06.07.2018 / Tunca Arslan - Cihatçı Terör Meksika Sınırında


     Donald Trump birkaç ay önce ABD-Meksika sınırındaki duvarın inşası tamamlanana kadar güvenliğin ordu tarafından sağlanması gerektiğini belirtmiş ve “sınır deliklerle dolu” demişti. Trump’un “Ya bu duvarı yaparız ya da devletin fişini çekeriz” dediği de biliniyor.


 

     İki ülke arasındaki meşhur sınır hattı bugüne dek yüzlerce filme konu oldu ve özellikle de kanun kaçakları, uyuşturucu ticareti ve yasadışı göç öykülerinin başlıca mekanı olma özelliğini sürdürüyor. İtalyan yönetmen Stefano Sollima’nın elinden çıkan Hollywood yapımı “Sicario: Day of the Soldado” bu öykülere, Yemen’den Somali’ye küçük bir gezinti yaparak İslamcı terör-IŞİD bağlantısını da ekliyor ve Trump’ı doğrulamak istercesine “sınır deliklerle dolu” demeye getiriyor.


 

     29 Eylül 2015’te bu köşedeki “Sistem ve Tetikçileri” başlıklı yazıda, Dennis Villeneuve’in yönettiği ilk film olan “Sicario”yu çok beğendiğimi belirtmiştim. “CIA”nın sınırın her iki yanında başlattığı operasyonu ve büyük bir uyuşturucu karteliyle mücadeleyi anlatan bu film, soğuk ve mesafeli anlatımıyla dikkat çekiyor, ABD’nin uyuşturucu ticaretiyle mücadelesinin kirli ve karanlık yüzünü gösteriyordu. Senaryo, güçlü bir entrika barındırıyordu.


 

     “CIA” bu kez de bir tezgah kuruyor ve rakip uyuşturucu kartellerini birbirine düşürmek, iti ite kırdırmak için kanlı bir operasyona girişiyor. Operasyonun gerekçesi de İslamcı teröristlerin uyuşturucu karteli aracılığıyla Meksika üzerinden ABD’ye girip Texas’ta canlı bomba eylemleri yapmaları.


 

     Aşağılanan Meksikalılar


 

     Sollima’nın filmi de Trump’ın sınır bölgesi gibi, deliklerle ve boşluklarla dolu. Dennis Villeneuve gibi işbilir ve estetize tarzıyla bilinen bir yönetmenden sonra Sollima’ya biraz bol gelmiş bu öykü açıkçası. Öncelikle filmin başında karşımıza çıkan cihatçı savaşçıların, yalnızca CIA operasyonunun değil, filmin de bir “bahanesi” olduğu çok belli; James Bond filmlerini çağrıştıran bir açılış sekansından sonra öyküden çıkıp gidiyorlar.


 

     İkincisi, uyuşturucu kartellerini kapıştırmak için “babalar”dan birinin ortaokul öğrencisi kızını kaçırmak, onca kanlı çatışmanın ortasında bırakmak, çölde dağ tepe yürütmek de epeyce sakil kaçmış doğrusu. Üstelik ilk film ABD’ye yönelik ciddi eleştiriler ve önemli saptamalar içerirken bu kez o da yok. Özel timin gayriresmi baskınlarda yapıp edebilecekleri, ortalığı kan gölüne çevirebilecekleri, gerekirse 25 Meksikalı polisi bile öldürebilecekleri de her zamanki gibi bir gözdağı gibi beliriyor önümüzde. Şunu da not düşeyim: Meksikalıları en çok aşağılayan Amerikan filmlerinin listesi yapılsa, “Sicario: Day of the Soldado”, ilk 20’ye rahatlıkla girer.


 

     Brolin ve Del Toro İçin…


 

     Neyse ki CIA’nın kirli eli Matt Graver rolündeki Josh Brolin ve ailesi uyuşturucu karteli tarafından öldürülmüş, intikam peşindeki eski avukat Alejandro’yu canlandıran Benicio Del Toro, ilk filmde de olduğu üzere seyirci üzerindeki karizmalarını sonuna kadar konuşturuyorlar da Sollima’nın durumu biraz olsun kurtarmasına yardımcı oluyorlar. Kartel liderinin kaçırılan kızı rolünün altından başarıyla kalkan 16 yaşındaki Isabele Monar’ı da Brolin ve Del Toro’nun yanına ekleyebiliriz. Eksikliği hissedilen isimse ilk filmde olup bu kez yerini Catherine Keener’a bırakan Emily Blunt. İyi oyuncu Keener, “Sicario”da Blunt’a yöneltilen eleştirileri üstüne çekmek istercesine fazla durağan, fazla donuk ve hareketsiz.


 

     “Sicario”, İspanyolcada “tetikçi” anlamına geliyor... Filmin “genç bir tetikçi adayı”nın yetişme çağına tanıklık edeceğimizi haber veren ucu açık finalinden, en genç iki yıl içinde üçüncü “Sicario” serüvenini seyredeceğimiz sonucunu çıkarmak da hiç zor değil.



     Aydınlık Gazetesi - 06.07.2018, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765536
Online Ziyaretçi Sayısı:7
Bugünlük Ziyaret :624

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.