Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlüğü”ne “TBMM Başkanlık Divanı” tarafından karar bildirilmiştir.
32 yılı aşkın bir süre “MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı” bu binada eğitimini sürdürmüş ve uluslararası düzeyde çok başarılı sanatçılar yetiştirmiştir. Türkiye’nin en değerli sanatçıları tarafından sanat eğitiminin verildiği bu önemli okulun, akla uygun hiçbir gerekçe göstermeksizin, adeta sokağa atılır gibi binayı terk etmesinin istenmesi, sanatçılar arasında büyük tepkiye neden olmuştur.
Binanın “İstanbul Devlet Konservatuvarı”na ait olmaması gerekçe gösterilerek tahsis işleminin devam edip etmemesi, “TBMM Başkanlık Divanı” izniyle olacağı, “TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı” tarafından gönderilen yazıda çok açık bir şekilde belirtilmiştir. Açılan bazı davaların sonuçsuz kalması da “İstanbul Devlet Konservatuvarı” için, binanın asıl sahibi olmaması nedeniyle, kendisinden istendiği zaman binadan çıkması koşulunun bulunmasıdır. Ayrıca “Devlet Konservatuvarı Binası”nın artık “Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi” olarak kullanılmasının söz konusu olduğu da bilinmektedir.
İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de bulunan tüm saraylar, hamamlar “Cumhurbaşkanlığı” makamına sunulmuşken 32 yıldır “Baltacılar Dairesi”nde eğitimini sürdüren, sanat yuvası bir okulun orada bulunmasının nasıl bir sakıncası olur sorusu kamuoyunun vicdanında sorulmakta, büyük tepkilere neden olmaktadır.
“Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi” için başka yerler kolayca bulunabilecek iken, özel koşullar gerektiren bir konservatuvar için bu söz konusu değildir. Konservatuvara özgü özel koşulların karşılanabildiği bir binanın bulunamaması durumunda da, herhangi bir yere taşınması da söz konusu olmayacaktır. Bu konuda Türkiye’de konservatuvar eğitimi almış tüm sanatçı dostlarımız, öğrencilerimiz ve aileleri, tüm halkımız kararlı duruşunu değiştirmeyecek, sanatçılarımızın haklarını hep birlikte savunacağız.
“MSGÜ Devlet Konservatuvarı”nın kendi binası olmadığı için, yani tahsisli bina olduğu için yerleşkeden çıkarılabileceği söylenirken, o zaman “Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı”nı Ankara-Cebeci’de bulunan kendi binasından neden çıkarılıp “Mamak Belediyesi”ne tahsis edildi?
Genç Cumhuriyetin Başarısı
1927-1929 yılları arasında Atatürk’ün emri ile, İsviçreli mimar Ernst Egli tarafından, cumhuriyet tarihimizin en önemli mimari ve tarihi eserlerinden olan “Ankara Devlet Konservatuvarı Binası” yapılmıştır. İlk önce 1924 yılında “Musiki Muallim Mektebi” olarak kurulan okul, Ankara’nın Cebeci semtinde bulunan Şakir Ağa isimli bir vatandaşa ait üç kerpiç evden oluşan oteli geçici bir süre kullanmış, artan ihtiyaçlar da göz önüne alınarak daha sonra bu evler yıkılmış, yerine Ernst Egli tarafından projesi oluşturulan yeni bina inşa edilmiştir. 1929 yılında inşası tamamlanan yeni binada dersliklerin yanı sıra bir konser salonu ve fuayesi, yemekhane, yurt ve çalışma odaları, ek binaları ile genç “Türkiye Cumhuriyeti”nin sanatta başlattığı devrimde kararlı ilerleyişi herkese örnek olmuştur. 1936 yılında “Ankara Devlet Konservatuvarı”na dönüştürülen okul, dünyanın en önemli sanatçılarının da katkılarıyla müzik ve sahne sanatlarında, “Cumhuriyet Devrimi”nin en önemli öncü kurumlarından biri olmuştur.
Konservatuvar binası tarihin en önemli sanatçılarına ev sahipliği yapmış, Paul Hindemith (Alman besteci ve eğitmen), Karl Ebert (Alman tiyatro oyuncusu ve yönetmen), İngiliz Kraliyet bale ve okulunun kurucusu Ninette de Valois, Lico Amar (keman), Neci Kazım Akses (besteci), Ulvi Cemal Erkin (besteci) gibi birçok usta sanatçının katkılarıyla müzik ve sahne sanatları kuruluşunu tamamlamıştır.
Osman Zeki Üngör, Orhan Şaik Gökyay, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Mesut Cemil, Mithat Fenmen, İlhan Usmanbaş, Gültekin Oransay, Cüneyt Gökçer, Cahit Külebi, Sabahattin Ali, Adnan Saygun, Ferit Alnar, Ferhunde Erkin, Muhsin Ertuğrul, Cevat Memduh Altar, Nevit Kodallı, Muammer Sun, Ferit Tüzün, Bozkurt Kuruç, Bülent Arel gibi daha birçok değerli sanatçı bu köklü kurumun bünyesinde görev almış ve yetişmişlerdir.
Ayrıca Bela Bartok (Macar besteci), Alfred Cortot (piyanist), Ernst Praetorius (orkestra şefi), Zuckmayer (müzik eğitimcisi) gibi önemli sanatçılar “Ankara Devlet Konservatuvarı”nın uluslararası bir okul olarak tanınmasına katkı sunmuşlardır.
Sanat Toplumdan Uzaklaştırılıyor
Genç “Türkiye Cumhuriyeti”nin “Müzik ve Sahne Sanatları”nda başardığı devrime tanıklık etmiş “Konservatuvar Binası”nın, yeni yerleşkesi ile birlikte yaşayan müze olarak eğitimlere devam etmesi, tarihi kültür mirasımızın korunması ve devam ettirilmesi açısından gelecek nesillere çok faydalı olacak iken, bunun tam tersi yapılmıştır.
Cebeci’deki tarihi binanın kullanım hakkı “Mamak Belediyesi”ne verilmiş, “Ankara Devlet Konservatuvarı” 1985 yılında “Beşevler Yerleşkesi”ne taşınmıştır. “Beşevler Yerleşkesi” ise hala tamamlanamamış, aradan 33 yıl geçmesine rağmen konser salonu binası bitirilememiş, çürümeye terk edilmiştir. Bu binanın tamamlanması için sanatçılar mücadele verirken konservatuvarın tekrar Şubat 2019’da bu sefer “Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yerleşkesi”ne taşınacağını endişeyle öğrenmiş bulunmaktayız. “Beytepe Yerleşkesi” şehir merkezinden uzak ve inşaatı sürdürülen binanın ise konservatuvar binası olarak gerekli özellikleri barındırmadığı görülmektedir. Kültür ve sanat, insanın olmadığı uzak diyarlarda değil, insanın içinde olduğu ve oluşturduğu ortamlarda yapılır ve insanla yaşatılabilir. Şehir merkezinden çok uzak bir mesafede bulunan konservatuvar binası, sanatın insanın olmadığı yerde yapılamayacağı sorunu ile sanatçıları ve öğrencileri karşı karşıya bırakmıştır. Sanatı ve okullarını şehir merkezlerinden uzaklaştırmaya çalışmak, sanata ve okullarına yapılan bir düşmanlıktır.
Cumhuriyet’in İlk Konservatuvar Binasına Ne mi Oldu?
“Mamak Belediyesi”ne devredilen binanın birçok yerinde tarihi dokusu bozulmuş, Alfred Cortot’ların, Hindemith’lerin, Bela Bartok, David Oystrakh’ların, İdil Biret ve daha nice sanatçıların konser verdiği, İsmet İnönü’nün gelip en önde oturduğu tahta koltukları ile akustik şaheser olan konser salonunun, artık bir düğün salonu olarak kullanılması bizleri derinden üzmektedir. Ana binaya ek olarak, Sedat Hakkı Eldem’in tasarımını yaptığı “döner odalar” diye adlandırılan sekizgen biçimli ve olağanüstü nitelikte başarılmış, izolasyonlu çalışma odalarının şimdi bir lokantaya verildiğini üzülerek görüyoruz. Ünlü piyanist İdil Biret’in, Fazıl Say’ın, benim ve daha nice sanatçının hocası olmuş piyanist Mithat Fenmen hocamızın odası lokantanın tuvaleti yapılmış, o güzelim odalar aşağı katlarda mutfak haline çevrilmiş, Türk Beşleri’nden olan ünlü bestecimiz Ulvi Cemal Erkin’in odası ve üst katta bulunan diğer odalar ise yemeklerin yenildiği, servislerin yapıldığı yerler olarak lokanta müşterilerinin hizmetine sunulmuştur.
Yılmak Yok
Şimdi “TBMM Başkanlık Divanı” başta olmak üzere “Müzecilik ve Tanıtım Başkanlığı”na soruyoruz:
* Tarihi eserlere ve binalara bu şekilde mi sahip çıkıyorsunuz?
* Kültürel varlıklarımızın tanıtımını bu şekilde mi yapmayı sürdüreceksiniz?
* Ülkemizin kültürünü yaşatan ve koruyan sanatçılarımızı bulundukları binalarından kovalayarak mı ülkemizin kültürünü ve sanatını yaşatabileceksiniz?
* “MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı” mı bulunduğu tarihi binanın kıymetini daha iyi bilir, yoksa oradan çık diyenler mi?
Kararlıyız!
“Ankara Cebeci” semtinde bulunan “Ankara Devlet Konservatuvarı Yerleşkesi”ni yeniden konservatuvar binası olarak öğrencilere açacağız, aynı zamanda, okulumuzu yaşayan bir müze haline getireceğiz. Konservatuvarımızın kaybolmaya yüz tutmuş tarihi dokusunu yeniden kazandıracağız, meydana gelen hasarları onaracağız. Mithat Fenmen, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Cüneyt Gökçer gibi nice hocalarımızın ve sanatçılarımızın anılarını ve sedalarını, dersten derse koşuştururken hep karşılaştığımız, okulumuzun uzun koridorlarında “merhaba hocam” diyerek yanlarından geçerken onların yüzlerinde beliren umut ve güven dolu tebessümlerini bizler yeniden yaşatacağız. “MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı”nın bulunduğu yerleşkeden çıkarılmasına karşı hep birlikte kararlı mücadelemizi sürdüreceğiz.
Aydınlık Gazetesi - 30.06.2018, Cumartesi